Geçmiş bir tarihte Hürriyet IK’ da Zeynep Mengi imzası ile bir yazı yayınlanmıştı. Sn Mengi bu yazısında Aret Vartanyan Corporate Training’in ( AVCT ) 5185 beyaz yakalı üzerinde yapmış olduğu araştırmayı paylaşmıştı. Mavi yakalılardan vazgeçtim beyaz yakalıların verdiği sonuçlar beni iyice şaşırttı. Araştırma sonuçlarına bir göz atalım. Çalışanların % 97’sinin Pazartesi işe gitmeyi sevmiyormuş. % 81’inin işyerinde varlığının önemini hissetmediğini açık seçik ifade etmişler., % 78’inin parası olduğu anda başka bir iş yapmaya hazır olduğunu beyan etmiş. , % 71’inini şirket nezdinde değerli olmadığını düşündüğünü söylemiş. 35 yaş üstü beyaz yakalıların % 67’sinin ikinci kariyere odaklandığı, % 79’unun aidiyet duygusu taşımayıp bulduğu ilk güzel fırsatta kaba tabirle “topuklayacağı” ortaya çıkmış. Beyaz yakalılar böyle ise, varın siz mavi yakalıların bu konulardaki ruh hallerini ve düşüncelerini tasavvur edin. Şirket nezdinde değerli olmadığını, varlığını önemli hissetmediğini düşünen beyaz yakalı bir yönetici, emrinde çalışan mavi yakalılara ne kadar değer verebilir dersiniz? Veya verse ne olur? Mavi yakalının iş yaşamında ne değişir?
Evet; aşağıda 5 maddelik bir anlatım var. S..Tuğba Camuzoğlun’ dan esinlendim. Çalışanlarda aidiyet duygusunu oluşturmakta aşağıdaki kuralların çok etkili olduğunu söylüyor kendileri. Bu maddelere bir altıncısını ilave ettim. Bunun çok önemli olduğuna inanıyorum.”.Yöneticilerin tüm çalışanlara eşir uzaklıkta durmaları” Sizin şirketinizde bu maddelerden kaç tanesi işliyor, işletiliyor? Bilemiyorum. Eğer hiç birinde bir kıpırdanma yoksa, yöneticiler bu maddelerde belirtilen hususlara önem vermiyorlarsa hiç kimse şirketteki çalışanları aidiyet duygusundan yoksun olduklarını söyleyemez.. Olsa olsa şirketin tepelerindekilerin personele bu duyguyu aşılayamadıkları söylenebilir. Aslında yöneticilerin çalışanların bu ve benzeri duyguları ile ilgilendikleri ve de bunların eksikliklerini hissettikleri de yok gibi.
1.ŞİRKET İÇİ GÜÇLÜ BİR İÇ İLETİŞİM; Şirket içi iç iletişimin sağlam olması güveni ve dayanışma hissini arttırır. BEN değil BİZ hissinin oluşmasını sağlar. Bu nedenle şirketler kendi içinde çalışanlarının kullanabileceği bir CRM programı kullanabilir. Yeni işe başlayan Personel için güçlü bir Oryantasyon ve İşe Alıştırma Programı uygulanmalıdır.Sizce devasa şirketlerimizde bu iletişim şekli uygulanıyor mu?
2. GÜVEN ODAKLI VE ADALETLİ SİSTEMLER; Çalışan şirketine ve üstlerine güvenmek ister. Her ilişkide olduğu gibi sevmek ve gönülden bağlanmak için GÜVEN esastır. Şirket ve çalışan arasında da bu duygu eksikse gönülden bağlılık sağlamak neredeyse imkânsız bir hale geliyor. Performans Yönetimi. Ücretlendirme sistemi, Terfi… vb süreçler doğru işleyen bir sistem üzerinden yürütülmediği takdirde çalışanlar haksızlığa uğradıklarını ve adil davranılmadığını düşünür. Şirkete ve yöneticisine olan tüm inancını kaybeder. Bu duyguyla yaptığı işe gönlünü katamaz ve verimli çalışamaz. Gelen yorumlar bu hususun varlığını ifade ediyor.
3. KARİYER PLANI; Çalışan şirket içinde bir gelecek göremiyorsa, kurumsal ve bireysel belli bir hedef oluşturulmuyorsa kendisini boşa kürek sallıyormuş gibi görür ve yaptığı işe tam sarılamaz ve işine geçici olarak bakar. Daha iyi bir iş bulması halinde işini değiştirmeğe hazırdır..
4.TAKDİR GÖRMEK; Çalışanlar çok zor şartlar altında bile görev yapsa, üstleri tarafından takdir gördüğü zaman veya takip edildiğini hissettiği zaman çok daha verimli çalışıyor. Maddi yönden aldıkları ücrettense manevi yönden geri bildirim almak çalışanı motive eden önemli bir etkendir.
5. ÖDÜLLENDİRME; Şirketler her zaman cezalandırma yönetmeliği uygular ama her nedense ödüllendirme sistemi arka plana atılır. Doğru olan cezalandırma ve ödüllendirme sisteminin paralel yürümesidir. Bu nedenle alınan fikirler bile ödüllendirilmeli ki çalışanın verimliliği artsın. Bunu uygulayan yöneticilerimiz, işyerlerimiz var mı?
6. YÖNETİCİLERİN TÜM ÇALIŞANLARA EŞİT UZAKLIKTA DURMALARI. Bu konu 2 madde ile iç içe. Ancak o kadar yaygın ki, haddim olmayarak bir madde ilave etme gereği duydum.
Evet, yukarıda belirtilen bu hususlar yoksa o şirketin çalışanlarında aidiyet / mensubiyet duygusu yoktur ve de olması beklenemez.
Aidiyet duygusu hissedebilmenin güzel bir insani özellik olduğunu söyleyenler olduğu gibi bunun İnsanı hayli zor bir kalıba soktuğunu savunanlarda var. Bu konu nelere göre değişkendir? Aidiyet duygusu kalıbı hakikaten dar mı? Bazıları için hayır.
Hani gençken ayağı fazla büyümesin diye dar pabuç giyen geri zekâlılar var ya. Onlar antrenmanlı. Arada bir topallasalar da bir şekilde, görülmesi mümkün olmayan, beyinlerinde yarattıkları hayali bir izi takip ederek yürürler. Aynen şükran borcu ödercesine. Ben bunu aidiyet duygusunun bir tezahürü olduğunu düşünmüyorum.
Evet; Mensup olan kişi doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilme erdemine sahiptir. Mensubiyet duygusu ahlaki ilkelerini zaafa uğratmaz, çıkarları için doğruluktan vazgeçirmez, insan olmanın, başkalarına saygı duymanın önüne geçmez. Sesi çok çıkanın, etkin ve yetkili olanın değil haklının yanında durur.
Militanlıkta ( * ) ise körü körüne bağlılık vardır. Yapılan hatalar görülmez. Her olumsuzluk için ayrı bir mazeret üretilir. Gözler adeta kördür ki bu uğurda bütün değerler alt üst edilebilir; amaca ulaşma yolunda her araç meşruiyet kazanabilir. Diğer tüm görüşlere kapalıdırlar. Hemen hemen hepsinde benimsedikleri kültürün adeta insanı zorladığı standart bir "insan tavrı" var. Bunun açık ve net olarak görülebilmesi mümkün. Etrafımıza bakarsak bu türün hayli yaygın olduğunu teşhis etmek zor değil. Özellikle devlet ile ilintili kurumlarda.
DİZİ DİZİ YALANLAR
Yaşadığımız zamanda neyin yalan neyin gerçek olduğunu ayırt etmek hayli zor. Kanaatimce yalan söylemek, bayağı bir zekâ ister. Kime ne söylediğini aklında tutacaksın ve bir süre sonra aynı konuda aynı insana başka bir şey söylemeyip komik duruma düşmeyeceksin. Zor iş. Sürekli yalan konuşmak bir ruhsal bozukluk mu? Kesinlikle evet. Bir adım öte tedavisi zor bir hastalık olduğunu da söylemek mümkün. Bu hastalığın tıptaki adı Mitomani. Bu hastalığa yakalanmış olanlara da Mitoman deniyor. Hepimizin etrafında bu mesleği ( ? ) icra eden birçok kişi var. Bunlar iyi yalancı mı? Reyhan iyi yalancı olmak için kişilerin aşağıdaki şekilde hareket etmelerinin gerektiğini söylüyor. Şaşırdım. Suçlulara büyük fayda sağlayacak bu bilgileri niçin veriyoruz? Bu bilgilerin özellikle sorguculara yol göstereceğine inanıyorlar. Ayrıca raporlarının sonuç kısmında bu becerileri sonradan kazanmanın zorluğuna da değiniyorlar:
"Konuşurken sizi etkileri altına almaya çalışırlar. Ancak bunu yaparken son derece rahattırlar ve özgüvenleri tamdır." / Rol yaparlar: İyi aktörler iyi yalan söyler; izleyicilerin yalanlarına kandığını görünce özgüvenleri artar. Ve devam ederler. / İfade yetenekleri çok gelişmiştir: Dikkatleri farklı yöne çekerek insanların düşüncelerine tecavüz ederler./ Doğal performans sanatçılarıdır: Bu insanlar ani değişikliklere çok kolay uyum sağlarlar ve bunun yaparken de çevrelerini kolayca kandırırlar./ Yalan konusunda deneyimlidirler: Daha önce yalan söylemeye alışık olan insanlar korku ve suçluluk gibi duygularını örtbas etmekte ustadırlar./ Duygusal kamuflaj: Yalancılar gerçek duygularını maskelemekte ve bunların tam tersi bir izlenim uyandırmakta ustadırlar. / İyi hatiptirler: Etkili konuşma yeteneğine sahip olan yalancılar, sözcüklerle oynayarak dinleyicilerin kafasını karıştırırlar. Sorulara verdikleri yanıtların, soru ile ilgisi olmadığı için dinleyici ne sorduğunu bile hatırlayamaz./ Hazırlıklıdırlar: Her soruya hazır bir yanıtları olduğu için tereddüde yer bırakmazlar. İnsanlar hızlı yanıtların doğru olduğuna inanır./ Bilgiyi tutumlu kullanırlar: Yalancılar, kendilerine sorulan soruları yanıtlarken minimum bilgi verirler. Böylece ayrıntılarla ilgili soru sorulmasını engellemiş olurlar./ Acil durumlar için ilginç ve orijinal düşünceler: Kılı kırk yaran bir yalancı bile beklenmedik bir soru veya durumla karşılaşırsa afallayabilir. Bu gibi durumlarda cebinizde her koşula uyabilecek orijinal ve ilginç düşünceleriniz bulunmalı./ Hızlı düşünme yeteneği: Duraksamalar ve "hımmm", "ıııı" gibi dolgular, dinleyicilerde kandırılıyormuş kuşkusunu doğurur. Dolayısıyla hızlı düşünen ve tek ayağı üzerinde yalan kıvırabilen yalancılar makbuldür./ Zekâ önemlidir: Zekâ yalancının üzerine binen "bilişsel yükü" kaldırmasında çok büyük kolaylık sağlar. Yalan söyleyen bir kişi, söylediği yalanın yarattığı içinden çıkılması zor durumlardan zekâsı ile yara almadan kurtulur. / İyi bir bellek şarttır: Sorgucunun kulakları tutarsızlara çok açıktır. İyi bir bellek, yalancının ayrıntılar konusunda hata yapmamasını sağlar. / Doğrudan çok fazla uzaklaşmamak yararlıdır: "Doğruyu büken" yalanlar, 180 derecelik yalanlardan genellikle daha inandırıcıdır ve daha az bilişsel çaba gerektirir./ Kuşkuyu okuma becerisi: İyi bir yalancı, dinleyicilerde ortaya çıkan en ufak bir kuşku belirtisini bile sezebilme ve anında gerekli ayarları yapma becerisine sahip olmalıdır.
Evet, bunları okuduktan sonra, etrafınıza dikkatle bakın. Sizin yalancılar bu özelliklere sahipler mi? Özellikle politikacılarımız. Yazılı ve sözlü basınımızda arşivlemenin önemi anlaşıldıktan sonra, ( x ) siyasimizin ( y ) konuda bir sene önce söylediği görüşün tam tersini geçmişte nasıl söylediğini peş peşe yayınlıyor veya yazıyorlar.. Bir söz var bilirsiniz “EN ÇİRKİN YALAN, ÇOCUĞA VE HALKA SÖYLENENDİR. ONLAR KOLAY KANAR”
En tehlikelisi ise Bir kişinin, kendi söylediği yalanlara inanmasıdır. Kişinin yarattığı hayal dünyasındaki kendi ile gerçek kendiliği arasında ciddi fark oluşur. Sosyal ilişkileri bozulmaya başlar. Yalan söylemek bir hastalık değil, bir tür davranış bozukluğudur. Günden güne gerçeklerle bağlantısı kopar. Bu nedenle, bir kişinin kendi söylediği yalanlara inanması tehlikelidir.
Bir anlamda kendimizi mazur görmek ve göstermek için yalanı pembe, beyaz, ve siyah diye isimlendiriyoruz ama onun rengi olmaz. Bu gün pembe yalan söyleyen biri yarın hiç düşünmeden siyahını da söyleyecektir. Bundan kuşkunuz olmasın. Yukarıda da ifade ettiğim üzere Mitomani bir dürtü kontrol bozukluğudur. Kişi bu hastalıkta kendisine hakim olamaz, yalana karşı içinde büyük bir istek duyduğu için kendini engelleyemez. Siz de söylediğiniz yalanların sonucunda işinizi, kız arkadaşınızı hatta eşinizi kaybettiyseniz ve söylediğiniz yalanlardan dolayı kimsenin yüzüne bakacak yüzünüz yoksa o zaman mitoman sayılabilirsiniz. Bu hastalığın tedavisi aslında basit gibi görünür. Hatta öyle söylenir. Ancak kişinin kendi kendine yardım etmesi çok kolay sayılmaz. Çünkü bir süre yalan söylemeden dursa bile bir süre sonra gene yalan ihtiyacı duyacaktır.
Evet; sağınızda ve solunuzdakilerin, ekranlalar da ve gazetelerde boy gösteren yalancıların hasta olduklarını düşünün.
Allahtan akıl ve şifa dileyin onlar için.
( * ) Militan: Türk Dil Kurumu Madde 2: Bir siyasal örgütün etkin üyesi
Yorumlar Tüm Yorumlar (26)