Sn. İlker Aycı.
Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı
Bu aralar herkesin düşündüğü bir hususu belirterek sizden bir ricada bulunmak istiyorum. Malum bazı mesleklerin taşıdığı sorumluluk diğerleri ile kıyaslanamayacak kadar büyük. İşletmenizde bu gruba dâhil olan Pilotlar ve teknisyenler mevcut. Evet; bunlar uçakları havada tutan insanlar.
COVİD-19’un tüm dünyada yarattığı olağanüstü şartlar nedeni ile bütün dünyadaki Sivil Havacılık Sektörü çalışanların da fazlası ile yıpranmış oldukları bir gerçek. Tabii ki Türk Hava Yolları çalışanların da bu durumdan soyutlanması mümkün değil.
Türk Hava Yollarının bir dokümanında: söz konusu meslek gruplarında görev yapan çalışanların faaliyetlerinin değerlendirilmesi esnasında göz, kulak, beyin, duygusal stres, bedensel yorgunluk, dikkat, uyku, beslenme, solunum, öğrenme ve unutma gibi insanı insan yapan özellikleri de mutlak dikkate alınmalıdır der. Çok güzel, eksiksiz bir anlatım.
Yüzlerce yolcunun canının emanet edildiği Pilotlar kalkış için levyeyi çekerken, teknisyenler ise bir uçağın motorunu onarıp onu kanatlara tutturan mekanizmanın son vidasını sıkarken kendilerini yalnız ve yalnız yaptıkları işe vermeleri gerek.
Sizden istirhamım THY yolcu taşımacılığı faaliyetine başlamadan bu iki grupta bulunan çalışanlar için nasıl bir düzenleme yapacaksanız bunu THY tekrar havalanmadan yapın. Ne pilotlar ne de teknisyenler yarın ne olacaklarını, işten çıkartılıp çıkartılmayacaklarını, evlerini, çocuklarını, takip eden günlerin onlar için neler getireceğini vb şeyleri düşünmesinler. Çalışanlar açısından şayet menfi bir karar verecekseniz bundan sizin de mutlu olmayacağınızı biliyoruz.
Bakın, dünyanın önde gelen Havayolları COVİT-19 sonrası için istihdam, filonun yapılandırılması da kısmen dâhil olmak üzere alınacak olan tedbirleri açıklıyorlar. Size nasıl inanırlar onu bilemem ama çalışanlarınıza karşı iyisi ile kötüsü ile hiç olmadığınız kadar net ve açık olun lütfen. Corona insanlarımızı nasıl tedirgin ettiyse bu durum ve yaşanmakta / yaşanacak olan belirsizlik onları zihnen yıpratmakta ve gerginleştirmekte. Bu da söz konusu olan her iki meslek dalı için hiçbir şekilde arzu edilmeyen ve işlerini menfi olarak etkileyen bir durumdur.
Evet; pilot ve teknisyen çalışanlar bir yana içinde bulunulan süreçte vereceği kararlardan ötürü onlardan daha büyük sorumluluk taşıyan bir görevli daha var şirketinizde. Hiç şüphe yok ki, o da sizsiniz. Ve de tüm dualarımız manevi açıdan sorumlusu olacağınız bir durum yaşanmaması için. Allah size de kolaylık versin. Saygı ile.
BU ZİLİN SESİ BAŞKA.
2019 yılı Ramazan bayramı öncesiydi yanılmıyorsam. Devamlı okuduğum Sözcü Gazetesinde Bekir Coşkunun köşesine takıldım. Sn. Coşkunun seslenişi bayram için yazılan okuduğum en güzel yazıydı. Tabii bundan kendisine ders çıkaracak olana. Biraz karıştırınca usta kalemin aynı yazıyı ilk kez 2005 yılında Hürriyet gazetesinde de yayınlamış olduğunu hatırladım. Kendisinin rahatsız olması nedeni ile Sözcü’deki arkadaşlarının onun bu anlamlı yazısını bayram seslenişi olarak tekrar yayımladıklarını düşündüm. Daha iyi bir seçimde yapamazlardı bana göre. Sn. Coşkunun yazısını sesli dinlemek isterseniz, TIKLAYIN lütfen.
2005 yılında İstemiştim ki bu güzel yazı Sn. Bekir Coşkunun izni ile yazdığım sitemde yer alsın. Kendilerini arayıp müsaade talep ettim. Verdiler. Müteşekkirim. Ve de Bekir Coşun Beyin yazısını Gökyüzü Habercide Bayram öncesi köşeme yerleştirmiştim. O tarihte almış olduğum o müsaadeye istinaden Sn. COŞKUNUN söz konusu yazısını şimdi Airporthaber’ de bir kez daha sizlerle paylaşmak istedim. Umarım hoş görürler.
Hatırlar mısınız bilmem, 2012 yılı “ Şeker Bayramı “ öncesinde bir televizyon reklamı vardı ekranlarda. Kent Şekerlemelerinindi. İyice yaşlandık mı ne? Bu reklam çok duygulandırmıştı beni. Boğazımdaki düğümün gözlerimi ıslatmadan içime yaş olarak aktığını hissetmiştim. Bu reklam bana düşünmekten kaçtığım, aklıma getirmek istemediğim bir takım gerçekleri hatırlatmıştı. İster istemez bu reklamı Sn. Coşkunun yazısı ile bağdaştırdım. Bu reklamı seyredince, rahmetli anne ve babam İstanbul’da iken uzun bayram tatillerini güneyde geçirme tutkumu hatırlayarak ne kadar utanmıştım. Ve de o zaman anladım ki yaşlanmışım. Kent Şekerlemelerinin o dokunaklı reklamını seyretmek istersiniz Lütfen, TIKLAYIN. Bir reklam bu denli etkili olabilir mi? O gün bu gün her bayramda KENT mamullerini evimden eksik etmiyorum.
Şimdi Cep telefonları var yaşamımızda. Bir mesaj yazıyor ve tüm sevdiklerimize aynı mesajı gönderiyoruz. Yeni yılı da böyle kutluyoruz, bayramları da. Ve de özel günlerini yaşayan dostlarımıza da aynı sevimsiz yöntemle sesleniyor ve kutluyoruz. Ruhsuz bir hatırlama ve ruhsuz bir kutlama.
Önümüzdeki bu Ramazan ( Şeker ) Bayramında muhtemelen sokağa çıkma yasağı uygulanacak. Anne ve babalarımız, büyüklerimiz kapı zilinin çalmasını bu kez beklemeyeceklerdir. Eğer her gün onları aramak gibi bir alışkanlığınız yoksa onları bayramın üç günün de bir kez arayın. Eminim ki telefonlarının her çalışında arayanın siz olduğu mutlak içlerine doğacaktır.
Sayın COŞKUN hepinizin bildiği üzere rahatsız ve yazılarına ara verdi. Deniz Zeyrek Bey COŞKUNUN sağlık durumunun iyi olduğunu ve zaman zaman çektiği ağrılar yüzünden yazamadığını ifade ettiler Sn. Coşkuna sağlıklar dilerken mümkün olan en kısa sürede köşesine dönmesini yürekten temenni ediyorum. Kalemini özledik.
Evet, Bekir Bey sesleniyor, KENT ise aynı konuyu ekranda başka bir anlatımla gösteriyor, ben ise, “ Bayramda “büyüklerinizi pencerelerde zil çalsın diye bekletmeyin.” diyerek onları saygı ile anıyor ve hatırlatmalarından ötürü teşekkür ediyorum.
Kent’in reklamını izlediniz zannederim. Bekir COŞKUNUN yazısını dinlemediniz ise, seslenişi aşağıda.
ZİL SESİ:
Nur içinde yatsın sevgili ustam, ilk Yazı İşleri Müdürüm Ahmet Nadir, İstanbul’a yerleştikten sonra dostlarını yitirmenin ve yalnız kalmanın acısıyla mektubunda yazmıştı:
’Gönlüm kapı zilinin sesini özler
Ben de kendi kapımın zilini çalarım
Komşular kimi kimsesi yok demesinler...’
Kapının önüne geldiğinizde zili mi çalacaksınız, yoksa anahtarla mı açacaksınız kapıyı? Kapının arkasında zil sesini bekleyen kimse yoksa... Ya da varsa; kapının arkasına yaklaşan bir terliğin sesini duyuyorsanız...
Sevgili meslektaşım Emel Aygören Şen’in ‘Zil sesi’ mesajını almasaydım, ustamın ne demek istediğini ve ‘Zil sesi ’nin önemini hiç düşünmeyecektim. Dün ilk kez bizim kapının önünde durup zile baktım.
Hiç böyle bakmamıştım. Bastım: ‘Dınnn...’Bu, kapının arkasındaysanız ‘Arayan-soran-geleniniz var, yalnız değilsiniz ’in sesidir ‘Dınnn...’ şeklinde.
Eğer kapının önündeyseniz ‘Bekleyeniniz var’ demek: ‘Dınnn...’ Bakıp bakıp bir gün elbette kapımızın zilinin artık çalmayacağını düşündüm.
Neyse ki ustam öğretti; zilimi kendim çalıp çalıp içeri kaçarım ve belki de seslenirim:
‘Kim o...’ Ya da. Kapı zili çaldığında arkasında ben yoksam? Orasını söylemedi ama artık nasıl oluyor, biliyordur ustam.
Bugün bayram. Kapı zilleri bugün daha anlamlılar. Her zil sesi, yani ahbaplar, arkadaşlar, dostlar, akrabalar, komşular, çocuklar... Her zil sesi vefa demek, özlem demek, hasret demek, sevgi demek.
Size mutlu bayramlar. Kapınızın zili hep çalsın. İyi ki kapı zilleri var
Evet değerli okurlarım, Sn. COŞKUNUN yazısı bu.
Büyüklerini dostlarını aramayan, özel günlerde tatile çıkıp onların hatırını sormayan, ziyaret etmeyen ( bundan – gençlik dönemim için - kendimi de soyutlamam maalesef mümkün değil ) tüm gençlere ithaftır.
Sn. COŞKUN’ un son dört kelimesi ile aynı şeyi temenni ederek sonlandırayım yazımı.
Dilerim ki “Kapınızın zili hep çalsın. ”Zilin önemini yaşlanınca sizler de anlayacaksınız.
Yorumlar Tüm Yorumlar (41)