Son on sene içinde ülkemizin en büyük Havayolunun tepesinde oturanlardan biri bir konuşmasında şirketten “.THY Ailesi” şeklinde bahsetmişti. Tesadüfen oradaydım. İçinden ne aile ama dediğimi anımsıyorum. Birbirine düşmancasına karşı çalışanlar ve onları ayrıştırıp parça parça eden ve zayıfı kuvvetlinin önüne atan tepe yöneticiler. Ve de bu yöneticilerden birinin şirket bütünü için yaptığı aile yakıştırması. Koyamamıştım bir türlü yan yana. Sonradan bu ağzı iyi tanımıştım.
Sanmayın ki reklamdan öte bir anlam taşımayan bu tür uyumsuz yakıştırmalar yalnız bu şirkette var. Çalıştığım başka bir kurumda da aynı sözü kullanmak sanki modaydı ve de özellikle tepedekilerin çok hoşuna gidiyordu. Belki de onun için kullanılıyordu sık sık. Hem de aile mefhumunu sürekli zedeleyen çakma yöneticilerce.
Senelerce önce. “ Biz bir aileyiz” sözünü ağzına sakız ederken sürekli ailenin tepedekiler dışındaki fertlerine dolap çeviren bir garip yaratık için bu konuda bir yazı yazmıştım. “Ederinden fazla değer Soytarıyı kral eder” sözünü yüzde yüz doğrulayan bir örnekti. Yalakalıktan hoşlananlar ve de çalışanların işi kaybetme korkusu nedeni ile zorunlu olarak verilen sanal değer onu adeta kral yapmıştı.
Okuduğuma göre, Osmanlının 36 padişahını her birinin soytarısı varmış. Bu soytarıların görevleri, ülkeyi yönetmenin stresi ile sürekli gergin olan padişaha günün gerginliğini ve sıkıntısını unutturmak için onun hoşuna gidecek, onu rahatlatacak şeyler söylemek ve onu eğlendirmek. Padişahlar kendilerini eğlendiren bu soytarılara hoş görülüydüler. Soytarıların ise bu görevi ifa ederken zaman zaman Padişahın önünde yürümelerine ve saray erkânından büyük izzet ve ikbal görmelerine rağmen kralın soytarısı olduklarını hiç unutmadıkları bir anlamda hadlerini bildikleri ve görevlerini ifa ederken söz ve davranışlarını Padişahın hoşgörü limitlerine göre ayarladıkları bir gerçek. En çok dikkati çeken husus ise bu hizmetlilerin hiçbir zaman kraldan çok kralcı da olmadıkları ve kendilerinden böyle tutum davranışlar beklenilmediği. Bu soytarıların hepsi ecelleri ile ölmüşler.. İşte soytarıların uzun ömürlerinin ve öbür tarafa ecelleri ile taşınmalarının nedeni bu denli basit diyor anlatanlar. Padişahlarımızın soytarılarını istedikleri gibi dövdükleri ve de gönüllerince sevdikleri yazılıyor. Bu soytarıların bir anlamda dokunulmazlıklarının bulunduğunu da ifade etmek pek yanlış bir anlatım değil.
En dikkat çekici husus ise bir padişahın soytarısı, o padişah bu görevden ayrıldıktan sonra tahta oturan diğer hükümdara soytarılık yapmış mı? Kayıt bulamadım. Bunun cevabı hayır. Osmanlı'nın batılılaşma çabası paralelinde Tanzimat Dönemi"nde soytarılık mesleği tarihe karışmış.
Osmanlı sarayında ve zengin konaklarında bir meslek olarak sürdürülen dalkavukluk günümüzde bir yaşam tarzı olarak, toplum hayatında, siyasette ve bürokraside “itibar” görme aracı olarak yerini aldı.
Evet, biz bu mesleği tekrar geçerli kıldık. Bunun örneklerini yaşamımızda sıklıkla görmekteyiz. Hepimiz aynı dünyada yaşadığımıza göre devrimizin soytarılarının varlığını ispatlayacak örneklerle sayfa doldurmaya gerek yok. Müessesenin adını değiştirdik yalnız. Eskinin soytarılara şimdi “ dalkavuk ” veya “ yalaka “ diyoruz. Şark kültürünün eğlendiren ve de eleştiren soytarısı, batı kültürünün kendisine her hangi bir çıkar sağlayacak olan kimselere aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen dalkavuk ve yalaka kişilerine dönüştü.
Atilla Karaduman’ ın deyişi “ Hani o ünlü söz var ya “Kral Çıplak” diye; İşte Soytarı elbise giymemiş krala “çıplaksınız” derken şaklabanlık yapma görevini de ifade eder. Bir örnek: Av uşakları çevredeki ördekleri kışkırtıp, kralın önüne getiriyorlar. Sonunda hazret önünden geçen bir ördeğe ateş ediyor, heyecanla dalkavuğuna soruyor: - Nasıl? Vurdum mu? Vurdum mu? Dalkavuk: - Majesteleri zavallı ördeğin hayatını bağışlamak âlicenaplığında bulundular. Evet, bu mesleği gerektiği şekilde ifa etmek için pratik zekâya sahip olunmasının gerektiği açık.
Ve de soytarıların yaptıkları işi ciddiye aldıklarına ilişkin Topkapı Sarayı arşivinde I. Mahmut dönemine ait, kime hitap ettiği belli olmayan bir arzuhal mevcuttur. Bu arzuhalin günümüz Türkçesine çevrisi şu şekildedir:
Devletli, İnayetli, Merhametli Efendim;
Kimsesiz dalkavuk kullarınızın arzuhalidir. Her sene Ramazan-ı Şerif geldiğinde, İstanbul'da, davetli davetsiz iftarlara gideriz. Âlimlerin, devlet büyüklerinin ve sair büyüklerin, mevki sahiplerinin sofralarında çeşitli nefis yemekler, şerbetler, türlü türlü reçeller, tavukgöğüsleri, elmas pareler, helvalar, kaymaklı baklavalar, ekmek kadayıfları, aşureler, hoşaflar yer içeriz; üstüne göbek tütünü ve kahveyle ikram görürüz. Lakin içimizde bazı terbiyesizler bulunup edebe uymayan hareket ve tavırlarıyla velinimetlerimiz efendilerimizi gücendirmektedir
ve bunun zararı da hepimize dokunmaktadır. Dalkavukluk sağlam bir nizama bağlanmazsa hepimizin açlıktan öleceği aşikârdır. Kadim nizam ve kanuna göre yeniden bir nizama bağlanmasını, uygun olmayanların içimizden atılmasını, tavır ve hareketleri hepimiz tarafından kabul gören Şakir Ağa'nın başımıza kâhya tayin olunmasını ve eline memuriyetini bildiren bir kıta ruhsatname ihsan buyrulmasını niyaz ederiz. Emir ve ferman devletli, inayetli efendim sultanım hazretlerinindir. Dalkavuk Kulları"
Buna ilaveten Topkapı Sarayı'nda bulunan belgede dalkavukluk mesleğinin icrasına ilişkin şu bölümler yer almaktadır: Hani görev tarifi dediğimiz, her şirkette bulunan ama çoğunlukla uygulanmayan iş tarifleri var ya. ta o zamanlarda bu soytarılar için hazırlanmış.
"Dalkavuklar, soylu ve yüksek mevkili kişilerin huzurlarına girdiklerinde etek öperler. Oturacakları yer, tırabzan yanındaki küçük minderlerdir. Vazifeleri, hane sahibi olan zatın mizaç ve tabiatına uygun şekilde konuşmak, meclise neşe vermek, keder verici sözlerden zikr-i müstekreh tabirlerden (iğrenç sözlerden) ve küfürlerden gayetle sakınmaktır. Hane sahibi ne söylerse fevkalade yardakçılıkla tasdik edecekler ve asla aykırısından söz söylemeyeceklerdir. Verilen ihsanı gizlice alacaklardır, verilen paranın çokluğuyla meslektaşları arasında övünmeyeceklerdir."
Bu günün dalkavuklarının ise böyle bir sıkıntıları yok. Türk Dil Kurumu Sözlüğüne bakarsak bu nadide meslek Huluskâr, yağcı, yalaka, yağdanlık, yalpak, yaltak, yaltakçı, kemik yalayıcı, çanak yalayıcı, olarak tarifleniyor. Ve de bu mesleği icra edenler ise bu kelimelerin anlamlarını bire bir benimsenmiş durumdalar. Ve de bu kelimelere ilişkin fiilleri tüm anlamını bünyelerinde barındırıyorlar. Ve de eski soytarıların tersine “Kral öldü, yaşasın yeni Kral” demeğe de hazırlar. Anlamı değişen ve yozlaşan “dalkavukluk” kavramının ne denli yıkıcı olabileceğini Montesquieu ( 1659-1755 ) çok güzel ifade etmiş:“ Bir Ülkede dalkavukluğun sağladığı çıkar dürüstlüğün sağladığından daha verimliyse o ülke batacaktır. Shakspeare’in, “İktidar, dalkavukluktan hazzetmeye başladığı zaman, şeref daima ayaklar altında ezilir” sözü ve Aristotales’in yüzyıllarca önce söylediği “Halk dalkavukluğa alıştığında, demokrasiler istibdatlara dönüşür”.sözleri insanları ikaz edici mahiyettedir.
Sayın Sina Afra Blog yazısında bu konuya nasıl değinmiş? Hele bir bakın sizin şirketlere uyuyor mu? Eleştiri yapma oranı kısıtlı olan toplumlarda ( Türkiye bu toplumların içindedir ) organizasyonların tepesindeki insanlar az eleştirilir. Etraflarında her zaman bir kurumsal dalkavukluk döner. Belirli bir zaman sonra tepedekinin işte başarı sağlamasını takiben haliyle artan özgüvenle etrafından gelen eleştiri seslerinin de iyice azalması ile birlikte, tepedeki insan yaptığı her şeyin doğru olduğuna inanmaya başlar ki en tehlikelisi de budur. Sn. Afra’ nın bu notunu okuyanlar kendisinin H. Topçu Beyi tanıdığını zannedecektir.
IK Uzmanı Durdu Güneş Dalkavukluk konusunu aşağıda şekilde ele alıyor. “ Dalkavukluk aşağılayıcı bir kavram olarak kullanılmakla birlikte, geçmişten günümüze şekil değiştirerek varlığını devam ettirmektedir. Çıkar sağlamak amacıyla başkalarına saygı ve hayranlık gösterisi yapmak, yaranmaya çalışmak, dalkavukluğun en belirgin niteliklerindendir. Peki,
“Kurumsal Dalkavukluk Nedir? Zararları Nelerdir? Yönetimde ne tür hasarlara yol açar? Ve Dalkavukluğu önlemek için neler yapılmalıdır?” Dalkavukluk aşağılayıcı bir kavram olarak kullanılmakla birlikte, geçmişten günümüze şekil değiştirerek varlığını devam ettirmektedir. Çıkar sağlamak amacıyla başkalarına saygı ve hayranlık gösterisi yapmak, yaranmaya çalışmak, dalkavukluğun en belirgin niteliklerindendir.
Kurumsal Dalkavukluk: Dalkavukluk gerek sarayda gerekse zengin konaklarında bir meslek olarak sürdürülmüş ancak günümüzde bir hayat tarzı olarak toplum hayatında, yükselme ve itibar görme aracı olarak bürokraside yerini almıştır. Geçmişte dalkavukluk, toplumsal hayatı veya devlet idaresini etkilemeyen, lokalize olmuş bir meslek alanı ve mizah konusu iken; günümüzde, hayatımızı ve devlet idaresini istila eden kaygı verici bir durum olarak yaşanıyor. “Kurumsal Dalkavukluk” kavramıyla, bürokraside dalkavukluğun yükselme aracı ve muteber bir davranış tarzı olarak benimsenmesi kastedilmektedir. Dalkavukluk, günlük dilde aşağılayıcı bir kavram olarak kullanılmasına rağmen hayatımızda neden etkili bir davranış tarzı olmaktadır?
Dalkavukların Çıkar Duyguları gelişmiştir. Toplumda kendilerini Birey Olarak görememektedirler, Kişi olarak erdemli bir yapıya sahip değillerdir. Kurumda / şirkette Hukuk Düzeninin Olmaması onları bu davranışlara itmektedir.
Dalkavukluğun bir mizah malzemesi olarak sohbetlerde yer alması hoştur. Ancak kurumların yönetiminde dalkavukluğun yer bulması alması teşkilatın büyük ölçüde zedelenmesine ve hatta batmasına yol açacak bir süreçtir. Çünkü dalkavukluk; ehliyetli, liyakatli, yetenekli, başarılı, çalışkan insanların yükselmesini önler. Bu durum bürokraside “negatif seleksiyon” dediğimiz kötülerin yükselmesi, iyilerin ise bertaraf olması sonucunu doğurur.
Dalkavuk biri başa geçtiğinde etrafını dalkavuklarla doldurur. Bir makam sahibinin çevresine seçtiği insanlara bakarak, nasıl biri olduğunu anlayabiliriz. Herkesin birbirine dalkavukluk yaptığı bir düzende işler doğru dürüst yapılmaz. Hoşa giden ve boşa giden işler yapılır. Dalkavuk kendine güvenmez. Çünkü hak ederek o makamda oturmamaktadır. Kendine güvenmediği için kimseye de güvenmez. Dalkavuk makam sahibi, bilgisiyle, yeteneğiyle hâkim olamadığı çevresini ajan kullanarak, açık arayarak, fitne çıkararak kontrol etmeye çalışır. Bu durum yönetimde jurnalciliğe, güvensizliğe, kaygıya korkuya ve dolayısıyla verimsizliğe yol açar. Dalkavukluğun egemen olduğu yönetim bir maskeli balo gibidir. Gerçek kişilikler ortada görünmez. Aşağıdan yukarı, yukardan aşağı, sağdan sola, soldan sağa dalkavukluklar yapılır. Dalkavuk düzeninde sorumluluklar sürekli başkasına yıkılmaya çalışılır. Sorunlar hep çözümsüz kalır. Yönetimde fikir üretimi olmaz. Böylelikle “ne fikirlerin çarpışmasından” ne de “fikirlerin birleşmesinden” yeni fikir doğar. Başta oturanlar sözlerinin sadece yankılarını duyarak mutlu olurlar. Ancak yönetim kendini yenileyemediğinden çökmeye başlar. Ve de maalesef bu süreç uzun da sürebilir. Dalkavukluğun fazla olduğu yönetimde ihanetler de çok olur. En büyük ihanetler dalkavuklar tarafından yapılır. Çünkü dalkavukluk doğrudan kişiye yapılan bir şey değildir. Kişideki makama, servete, güce yapılır. O makam, servet, güç kaybedildiğinde o kişiye dalkavukluk anında kesildiği gibi yeni efendilere yaranmak için eski efendilere ihanet kaçınılmaz olur. Yönetimde dalkavukluğun egemen olması denetimi ortadan kaldırır. Dalkavuk bir yandan iş yapmamaya diğer taraftan açıklarını dalkavukluk yaparak gidermeye çalışır. Eğer makam sahipleri dalkavukluktan hoşlanıyorsa -ki bu durumda kendisi de dalkavuktur.- “en büyük sensin” sözlerine muhatap olur. Hukuku çalıştırmaz. Kendisine izafe edilen ilahi bir güçle dalkavuğu hoş görür. Suçlunun cezasını çekmediği yerde suçlular kahraman olur. Düzen de yerle bir olur.”
Bu anlatılanlar bir tarafa, bunarı önemseyen dalkavuklar var mı? Kurumlarda ve şirketlerde yok gibi. Tepedekiler önemsemezlerse onlar neden duraklasın ki? Bu durumda meslek cazibesini koruyor. Bu cazip mesleğin (?) her devirde, her kıtada, insanın bulunduğu her noktada geçerli olduğu kanıtlanmış bir kere. Tanzimat döneminden sonra yok olmalarına rağmen soytarıların / dalkavukların yine sahne almaları da belli ki bundandır. Kendiliklerinden mi geri geldiler, biz mi geri getirdik onları? Bilemiyorum. Ancak, iktidar sahiplerinin kendilerine dalkavukluk yapanları çok sevdikleri de bir gerçek. Bunun doğal sonucu olarak her zaman her türlü takdire mazhar olan ve her türlü imkâna sahip bulunan hali ile onlar.
Bu durumda; Ne yapalım yani? Dalkavuk mu olalım diye soracak olursanız? Bu tamamı ile size kalmış. Yaşamınızın şartlarını da doğal olarak siz belirlersiniz. Utanma adı verilen gereksiz ( ? ) bir duyguya sahip olmak 21. yüz yıl için büyük bir lüks değil mi? Takdir de tercih de hali ile sizin.
(*) Başlık alıntıdır. Sözü ifade eden bulunamamıştır.
Yorumlar Tüm Yorumlar (20)