Merhabalar, Türk Hava Yollarının Sn. Çalışanları; Sendikal tercih konusunda sizleri yönlendirmek amacı ile yazı kaleme almak benim haddimi aşar. İnsan boyunun uzanmadığı yere tabure üzerine çıkarak erişebilir ama bu Sendikal bir konu için uygun olmayacaktır Yapabileceğim; karşı karşıya kaldığınız tercih yapma konusu için karar verme sürecinizde, hangi kıstasların değerlendirilmesi gerektiğini çalışanlar dışında hiç kimseye, hiçbir kuruluşa taraf olmadan hatırlatmaktan öte değil. Eminim ki bir çoğu sizin zaten düşündüğünüz hususlardır. Aklın yolu bir. Benim sıraladığım hususlara sizlerinde ilave edeceğiniz konular mutlak vardır. Tabii ki düşünürken onlara ağırlık vermelisiniz. Zira siz konuların içindesiniz ve normalde sizin terazinizin daha doğru tartması gerekir. Bazı okurların ifade ettikleri gibi sendikal konulardan uzak durmak için gayret sarf ediyor değilim.
Doğrusunu isterseniz, çalışanların bir kısmının Hava Sen’i bir üst aklın şekillendirmiş olduğunu düşünmesini yadırgamıyorum. Sendikal konuda öyle şeyler yaşadınız ki? Üst aklı bir kenara koyalım. Peki; bu konuda başka türlü de düşünülemez mi acaba? Örneğin; Kokpit çalışanlarının, Hava İş meslek grubumuzu temsil edemiyor ve de haklarımızı koruyamıyor görüşünden kaynaklanan çalışan baskıları sonucunda Hava Sen şekillendirilmiş olamaz mı? Evet; bu ihtimalin olabilirliği var. İnanırlığını düşünmeniz gerek.
THY’deki sendikalı 19 bin 500 çalışan üyenin 14 binini, pilot ve kabin memurları oluşturuyor. Bu sayı toplam THY çalışanlarının yaklaşık % 75’ini teşkil ediyor. Buna karşın bu grup Sendika Genel Kurul Toplantılarında toplam delege sayısının üçte birinden az bir oranda delege ile temsil edilebiliyor. THY ile aynı iş grubunda bulunan Kamyoncuların ilk kez Hava-İş Genel Kurul toplantısına katıldığı malum. Sivil Havacılıkla yakından uzaktan ilgisi olmayan, Türk Hava Yollarını hiç tanımayan bu meslek grubu mensubu kişilerin Genel Kurula, mevcudiyetlerinin nedenini açık açık konuşarak iştirak etmeleri ve sonuca etken olmalarını kabul edilebilir olarak değerlendirmek hayli zor.
Evet; iş kollarını Hava İş yönetimi belirlemedi. O biliniyor. İş kollarının şekillenmesi konusundaki, kanun teklifini hazırlayan ve TBMM sunan kimler? Tabii ki siyasi otorite. Mutlak bu konuda siyasi otoriteyi yönlendirmiş olan kimseler de mevcuttur. Öyle veya böyle üst akıl yakıştırması ile de siyasi otoritenin ifade edilmek istendiği açık. Ve de üst aklın mevcudiyetini akla getiren hususlar işte bunlar Bu nedenle “Üst Akıl” yakıştırmasını yadırgamıyorum. Karşı çıkılabilir, kabul edilmeyebilir ama bu görüşü dile getirdi diye insanlara kızılmaz, hücum edilemez. Belirtilen şartlarda yapılan bir Genel Kurul toplantısının tarafı ve kaybedeni olmak uçucuları bu noktaya getirmiş ve Hava Sen bu hassasiyeti takiben ortaya çıkmış olamaz mı? Bunu da değerlendirmek ve düşünmek gerek.
2018 yılında faaliyetlerine başlayan Hava Sen hakkında uygulamalarını ölçüp biçerek değerlendirme yapma imkânımız yok. Yayınladıkları bültenlerinde vaatleri yer alıyor. Bu Hava Sen açısından iyimidir, kötümüdür? Karar sizin.
Mevcut Sendikayı ve yöneticilerini sizler benden iyi tanıyor, artı ve eksilerini benden iyi biliyorsunuz. Size seçtirdiler ve onlarla siz yaşadınız. Kaç dönemdir birliktesiniz. Üyeler arasında ayırım yaptılar mı? Yoksa tüm üyelere eşit uzaklıkta mı durdular? Yönetim üzerinde Sendikanın çalışandan yana etkisini hissedebildiniz mi? Ekim 2017 tarihinde yayınlanan Sendika bildirisinde yer alan faaliyetleri ve yapıldığı ifade edilen işleri bir kez daha gözden geçiriniz. Sizin görüşünüze göre ifade edilen hususların tümü yerine getirilmiş mi? Hava İş yöneticilerin ilk sahneye çıkışlarında; THY Yönetimi ile açık seçik bir işbirliğine girmişler ve Sn. Topçu seçim öncesindeki tarafgir uygulamaları ile bunu net bir şekilde ortaya koymuştu.
Seçimi kazanan Hava-İş yönetimi takip eden süreçte üyelerine sunduğu tarafsız hizmet ile bu nahoş işbirliğinin izlerini çalışanların zihninden silebildi mi?. Geçmişte bir oylama için size gönderilen linke girişin ancak vatandaş kimlik numarası ile yapılabilmesi ve de bunun mükerrer oy kullanılmasını engellemek amacına matuf olduğunu bildiren Hava-İş’in verdiği gizlilik sözüne ne kadar inanmıştınız? Hava-İş ‘ten aldığınız hizmet ve uygulamalarının ışığında onlara bu gün güvenebileceğinizi hissediyor musunuz? Vb. Devam edip, yaşananları bir bir irdelemenin gereği var mı bilemiyorum. Yukarıda da ifade ettiğim üzere bunların hepsi müspet veya menfi kalıplar içinde zihinlerinizde yer etmiş durumda. Evet, bu nedenle Hava-İş’i değerlendirmeniz daha kolay.
Zannediyor musunuz ki, bu dönemde Türk Hava Yolları Yönetimi; bu konu iki sendikanın arasındadır, diyerek kenara çekilip tercihinizin sonuçlanmasını bekleyecek? Bu fazlası ile iyi niyetli bir düşünce olacaktır. Bana göre THY ne ister? Sizlere seçtirdikleri (?) Sendika yönetimi ve Hava Sen’ de dâhil tümünün tüm aktörleri ile birlikte bu kuruluşların THY sahnesinden çekilmesini arzu eder. Ve tercihlerinizin işlerine gelecek bu formatla sonuçlanmasını bekler. Geçmişte yaptıkları gibi bu konuya da müdahil olurlar mı? Sizlere baskı yaparlar mı? Bilemiyorum. THY işverenine ve temsilcilerine duyduğunuz güvene bağlı olarak, Yönetimin bu konuda tarafsız kalıp “Sendikalı yaşamı” sürdüreceğini de düşünebilir ve kararınızı bu kabulünüzün üzerine de bina edebilirsiniz.
Bunlar tamam. Kabul edilebilir nedenler olarak yorumlanabilir. Ama bu nedenleri sağdan soldan çekiştirip sendikasızlaşmaya bağlamak ne denli doğru olur bunu da değerlendirmeniz gerek. Bu günkü ortamda ( daha 21 ay olmasına rağmen siyasiler hepimizi seçim atmosferine soktu ) siyasi iradenin Sendikasızlaşmayı arzu etse bile destekleyeceğini düşünmek mantıklı ve pratiğe uygun değil. Çalışanların bu konudaki mutsuzluğu seçime bir şekilde aksedebilir. Siyasiler bu ihtimali bizden iyi değerlendirirler. Sizin siyasi bir kimliğiniz olsa; THY çalışanlarının sendikasızlaştırılmalarının acaba yarın aynını bize de yaparlar mı? Varsayımı ile süsleyerek diğer sendikalı kuruluş çalışanları, sendikalar ve konfederasyonlarca siyasi iradeye yazılı ve sözlü basında veryansın etmelerini ister misiniz? Hele hele şöyle veya böyle grev yapma hakkı olmayan bir kuruluş için. Bu siyasi mantığa terstir ve de bir fayda sağlamaz. Lütfen bu konuyu da detaylı olarak düşünün.
Bir de şunu düşünün. Üye adedi olarak uçucuların çoğunlukta oldukları bir sendikanın kritik konularda yelpazenin diğer tarafındakileri ne kadar göz önüne alabilecektir. Alabilecektir diyorum zira her sendika, üyeleri arasındaki muhtemel görüş farklılığında, ana yapının kuvvet dengesini dikkate almaya mecbur. Kabin personelinin beklenilenden fazla bölümünün Hava Sen’ e sempati ile bakarsa tablo değişecek gibi görünürse de değişmeyecektir. Bu gelişmenin uçucular dışındaki üyelerin lehine olup olmayacağını düşünün. Peki; uçucu olmayanlar kendilerine bu tablonun neresinde ve nasıl yer bulacaktır. Tabii ki bu ifadelerimin tümü varsayımlarım üzerine kurgulanmış sözler Her şeye rağmen “Yeniyi Denemekte Fayda Var” diye de düşünmeniz tabii ki mümkün.
Ve de lütfen bu konudaki kararınızı verirken, ne bağlı olduğunuz üstlerinizi, ne de siyasi görüşünüzü ve bu görüşün bünyedeki temsilcilerini dikkate almayın. Hepsi yanıltıcı olacaktır. Bağlı olduğunuz siyasi görüş bir kısmınıza iş temin etmiş bile olabilir. Kendinizi borçlu hissedebilirsiniz. Hayır; böyle bir şey yok deseniz de bu varsayımın doğruluğunu bilmektesiniz. Buna rağmen iyi bilmeliyiz ki hepimiz onlar için bir araçtan öte değiliz. Herkes, zaman içerisinde bunu bir şekilde anlayacak, görecek ve yaşayacaktır. Dolayısı ile karar verirken yalnız kendinizi, ailenizi ve çocuklarınız ile birlikte yarınlarınızı düşünmelisiniz.
Kişi karar alırken biri mantıksal, diğeri sezgisel olmak üzere iki ayrı sistem kullanır. Mantıksal sistemde ölçüp biçerek, neden-sonuç ilişkileri kurarak karar alınır. Sezgisel sistemde ise mantık yoktur. Veriler değerlendirip, yaşanmışlara dayanarak karar verilir. “İçimden Bir Ses Diyor ki ” dediğimiz an, eğer o sesin ne söylediğini dinlersek sezgisel kararımız oluşmuş demektir.
Aşağıdaki konunun bitiminde bir kurbağa fıkrası var. Bu mektubumun da aynı fıkra ile sonlandığını düşünün. Ve de diğer kurbağaları duymayın ve dinlemeyin. Sağır olun. Evet; “ İyi Düşünülmeden Alınan Kararları Pişmanlıklar İzler ”. Temenni ederim ki sizler bunu yaşamayasınız. Hangi yöntemle karar alırsanız alın ve de kararınız nasıl olursa olsun sonucun sizler için hayırlı olmasını dilerim.
Saygılarımla.
YAŞAMIMIZDA HER GÜN “ KURBAĞA YARIŞI ” VAR GİBİ
Çocuğuna bakıp bu adam olmaz diyen ebeveynler var hanı. Rahmetli babamın da böyle bir görüşü vardı. Tek ümidi askerlik yapmamdı. Bu da boş çıktı derdi rahmetli. Babamın adam olmaktan kastı değişik ve çok kapsamlıydı mutlak.
En nefret ettiğin sözdür. Ben bunu söylemiştim ya, diyenleri çok gördük. Siz hiç "Ben tersini söylemiştim, yanıldım" diyeni gördünüz mü? Zannetmem.. İşte olmaz denilmesine rağmen olanlardan, hem de çok güzel olanlardan birkaç örnek.
Müzik tarihinin en büyük isimlerinden biri olan Beethoven'in keman tutuşunu gören müzik öğretmeni onun için müzisyen olamaz demişti. Buharlı motor çarkının patentini alarak büyük bir başarıya imza atan George Westinhouse yaşıtlarına göre yeteneksiz ayrıca da çalışmayı sevmeyen biri olduğu gerekçesi ile okuduğu kolejden atılmıştı. Michigan Port Huran İlkokulu öğretmeni ailesinin başarısız olduğu için okuldan aldığı öğrencisi Thomas Edison için "O beyinsiz çocuk hiçbir işte başarılı olamaz" demişti. Bugün bizi onun buluşu aydınlatıyor. Walt Disney için gazetenin editörü "onda zerre kadar resim kabiliyeti yok" demişti. O yılmadı. Halen zevkle izliyoruz. Son yılların en tanınmış basketbolcularından biri olan Michael Jordan'ı okul takımının çalıştırıcısı yetenekli olmadığı ve de boyunun kısa olmasından ötürü okul takımına almamıştı. Kendi hırsı ve annesinin ona duyduğu güven ve destek onu bu günkü konumuna getirdi. Enrico Caruso'nun müziğe başladığı yıllarda ders olmak için başvurduğu öğretmen "Sesin pencere kenarından giren rüzgârın ıslık sesine benziyor demiş ve bu nedenle ona ders vermeyi reddetmişti. Sonuç Caruso dünyanın en büyük tenorlarından biri oldu. Margaret Michelle'in "Rüzgâr Gibi Geçti" adlı romanının basımı tam 38 kez yayıncılar tarafından reddedildi. Yılmadı 39'ncu başvurusunda bir yayıncı kitabı bastırmayı kabul etti. Daha sonra ise İlk basımı takiben kaç kez yeniden basıldı bilmiyorum.
Yukarıdaki örneklerde yer alan engelleyici kişiliklerin ne düşündüklerini nasıl olduklarını tabii ki bilmiyoruz. Ancak bilinen bir şey var ki, birçok kabiliyetli insanın önünün diğer insanlar tarafından kesildiği. Aslında birçoğumuz etrafımızdaki insanların yapısına dikkat etmeyiz. Oysa ki bu yapıdaki insanlardan uzak durmakta sonsuz yarar var.
Büyük tecrübe; Temel Aksoy bu insanları şöyle gruplandırıyor.
Kendi ihtiyaçlarını diğerlerinden daha önemli ve acil zanneden “benciller”. Kuralların kendileri için değil de diğerleri için koyulmuş olduğunu düşünen “asiler”. Sorumluluk üstlenmekten kaçan, sürekli etrafını suçlayan “hamlar”.
Kendi istedikleri olmayınca sorun çıkaran “huysuzlar”,Öfkeli, sivri dilli, saldırgan tavırlı “kavgacılar”. İğneleyici ve küçümseyici sözlerle etrafta sürekli negatif bir hava estiren “kibirliler”. Hemen her konuda kendi görüşünü herkese kabul ettirmek isteyen “çokbilmişler”. Her durumu dramatikleştiren, sürekli sızlanan ve her şeyden şikâyet eden “mızmızlar”. Egoları şişkin, kendilerini mükemmel zanneden ”narsistler”. Her şeyi kontrol altında tutmaya çalışan ve etrafındaki herkesi bu aşırı kontrolle kasıp kavuran “obsesif-kompulsifler”, Her durumda mutlaka olumsuz bir yön bulan “ tellalları”
Evet; bu yapıdaki insanlar ile aramıza mesafe koymanın faydalı olacağı açık. Bizim konumuz, olumsuzluklarını saklamayan ve de her konuda ve her fırsatta bunu ortaya koyan insanlar ki büyük bir ihtimal ile Sn. Aksoy’ un gruplandırmasında son sırada yer alan karakterler.
Bu türler menfi konuşmaları ile insanın her türlü atağını engelleyen olumsuz kişilikler. Özellikle iş yaşamında bu türlerin değerlendirmesini çok iyi yapmak gerekir.
“ Bir gün kurbağaların yarışı varmış. Yarışın sonlanma çizgisi çok yüksek bir kulenin tepesindeymiş. Bir sürü kurbağa arkadaşlarını seyretmek için toplanmışlar Ve yarış başlamış. Gerçekte seyircilerden hiç biri yarışçı kurbağaların kulenin tepesine çıkıp ipi göğüsleyeceğine inanmıyormuş. Seyircilerden yalnız “zavallılar hiçbir zaman başaramayacaklar, bacaklarındaki güç yetmez vb.. “sesleri duyuluyormuş.yarışa katılan kurbağalar değil kuleye erişmek yarı yolda sapı sapır dökülmeye başlamışlar. Seyirciler durmadan aynı sözü yüksek sesle bağırarak tekrarlıyorlarmış. “ Hiçbir zaman başaramayacaklar., yokuşun başında hepsi bitecekler. ” Sonunda bir tanesi hariç tüm yarışçıların ümitleri kırılmış ve parkurdan çekilmişler. Yarışta tek başına kalan kurbağa büyük gayretle kuleye çıkmış ve finiş’e ulaşmış.. Seyirciler ve diğer yarışçılar onun bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. ir kurbağa ona yanaşmış ve. “ Bu işin sırrı nedir dostum” diye sormuş. Ama yanıt alamamış. O zaman fark etmişler ki kuleye çıkmayı beceren kurbağa sağırmış. Hayal ve ümitlerinizi gerçekleştiremeyeceğinizi söyleyen, bunu neden yapamayacağınız konusunda size bir sürü olumsuz neden sıralayan kişilere karşı sağır olmak en iyisi galiba.”
Yorumlar Tüm Yorumlar (80)