Oldum olası İş Bankası ile aram yoktur. Çok ciddi gelirler bana. Ülkemizdeki işsizliği körüklüyorlar gibi Yok robotmuş, yok bilmem neymiş. Bizde böyledir. Bir musibet bir yerden iş yaşamına girince kısa bir sürede yaygınlaşır. Hani seyyar satıcının sattığı her ne ise, karşı komşunuz bir kg aldı deyince kendinizi o nesneden bir buçuk kg almaya mecbur hissedenler vardır ya, işte o hesap. Biri başlamaya görsün. Bu kadar şaka yeter gibi gelelim konumuza.
Evet, şirketler artık iş zekâsına yatırım yapıyor. Şimdi bunları bir kenara koyalım. Bakalım bu robotlar daha nelere, hangi konulara el uzatacak. Şu anda bu konu ile ilgili en çok konuşulan husus, bu robotların gelip işimizi elimizden alıp almayacağı.
Bu konudaki en çarpıcı örnek ise, ABD‘nin Ohio eyaletinde bulunan ve bünyesinde yaklaşık 50 avukat çalışan Baker & Hostetler Hukuk Bürosunun IBM tarafından geliştirilen ve IBM Watson üzerinde çalışan ROSS isimli bir yapay zekâyı işe aldığını duyurmasıydı. Firmanın CEO’su Andrew Arruda‘nın yaptığı açıklamaya göre Amerika’daki başka hukuk firmaları da Ross için IBM ile sözleşme imzalamış durumda ve kısa süre içerisinde bunları da medyadan duymaya başlayacağız. Bu gelişme gündemde bulunan “ Robot Hâkim ” düşüncesini de güçlendireceğe benziyor. Hatırlarmısınız bilmem.
Bilmiyordum, yeni öğrendim. Yapılan bir araştırma sonucuna göre, dijital yöntemlerin insan kaynaklarında aday bulma, kurumsal bilgi yönetimi ve işe yerleştirme konularında, % 54 ile 61 arası oranlarda kullanıldığı belirtiliyor. Yapay zekâ tabanlı chatbotlar ise adaylarla yapılan görüşmelerde kullanılıyormuş. Evet, Yapay Zekâ “İşe Alım Süreçlerinin” yeni aktörlüğüne aday olmuş. Hadi buyurun. Düşünüyorum da iş yaşamımın sonlarına doğru yolumuz kesişen bir İnsan Kaynakları uzmanından bu işi daha iyi yapacaklarına inanasım geliyor.
Evet, dönelim biraz da kendimize, Türkiye’mize bakalım. İş Bankası İstanbul Şubesine bir uğrayın ve de yapay zekâ alt yapısı ile çalışan Kişisel Bankacılık Asistanı “Pepper“ ile tanışın. Pepper “İş Cepte” müşterileri ile konuşarak işlem yapıyor. İş Bankası üç yıldır, her sene bu konuya 500 milyon TL yatırım yapmış. Sabancı Veri Merkezi “önümüzdeki üç yılda rutin ve operasyonel işlerimizi robotlara devredeceğiz” diyor. Duymuşsunuzdur mutlaka; L’Oreal Türkiye bu konuda çok yol almış. İşe alım konusuna odaklanmış MYA isimli robotları, yaptığı mülakat sonucu istihdamını uygun gördüğü adayları İşe Alım Uzmanları ile buluşturuyormuş bile. Türkiye’de çok sayıda şirket yapay zekâ projesi başlattı ve/veya üzerinde çalıştığı projeyi devreye aldı. Bunlardan biri otomotiv şirketi Assan Hanil. Arçelik “Yedek Parça Tahminleme” projesini devreye soktu ve de bu uygulama ile ödül kazandı. LC Waikiki yapay zeka tabanlı uygulamaları kullanarak 36 ülkedeki 791 mağazasında operasyonlarını hızlandırdı ve daha verimli hale getirdi. Yazılım danışmanlık şirketi METRIC de otomotiv sektöründe bir müşterisi için öngörücü bakım projesine başladı.
Farklı projelerle her alanda gelişim gösteren yapay zekâ, aynı zamanda istihdam konusunda çok faal olacağının işaretlerini veriyor. Yapay zekâ, küresel ekonomiyi şekillendirmeye devam ederken, geleceğin iş dünyasına dair yapılan açıklamaların da ardı arkası kesilmiyor. Dünya çapında kuruluşlar robotlardan istifade ile iş müracaatında bulunan adayları değerlendirmeye başlamış. Evet, şuna inanıyorum ki, bizde de bu konuya girip çalışmalarını sessiz sedasız yürüten başka büyük kuruluşlar da mevcut. Yakında çıkar sarımsağın kokusu.
Yapay zekâ programları karmaşık verilerdeki kalıpları tanıması, mevcut tecrübelerinden faydalanması ve insanlar tarafından alınan kararları uygulaması için, yine insanların, bizlerin bilgisine ihtiyaç duyacak. Güzel de, benim cahil kafam şunu düşünüyor: Yukarıda da ifade ettiğim gibi, yapay zekâya “sistemin çalışmasını ve programlanmasını sağlayacak olan hususlar” -bu garibime- insanlar tarafından öğretilecek olduğuna göre, vah olsun robotlara. Bilmem haksızmıyım?
Dünyanın en büyük e-ticaret kuruluşu olan Amazonun geliştirdiği yapay zekâ sisteminin bir nedenle işe alımlarda cinsiyet ayrımı yaptığı belirlenmiş. İşe alım sürecini tamamlayan chatbotlarda da başka terslikler görülmüş. Nedeni basit; sistem adımını insan deneyimlerinden ve önceki verilerden yola çıkarak atmış ya. Başka bir deyişle, yapay zekâya bu önyargılar insanlar tarafından öğretilmiş. Bu olumsuzluklara rağmen chatbotlara duyulan güven halen artarak devam ediyormuş. Gariplerim daha tam kapasite ile çalışmaya başlamadan sisteme insanoğlunun eli ile hile hurda karışmış. Düşünüyorum da, vallahi bu bize uyar.
Şimdi kendimize bakalım; havacılık sektörümüze... Hani mevzuata göre bir özel kuruluş olan, buna rağmen Devlet Kuruluşu görünümünü istekle sürdüren “ Bayrak Taşıyıcı” şirketimize… Yani sektörün en büyük kuruluşuna ve de bu konuda yatırım yapabilme gücü olan Türk Hava Yollarına. Eminim ki bu konu ile ilgileniyorlardır. Hayli gelişmiş ve uzmanların istihdam edildiği geniş bir bilgi işlem sistemini bünyesinde barındırdığı malum. Mutlak ki, benim ancak duyduğum ve okuduğum konuların onlar çok önceden farkındadırlar ve de çalışmalara başlamışlardır.
Bir mecmuada okumuştum. Bilmem Sn. Aycı ve Ekşi o tarihe kadar Türk Hava Yollarındaki görevlerine devam etmeyi düşünüyorlar mı (?) Okuduğum yazıda, 2025 yılında Yönetim Kurulu Koltuklarına yapay zekânın oturacağı söyleniyordu. Muhtemeldir ki, 2025’ten bir iki sene önce bu robotları staj için onların yanına verirler. Ve Robot kardeşlerim de ilk beyanatını verirler. “ Biz önceki Yönetimin devamıyız “
Bu konuda Türk Hava Yolları alışkanlığı gereği Amazon ile ortak bir şirket kurmaya kalkarsa, hiç ama hiç şaşırmam. THY’nin diğer ortaklıklarına bakınca, bu şirketin YK Başkanının da kim olacağı belli. Ne yapacaklar diye sorarsanız, ortakları Amazon’dan ilk talepleri “Sizin chatbotlar zaten ayrım yapmaya uygun yaradılışlılar; biz de onların çalışma sistemini ve çalışma prensiplerini bozacak bir şey istemiyoruz. Hani sizinkilerin işe kabulde cinsiyet ayırımı yaptıkları belirlenmiş ya. Bizde ayırımın başka bir türlüsünü istiyoruz. İşe alımın düzgün ve olması gerektiği gibi yapılabilmesi için Türk Hava Yollarında mülakat sürecini yürütmekle görevlendireceğimiz robotların yazılımlarına, bizden olanları ve yukarıdan (!) gelenleri diğerlerinden ayırabilmesi için küçücük bir kod ilavesi şart. Bu konuda bir çalışma başlatalım” olacaktır.
Evet; hele, robotlar tam olarak sahneye çıksınlar; THY’deki ilk çalışmanın, ilk mülakatın sonucunu bir görelim. Halen buralarda olursam ne olup bittiğini bana da bildirin, merak ederim. Mülakat sonucunda bizimkilerin hepsi işe kabul edildiler mi? Eğer yapay zekâlı teneke kutular bunu beceremedilerse, aralarında performans nedeni ile ıskartaya çıkartılıp hurdacıya satılan oldu mu hiç? Yok mu? Bizimkilerin hepsi başarılılar mı? Yaşasın. Evet, işte o zaman bu robotlar da “ bizleştiler” demektir? Artık inanabilirsiniz ki bu zeki geçinen teneke kafalılar rahatımızı bozamayacaklar.
DESİDERATA ( DİLEKLER ) MAX EHRMANN
“Desiderata” kelimesi Latincedir ve ‘arzu edilen şeyler’ anlamına gelir. Ayrıca bilhassa altmışlı yıllardaki Hippi hareketiyle ünlenen son derece meşhur bir şiirin de başlığıdır. Metin, fikirlerinin kesinliği ve içeriğinin derinliği ile dünyayı etkileyen bir deyiştir.
Bir zamanlar bu şiirin kökenine dair büyük bir tartışma yaşanmıştır. Adı bilinmeyen bir rahip tarafından yazıldığına ve daha sonra iki yüz yıl önce Baltimore’da bir kilisenin sırlarında bulunduğuna dair bir efsane türemiştir. Bu görüşe göre şiir 1692 senesinde yazılmıştı.
Gerçekte Desiderata’nın yazarı filozof ve avukat Max Ehrman’dan başkası değildi. Fakat metin, o hayattayken yayınlanmamıştı. Ölümünden sonra 1948 senesinde karısı şiirlerini yayınlatana dek gün yüzüne çıkmamıştı. Ve Desiderata şiiri yıllarca bir tür iyi niyet hareketi olarak elden ele dolaştı. Adeta bir manifestoya dönüştü.
Birçok insan yazarın adını yazmamayı yeğledi ve böylelikle şiir, özel bir Noel baskısı hazırlamak için çeşitli vaaz metinlerini derleyen ve Maryland’de yaşayan bir rahibin eline geçti. Desiderata da bu metinler arasındaydı ve isminin yanı sıra Presbiteryen rahibi bir efsaneyi de not etmişti: “Saint Paul Kilisesi, 1692.” Bu bilgiyi, kendi kilisesini ve kilisesinin kuruluş tarihini tespit amacıyla not etmişti.
Kilise cemaatinden biri bu şiiri çok çok beğenmiş ve bir gazetede yayınlatmak istemişti. Şiir yayınlanır yayınlanmaz, 1692 tarihli olduğu ve Saint Paul Kilisesinde bulunduğu şeklindeki efsane yayıldı. Her ne olursa olsun, Desiderata’nın 70’ten fazla dile çevrilmiş çok güzel bir metin olduğu kesindir. Bu şiirin yukarıdaki hikâyesini internetten aldım. Benim kişisel görüşüme göre Desiderata hayat ve yaşam için çok güzel ve doğru bir yol göstericidir. İsterseniz güzel nasihat olduğunu da düşünebilirsiniz.
“Gürültü ve telaşın ortasında sükûnetle dolaş, sessizlikte huzur bulduğunu unutma. Mümkün olduğunca ama teslim de olmadan, herkesle iyi geçinmeye çalış. .Doğru bildiğini telaşsız ve açık seçik söyle, ama başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil kimseleri bile dinle çünkü onların da bir hikâyesi vardır. Gürültücü ve saldırgan olanlardan sakın; öyleleri, ruha eziyet ederler. Kendini başkalarıyla karşılaştırdığında kibirlenebilir ya da hayal kırıklığı yaşayabilirsin, çünkü daima senden daha iyiler ve daha kötüler olacaktır. Planların yanında, başarılarının da tadını çıkar. Ne kadar mütevazı olursa olsun, mesleğine olan ilgini yitirme, çünkü zamanın değişen hazineleri arasında gerçek olan odur. İş hayatında temkinli ol, çünkü dünya aldatmacalarla doludur. Ama bu seni var olan erdemlere karşı kör etmesin, çünkü halen yüksek idealler ardında koşan pek çok insan var ve hayat her yerde kahramanlıklarla dolu. Kendin ol, bilhassa da sever gibi görünme. Ama sevgiden şüphe de etme, zira hayal kırıklıkları ve kuraklıklar içinde çölde bir vaha gibidir sevgi. Geçen yılların öğütlerini nezaketle kabul et, gençliğine dair şeyleri ise gülümseyerek teslim et. Ruhunu besle ki, ani talihsizliklere karşı seni korusun. Karamsar düşüncelerle kendini üzme. Birçok korku, bitkinlik ve yalnızlıktan doğar. Sağlıklı bir disiplini aşmadan, kendine iyi bak. Sen de en az ağaçlar ve yıldızlar kadar bu evrenin bir çocuğusun ve burada olmaya hakkın var. Sen farkına varsan da varmasan da evren gerektiği gibi tekâmül etmekte. Öyleyse, Tanrı ile barışık ol, O’nun nasıl olduğuna inanmış olursan ol. Bu hayat karmaşası içinde emeklerin ve hırsların ne olursa olsun, ruhunu huzurlu tut. Bütün aldatmacası, angaryası ve hüsranlarına rağmen, dünya çok güzel. Mutlu ol. Mutlu olmaya gayret et.”
Yorumlar Tüm Yorumlar (32)