Geçenlerde THY’ den bir arkadaşla konuşuyorduk. Bir eski, bir de halen THY’ de görevli olan iki kişi yan yana gelince bir süre sonra konunun Türk Hava Yollarına gelmesi kaçınılmaz oluyor. Ben Bir THY’ li ile konuşurken “ bir şeyler mi öğrenmek istiyor “ noktasına gelmemek için konuyu şirkete getirmemek hususunda aşırı gayret sarf ediyorum. Allahtan konuyu o açtı. Ve de bana ilk sorduğu şey bu yazımın konusunu oluşturdu. Arkadaşım yazılarımda sıklıkla İlker Aycı Beyi konu aldığımı söyleyerek, amacınız onu itibarsızlaştırmak mı diye sordu. Etrafında da böyle düşünen iş arkadaşları da varmış. Ne desem ki? Eğer yazdıklarım doğru değilse THY mensuplarının böyle düşünmekte haklı olabileceklerini söyledim. Tabii k buna kendileri ile ilgili bir hususu da ilave etmeyi unutmadım. “Yazdıklarımı beğenmeyen THY mensubu hayli fazla. Yorumları ile karşıtlıklarını zaten ortaya koyuyorlar. Ancak yorumlarında bana şu yazığın yanlış, böyle bir şey olmadı, doğrusu şudur diyen kimse yok.” Bu durumda amacımın itibarsızlaştırmak olduğundan bahsetmek pek doğru değil, kaldı ki İlker Aycı beyi itibarsızlaştırmak benim haddimi aşar. Herkes yalan ve dolanlarıyla ancak kendisini itibarsızlaştırır diyerek konuyu noktaladım. İnandı mı, anladı mı bilemem.
İTİBARSIZLAŞTIRMAYA GENEL BAKIŞ.
Evet, bu konuya başka bir pencereden bakarak genel anlamda eğilip sonra yine kendini itibarsızlaştıranlara dönelim.
Hepimiz yanlış bir düşünceyi ortaya koyduğumuzu fark ettiğimiz zaman, hele hele çark etmeyi de kendimize yediremezsek, hemen arkasına saklanacak bir şeyler ararız. Bu konudaki kabiliyetimiz tabii ki üst seviyede. “Aslında böyle düşünmüyordum, kendimi ifade edemedim.” İşte arkasına saklanılacak kocaman bir duvar. Siyasilerimiz ise bu duvarı değişik formattaki kiremitlerle örüyorlar. “ Galiba ifadem kastını aştı, üzgünüm ” işte kendi kendini itibarsızlaştırma budur.
Bu günkü yaşamda, özellikle iş ve siyasi yaşamda “ itibarsızlaştırma “ adı verilen, kişiyi diğerlerinin gözünde yıpratmayı hatta sıfıra indirmeyi hedefleyen bir uygulama var bildiğiniz üzere. Eğer hedef kişi topluma, toplumuna kendisini kabul ettirmiş, düşünceleri ve davranışları ile yaptıkları arasında fark olmayan bir kişi ise, itibarsızlaştırma hareketinin tersine çalıştığını kısa bir süreç içinde görebilmek mümkün. Bu itibarsızlaştırma faaliyetinin “ alınganlık “ vb. gibi iş yaşamı ile uyuşmayan bir takım unsurların üzerine kurulmak istenmesi de ayrı bir zafiyet örneği.
Hele hele bu kurgu muhatap olduğu hiçbir davranışa alınganlık göstermeyen dolayısı ile de tepki koyma gibi insani bir duyguya sahip olmayan bir kimse tarafından hazırlanıyorsa, bu silahın ters tepeceği ortada. Bu yaradılışların kendini hiçbir mazeretle aklaması ise mümkün değil. Tıpkı ellere bulaşmış soba kurumu benzeri, yağlı bir kara gibi.
Yaşamın bu kesitinde, teknolojinin ilerlemesi paralelinde insan yapısı da hayli değişti. Her ne kadar bende eskiysem de daha eskilerin anlattıkları yaşanmışları dinleyince, insanların yardımlaşmalarına birbirinin elinden dostça tutmalarına, sevgi ve saygılarına, işi, işyerini sahiplenmelerine, her şeyden önce birbirine güvenmelerine imrenmemek mümkün değil. Şimdi en çok eksikliğini hissettiğimiz “güven “ duygusunun yitirilmesi ise insani ilişkilerin bu denli bozulmasının en önde gelen nedeni. Hiçbir milletin “Babana bile güvenme” şeklinde bir atasözü yok. Bizde var. Acaba nedendir?
İnsanların kendilerini gözetme duygularının geliştiği malum. Önemli olan; kendini gözetirken, başkalarını itibarsızlaştırmaya ve yıpratmaya yeltenmemek. Evet, bizi insan yapan içimizden geçirdiklerimiz, açıklamadığımız düşüncelerimiz değil, sergilediğimiz davranışlar ve yaptıklarımızdır. Ölçüm kıstası işte bu. Evet, Benim kimsenin itibarı ile oynamak haddim değil. Ama herkes benim gibi düşünmüyor.
Hatırlarsınız. 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbenin bastırılması sonrası ülke bu çirkinliğe kalkışanlardan nefret etmişti. Birkaç gün sonra Cumhurbaşkanımız yaptıkları bir televizyon konuşmasında haklı olarak bu darbe girişiminde bulunan terör kuruluşunun Devlet Kurumlarında görev yapan mensup ve uzantılarının temizlenmesinin gerektiğini söylemişti. Devlet bu örgütten kurtulmalıydı.
ÇARPITILARAK YILDIRIM HIZI İLE YERİNE GETİRİLEN TALİMAT VE THY’NİN ÇİRKİN DUYURUSU.
Ve de bu konuşmayı takip eden üç dört günün sonunda THY bu talimatı yerine getiren ilk kuruluş olma başarısını elde etmişti. 22.07.2016 günü THY’ den 211 çalışan uzaklaştırıldı. Ve de aynı akşam bilgi gazetelere bir bülten ile geçildi. Bülten takip eden cümleyi kapsıyordu. 22.07.2016 tarihi itibariyle gerçekleştirilen mezkûr iş akitlerinin feshedilmesi gerekçeleri arasında; “ işletmesel gereklilik, verimsizlik, performans yetersizliği ve de ülkemizin ve şirketimizin güvenliği ve çıkarlarına ters düşecek her türlü tutum ve davranışlar kapsamında FETÖ yapılanmasına müzahir olmak yer alıyordu. Türk Hava Yolları, gerçekleşen darbe girişimi sonrasında tüm aile fertleri ile birlikte ve de kahraman milletimizin bir parçası olarak, planlanan hain kurguyu bertaraf etmede ve demokrasinin korunması hususunda üzerine düşen sorumluluğu her şartta yerine getirmeye devam edecektir.” Evet; THY Yönetimi bu uygulama ile planlanan hain kurguyu bertaraf etme ve demokrasinin korunması hususunda üzerine düşen görevi yapmış oluyordu sözüm ona. Ve bu haber ertesi gün basında “ THY Fetöcüleri dışladı vb... benzeri başlıklarla yer almıştı. Bu haberleri okuyan kamuoyu ne mi düşündü? Siz ne düşündünüz?
THY’NİN BU YAPTIĞINA YEREL MAHKEMELER, İSTİNAF MAHKEMESİ VE YARGITAY NE SÖYLEDİ?
Bu sözde Fetöcülerin yaklaşık % 90’ı Türk Hava Yollarını mahkemeye verdi. Yerel Mahkemedeki davayı kazandılar. THY hukukçuları aldıkları talimat üzerine konuyu istinaf mahkemesine taşıdı. Ve Oradan da Yargıtay’a. Hayrettir ki ilk iki mahkemeye ilaveten Yargıtay kararı da davacılardan yana oldu. Özetle bu insanlar için yapılan suçlamalar doğru değildi. Düzmeceydi. Konuyu hukuka götürenlerin tümü hukuki mücadeleyi kazanıp işe iade kararı aldıysa da THY Yöneticileri bu kararı da uygulamadı.
Evet, THY’nin tepeleri bu çalışanları kovmakla yetinmemiş basına servis ettikleri haber bülteninin formatını işten çıkartılanların itibarsızlaştırmalarına yönelik olarak düzenlemişlerdi. Tabii ki bir amaçları daha vardı. O günkü ortamda gözlerini kırpmadan yaptıkları çirkin ve hatalı işlemden ötürü kamuoyunun kendilerini sorgulamamasıydı.
Temmuz 2016’ da bu konu ile ilgili olarak THY bülteni dikkate alınarak yapılmış olan haberleri okuyanlar, bu arkadaşlarımızın hukuki mücadeleyi kazandıklarına ilişkin iki sene sonra 2018’in ilk çeyreğinde BASINDA YER ALMAYAN haberleri okudular mı dersiniz? Tabii ki hayır. Akıllarda ne kaldı acaba?
THY’NİN SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE YAZDIĞI YAZI.
THY bu konu ile ilgili olarak Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne yazdığı yazıda, işten çıkarılan 211 personelin isimlerini bildirerek, bu çalışanların “15 Temmuz’dan sonra işten çıkartıldıklarını” ifade ettiğine ilişkin bilgi basında yer almıştır. Şirket zikredilen çalışanların işten çıkarılma nedeninin darbe girişimi ile ilgili olduğu imasına resmi yazışmalarında da yer vermekten çekinmemiş.
Ne ise olan oldu. Bu günlere geldik. Kimse bu yöneticilere hataları bir tarafa neden mahkemelerin işe iade kararını uygulamadıklarını sorgulamadı bile. Nasıl olsa ödenen paralar devletindi.
TA’LİHSİZLİK BU YA. (X ) RUMUZLU ÇALIŞANI ANCAK O KADAR KORUYABİLDİLER.
Evet; bu düzeni hazırlayanlar, listeden ( X ) ‘i silin yerine bir başkasını koyun diyenler işe bizzat aldığı ( x ) rumuzlu eski arkadaşları olan şahsı o an için atılmaktan kurtardılar. Diğer çalışanları ise hem işten atıp hem de itibarsızlaştırdılar? Allahtan hukuk onları düzlüğe çıkarttı. Bu işlemi yapan yöneticiler kendilerini itibarsızlaştırırken aynı zamanda sıfırladılar. Çok beddua aldılar. Malum 211 kişi diye ilan ettiler işten çıkarttıkları çalışanları. Sağa sola gönderdikleri listede 210 çalışanın ismi kayıtlı (? )
O ( x ) rumuzlu şahıs 2-3 ay sonra Ankara’ dan şirkete gelen aynı konulu listede kayıtlıydı? Yoksa o listeye işletmesel gereklilikler nedeniyle mi girmişti? Her ne ise sonuçta onu da Türk Hava Yollarından uzaklaştırmaya mecbur oldular. Onu ne ve kim olduğunu bile bile işe alan kadim dostu bu kez onu koruyamadı. Neden ki?
Gelelim iki üç gün önce İlker Aycı Beyefendiyi itibarsızlaştırmak için caba sarf ettiğimi söyleyen, bu nedenle beni sorgulayan ve bu yazıyı kaleme almama neden olan arkadaşa. Kuzum, bu 211 kişinin itibarsızlaştırılmasını kurgulayan ve onları işten atarak kurguyu uygulamaya koyan şirketinizin Yönetim Kurulu ve İcra Kurulu Başkanını ve diğerlerini bu konuda hiç suçladınız mı? İçinizden olsa bile. Hani siz kimseden korkmazdınız ya?
Evet, biz belki korkarız ama yarın siz benzeri bir şey yaşarsanız ve bizler eğer buralardaysak sizin için de yazarız. Bundan kuşku duymayın. Hoş bizim yazmamızla itibarınız kurtulmaz ama yine de yazarız.
Şimdi biri çıkar geçen yazım için gönderdiği yorumda da bir şekilde ifade ettiği üzere “ 2016’ da olan bir olaya ilişkin haberi yeniden kaleme alıyorsun. Bu eski bir konu. En iyisi sen bu işi bırak derse.” Bu türe, haber ile köşe yazısının farkını anlatmayacağım. Uzun olur. Hiçbir kişi bir konuyu anlamak istemeyen kadar kör ve anlayışsız değildir. Bunlar da böyle.
BAZI YAŞANANLARI UNUTMAMAK VE UNUTTURMAMAK GEREKİR.
Evet, insanların ve kurumların yaşamında bazı konular vardır. Konuları ve yaratıcılarını, çalışanları bu çirkin duruma düşürenleri unutmamak ve de unutturmamak gerek. 211’lerin hikâyesi de işte öyle bir şey. Bu konudan ömrümüz oldukça, vesilelerle bahsedeceğiz.
Yorumlar Tüm Yorumlar (51)