Bu kriz herkesi çok yordu. Kayıplarımızdan ötürü milletçe üzgünüz. Tez zamanda sonlanmasını dileyip Bilim Kurulumuzun önerdiği uygulamalara riayet etmekten başka çaremiz yok. Yorulanlar arasında tabii ki çalışanlar da var. Hastalık bir tarafa işi olanlar içinde bulunulan belirsizlik nedeni ile iyice yıprandılar. Bizler ise kontrolü büyük ölçüde elimizde olmayan bu yuvarlanış sırasında nereye tutunmamız gerektiğini düşünüyoruz. Allah hepimize sağlık ve kolaylıklar versin.
Dünyada, ülkemizde Korona krizinin çok şey değiştireceği beklentileri vardı ya. Hani Sn. Cumhurbaşkanımızda belirtmişlerdi bir konuşmasında. “ Korana sonrası çok şeyin değişeceğini söylemişti. Küresel çapta bir sosyoekonomik kriz yaşıyoruz, dünya değişecek” diye dile getirmişti beklentilerini. Beklenen bu değişim ne zaman gerçekleşir bilinmez ama ben sizler aşağıdaki iki paragrafı okurken hayal gücümü çalıştırdığımı farz edeceğim. Korona nedeni ile dışarı çıkamamak ( + 65 ) beni iyiden iyiye hayalperest yaptı.
Evet, farz edelim ki, nereden çıkıp bize geldiği belli olmayan Korona sessizce, geldiği gibi çekti gitmiş. Uçaklar bir bir inip kalkmaya başlamış havalimanına. Yolcularda halen korkuyu tam olarak üzerlerinden atmamış olmalarına rağmen yavaş yavaş seyahat etmeye başlamışlar. Evet; Covid-19’un ülkemizi terk etmesinden ve Sivil Havacılıkta faaliyet başladıktan bir hafta sonra çalışanlara şirketin en yüksek tepesinde oturan şahıstan bir duyuru gelmiş. Bu duyuruda ne tensikattan ne zorunlu izin kullanımından ne de maaş kesintisinden bahsedilirmiş. Alışılageldiği gibi değilmiş bu sesleniş. Haliyle yadırgamış çalışanlar. Hayal mi diye sorarlarmış birbirlerine.
Evet; bu duyuruda “ Bundan sonra şirkette birlik ve beraberlik havasının hâkim olacağı ve tüm havayolları çalışanlarının tek vücut olmalarının ve herkesin şahsi düşünce ve kanaatlerinden, egolarından arınmış olarak objektif ve adaletli davranmalarının beklendiği” ifade ediliyormuş.“ Biz biriz. Hepimiz bir bütünüz” sözünden sonra, çalışanları iyice şaşırtan bir cümle yer alırmış bu seslenişte. “ Ve sorunları ve çözümlerini bizimle paylaşın, size onların hesabını vereceğiz, Sıkıntılarınızı bizimle paylaşmaktan çekinmeyin. Sizi dinleyeceğiz.” diye devam edermiş tepedekinin sözleri. Ve de şöyle sürermiş.” Artık torpil ve tavassut yok. Bu günden sonra katılımcı, açık ve şeffaf bir yönetiminiz olacak. Şirketten dedikoduyu silip atın. Gelin her şeyi birlikte konuşalım. Sıkıntılarınızı anlamak ve paylaşmak istiyoruz” vb. vb. Nasıl ama.
Korona bu denli mi değiştirdi insanları diye düşünebilirsiniz. Bu denli doğru mu düşünür oldular? Yoksa giderken bu dağ gibi şirketin üzerine virüs büyüklüğünde yöneticilik tohumları mı saçtı bu Korona? Bilinmez.
Evet; güzel bir hitap. Bir şeyler başarmak isteyen ve yaptığı iyi bir durum tespiti sonrası sistemde mevcut olan yanlış bir şeyleri değiştirmek isteyen bir yöneticinin ekibine seslenişi gibi. Çalışanlara hitap eden ve onların en çok şikâyetçi oldukları konulara değinen alışılmadık tarzda bir yazı.
Ben iş yaşamını noktalamış biriyim. Yine de bu metni okuyunca ben bile çok çok mutlu oldum.
Böyle bir yönetiminiz, sizlere bu denli yakın bir yöneticiniz/ yöneticileriniz olsun istemez miydiniz? Ama maalesef “ İnsan anne ve babasını, iş yaşamında da yöneticilerini kendisi seçmiyor” Eğer bunu yapmak çalışanların elinde olsaydı mutlak böyle bir yöneticiyi omuzlarına alıp tepeye kadar çıkarır, yerleştirirler ve iyi bir yapışkanla sabitlerlerdi oraya. Daha uzun süre o görevde kalsın diye.
Evet, hayal bu noktada, bu gün sonlanıyor ve realiteye dönüyoruz. Aslına bakarsanız bu duyuru hayal falan değildi. Çalışanlara hitap eden bu sesleniş senelerce önce bir tepe yönetici göreve ilk atandığı sıralarda yayımlanmıştı. Gel gelelim yazmak başka bir konu, yazdıklarını yapmak ise bambaşka bir şey. Yayınlandı, benim gibi saf insanları ve çalışanlarını çok mutlu etti ama söylediklerinin tam tersi uygulamalar yaptı bu duyurunun altında imzası olan insan. Hani bir söz var. “ Acele ile söz verme. Çünkü söz namustur der. O bu sözü bilmiyordu belli ki. Şirketin çalışanlarını bilmem ama beni iyiden iyiye sükûtu hayale uğratmıştı.
Peki; o dönemde bu yönetici için neler söylemişiz. Neler yazmışız bu beyefendinin o göreve atamasını menfi değerlendiren çalışanlara “ Kendisinin siyasi görüşü zaten biliniyor. Bu dönemde bu makama Adalet ve Kalkınma Partisi mensubu olmayan birinin getirilmesini beklemiyordunuz herhalde? İşte bu bey sizlere siyasi görüş dâhil, torpil, şunun bunun yakını vb. şeylerin çalışanları değerlendirme ölçüsü olmayacağını söylüyor. Bekleyip görmelisiniz. Ve de söylediklerini yapıyorsa da ona sarılmalısınız” demişiz. Demek ki hazret şirketin tüm mensuplarının aynı takımın oyuncusu olduğunu düşünmemiş. Benim için ise söylenecek bir tek şey var. “ İnsan hayatı yaş aldıkça öğrenir “ sözü çok da doğru değilmiş.
Her ne kadar toplumumuza ahlaki bir çöküntü hâkim olsa da verilen sözü tutmanın bir onur ve gurur meselesi olduğu hatırlamalı ve gençlerimize de bu sıklıkla anlatılmalıdır. Anlatmak bir tarafa onlara örnek olacak davranışlar sergilemek gerekir. Dürüst ve sözünün eri bir insan bu özelliği ile her yerde, her zaman bulunduğu toplumun en ön sıralarında yer alacaktır. Tabii tersi bir durumun iş yerlerinde saygı duyulması gereken yöneticilerce sergilenmesinin gençler için fazlası ile kötü örnek teşkil edeceğini unutmamak gerek. Ne ise ki bu anlatımdaki insanı kimsenin örnek aldığı / alacağı yok. Bulunduğu görevden ayrılınca hiç kimse ne o sahte seslenişini ne de kendisini iyi duygularla hatırlamayacaktır.
Ama sizler, şu anda çalışanlar şanslısınız yine de (?) Bizler senelerce çalıştık aynı şirkette. Hiç birimize tepeler bu şekilde içtenlikle seslenmemiş ve gönüllerimize bu tür sıcaklıkla sarılmamışlardı. Çalıştığımız dönemde tepede oturanlar biz çalışanlara yazılı veya sözlü bu tür vaatte bulunmadan yapmaya çalışmışlardı bunları. Ellerinden geldiğince. Müteşekkiriz.
Evet; bu tür insanların, Korona sonrası iş yaşamının tepelerinde barınamayacaklarını ümit ve temenni edelim.
THY: AMATÖRCE BİR İŞTEN ÇIKARTMA: ADLİYE KORİDORLARINDAKİ DOSYALAR
Hiç unutmam bir adliye taşınacaktı. Yanılmıyorsam Bakırköy adliyesiydi. Ve de mahkeme koridorlarında yerlere serilmiş dosyaların resimlerini yayımlamıştı gazeteler. Binlerce dosya resmi ve özetle “ Biz Adalet bekliyoruz Ama” Başlıklı birkaç satır yazı. İnterneti karıştırdım. Mahkemelerde bekleyen dosya sayılarını görmek için. 2018 sonunda Yargıtay’da bekleyen dosya sayısını gördüm. AIHM’ de beklemekte olan ( 46 ülke başvuruları) dosya sayısının 4 mislinde bahsediyordu. Yargıtay Başkanının bir toplantıdaki seslenişini okudum. Doğruluyor gibiydi. İş mahkemelerinde bekleyen dosya sayısını ise hiçbir yerde bulamadım
Ben hukukçu değilim. Yalnız bir sene Basın Hukuku okudum. O dersten ne kaptımsa. Aklımda kalan bir tek şey var. “ Hukuk Mantık İşidir “ Ben de ülkemizin hukuki sorunlarına boyumu çok fazla aştığı için tabii ki değinmeyeceğim. Beni çok aşar. Yalnız Mahkemelerimizde bu denli fazla dosya bulunmasının nedenlerinden birini size anlatmaya çalışacağım. Kendi mantığım çerçevesinde.
2106 senesinin 7nci ayında bir özel kuruluşumuz belirlediği bir miktar personelinin iş akdini feshetmişti. Nedeni belli değildi. Tabii ki herkese bir neden yakıştırmışlardı. Ve de bu alt yapıyı daha kuvvetlendirmek için de tüm kamuoyunun nefret beslediği bir terör örgütünün dört harfli adına da acımasızca, ileride bunun insanlara ne getireceğini, ne götüreceğini düşünmeden değinmişlerdi kamuoyuna yaptıkları duyuruda. Benim örneğim İşletmesel nedenlerden ötürü uzaklaştırılmıştı şirket bünyesinden. Genel duyuruya bakınca kimin iş sözleşmesinin neden feshedildiğini anlamak zaten mümkün değildi. Kamuoyu tek bir nedene kilitlenmişti tabii ki. Terör örgütünün ismine. Cumhurbaşkanımız bir önceki haftanın başında devlet kuruluşlarına sızmış olan bu terör örgütüne yakınlık duyanların devlet kuruluşlarından ayıklanmasının gerektiğini söylemişti. Hepimiz aynı görüşteydik esasen. Ve de bu kuruluşun saygıdeğer yöneticileri içinde bulunulan durumdan vazife çıkartıp makamın bu konuşmasını kendilerine verilmiş bir talimat olarak algılamış ve de ülkemizde bu emri ilk önce yerine getiren kuruluş olma unvanını kazanmıştı. Diğer kuruluşlar araştırma yapmanın başındayken bizimkiler personele çektikleri mail ile işten çıkartıldıklarını bildirmiş daha önce ise yazılı ve sözlü basın kuruluşlarına gerekli duyuruyu yapmışlardı bile. İşlemlerin yapılışı sırasında yapılan çirkinliklere değinmiyorum. Bunu burada noktalıyorum..
Evet; özellikle yapılan terör örgütü yakıştırmasını kendine yediremeyenler ve de işlerini haksız yere kaybettiklerini düşünenler:
Bu durumda; Türkiye’nin en yüksek mahkemesinin verilen kararı onaylaması ile personel yönetimin haksız ve çirkin yakıştırmaları ile iftira boyutuna varan suçlamalarından kurtularak, sicil kaydı açısından uzun seneler şirkete hizmet verip normal bir şekilde işten ayrılan, emekli olan bir çalışan görünümüne ve haklarına kavuşmuştur.
Evet, hukuk ve kitap böyle söylüyorsa da Türk Hava Yollarının necip yönetimi aynı düşüncede olmadığını personelin 2016 yılında iş akdinin feshedildiği günden mahkemenin sonuçlandığı tarihe kadar geçen süre için kazanılmış haklarını ( indirimli ve ücretsiz bilet ve diğer sosyal haklar ) vermemek için direnmiş ve talepleri menfi karşılamıştır. Bu uygulama en hafif deyimi ile şirket yönetiminin mahkeme kararlarına saygı göstermediğinin bir delilidir.
Ve de personel, bu haklarının tespiti ile kendisine tesliminin sağlanması için yeniden hukukla başvurma mecburiyetinde kalmıştır.
Şimdi farz edelim ki, 2016 yılının Temmuz ayında iş akdi feshedilen 211 çalışanın 170’i Türk Hava Yolları adına dava açmış olsun. Yukarıdaki hesap bu uygulama ile 850 adet duruşma yapıldığını /yapılacağını gösterir. Sizce, bu mahkemelerin işi biter mi? Dosyalar koridorlara dağ gibi yığılmaz mı? Hele son yıllarda 2004-2020 işten çıkartılan personel adedini ve bunların kaç tanesinin şirketi mahkemeye verdiğini hesaplayın ve de THY kayıtlarından açılan kaç davanın kazanıldığını görün ve çıkacak rakamı yukarıdaki ETAP sayısı olan 5 ile çarpın. Sonuçta 2 koridordaki dosyalar THY’nin çıkabilir. Her ne kadar dava sürelerinin uzamasından ötürü tarafların hak kaybına uğramaması için hâkimlerimizin azami dikkati sarf ettikleri biliniyorsa da, durumun ne kadar moral bozucu olduğu kabulü zorunlu olan bir gerçek.
BU ŞİRKETİN HUKUKÇULARI NE YAPIYOR DİYE DÜŞÜNMEYİN.
THY yönetimi böyle bir karar alırken hukuk ünitesinin görüşüne müracaat etmiyor. Yalnız İnsan kaynaklarının yönlendirmesi ile hareket ediyor. Bir ara THY Hukuk ünitesi için “ dava kaybetmek üzere teşkilatlanmış bir ünite diyorlardı. Aynı fikir de değilim. Yönetim istihdamla ilgili o kadar hatalı uygulamalar yapıyor ki, bu konularda açılacak olan davaları kazanacak bir avukat değil Türk hava Yollarında tüm ülkede bulabilmek mümkün değil. Başka bir deyişle sürekli dava kaybediyor olmak görevli hukukçuların mesleki performansları ile ilgili değil. Sorun onları da sıkıştırarak, baskı yaparak, yanlış işlem yapmaya talimatla yönlendirenlerde.
İŞTEN İNSAN ÇIKARTMAKTA PROFESYONELLİK İSTER. THY ÖRNEĞİ İSE FIKRA GİBİ.
DAVA; Türk Hava Yollarının işten çıkarttığı personelinin şirkete karşı açtığı işe iade talebi davası. THY SAVUNMASI: Kriz, terör, istihdam fazlalığı, Kültür ve Turizm Bakanlığının 2016 Haziran ayında ülkemizi ziyaret eden yabancı sayılarındaki düşüşü gösteren rapor ve detayları, şirketin filo durumu, dönemin trafik faaliyeti sonuçları ve son dönemdeki şirket zararı vb. sayfalar dolduracak birçok anlatım yer alıyor savunmada. Ve de ünitede aynı fonksiyonu ifa edecek yeterli personel bulunması. KARAR: Esastan ret. Davalı işyerinde çalışan işçi sayısını gösteren dönem bordrolarından davalı işyerinde işçi sayısının 2016 yılında artış gösterdiği görülmüştür.” Bu yetmezmiş gibi İnsan Kaynakları da bu kişilerin atıldığı ünitedeki fonksiyonlarını icra etmek için duyuru yaparak personel arayışına girmiş. Davacı avukatı bu duyuruyu savunmasına eklemiş. Fıkra gibi değil mi? Yalanını itiraf eden bir Havayolu ve İşten çıkarttıkları çalışanların şirketi mahkemeye verdiklerini ve davanın sürdüğünü unutan bir İnsan Kaynakları ünitesi.
Mesleki hukuki bilgilerini ortaya koyup bu iş böyle olmaz, sonuçta kaybederiz diyen biri çıkar mı ortaya? Yahu bu iş yokluğunda kim başka bir iş aramaya gönüllü olur ki? Sizce çıkar mı böyle biri. Dava sonuçlarına bakın. Hepsi, hepten kayıp. Böyle birinin çıkmadığının ve çıkmayacağının bir göstergesi bu sonuçlar. Bilmek başka. Söylemek / söyleyebilmek çok başka. Önce başka bir iş bulun, sonra ne gerekiyorsa söylersiniz. Bu daha iyi. Bu süreçte THY tepe yöneticileri kimlerdi? İnsan Kaynaklarının başında kim vardı?
Yorumlar Tüm Yorumlar (13)