Ağustos 2016’da THY’ den uzaklaştırılan 211 kişi vardı. ; Bunlar kimsenin halen ne olduğunu anlayamadığı işletmesel gereklilik gibi çok önemli ve hayati bir nedene ilaveten verimsizlik, performans yetersizliği gibi gerekçeler bir tarafa, ülkemizin ve şirketimizin güvenliği ve çıkarlarına ters düşecek her türlü tutum ve davranışlar kapsamında Fetö yapılanmasına müzahir olmak gibi gerekçelerle THY ile ilişkileri kesilmişti. Hükümet ülke genelinde Fetöcüleri ayıklayın talimatını vermişti. THY’nin tepeleri de kadrosunda çalışan Fetöcü bulunmadığı için kavun karpuz seçer gibi 211 kişiyi cımbızla gruptan ayırıp yukarıdaki kulplardan birini uygun bir yerlerine tutuşturduktan sonra dışlamıştınız şirketten. Emir yerine getirilmişti. O gün bu gün THY Yönetiminin bağlılık konusunda mangalda kül bırakmadığı Ankara’ nın tepelerine de yalan söylemekte, başka bir deyişle onları da aldatmakta bir sakınca görmediklerini düşünürüm.
Eminim ki THY ‘nın makam araçlarına FG plakaları takan da, bu 211 kişi içerisindeki ya kabin memuru, ya pilot mutlak bunlardan biriydi. Haklısınız Fetö Okullarının bulunduğu yerlerdeki FETÖ okullarının yöneticilerine BC PASS biletleri de bu 211’in içinde bulunan bir Kabin Memuru vermiştir mutlak. Hatta Fetö Okullarının bulundukları uçuş noktalarındaki THY Müdürlerine okul yöneticileri ile yakın ilişki ve yardımlaşma içinde bulunmalarına ilişkin talimatı da veren yüzde yüz 211’lerden bir memur kardeşimizdi. Ve hatta o dönemde Fetöcülerin görevde yükselmelerine de karar veren de onlardı. Evet; THY ‘nin bu çalışanları bunları yaptıklarından ötürü işten çıkartılmayı hak etmişlerdi? Temenni ediyorum ki bu 211 kişiyi Türk Hava Yollarından uzaklaştıran 2 Tepe Yönetici de ”İşletmesel Gereklilik “nedeni ile işten atılsınlar. Onları şunla veya bunla karalamaya gerek yok. Yaptıkları her çirkinlikte bir ton karardılar. HavaSen mensuplarını şirketten dışladıktan sonra, artık simsiyahlar.
Sn.Aycı ve Ekşi bir açıklasalar ya. Bulundukları süre zarfında işten çıkarttıkları kaç çalışan şirketi mahkemeye verdi ve bunlardan kaç tanesi mahkemeyi kaybetti “ Efendim İş mahkemeleri çalışandan yana mazeretini bu kez kimse yemez.” Zira arada diğer mahkemeler ve de Yargıtay var. Yahu bir kez de işten çıkarttığınız çalışanın açtığı davayı kazanın. Zannetmeyin ki, hukukçularınızı zemmediyorum. Onların durumu zor Hukukçularınızı zemmetmek “ 250 promil alkolle araba kullanıp, kaldırımda yürüyen insanları öldüren ve yaralayan katil bir şoförün beraatını sağlayamayan avukatı mesleki açıdan suçlamakla aynı olur. Adamlar ne yapsın. Kazanmaları mümkün olmayan davalara zorunlu olarak davalı adına girip yanlışı savunmak için ter döküyorlar. Zor iş. Kazanamazsınız zira çalışanları işten çıkartma nedenleriniz hepsi sentetik.
Evet; bu gruptan tanıdığım şahısların mahkeme kararlarını Yargıtay onadı. Ve de eski çalışanların işe iade kararları avukatlarınca THY’ na gönderildi. Bilal ve İlker beylerde de kendilerinden beklenileni yaptı. Ve talimatları ile mahkemenin öngördüğü tazminat miktarlarını müracaat sahibi çalışanların hesaplarına yatırıldı.
Bu insanlar neden atıldılar. Atılmasına atıldılar ama kendileri dâhil bu işlemin nedenini bilen yok. Hoş kararı verenlerinde bildiğini zannetmiyorum. Ama şu anda onların atılanların yerlerine adam aradıklarını biliyorum.
Evet, ruhen hasta olduklarına inandığım bu narsist kişilikler her şeyi bildiklerine inandıkları için başkalarının görüş ve fikirlerini almaya gerek duymazlar. Eğer bir kurumun üst yöneticisi konumundaysa yönetim toplantılarında, hep kendisi konuşur. Başkalarının fikirleri kendi fikrinden önemli ve üstün olmadığına göre mevzuların tartışılarak doğruya ulaşılmasına nasıl olsa gerek yoktur. Tabii ki bu tutumlarını tüm benlikleri ile bağlı ve bağımlı oldukları kişiye karşı göstermekten acizdirler. Yine de bu iki insanı daha iyi tanımak için ruhsal bozukluklar konusunu dikkatle tetkik etmelisiniz. Bir çok rahatsızlığın arazlarında bu karakterlere rastlamanız mümkün.
O kadar fazla beddua aldılar ki. İnsanlar bunlar için o kadar kötü temenni de bulundular ki. Bana lütfen inanın. Bu kötü niyetli insanların kendileri için değil ama aileleri ve çocukları adına korkuyorum.
Yine de diliyorum ki bunların günahını aileleri ve çocukları çekmesin. Canı gönülden temenni ediyorum ki çalışanlara, ailelerine çocuklarına yaptıkları kötülüklerin bedelini bizzat kendileri, bu yaşamda çeksinler ve ödesinler. Ve de bunu, işten sanki yazı tura atıp belirlemek sureti veya ispiyonla insanlık dışı bir tarzla uzaklaştırdıkları arkadaşlarımızla birlikte bizler de görelim. İnşallah.
Her ne kadar bazı türleri sokunca öldürüyor ise de Akrep adı verilen eklem bacaklıkların bile belirli duygularının olduğu biliniyor. Evet; bu duygusuzlar akrepten bile beterler. Her ne kadar sokunca öldürmüyorlarsa da kötülük yaptıkları tüm insanlarla birlikte sevdiklerine ve ailelerine de acı çektiriyorlar. Bir gün bu günahları, etraflarında bir ateş çemberi oluşturur ve de bu çirkin yaratıklar bu dairesel alevin dışına çıkamazlarsa, diğer tüm hemcinsleri gibi kendilerini sokup, zehirleyerek öldürmeden saniyeler önce kötülük yaptıklar, perişan ettikleri tüm insanlar gözlerinin önünden geçer mi dersiniz?
ÖZEL SEKTÖRDE ÇALIŞAN TAŞERON İŞÇİLERİN HALİ NE OLACAK?
Temel sosyal haklara sahip olmadan, hiçbir güvencesi bulunmayan bu istihdam türünün gün be gün yaygınlaşarak uygulanması çalışanları üzerinde çok büyük menfi bir etki yapıyordu. devlet Baba ilgileneceğini bu istihdam türünü kaldıracağını söyledi.. Evet, bu konu ilk ilan edildiğinde ümidimiz bu kötü, esaret uygulamasının sonlanacağı şeklindeydi. Bir süre bu ümidi besledik. Biz önemli değiliz bu esareti yaşayanlar ümitlendi. Daha sonra anladık ki, uygulama salt kamu çalışanlarına yönelikti. 10 senedir aynı firmada çalışan taşeron işçi için yapılan güvenlik araştırması, imtihan vb..yanan ümit meşalesinin ışığını köreltti. Ve de kamudaki taşeron işçilerin bile tümü kadrolu olamadı. Dikkati çeken bir şart vardı imtihana girebilmek için. İşçiler geçen dönemde işyerine karşı açmış oldukları tüm hak ediş davalarından vazgeçeceklerdi. Tabii ki geçtiler. Merakım o ki davalarından vazgeçip, güvenlik araştırmasında veya imtihanda elenen işçilerin o akları ne oldu? Uçtu gitti. İşverenlerin veya vekillerinin bir takım keyfi uygulamalarından kurtuldukları açık. Ama önlerinde yaşadıkça öğrenecekleri birçok şey var. Belli bir düzenleme onların sendikal haklarını ortadan kaldırıyor. Tabii ki Toplu İş Sözleşmesi ve grev Enflasyona karşı korunmaları da mümkün değil. l hakkını da. Altı ayda bir alacakları %4’lük artışın ellerine geçmesi için asgari ücret artışını bekleme durumunda olacaklardır. 2020 yılının ilk yarısına kadar çark böyle dönecek. Sistemin dışarıda kalanlar ise eski hallerine bile razılar. Evet: 2015 yılı seçimlerinde önce bu konunun halli için hükümetin söz verdiği Kamu işçilerinin durumu 2018 yılında seçim öncesi özetle bu şekilde..
Biraz önce internete baktım. Hayli de aradım. Bu arada Özel sektörde çalışan taşeronların durumun söz konusu eden üç dört uzman yazısından başka bir şey bulamadım. Özellikle tirajı büyük gazeteler bu konuyu hiç gündeme almamıştı. Sayıları az mıydı? Hayır. Prof. Dr Ahmet Saltık özel sektörde 2 milyon civarında taşeron işçinin özel sektörde çalıştıklarını söylüyor. Ancak kamudaki, taşeron işçiler kadar seslerini duyurmaları mümkün değildi. Zira işverenin “ işten atarım “ tehdidi Demokles’in kılıcı gibi tepelerinde sallanıp duruyor ve kendisini unutturmuyordu. İşten uzaklaştırılıp sıfır maaşla sürünmektense kölelik yaparak da olsa olsa eve birkaç kuruş götürmek daha iyi geliyordu.
Kimse cevaplamaz ama sorsak “ biz özel sektör adına karar veremeyiz diyecektir ilgililer.” bazıları ise “ Ellerini tutan mı var yapsınlar, Devletin işi değil diyerek” topu taca atacaktır alışılagelmiş olduğu üzere. Oysaki belirli konularda özel sektör işverenlerinin hükümetin isteklerini öyle veya böyle yerine getirdiği malum. Ancak bu günkü ortamda bir işin halledilebilmesi için iki tarafında istek duyması gerek. Duyarlar mı? Bana göre hayır. Örneğin Türk Hava Yollarından Teknik ünitenin ayrılarak A.Ş haline getirilmesi, Habom vb. düzenlemeler sendikanın grev yapmasını önlemek ve de bu durumlarda çalışanların sosyal haklarını tırpanlamak düşüncesi ile yapılmıştı. Eğer Hava-İş Havacılık sektörünün tek sendikası olarak kalmış olsaydı, taşeron personelin üye olup olmaması bir tarafa yine de sendika üzerinde bir baskı yaratarak konuya müdahil olmalarını istenebilirdi. Bu bile konunun halli için bir ümit olarak yorumlanabilirdi. THY çalışanları Topçu beyin yönlendirmesi ve çalışanların karar ı ( ? ) ile bu ihtimali de ortadan kaldırdı.
Evet, özel sektör işyerlerinde aynı anda belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışan işyeri işçileri, belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışan işyeri işçileri, kiralanmış işçiler, taşeron işçileri, yerli kaçak işçiler ve yabancı kaçak işçiler bulunabiliyor. Çoklu bir denklem. Çözümlemek zor görünüyor.
Daha fazla kazanmayı hedefleyen özel sektör patronları ve onlara seçim ortamında dişini göstermekten çekinen bir hükümetimiz mevcut. Ve de 2 Milyon oy. Belki de daha fazla. Ancak şunu da düşünmeden edemiyorum. Bu konu salt hükümetin elinde olsaydı sizce yapmazlar mıydı? 2 milyon çalışan demek, aileleri ile birlikte 4 milyon oy demek. Konu ile ilgili bu seçim sürecinde bile bir adım atılmıyorsa neye bakıp ümitlenmeliyim.
Arkadaşlarım bu konuyu yaz dedikçe sıkılıyordum. Söylenecek bir şey yoksa neyi yazacaksın? Hele hele içinde ümit kırıntısı bile yoksa kime ne söyleyeceksin? Malumun tekrarından öte bir şey söyleme ihtimalin yok. Yine de bu konumdaki arkadaşlarımızın istediği olsun diye yazdım. Ne söyleyebilirim ki? Veya Ankara’nın tepeleri dışında kim ne söyleyebilir ki?
Yorumlar Tüm Yorumlar (172)