Akıllı İnsanlar yalanı bir gerçeğin üzerine monte ederler. İnanılması daha kolay, birbirinden ayrıştırılması da bir o kadar zordur, iftira ise yalan ile bezenmiş bir suçlamadır diyor Sn. Şeref Oğuz. Sayın yazarın söylediklerine yaşamın her bölümünde sıklıkla rastlıyoruz.
İş yaşamı ve siyaset insanları yalan söylemeğe iter mi? İki kelime ile cevap: Maalesef evet. Her ikisi de iter hem de tüm güçleri ile. Bugüne kadar yüzlerce, binlerce örneğini gördü, yaşadık ve okuduk. İster sağınıza bakın ister solunuza. Bunu halen bunu her cenahta yaşıyoruz.
Normal yaşamda veya iş yaşamında kendisine veya bir yakınına sağlanan faydayı sürekli kılmak, bir yerlerde yükselmek veya layık olmamasına rağmen oralarda tutunmak için birilerine uymaya kendisini zorunlu hissedenler, siyaha beyaz demeğe hazırdırlar. Yanlışları görmemeğe bir adım öte insanlara o yanlışın doğru olduğunu anlatma çabasındadırlar. Tepedekilerin dostu onların dostu, düşmanı ise düşmanıdır. Bu tür insanlar kişilerin ayrıştırılmasını sizden bizden mantığının tüm sisteme hâkim olmasını desteklerler. Yalan ve yanlış olduğunu bile bile sistemin tepedeki uygulayıcısını savunurlar. Başka bir deyişle süregelen yanlışa ve yalana iştirak eder ve de haliyle aynı yalanı söylemiş olurlar. Evet, etrafımız, yaşamımız bundan ötürü yalancılarla dolu.
Tepedeki değişince ne mi olur? Bünyeleri bu sisteme alışıktır. Yeni gelene çok kısa bir sürede uyum sağlarlar. Onlar için yaşam budur.
DEĞERLER TOPLUM İÇİN ÖNEMLİDİR
Değerler toplum için önemlidir. Günümüzde toplumun güven duygusunun geliştirilmesi, dinimizin emir ve tavsiyeleri ile tarihi birikimlerimiz doğrultusunda değerlerimiz yeniden gözden geçirilmeli, toplumsal birlikteliğimizi yeniden inşa etmek için gayret göstermeliyiz. Aksi takdirde, ilişkilerimiz daha da yozlaşacak, hiçbir gelişmemiz sağlıklı olmayacak. Birbirimizi anlamayacak, problem çözme yerine sürekli problem üretmeye ve yalanlara devam edeceğiz. (İsmet Yalçınkaya)
SÜREKLİ ALDATILAN ÇALIŞANLAR NE YAPSIN.
Bir önceki iş ilişkisinde üzülen, aldatılan insanın yaşamının geri kalan bölümünde tüm insanlardan kuşkulanması nasıl bir duygudur ki? Evet bazı iş yerlerinde durum aynen böyle. Düşünün tüm iş yaşamınızda yanınızda çalışan hiç kimseye güvenmemek gibi bir durumdasınız? Herkese, birlikte çalıştığınız herkesin yaptıkları her işe kuşku ile yaklaşacaksınız. Belki de daha ileri gidip herkesin sizi aldatmak için seferber olduğunu düşüneceksiniz. Bu cenderenin içerisinde mutlu olmanız kolay değil. Zamanla bu çelik kafes nefes alamayacak kadar sıkıştıracaktır sizi. Uzun seneler sonra ise sizi çevreleyen cendereyi kırarak rahatsız edici bu ruh halinden kurtulmanız ise mümkün olmayacaktır.
Bu durumda, İnsanlar, birbiri ile bir adım öte çalıştıkları iş yerlerinin yöneticileri ile ve de iş yaptıkları firmalar ile nasıl iyi ilişki kurar? Kurabilir. Geçici bir süre için o da menfaate dayalı ise?
AŞAĞIDAKİ GÖRSEL İLE İLGİLİ GÖRÜŞ.
Ve de şu aşağıdaki resme bir bakın. Bu benim görüşüm değil. Geçen yazıma gelen 2 yorumdan esinlenerek hazırladım bu görseli. Başka bir deyişle personelin görüşüdür. Aynı görüştemiyim diye soracak olursanız maalesef Üzülerek
Bu arada Sn. G…’ dan bir özel e-posta aldım. Sağına soluna hafif dokunarak, yumuşatılmış şekilde sizlerle paylaşıyorum. Diğerleri ile ters düşen bir tarafı yok. “Bay Bolat’ın özellikle THY’deki yönetim anlayışında, eskinin kötü yanlarını reddeden, daha önce yapılmış haksızlıkları da adalet terazisinde düzeltmeyi vaat eden bir söylemle ortaya çıkmasına rağmen verdiği sözlerin hiçbirini yerine getir/e/madiği ve de belki de farkında olmadan oluşturduğu beklentiye uygun düzgün ve tutarlı bir duruş sergileyemediği açık ve çalışanların birçoğu tarafından konuşuluyor.
Sonuç olarak Bolat Bey, temsilde, nazik, merhametli, adaletli bir görüntü vermesine rağmen yönetmede söz pek söz sahibi olmadığı net bir şekilde ortaya çıktı. Asıl gücün ve ağırlığın kimde, kimlerde olduğu biliniyor. Sütre gerisinde şirketin sevk ve idaresine, İlker Aycı'dan sonra artık tamamen hâkim olan Kartallıların ise, zuhur ettikleri sebeplere uygun olarak haksız, adaletsiz ve bizim ekip, bizim arkadaşlar bencilliğindeki icraatlarına devam ettiklerini/edeceklerini açık seçik gösterdiler.
Bu durumu son dönemlerde özellikle yönetici personele verilen ve asla ülkedeki ücret skalasına uygun olmayan fahiş ücretlerin, yapılan savurgan kadrolaşma ve nepotist tayinlerin en iyi şekilde ortaya koyuyor.”
HAVALİMANI TAM BİR YALAN DÜNYASI
24.9.2018 tarihinde Airporthaber ’e yazdığım bir yazı için gönderilen yorumda havalimanında görevli bir arkadaşımız şöyle diyordu. “Havalimanı tam bir yalan dünyası, Burada işe başlayandan beri yalancı olduk çıktık” Bu söze büyük ölçüde katılıyorum. Birilerini göre göre, onlara baka baka çoğunluk onlara benzedi.
Nedeni ortada ama biz insanlar son zamanlarda “Yalan” konusunda çok büyük ihtisas sahibi olduk. Kendimizi mi geliştirdik, yoksa iş ve yaşam ortamı ve şartlarımı bizleri bu özel ihtisas konusuna meraklı uzman mı yaptı?
Kimisi yaşama, diğeri işine bir diğeri ise sağa sola daha iyi tutunabilmek için bu yola başvuruyor kuşkusuz. Getirisi var mı? Şüphesiz var ki insanoğlu her an bir yenisini kurguluyor.ve de bir yenisini yoğuruyor zihninde. Yazıyor, sahneliyor ve de oynuyor.
Peter Döne’nin ifade ettiği üzere Belli bir amaçla söylenen yalan, en ahlaksız yalan biçimidir ancak en çok da o işe yarar. “Bu doğru ve her gün değişik örneklerini dinliyor ve görüyoruz. Özellikle iş yaşamımızda söylenilen yalanlar hep bu türden (?)
BU KONUDA KİTAP YAZMIŞ ADAMLAR. SİZE YALAN SÖYLENDİĞİNİ NASIL ANLARSINIZ?
Evet; bu konuda insanlara yön gösteren kitaplar bile var artık. Duygular ve mikro mimikler konusunda dünya çapında tanınan psikolog Paul Ekman’ ın kitabı “Yalan Söylediğimi nasıl anladın?” Detaylı yüz analizinde öncü olan ve başkalarının hislerinin anlaşılmasını sağlayan bu usta yazarın kitabı bizi bu konuda çok büyük ölçüde aydınlatıyor. Bu kitabı iki kere ve çok büyük bir dikkatle okudum. Şimdi çoğu zaman yaptığım gibi bu kitabı sizlere okumanız için tavsiye edeceğimi düşünmeyin. Tavsiye falan etmiyorum. Hatta okumayın diyorum. Okumayın ki, size kimlerin yalan söylediğini anlamayın. Mimiklerine bakıp, gülümsemelerini değerlendirip o insanlardan soğumayın. Adı geçen kitap bu konuyu o denli net ve açık anlatıyor ki, bu sonuç nerede ise kaçınılmaz. Aynı gece yatağınıza yatıp, meğer doğru konuşanlar ne kadar azmış diyerek bu konuda uğradığınız hüsranı her akşam tekrar tekrar yaşamayın.
Ben psikolog değilim. Duyguları ölçümlemeyi ve değerlendirmeyi her insan kadar ancak becerebilirim. Daha fazla değil. Ama yalan söylemenin, hele hele iyi yalan kurgulamanın aşırı zeki olmayı gerektirdiğini bilirim. Aptal insanlardan iyi bir yalancı olmaz. En azından kime ne söylediğini unutur ve bir gün sonra aynı insana, aynı konuda başka bir kurgu anlatabilir. Bunu yaşadınız mı diye sorarsanız? Cevap evet, hem de çok. Akıllı insan bu gün, iki gün sonra ortaya çıkacak yalanları söylemez. Hak, hukuk, adalet ve liyakat gibi sözlerle süslüdür tüm deyişleri. Hak nedir bilmezler, hukuk ve adaleti dikkate almazlar, liyakati değerlendirmezler / değerlendiremezler. Bizim aklımızda kalan örnekler maalesef aynı.
Her şeyden kuşkulanmanın, her şeyden şüphelenmenin ve genelde insanlara güvenmemenin bir anlamda “Ruhsal bir bozukluk” olarak insan yaşamını çok menfi olarak etkileyeceği kesin. Bu nedenle kendimizi kontrol altında tutmamızda sonsuz fayda var.
Bence güven duygusu insanları birbirine yaklaştırıyor. Onları birbirinden ayrılmaz hale getiriyor. Tabii ki bu duygunun belirli amaçlara yönelik olarak söylenen yalanlar üzerine bina edilmesi mümkün değil. Onun için birbirimizden uzağız. Ve de hiç yakın olamayacağız.
Yorumlar Tüm Yorumlar (55)