Türk Hava Yolları’nın son dönemde kabin memurlarına uyguladığı yöntem öyle bir noktaya geldi ki, iş akdi feshedilirken kurulan cümle bile başlı başına bir taktiğin parçası.
Personel hiçbir şeyden habersiz İnsan Kaynakları Başkanlığı’na çağrılıyor. “Acaba ne oldu, yanlış bir şey mi yaptım” sorusu kafasında başkanlığın kapısına giden personel, fesih için İnsan Kaynakları’na çağrıldığını anlıyor ve daha masaya oturduğu anda şu cümle duyuluyor: “Bizi mahkemeye vermeyin, biz sizi AnadoluJet’te istihdam ederiz.”
Bu söz, işten çıkarma kararının tebliğ edildiği saniyede söyleniyor. Yani çalışan henüz kapıdan bile çıkmamışken, eline fesih kâğıdı verilir verilmez “mahkemeye gitme” yönlendirmesi başlıyor. Amaç çok net: İş Kanunu’nun tanıdığı 30 günlük işe iade davası hakkını kullandırmamak. Çünkü o dava açıldığı anda Türk Hava Yolları’nı 8 ila 12 maaş arasında tazminat yükü bekliyor.
THY bu mali riski azaltmak için fesih anını bir pazarlık masasına çeviriyor. Çalışan işsiz kalma şokundayken, duygusal olarak yıkılmışken, o an “AJet’te devam edersin” vaadi güçlü bir dal gibi görünüyor. Çocuklar da doğal olarak bu vaade tutunuyor. “Madem beni bırakıyorlar ama başka yerde değerlendirecekler” diye düşünüyorlar. Bu, çok iyi hesaplanmış bir psikolojik zamanlama.
Ama bu vaadin hiçbir yazılı karşılığı yok. Ne imzalı bir belge, ne resmi bir yönlendirme, ne de garanti. Sadece söz. Sadece o anı kurtarmaya yönelik bir cümle.
İşten çıkarılan kabin memurları, “AJet’e geçeceğim” umuduyla dava açmıyor. Fakat aradan biraz zaman geçince, süreç ağırdan alınıyor. Sınav, mülakat, değerlendirme derken çocuklar oyalana oyalana 30 günlük yasal hak düşürücü süre kendiliğinden doluyor. Ardından çok basit gerekçelerle olumsuz dönüş geliyor:
“Beklenen yeterlilikte bulunmadınız.”
“Aradığımız kriterlere şu an uymuyorsunuz.”
“İngilizce seviyeniz yeterli görülmedi.”
Ve o noktada artık her şey bitmiş oluyor. Çalışanın işe iade davası açma hakkı yok, THY’nin tazminat yükü yok, AJet’e geçiş hayali yok. Sistem kusursuz işliyor; mağduriyet ise tamamen kabin memurlarına kalıyor.
THY’nin Air Albania Hisselerinin Satış Nedeninin Altında Yatan Gerçekler
Air Albania’daki en büyük problem, şirketi bugünkü kaosa sürükleyen yönetim tercihlerinin aynı hatalarda ısrar ederek devam etmesi. Bir dönem görevden alınan Sinan IŞIK’ın, yerine gelen Sinan Dilek’ten sonra Arnavutluk tarafındaki büyük ortakları nasıl ikna ettiyse yeniden CEO koltuğuna oturmayı başarması, aslında bütün yönetim zaafının özeti niteliğinde. Havacılık gibi disiplinli bir sektörde, performansı tartışmalı bir ismin bu kadar hızlı şekilde geri getirilebilmesi, şirketin yönetim mekanizmasının ne kadar savruk ve hesap vermez bir hale geldiğini açıkça gösteriyor.
Üstelik ortada sadece yönetim problemi yok; devasa bir borç sarmalı var. İstanbul Havalimanı’ndan TGS’ye, ikram şirketlerinden operasyonel tedarikçilere kadar neredeyse her kalemde ödeme sıkıntısı yaşanıyor. Şirketin pek çok paydaşına önemli miktarlarda borcu bulunuyor. Personelin maaşları 3–4 aydır ödenmiyor, sosyal sigortalar aksıyor, içeride çalışanlar adeta belirsizliğe terk edilmiş durumda. Havacılıkta en büyük kırılma, “moral” kırılmasıdır; bugün Air Albania personeli tam olarak bunu yaşıyor.
Bu tablo, akıllara ister istemez Air Bosnia’yı getiriyor. Bir dönem Balkanlar’ın umut projelerinden biri olan Air Bosnia da aynı yönetim hataları, aynı borç yükü ve aynı disiplinsizlik sonucunda çökmüştü. Bugün Air Albania’nın gidişatı, maalesef birebir o senaryoya benziyor. Bu hızla devam ederse, Arnavutluk’un bayrak taşıyıcı havayolunun da kaçınılmaz sonu Air Bosnia gibi bir kapanış ve tamamen faaliyet durdurma süreci olacaktır.
Uçakların airworthiness belgelerinin yenilenmemesi, sigorta eksiklikleri ve AOC’deki ciddi uyumsuzluklar da bu sonu hızlandıran etkenler.
Kısacası, Air Albania’nın şu anki gidişatı sürdürülebilir değil. Yönetimsel istikrarsızlık, mali batak ve operasyonel dağınıklık birleşince ortaya çıkan tablo, “çöküş” kelimesini bile hafif bırakıyor.
Yorumlar