Hiç unutmam, Adalet ve Kalkınma Partisinin ilk kez iktidara gelmesinden yaklaşık bir sene kadar sonra bir basın mensubu partinin ileri gelenlerinden birine kamu kuruluşların da mevcut olduğu söylenen siyasi kadrolaşma konusunda bir sual yöneltmişti. Verilen cevap “ Onlarda iktidara gelince bizimkileri işten çıkartsınlar “ şeklindeydi. Tabii ki beklenmeyen bir cevaptı. Yapılan bu tür davranış ve konuşmalar bizden ve sizden ayırımının başlangıcının ilk adımıydı. Bu yönlendirmeden cesaret alan kurum yöneticileri daha yoğun bir tensikata giriştiler. Tabii ki işten çıkartılan çalışanlar yerine yenileri alındı ve çark böyle dönmeye devam etti. Bu zorunluydu zira Şirketi büyütme kararı alınmıştı. Allah bu sözü sarf edeni ve durumu bu günkü hale getirenleri dilerim ki affetmesin.
Zannedersiniz ki Türk Hava Yolları dışında sektörün hiçbir şirketinde Adalet ve Kalkınma Partisine gönül vermiş kimse çalışmıyor. Bu doğru olabilir mi? Tabii ki hayır. Türk Hava Yolları çalışanlarının bir bölümünün anlayışına göre şirketin tepe yöneticileri, Adalet ve Kalkınma Partisini temsil ediyor ve de şu veya bu şekilde onları veya uygulamalarını tenkit etmenin hükümeti zemmetmekten farkı yok. Ama her nedense bunu APH satırlarına yükledikleri yorumları ve seslenişleri ile her vesile ile ortaya koyan yalnız THY çalışanları.
Geçen hafta yazdığım yazıda uygun vasıfta olmamalarına rağmen şirkete kabul edilen bir takım çalışanların tepelere duyduğu şükran borcunu nasıl ödediğine değinmiştim. Her ne kadar Türk Hava Yollarının Türkiye’mizin genel şartlarından soyutlanması mümkün değilse de, yinede de THY gibi modern, son teknolojiyi takip eden uluslararası bir şirket çalışanlarının bu denli politize olmaları hiç doğru gelmiyor bana.
Eskiden sözü ile başlayan konular şu anda THY’ de çalışan personeli sinirlendiriyorsa da “Eskiden kimin siyasi görüşü ne renk “ bunu bilmez ve sormazdık. Bu hiçbirimizi ilgilendirmezdi. Ve de bize göre çalışan arkadaşlarımızın renk seçimi hiçbir şeyin kıstası olmamalıydı ve de değildi. Arada bir ortaya çıkan siyasi destekli istisnalar o kadar dikkat çekici olurdu ki tüm şirket bu ayrıcalıklı şahısları tanır ve bilirdi.
Evet; şimdi gelelim bu günkü duruma. Türk Hava Yollarına 2003 yılı ve daha sonra giren çalışanlar, kendileri ile aynı inanç ve siyasi görüşte olanların AKP iktidarının iş başına geldiği seneye kadar şu veya bu şekilde mağdur edildiklerini anlatıyor. Bu gün için kalan miktarı bilemiyorum ama eski personel de son 15 yılda yaşadıklarını dile getiriyor. Daha önce hiçbir yanlışlık yapılmadı diyebilmek mümkün değil tabii ki. Kişisel açıdan bu tür ayırımcılıklar olsaydı bile buna iştirak etmez ve de destek olmazdım. Bu size boş bir laf gibi gelebilir. Doğru olup olamayacağını düşünmek için kişiyi tanımak gerekir. Örneğin ben yöneticiydim. Hiçbir kimse bana “İmam Hatip Mezunlarını işe almayın veya şu anda görevde olan bir kardeşimizin ifade ettiği gibi namaz kılanlar kadroya alınmasın vb. şeyler söylemedi ve böyle bir talimat vermedi. Esasen ben ben isem veremezlerdi de. Verilse ne olurdu? Sonucunu göze alır talimatı dinlemezdim. Bu da demektir ki bende kendi astlarıma böyle bir talimat vermedim ve de onlar da bu ve benzeri konularda böyle bir uygulama yapmadılar. Verseydim de dinlemezlerdi. Kaldı ki Genel Müdürümüz namazında ve niyazında bir insandı. Net bildiğim budur.
Bu durum yalnız Türk Hava Yollarında mı var? Bildiğim o ki; THY’ da bölünmüş, birbirine adeta düşman gibi davranan gruplar var. Hepsi Türk. Hepsi Müslüman. Ve de hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Ve de hepsi aynı şirkette görev yapıyor.
İktidarlar kimseye yüz sene için verilmiyor. Bir noktada sadaret bitiyor, hükümranlık sonlanıyor. Ahmet Hakan’ın ifade ettiği gibi şu anda yalnız kendi taraftarlarını Millet olarak gören bir siyasi zihniyet mevcut. Ama iki yıl, ama on yıl bu iktidar değiştikten sonra başa gelecek olanların da farklı davranma ihtimali çok zayıf. Siyaset adı verilen ve nefret eder hale geldiğimiz bu çirkinliğin kabuk değiştirmesi ise imkânsıza yakın. Dönemin tepede oturanları bu durumun tekrarını Türkiye’mize zararlı olacağı düşüncesi ile istemese de siyasi partiler açıdan çok önemli olan teşkilatın tabanı onları buna bir şekilde zorlayacaktır. Bunu düşünce “ memleketin kurtuluşunu okuma yazma bilmeyenlerde gören Rektör beyi saygı ile ( ? ) anıyorum. Evet; daha sonra iktidara gelme sırası bir başka siyasi kuruluşa gelecek veya daha önce iktidar olanlardan biri tekrar başa geçecek vb. Aynı veya benzeri şeyler tekrar tekrar yaşanacak. Aynı terane. Sizinkiler, bizimkiler ve onlar. Devran sanki böyle dönecek gibi. Kaç parça olacağız, kim kime düşman olacak belli değil. Belli olan tek şey var ki o da her dönemde yeni mağdurlar türeyecek ve de kendi anlayışlarına göre bunun edebiyatını yapacaklar. Kim haklı olacak kim haksız, anlayabilmek ve karar verebilmek hayli zor. Biz mi ne yapacağız? Allah ömür verdiği kadar aynen bu günkü gibi, yazıp çizeceğiz. Ve yine tenkit edilecek konuları dile getirirken yazılarımızı yorumlayan okurların saldırısına maruz kalacağız. Bizim içinde değişen bir şey olmayacak anlayacağınız.
Herkese bir kez daha hatırlatmak isterim. Yorumlarda sık sık “namaz kılan ve imam hatip mezunu olanların işe kabul edilmediği hususlarının eskiye yönelik şikâyetlerin ana teması olarak kullanıldığına ve geçmiş sürekli olarak bu açıdan zemmedildiğine göre bunları dile getirenlerin yüce dinimize yürekten samimiyetle bağlı olduklarını düşünmek gerek. Herhalde bunda bir yanlışlık yoktur. Kuranı Kerim. Maide Suresinin 8. Ayeti “ Ey iman edenler Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. BİR TOPLUMA OLAN KİNİNİZ, SİZİ ADALETSİZLİĞE İTMESİN.” diyor. Geçen haftaki yazımda da ifade ettiğim üzere bu bir emirdir. Kuranı Kerim başka bir surede daha önce haksızlığa uğradığını ifade edenle / geçmişte haksızlığa uğrayanlar bu kapsamın dışındadır mı diyor? Ve de kutsal kitap onlara güçlü olmaları durumunda diğer gruba kötülükle mukabele etme hakkı mı tanıyor? Esasen bunu düşünmek gerek. Eğer hakiki Müslümanlarsa bu sure gelmişi, geçmişi kapsadığı gibi şimdi görevde olan çalışanların eskiye mukabele etmekte haklı olduklarını göstermek amacı ile öne sürdükleri savları da çürüteceğini düşünebilmeleri gerekir. Ve tabii ki bu emir özellikle gelecektekileri de kapsayacaktır. FUSSİLET SURESİNİN 34. AYETİ: İYİLİKLE KÖTÜLÜK EŞDEĞER OLAMAZ. SEN KÖTÜLÜĞE İYİLİĞİN EN GÜZELİYLE KARŞILIK VER. BİR DE BAKARSIN Kİ SENİNLE ARASINDA DÜŞMANLIK BULUNAN KİMSE SANKİ SICAK BİR DOST OLUVERMİŞTİR” buyuruyor. Gerisini hepimiz aklıselim ile yorumlamalıyız,
ÖZELLİKLE BÖLÜNMEMİZİN NEDENİ OLARAK DİNİ UNSURLARI SIKLIKLA ÖNE SÜRENLER VE HEPİMİZ UNUTMAMALIYIZ Kİ; DİN BÜTÜNÜ İLE KABUL EDİLMESİ GEREKEN, İŞLEVLERİNDEN BİRİ DE TOPLUMU BİR ARADA TUTARAK CEMİYETİ BİRBİRİNE KAYNAŞTIRMAK OLAN BAŞKA BİR DEYİŞLE TOPLUMSAL BÜTÜNLÜĞÜ SAĞLAYAN, DİNDAŞLARI BİRBİRİNE YAKIN TUTAN ADETA YAPIŞTIRICI BİR OLGUDUR. VE DETARTIŞILMAMASI GEREKİR.
Benim açımdan önemli olan bu. Artık geleceğe bakmalıyız. Bizi düzlüğe bunu kabul etmek çıkartacaktır. Bu durum bu günkü şekilde devam ettikçe, onlar yaptı şimdi sıra bizde davranışları ile insanların birbirine karşı düşmanlıkları sonlanmayacaktır. Evet; çarkın bu şekilde dönmesi ve bu günkü sistemin kimleri etkileyecek? Hizmet yılını doldurmayanları ve de işe bundan sonra girecekleri çocuklarımızı. Lütfen kendimize gelelim.
Türkiye’mizin bu durumunu gören dostlarımız ( ? ) ve düşmanlarımız ellerini ovuşturuyor. Keyifliler. Onlar da Türkiye de birlik ve beraberlik olsun istemiyor ve de bizi daha fazla bölmek için uğraş veriyorlar. Allah aşkına biz bu tutumumuzla neye ve kime hizmet ediyoruz, bilen var mı? Evet; bana kızmamaya çalışın. Ve de sinirlenmeyin. Normale dönüşün başka bir yöntemi var mı? Hepimiz onu düşünelim.
Yorumlar Tüm Yorumlar (43)