Türk Hava Yollarında son on dört senede kaç kişi işten çıkartıldı? On bin diyen var, daha fazla olduğunu söyleyenlerde. O günden bu yana personel adedinde artış olduğuna göre bu da demektir ki çıkartılanlardan fazlası işe alınmış. İşin ikinci kısmında bir gariplik yok. Uçak adedi arttı. Yolcu sayısında tabii ki artış var. Neticeten şirket büyüdü. Tabii ki THY bu istihdamı yapmaya mecbur. THY kimleri çıkarttı, kimleri aldı işe. Türk Hava Yolarının eski büyüklerinden biri “ 2009 yılında şirkette 2003 öncesi işe girmiş kimse kalmayacak” buyurmuşlardı yanılmıyorsam. Çok acemice ve çirkin bir beyanattı. Kaldı ki Kuranı Kerimin Maide Suresinin 8. Ayeti “ Ey iman edenler Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. BİR TOPLUMA OLAN KİNİNİZ, SİZİ ADALETSİZLİĞE İTMESİN. Adil olun. Bu Allaha karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allaha karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. “ der. Bu ayette ifade edilen husus, Allaha inancı tam olan insanların uyması gereken bir emirden öte değil. Uymayanlar mı? Onu ben bilemem. Mademki yapılan Allahın emrine karşı gelmekten de yakın. O zaman tabii ki bunu Allah bilecektir. Açık olan şudur ki; ALLAH YARINA BIRAKIR, AMA YANINA BIRAKMAZ. İNSANLARIN HAKKINI ALMAK ÇOK KOLAYSA DA, ÖDEMEK ZORDUR. Bir de göçerken, çatıdan ayrılırken çalışanlardan helallik istersiniz. Bu türler için istemek kolay da o helalliği almak zordur.
Bu günkü kadronun THY’ nin hiçbir faaliyetinin zemmedilmesine tahammülü yok. Maalesef konuya hemen ne hikmetse ve ne ilgisi varsa siyasi açıdan yanaşıyor ve savunmanın arkasından doğru, yanlış bir saldırıya geçiyorlar. Malum İnsan aciz ise, ya saldırır ya da hakarete başlar.
Hani bir söz var. “ Üzüm üzüme baka baka kararır” diyorlar. Çalışanların büyük bir bölümü de tepedekilere baka baka, onları dinleye dinleye bu günkü konuma geldiler. İnsan doğduğunda bu karakter yapısı ona aşılanmaz ya. Vakıa onlarda tepelerdeki dallardan sarkan üzümlere baka baka kararmaya hayli meyillilermiş. Her sözleri “ Artık hiçbir şey eskisi gibi değil “ ile başlıyor. Ülkenin herhangi bir gerçeğinin, bir konusunun 15 sene önceki gibi olması mümkün mü? Tabii o senelere göre daha da gerilediğimiz hususları dikkate almazsanız. İşi gücü bırakıp THY’ nın eski dönemiyle şimdiki Türk Hava Yollarını kıyas etmek gibi bir huyları var. Kendilerini mukayese edecek başka bir olgu bulamıyorlar belli ki. Nasıl bir iş ve de nasıl bir mantık ise.
İnsanın kendisine iyilik yapan kimseye şükran duygusu beslemesinde tabii ki bir hata yok. Bu insani bir duygu ve de insanda bulunması gereken bir vasıf . Ulaşmamız zor olan bir topluluğa girmenizi sağlayan, desteği ile bizi yükselten bir insana borçlu olduğunuz kabulü zorunlu olan bir gerçek. İnsanların şükran borcu denen ağır yükü nasıl kaldırmasının ve bu borcu nasıl ödemesinin gerektiği ise ayrı bir konu. Bu ödemenin biat yolu ile yapılması ise bütünü ile yanlış. Bu tür bir borç ödemesini, bekler olmakta, yapmakta, yanlış. Ancak kurumda çalışanların sistemi maalesef böyle şekillenmiş.
“Uçağın tuvaleti kokuyorsa kabin amirleri uçurmasın” diyen ve tüm teşkilata çektiği mesajla bu konunun şirket dışına sızmasına ve kamuoyunda THY uçakları kötü kokuyor algısının yayılmasına neden olan tepe yönetici vardı. THY’ da. “ Daha ne yapsın ki, işte yetkiyi veriyor, bu devirde kim kime böylesine büyük bir yetki verebilir ki, bu cesaret ister” diyebilen bazı erdemli çalışanlar bu şekilde ödediklerini düşünüyorlar şükran borçlarını.
Esasen bu yöneticiler ne kadar şansızdırlar ki etraflarında yamak üzere oldukları hataları kendilerine söyleyip onları geri çevirecek insan yok.”Yalnız evet, haklısınız diyen bir zümre çevrelemiş etraflarını. Oysaki şükran duymanın, saymanın ve sevmenin neyi gerektirdiğini bilmek gerek. Çalışmak ve işi öğrenmek gerek. Bir şirkette görev yapan bir şahsın öncelikle Kuruluşun yaptığı işin olmaz ise olmazlarının önem sıralamasını öğrenmesi gerek. Bu işe girebilmemiz için bizlere destek olan şahsın bu seçim ve tercih ile ne denli yanlış yaptığını diğer insanlara düşündürmememiz gerek. Ve de bilmeliyiz ki, başkalarının hatasını öne çıkartmak bizim yanlışlarımızı örtmez.
PSİKOLOJİMİZ GİDEREK BOZULUYOR.
6 sene önce kızım torunuma hamileydi. Ve bende aşırı bir gerginlik baş gösterdi. Yaşlanmanın da verdiği ürkeklik ile için için acaba torunumu görebilecek miyim düşüncesi beni fazlası ile sıkar hale geldi. Zaten stresli bir tiptim bu ruh halim katmerlendi. Mecbur doktora gittim. Doktor beni fazla konuşturmadan yaşımı sordu. Ve hemen ekledi. Torun torba var mı? Kızımın birkaç ay sonra doğum yapacağını söyledim, gülümsedi ve “ Tabii ki sen de acaba torunu görebilecek miyim” diye düşünüp duruyorsun dedi. Hazır gelmişken diğer sıkıntılarımı da söyledim. Ve bana basit bir ilaç verdi. Diğer sıkıntılarımın bir bölümü durmakla birlikte, doktora gitmeme neden olan sebep ortadan kalktı.
Hani, piyasada fazla rastlamadığınız bir araba alırsınız. Örneğin Tata. Aracı kullanmaya başladıktan sonra yollardaki bütün Tata’lar dikkatinizi çeker. Ne de çok kimse kullanıyormuş bu markayı diye düşünürsünüz. Aynen o hesap. Ben doktorun verdiği antidepresanı kullanmaya başladıktan sonra civarımdaki birçok insanın bu tür ilaçları kullanarak sakinleştiklerini fark ettim. Depresif durum yaşayan insanlar hayli fazlaydı demek ki.
Birkaç gün önce bir gazetede okudum.2011-2016 yılları arasında ülkemizde antidepresan kullanımı % 25.6 artmış. 2015 yılında 7.915.911 kişi ruh sağlığı ve hastalıkları konusunda hastanelere müracaat ederek muayene olmuş. 2016 yılında ise bu rakam 740.602 kişilik bir artışla 8.656.511 kişiye çıkmış. 2017 yılının ilk dört ayında ise bu konuda muayene olmak üzere hastanelere müracaat edenlerin sayısı ise 3.238.430’ u bulmuş. Neticeten 9 milyona yakın vatandaşımız ruhsal açıdan normal değil gibi.
Evet; bu rakamları gazetede okudum ama bağımsız milletvekili Nazlıkaya bu konuda TBMM Başkanlığına Sağlık Bakanlığınca cevaplanmak üzere bir soru önergesi vermiş. Gazete de bu rakamları soru önergesinden almış. Ancak benin düşüncem verilen rakamların salt Devlet Hastanelerine yapılan müracaatları kapsadığı yönünde. Bir de bu huzursuzluğu hissetmesine rağmen doktora başvurmayanlarında olduğunu dikkate alırsak, özel sağlık kuruluşlarına başvuranlar ile birlikte bu rakamın daha da fazla olduğu mutlak.
2015 veya 2016 yılı başlarında okumuştum. Sivil Havacılık sisteminde ( yanılmıyorsam 2000 kişi üzerinde yapılan bir araştırmaydı) antidepresif ilaç kullananların oranı % 40 civarındaydı. Denek sayısı az olduğu ve de araştırmanın yapıldığı bölgeler belirtilmediği için bu gözlemlemenin sonucu ( +, - ) tartışmaya açık.
Bir dönem, kış aylarında kullandığım antidepresan ilaç piyasada bulunmuyordu. İstanbul ve Ankara’daki eczaneler ilacın bir süre bulunmayacağını söylüyordu. Arkadaşım Metin Göksel “ Bodrum’u ara, orada yaşam daha kolay, dolayısı ile bu ilacı oralarda bulabileceğini zannederim demişti. “Dediğini yaptım. Hakikaten ilaç Bodrumda mevcuttu. Demek ki bu sıkıntının bölgelere göre değiştiği bir gerçek.
21 nci yüzyılda özellikle yaşam ve çalışma şartlarının rahat olmadığı yerlerde bu rahatsızlığın hissedilmesi normal. Eğer gerilim içindeyseniz ve de stresliyseniz ilaca başvurmadan SARI KANTARON (http://www.kantaron.gen.tr/sari-kantaron.html) isimli neredeyse geçmişi 200 seneye dayanan bitkiden yapılan ve bileşiminde hiçbir kimyevi katkı bulunmayan hapları kullanmayı deneyiniz. Piyasada saygın firmaların üretimlerini bulabilirsiniz.( St. John’s Wort, Solgar, Shiffa ve de yerli üretimler) Bu konuda bir profesöre başvurmuştum ve de o önermişti.
Ülkemizdeki işsizlik malum.. Ücretleriniz tatminkâr değil. Yaşam şartları hepimizi zorluyor. Bu durumda sizi rahatlatacak, bir destek ihtiyacı hissederseniz önce Sarı Kantaron aklınıza gelsin.
Yorumlar Tüm Yorumlar (34)