Hatırlarmısınız bilemem bu dram ilk olarak MNG kargo mensubu teknisyen arkadaşımızı yitirmemizle başlamıştı. Hem çok üzülmüş, hem de şaşırmıştık. Bir sivrisinek ve sıtma o arkadaşımızı alıp götürmüştü.
Evet sektörümüz mensubu bir kardeşimizi daha kaybettik.. THY Kabin Amiri Mustafa Kendirciyi yitirdik. Üzüntümüz büyük. Kendisine rahmetler ailesine ve THY camiasına başsağlığı diliyoruz. Kendirci kardeşimizin ölüm nedeni tam olarak açıklanmadı. Internet yazışmalarında zika virüsü bulaşması sonucunda bazı organlarının iflas ettiğini öğrendik. Zika virüsü ile ilgili bilgide ise: “ Hastalığın kuluçka süresinin 3-14 gün arasında olduğu, bu virüsü alanların yaklaşık %80’inde herhangi bir belirti görülmediği, en sık görülen belirtilerin ateş, döküntü, eklem ağrısı, kas ve eklem ağrısı olduğu ifade ediliyor. Şikâyetlerin genellikle 2-7 gün sürdüğü, rahatsızlananların nadiren hastaneye yatırılma ihtiyacı duyulduğu. ve de ölümün çok nadir görüldüğü ilave ediliyor. ” Bu bilgiyi okuyunca elimize olmadan Kendirci kardeşimiz için, şanssızlığı için bir kez daha üzüldük. Şansızlık diyoruz ama acaba doğru mu?
Kardeşimizin vefat ettiği hastaneden aileye veya THY’ na mutlak bir rapor verilmiştir. Bu raporla ilgili bir açıklama yapılarak bu konuda tüm ekiplerin bilgilendirilmesi şart.
Cevaplanmayacağını bilmeme rağmen bir iki sual sormadan edemeyeceğim. Aslında bu suali işverene Sendikaların, Tassa ve Talpa’ nın sorması gerekir.
Mustafa Kendirci’nin vefatından önce hangi tarihlerde Kuzey Afrika noktalarından birine uçuş yapıp yapmadığı, 2) Özellikle Kuzey Afrika uçuşlarından önce uçuş ve kabin ekibinin gerekli sağlık muayene ve tedbirlerinin alınmasına ilişkin işlemlerin organizasyonunun ne şekilde ve kşm tarafından yapıldığı? 3) Şayet bu sıhhi kontrol ve tedbirleri almak için ekipler bireysel olarak hareket ediyorlarsa uçuş öncesi buna ilişkin gerekli kontrollerin kimler ve, hangi ünite tarafından yapıldığı? 4) 2015 yılında Afrika’da kaptığı sıtma hastalığından ötürü hayatını kaybeden Kabin Amiri Selda Durmaz’ ve bunu takiben sıtmaya yakalanarak tedavi gören iki kabin personelinin ardından THY harekete geçmiş ve bir dizi tedbirler almıştı. Sıtma riskini % 50 oranında azaltacak olan bu tedbir uygulamaya konulmuş ve ADDİS ABABA (ADD) ve ABUJA (ABV) seferlerinin Temmuz ayı programında git-gel olarak icra edileceği bildirilmiş ve ayrıca diğer Afrika seferlerinin de git-gel olarak düzenlenmesi çalışmaları devam etmekte olduğu kokpıt ve kabin personeline duyurulmuştu. Bu gün THY Boeıng filosunda kokpıt personeli sıkıntısı olduğu ifade ediliyor.THY Boeıng filosunda mevcut olan İkinci pilot sayısı ihtiyaç duyulanın altında. İki mesul kaptanın birlikte uçuş yapabileceğini bizler, dışarıdakiler düşünsek bile malum “ Two Captaın no Captain “ sözü var. Durduğu yerde söylenmemiştir bu söz. Bir de THY’nin Afrika’da 50’nin üzerinde noktaya uçtuğunu düşünürsek Kuzey Afrika’ya yapılacak git gel sefer icrası için ( + ) kaç kaptan istihdam edilmesinin gerektiğini hesaplamak zor değil. 5) 2019 Ağustos ayında ADDİS ABABA (ADD) ve ABUJA (ABV ) seferlerinin 2015’ de belirlendiği üzere git / gel olarak icra edilmesine yönelik uygulama halen devam ediyor mu? Yoksa eskiye dönüldü mü? 6) Aynı duyuruda Afrika’da diğer noktalarda mesai saatlerinin tutmaması nedeniyle yatılara devam edileceği ifade edilmiş ve personelin aşıları ve aldığı tabletler kontrol edilerek uçuşa gönderileceği, öncelikle Afrika hattında uçuşa gidenler uyarılacağı ve aldığı ilaçlara bakılacağı belirtilmişti. Bu ifadeden o güne kadar şirket tarafından bu kontrollerin yapılmadığını mı anlamamız gerekiyor? Vb..vb..
Bu güne kadar benzeri olay İngiliz Havayollarında 1 kez yaşandı veya biz bir defa duyduk. Air France ise THY’ den sonra Afrika’ya en fazla uçan ikinci havayolu. Ve de bu konuda hiçbir kaybı yok. Acaba nasıl bir tedbir alıyorlar. THY mutlak Air France ile bu konuda iletişime geçmiştir ( ?) Bunu öğrenmek kamuoyunu da rahatlatacaktır.
Olan oldu. Şimdi yapılması gereken bu uçuşlara bu tür kahredici olaylar yaşanmadan devam edilmesi. Şükür ki 2019 yılı Nisan ayında 30 senedir süregelen çalışmaların sonucunda Sıtma aşısı bulundu. Sıtma için geliştirilen ilk aşı, pilot proje kapsamında Afrika ülkelerine gönderildi. Dünya Sağlık Örgütü bir yılda üç Afrika ülkesinde 360 bin çocuğun aşılanacağını açıkladı. Her yıl binlerce kişinin ölümüne yol açan sıtma hastalığı için geliştirilen aşının ilk pilot ülkesi Malavi oldu. Dünya Sağlık Örgütü, Malavi’de iki yaş altı çocukların aşılanmasına başlandığını ve ilerleyen haftalarda Gana ve Kenya’da da sıtma aşısının uygulanacağını bildirdi. Alınan sonuç % 100 olamasa bile yine de memnuniyet verici. Bari buna sevinelim. Mustafa Kendirici ve de Selda Durmaz kardeşlerimize tekrar rahmetler diliyoruz. Nur içinde yatsınlar.
“Sıtma Profilaksisi – Genel Bilgi" (TIKLAYINIZ)
Atatürk’e Yakıştırılan Bir Deyiş: Söz Konusu Vatan İse Gerisi Teferruattır.
Aramızda, TSK’ nın ve ülke savunması açısından zaruri olması durumunda tüm pilotlarımızın Silahlı Kuvvetlerimize kendi arzuları ile geri döneceklerinden şüphe duyan kimsenin olmadığını düşünmek istiyorum.
Bir askeri pilot düşünün. Bir harekâta katılacak olsun. Her şey vatan için. O düşüncede olduğu / olacağı mutlak. Hiç şüphe yok. Bu askeri pilot görev esnasında kendisine bir şey olduğu takdirde sosyal haklarının geride bıraktıklarına nasıl yansıtılacağını bilmez ise sizce içi rahat mıdır?
Evet; 22 Şubat 2019 tarihinde TSK personel Kanununun ilgili maddesine yapılan değişiklikle Türk Silahlı Kuvvetlerinde pilotlar için mecburi hizmet 21 yıla çıkartıldı. TSK’ nin pilot ihtiyacı bu yöntemle karşılanacaktı. En önemlisi buydu zira Hava Kuvvetlerimizin pilota ihtiyacı vardı. Bu kanun görüleceği üzere 3 ana faktör üzerine şekillendirildi.. Türk Silahlı Kuvvetleri, Sivil Havacılık Şirketleri, Göreve dönecek olan asker kökenli pilotlar. Bunların dışında bu pilot personelin üyesi bulundukları Hava-Sen ve Hava İş Sendikaları ile TALPA ve Pilvak’ın bu uygulamadan doğacak olan sıkıntı ve mağduriyetlerin giderilmesine yönelik çalışmalarda yer almaları kabulü zorunlu olan bir gerçek. Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılmalarını takiben, Pilotlar seçtikleri yeni yaşamda çocuklarının eğitimi, ailelerinin ikameti için uygun yatırımlar yapmış ve tüm yaşam düzenlerini yeniden kurarak sivil hayata uyum sağlamaya çalışmışlardır. Yeni düzenleme ile pilotların bu planlama ve uygulamalarının ne denli sarsılacağını düşünebiliyor musunuz? Çalışmaların TALPA Koordinatörlüğünde yapılması kararlaştırıldı ki bu tabii ki doğruydu?.
Toplantılar, çalıştay organizasyonları vb.. adımlar atıldı. Hava-İş anlaşılmaz bir şekilde çalışmalardan çekildi. Ve Talpa’da Özel Havayolu temsilcilerinin istekleri doğrultusunda, olayın başından beri gönüllü çalışan Hava-Sen’i devre dışı bıraktığını açıkladı. Tam Türk işi bir çalışma. Zira Özel Havayolu yöneticileri de Hava-Sen’in devre dışı bırakılması ile ilgili işlemin bilgileri dışında gerçekleştirildiğini ifade ediyorlar.
Çalıştay başlayınca Sendikaların birinin kendi isteği ile diğerinin ise Talpa tarafından dışlanmasının nedenini anladık. Türk Hava Yollarının en tepesi, Sn Aycı bu çalıştayı bizzat şereflendirmişler. Eh Hava-Sen ile aynı masaya oturacak hali yok ya. Hava-İş’inde neden çalışmalardan çekildiğini yorumlamak zor olmasa gerek. Her ne ise çalıştay’ da kimileri dinlemiş kimileri anlatmış. Tabii çözümü THY’ nin tepesi bulmuş. Ve bu arada konuya ne denli hakim olduğunu ve de ne denli önemsediğini de ortaya koymuş. İster misiniz öneriyi duyan tüm uçucuların şirketlerinde ayrılıp askeriyeye dönmek üzere müracaat etsinler.(?) Konuya salt maddi açıdan bakmak sizce ne denli doğrudur? Aycı yaptığı konuşmada TSK'deki görevlerine dönecek pilotların maddi ve manevi kayıplarını en aza indirmek için önemli desteklerde bulunacaklarını belirtti. Aycı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "İstikbal Göklerdedir" sözünün takipçisi olarak istikbali her zaman göklerde arayacaklarını ifade etmiş ve "Vatan savunması için ne gerekiyorsa eksiksiz yapmak bizim için şereftir. Hiç tereddüt etmeyin, hiç çekinmeyin; biz bayrak taşıyıcı olarak Peygamber ocağına geri dönen her pilotumuzun destekçisi olmaya devam edeceğiz." değerlendirmesini yaptı. Ve de sözlerine devamla "Türk askerini Bosna'dan Somali'ye, Afganistan'dan Çanakkale'ye kadar nerede gördüysek gururlanarak heyecanlandık. Sizler de bizim gurur kaynağımızsınız. TSK'ya dönecek olan THY pilot ve ailelerinin yatarak tedavi masraflarının şirketimiz tarafından karşılanması talimatını verdim. Bu süreçte yeni evine taşınmak için masrafta bulunacak pilotlarımıza 10 bin lira taşınma desteği ödemesi yapacağız ve çalışan eşinizin iş durumu etkilenirse ortaklığımız bünyesinde veya iş birliği yaptığımız diğer şirketlerde istihdam sağlamak için elimizden gelen her şeyi yaparız diyerek sözlerini bitirdi. Ana öneri mi, uçucuların tüm kuşkularını izale edecek ve geleceklerini garanti altında görmelerini sağlayacak muazzam bir öneri. Evet, TSK’ ya mecburi hizmetlerini tamamlamak üzere dönecek olan tüm pilotlara her yıl birer maaş ikramiye verileceğini söylemiş THY’ nin en tepesi.
Senelerce önce Murat Herdem kardeşimiz yazmıştı köşesinde.” Sinyorite deneyim demek, mesleki kıdem demektir. Maddi getirisinin yanında manevi açıdan da sinyorite sıralaması önemlidir. Özellikle pilotlar arasında sinyorite, yıllar boyu gelen bir gelenek olup ‘’Uçuş Emniyeti’’ açısından ve kokpit içi düzenin sağlanması açısından elzemdir. Ancak son yıllarda göreve gelen uçuş işletme yöneticilerinin yanlış tutumları, THY'deki belki de en adil sistemlerden birini devre dışı bıraktı.” TSK’ ya giden pilotların geri dönüşlerinde nereden başlayacaklarını bilmeliler değil mi? Loss of Licence ( lisans kaybı ) , sağlık sigortaları, askeri uçuşların kredilendirilmesi, uçtukları tipte mevcut konumlarını muhafaza etmeleri vb. vb. Bunların tümü önemli konular ve de pilotlar TSK geçişten önce bunların cevabını alabilmeli..
Duydunuz mu bilmem. Mecburi hizmetini tamamlamak üzere TSK’ ya dönen pilotlardan biri şehit oldu. Bu pilotumuzun ailesine TSK mevzuatına mı, yoksa Sivil Havacılık kuruluşu ile yapmış olduğu sözleşme şartları uyarınca mı tazminat ödemesi yapıldı?
Yazıda akçeli konulardaki kayıpları açık açık ifade etmek istemiyorum. Zira “ Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” sözünü uçucuların aldıkları maaşları konu ederek çarpıtmaya hazır birçok insan var. Aynı çatının altında bile..
Bu düşünce de olanlara öncelikle belirtmek isterim ki “ Başta Mustafa Kemal Atatürk ve diğer Milli Mücadele liderleri “söz konusu olan vatansa”, hiçbir ayrıntıyı “ teferruat “ saymadılar. Kılı kırk yardılar. Bilmem anlatabildim mi?
Nefret Söylemleri Bizleri Nereye Götürüyor?
Ülkemiz zor günler, zor zamanlar geçiriyor. Bilinçli veya bilinçsiz birbirimize karşı kullandığımız nefret söylemleri ve sarf ettiğimiz hakaretamiz sözler gönüllerde telafisi zor derin yaralar bırakıyor. Son aylarda Türkiye’mizde başta siyasiler akabinde de neredeyse toplumun büyük kısmı tarafından sarf edilen nefret söylemleri de en kısa sürede tek edilmezse aynı Solomon Adaları’nda yerlilerin ağacı deviren kötü söylemleri gibi bizleri de devireceğe ve de insanlığımızı öldüreceğe benziyor. İnternette bir köşede okumuştum. Evet; bu nefret söylemlerinin bizi İçine ittiği ruh halinin ulusal bilincimizi de törpülediği bir gerçek. Örneğin müttefik güçlere ve onların teknolojisi ile donanmalarına karşı çıkarak kazandığımız Çanakkale savaşları. Metre kareye 6000 merminin düştüğü bu savaştan galip çıkmamız.
Solomon adalarında yaşayan yerlilerin ilginç bir ağaç kesme yöntemi olduğunu biliyor muydunuz? Elektronik testere gibi teknolojik nimetlerden mahrum olan yerliler, baltayla kesemeyecekleri kadar kalın bir ağacı üfleyerek deviriyorlarmı Evet,yanlış okumadınız üfleyerek.. Baltayla deviremeyeceklerini düşündükleri ağacın karşısına hep birlikte dizilip bir ağızdan ağaca kötü sözler fısıldıyorlarmış. Bunu yaparken her bir ağacın içinde bir ruh taşıdığına inanıyorlar ve kötü sözlerin bu ruhu güçlendirip ağacı terk etmesini bekliyorlarmış. İnanın veya inanmayın. Bir süre sonra ağaç kurumaya yüz tutuyor ve ardından da devriliyormuş.
Evet; Solomon adası yerlilerinin ağacın içinde bulunduğunu düşündükleri ruhun insanlarda da mevcut olduğuna inanırlarmış. Evet; insanları da tıpkı Solomon adalarındaki ağaçlar gibi kötü sözlerin de devirdiğini yaşamın her kesitinde görebilmek mümkün. Onların düşüncesi “ kötü sözün baltadan daha keskin olduğu “ şeklinde. Ve de bu doğru.
Bir Bakanımızın çıkıp muhalefeti Solomon Adası Yerlilerine benzetmesi ne kadar garip bir yaklaşımdır. Hele hele bu Bakan bir Milli eğitim Bakanı ise. Bizim her kademedeki siyasilerimizin balta kullanımında ne denli usta olduklarını Sn. Bakan bizlere gösterdi. Bizdeki ağaç yıkıldı mı? Onu bilemiyorum. Böyle devam ederse yıkılmayı bilemem ama kuruyacağı garanti.
Çalışma yaşamımı noktalamadan iki, üç yıl falan önce bir rahatsızlık geçirdiğimi hissettim. Çabuk öfkeleniyor ve de insanlara ağzıma ilk geleni söylüyordum. Bunun ne zaman mı farkına vardım? Genelde çok sesiz, insanlara elinden geldiğince iyi davranan bir hanım iş arkadaşıma yaptığım gereksiz ve çirkin çıkışı daha çirkin sözlerle süslememi takiben. Hemen eşimi arayıp “ kesinlikle bir psikiyatrikte görünmem gerektiğini ve de bana bir randevu almasını istedim. Yardım ve destek almamın şart olduğu ortadaydı. Toparlanmam dört beş ay sürdü. Kısacası öfkemi nasıl kontrol edeceğimi öğrenmiştim. Koskoca profesör doğru nefes almakla attırmıştı ilk adımı. Şaşırmıştım.
Öfkeyi kontrol etmenin amacı, insanın bu duygusunu saldırgan davranışlara dönüştürmeden, kendisine ve çevresine zarar vermeden doğru olarak ifade etme becerisini kazanabilmesidir. Hem beden, hem de ruh sağlığımız için şart.
Yorumlar Tüm Yorumlar (29)