Dile kolay tam tamına 28 yıl. Anılarla, acılarla, sevinçlerle, üzüntülerle geçen onca seneler. Günaydın Gazetesi’nin muhabirlerinden biri iken, aynı gazetede mesai arkadaşım Mürteza Akkaya’nın hasta olması ile geçici olarak geldiğim havalimanına adeta demir attım.
Bu yazıyı okuduğunuz sıralarda Atatürk Havalimanı son haftasını yaşıyor olacak. Ben onun adına mest’im. Ülkenin kurucusu Atatürk’ümün adını taşıyor. İşte buradan tamamen taşınılacak olmasına da Rest’im.
Dedim ya tam 28 yıl diye. 1991 yılında başlayan havacılık hikayem bugüne dek sürdü ve nefesim yettiği kadar da ilgim sürecek.
Bugün içhatlar olarak kullandığımız terminal o zamanlar dışhat olarak kullanılıyordu. Yolcu geliş salonunun personel giriş kapısının hemen solunda basın odamız vardı. O zamanlarda gazetecilik etiği vardı. Her arkadaş birbirine saygı duyar, haber paylaşımı sağlar kimse kimsenin haberine salça olmazdı. Birlikte gidilen işlerde eksik kalan kısımlar diğer gazeteci arkadaşlar tarafından tamamlanırdı.
Üst katta dernek odamız vardı. O odada bulunan fax cihazı sayesinde daktilo ile yazdığımız haberler gazetenin merkezlerine fax çekilerek ulaştırılırdı. Çektiğimiz resimler negatif olduğu için yine gazetenin merkezlerinden gelen ulaşım araçları ile gönderilirdi.
Bana en yakın isim Rauf Gerz idi. Çünkü Günaydın Gazetesi’nde çalışmış, havalimanının en iyi gazetecilerinden biri idi. Atlatma haberlerin üstadı idi. Sinan Toros, Hidayet Yüzbaşıoğulları, Raşit Süerkan, Faik Kaptan, Celal Uçan gibi arkadaşlarla çalışırdık.
Bugün aynı gazetecilik anlayışını mumla arasan bulamazsın.
Her sabah gazete merkezlerinden gelen balya, balya gazeteler gümrükten polise, teknikten yer hizmetlerine kadar havalimanından her köşeye ücretsiz dağıtılırdı.
Kimler geldi kimler geçti. Öyle kitaplara sığacak gibi değil. Hangi birini anlatsam ki!
Naci Alın mı dersin, Ömer Vanlı mı? Gürbüz Akdemir mi, Kemal Ünlü mü, Ferit Ocaklı mı, Celal Özuğur mu Sıtkı Zeybel mi? Her biri ile ayrı hikayeler var.
Ve her daim abi gibi yaklaşan Sani Şener.
Sani Şener ile Atatürk Havalimanı’nın tozunu yuttuk diyebilirim. Onu sarı bareti ile tanımıştım. Ben havacılık programı yaptığım dönemlerde Sani bey havacılık alanına daha yeni girmişti. Karınca gibi çalışırken ben havalimanının her evresini haberleştiriyordum.
Kaç bakan ile tanıştım hatırlamıyorum ama en akılda kalanları Necdet Menzir, Enis Öksüz, Binali Yıldırım, Ahmet Arslan diye sıralarım.
En çok iz bırakan ise Binali Yıldırım derim.
Ama günün sonunda Atatürk Havalimanı bana göre yanlış kararlar sonucu miadını doldurmuş durumda. Tarih nasıl yazacak biz göremeyiz ama AirportHaber tarihine geçsin diye yazıyorum. Atatürk Havalimanı çok aranacak.
Evet, 5-6 Nisan tarihinde kapıya kilit vurulacak. Umarım hayal ettikleri gibi bir geçiş olur. Kimsenin burnu kanamaz ve herhangi bir kazaya sebep olunmaz. Zira eminim ki bu taşınma da bir şova dönüştürülecek. Her şeyimiz çok olduğu gibi bu da şov olacak. Ancak AirportHaber bu şovun bir parçası olmayacak. Net olarak ne görüldü ise o yazılacak.
Başarı da başarısızlık da satırlara aktarılacak.
Ah be Kadri.
Kadri Samsunlu ilk yazımda mahkemenin yolunu tutmuş. Kendisi adına çok üzüldüm. Gram hakaret olmayan yazıyı yayından kaldırtmak istemiş. Allah’tan mahkeme hakimi başka hakimler gibi okumadan Kadri Samsunlu’nun isteğini kabul etmemiş. Yoksa başka bir hukuk faciası olabilirdi. Zira geçmişte böyle şeyler başıma geldi ve ben Anayasa Mahkemesi’ne giderek basın tarihine geçecek bir karar aldırdım.
Kadri bey yalaka gazeteci arıyorsanız ben orada değilim. “Abicim, ağabeycim” diyecek birini arıyorsan ben orada hiç yokum.
Hadi kardeşim sen kiralamaya devam et. Havalimanı kiraları ödenecek, krediler ödenecek. Sineği sık yağını çıkart ki para kazanasın. Yoksa birileri senin canını sıkacak gibi.
Yorumlar Tüm Yorumlar (19)