Temel Aksoy’un bir yazısında ifade ettiği üzere, “ Yöneticileri bir orkestra şefine benzetmek çok sık kullanılan bir metafordur “ Bu yazımızda söz konusu benzerliği konu edindik. Esinlenmemiz bu cümledendir.
Bu benzetmeye göre nasıl bir orkestra şefi kendisi hiçbir çalgı aleti çalmadan yönetimi ile orkestradan o muhteşem müziğin çıkmasını nasıl sağlayabiliyorsa, iyi bir yönetici de fiilen hiçbir iş yapmadan yalnız görüş ve yönlendirmeleri ile şirketini başarıyla yönetebilir. Tabii ki işletmelerde bunun tersine de rastlanılması mümkün.
SESİMİZİ DUYAN KİMSE YOK MU? Orkestra şefliği, toplu çalınmak üzere bestelenmiş yapıtların seslendirilmesinde müzik topluluğunu (örneğin. Orkestra, koro ) yönetme eylemidir. Bir şefin en başta, topluluğun bütün üyelerinin aynı tempoda çalabilmesi için müziğin vuruşlarını belirtmesi gerekir. Tıpkı tepe yöneticinin şirketinde yapması gerektiği gibi. Bu ritmik vuruşun parça boyunca korunması bir dizi el ve kol hareketiyle sağlanır. Elindeki minik batonla yüz kişilik bir orkestrayı yöneten bir şefi hiç dikkatle izlediniz mi? Hareketleri ne kadar değişik değil mi? Aslında yaptıkları iş aynı. Amaçları da. Ama hareketlerinin müziğe göre değiştiği açık. Tıpkı bir işletmede tepe yöneticinin hareketlerinin astlarının tutum ve davranışları ve seslenişlerinin etkisi ile şekillendiği gibi. Tabii ki bu sesleniş, belki de haykırışları duymayan, duymak istemeyen yöneticiler de var. Bizim orkestranın şefi, bizim tepe yönetici bunun en tipik örneği. Bir süredir kimse ona derdini anlatamıyor ve kimse sesini duyuramıyor.
ORKESTRA ŞEFİNİN GÖREVİ BELLİ, YA YÖNETİM KURULU BAŞKANININ? Orkestra şefinin fonksiyonu belli. İnternette bile görev tarifini andıran küçük metinler yer alıyor. Örneğin Orkestra Şefi gruptaki bir müzisyenin fonksiyonunu üstlenmez. Şef ancak o gün bulunmayan müzisyenin yerinin nasıl kapatılacağını düşünüp onun yerine başka birini görevlendirir. Ve de çalınan parçanın aksaksız icrasını sağlar. Esasen Şefin en büyük meşguliyeti yapılan prova Çalışmalarıdır. Evet, iş yaşamında tepelerdeki zatın da görev tarifi her yerde mevcut. Buna rağmen bazı CEO’lar şirketteki tüm üst yöneticilerin fonksiyonlarını üstlenme gayreti içinde. Bizim örnek konuya Genel Müdürün tüm fonksiyonlarını üstlenerek girdi. Şimdi Genel Müdür var gibi yok. İcra kurulunun Başkanlığına da kendisini atadı. Her konu için bizzat karar verme yöntemini seçti. Kriz başladı baktık ki beyefendi kriz sözcüsü de oluvermiş. Yönetim Kuruluna hesap verdiğini de zannetmiyorum. Neticeten “ One Man Show” Kitaplar bu tarzı bir işyeri için en kötü yönetim şekli olarak değerlendiriyor.
ORKESTRADA ALKIŞLAR ŞEFE, BİZDE KİM ALKIŞLANIYOR? Görmüşsünüzdür. Birçok sanatçı bir araya gelerek bir konser vermişler ve de çok güzel bir eseri seslendirmişlerdir. Salon alkıştan inlemekte ve tüm dinleyiciler orkestrayı ayakta alkışlıyordur. Peki, bu alkışlar kimedir? Tabii ki Orkestra şefine. Düşününce insanın tuhafına gidiyor. Bu maestro orkestranın başkemancısından daha mı güzel çalıyor o enstrümanı. Hayır. Piyanoyu orkestrada görev yapan virtüözden daha iyi çaldığını söyleyebilir miyiz? Yine hayır. Ama alkışları ne hikmetse o topluyor. Bu konuda aykırılık değil benzerlik var. İş yaşamında da böyle değil mi? İnsanlar çalışır, mesaisinin tümünü şirket için harcar, alınan güzel sonuçlar için takdiri tepedeki toplar. Alınan sonuçlar iyi değilse hata çalışanların omuzuna yüklenir ve de tepedeki her zaman olduğu üzere resmi tepeden seyreder. Bu durumda tabii ki hata çalışanlarındır.
ORKESTRADA VE BİZDE İNSAN AYIRIMI: Siz hiç çaldığı müzik aletine hâkim olmayan bir yeni bitme müzisyenin yalnız müzik dünyasının saygın bir isminin yakını diye bir orkestra şefi tarafından ekibe kabul edildiğini duydunuz mu? Veya bir orkestra şefinin iyi keman çalamayan bir müzisyeni yalnız hükumete yakın birinin akrabası diye topluluğun “ Baş Kemancılığına “ atadığını hiç gördünüz mü? Zannetmiyorum duyduğunuzu veya böyle bir haberi okuduğunuzu. Bu tür işlemler sanat dünyasında eşyanın tabiatına aykırı kabul edilir böylesine hatalı uygulamalar yapılmaz, yapılamaz. İş dünyasında da böyle olduğunu söylemek mümkün mü? Sıklıkla bu tür şeyler yaşamıyor muyuz? Bu tür hareketlerden ötürü gönlümüz kırılmıyor mu? Örneklemeğe gerek görmüyorum.
ORKESTRA ŞEFİ VE YÖNETİM KURULU BAŞKANI SEÇİLİR? NASIL ATANIR? : Peki, bu şefler nasıl göreve atanırlar. Örneğin CSO şefi orkestradaki müzisyenler tarafından gizli oylama yapılarak seçilirmiş. Hacettepe Üniversitesinde Orkestra Şefliği programı uygulanıyor. Eğitimin amacı çeşitli dönemlere ait stil ve formların icrasına ilişkin yol ve yöntemlere hâkim, mesleğin gerektirdiği yüksek entelektüel niteliklere sahip, psikolojik ve pedagojik yüksek liderlik vasıfları ile donanmış, orkestra ve koro şefleri yetiştirmek. Gelelim İş yaşamına. Tepede oturacak olan adamın kurumun yöneticileri tarafından gizli oylama ile seçilmesi hayal. Hatta kurum içinden birinin bu göreve getirilmesi çok zor. Bu insanın seçimi hepimizin bildiği yöntemlerle yapılıyor. Oysa özerk yapılanmanın gerekçesinin özü, sanatın kendi özel yapısı ve işleyişi nedeniyle, ideolojik partisel siyasetten arındırılarak, toplumun tümüne yansıtılması anlayışı ve gerekçesidir. Uygar dünyanın tümünde işleyiş böyledir. Bizde uygarız ama sistem bizde böyle çalışmıyor?
Konuyu uzatmamak için burada kesiyorum. Devam etsem bir bu kadar daha yazabilirim. Evet; 100 kişilik bir orkestranın Şefi ve neredeyse 40.000 çalışanın ( İştirakleri ve Yan kuruluşları dâhil ) bulunduğu havayolumuzun tepesidekinin durumu işte böyle.
Hatırlatmış Olayım: CEO’nun Görevi Nedir ( Temel Aksoy )
CEO, yönetim kurulundan aldığı hedefi gerçekleştirmek için strateji oluşturup uygulayan; şirketin bugününü yönetirken yarınını da planlayan ve yönetim kuruluna hesap veren kişidir. CEO, yöneticilerin yöneticisidir. Büyük şirketlerde yönetim kuruluyla icra kurulunun arasında bağlantıyı kuran kişidir.
Yaygın anlayışa göre CEO’nun birinci görevi şirketi kâr ettirmektir. Bana göre bu eksik bir tanımdır. Çünkü şirketlerin varoluş sebebini sadece kâr etmeye indirgemek yüzeysel ve kısa vadeli bir bakış açısıdır.
Kârlılık bir işin her aşamasının doğru yapıldığının kanıtıdır. Eğer bir şirket kâr ediyorsa birçok doğruyu aynı anda yapıyor demektir. Doğru bir alanda faaliyet gösteriyor, doğru insanlarla işbirliği yapıyor, verimli çalışıyor, uygun fiyatla satıyor, müşterisini memnun ediyor demektir. Bunların bir tanesi bile eksik olsa şirketin kârlılığı azalır hatta yok olur. Şirketler elbette kâr etmelidir ama kâr bir amaç olmaktan çok, “işin doğru yapıldığının” kanıtıdır. CEO’nun görevi, bütün doğruların aynı anda yapılmasını sağlamaktır.
Bir şirketin amacını sadece kâr etmeye indirgemek şirketin sadece hissedarların menfaatleri için var olduğunu kabul etmek anlamına gelir. Oysa hissedarlar dışında şirketlerin birçok paydaşı (değer ortakları) vardır. Çalışanları, tedarikçileri, bayileri vardır. Bir şirket sahiplerine kâr dağıtırken çalışanlarına, tedarikçilerine, bayilerine iş imkânı sağlar; müşterilerine (tüketicilerine) fayda üretir. CEO’lar sadece hissedarlara değil aynı zamanda müşterilere, çalışanlara, sendikalara, bayilere, tedarikçilere, devlete, sivil toplum kuruluşlarına ve kamuoyuna karşı da sorumludurlar. Çünkü bu paydaşlar olmazsa şirket var olmaz.
Eskiden CEO’lar finans kökenli olurdu. Patronlar, para işlerinden anlayan, maliyetleri azaltıp şirkete en çok kâr ettirecek yani hissedarların menfaatini gözetecek insanları CEO yaparlardı.
Bugün artık CEO’lardan sadece hissedarların değil; müşterilerin, çalışanların, tedarikçilerin ve genel olarak bütün paydaşların çıkarını korumaları isteniyor.
CEO’lar artık sadece bugünü yönetmekten değil, şirketin uzun dönemde kalıcı olmasını sağlamaktan ve bütün paydaşların gelecekte de şirketin varlığından faydalanmasını sağlamaktan sorumludurlar
Yorumlar Tüm Yorumlar (17)