Yine gözden kaçırdık ve yine işin sadece medyatik kısmına baktık. İlgililer, yetkililer de öyle yaptı. Oysa yapmamız gereken önemli şeyler vardı. Kimsenin aklına bile gelmedi. DHMİ yöneticileri uyuya kaldı, onları uykusundan da uyaran olmadı.
Domuz Gribi denilen illet Türkiye'nin başına bela oldu. Tıpkı deli dana gibi, tıpkı kuş gribi gibi.. Meksika'da türeyen domuz gribi Türkiye'de üremeye başladı. Domuz Gribi illeti Meksika'dan Hollanda'ya geldi oradan da Türkiye'ye transfer oldu.
2009 yılının başlangıcında dünyanın korkulu rüyası oldu. Türkiye'de olağanüstü önlemler almaya başladık. Özellikle Atatürk Havalimanı'nda termal kameralarla yolcuların ateşini ölçmeye başladık. Ateşi olanı sepetleyip hastaneye götürdük. Görsel medyamız hastanelerden canlı yayınlara başladı. Meksika patentli Domuz Gribini en çok Türkiye sahiplendi ve en çok Türkiye'de
Bir süre bu panikle yaşadıktan sonra Türkiye gündemini değiştirecek yeni açılımlar bulduk. Kürt açılımı mutasyona uğrayarak demokrasi açılımına döndü. Dağdan inen çapulcular için hakimi savcıyı karşılama törenine dahil ettik. Devlete karşı dağa çıkanların suçsuz olduğu söylenince toplumsal tepki başladı. Toplumsal tepkinin seyrini değiştirmek için toplumun dikkatini başka yöne çekmek gerekiyordu. Öyle de oldu.
Aylardır uykuda olan Domuz Gribi hortlayıverdi bir anda. Sağdan soldan ölüm haberleri gelirken, domuz gribi aşısı yararlı-zararlı tartışmaları başladı.
Vatandaş olarak sadece seyirci kaldık. Yetkili sandıklarımızın bizleri hangi elma şekeri ile kandırdığını bile anlayamadık. Anlayamıyoruz ve anlayamayacağız.
Kendi cephemizden bakacak olursak, domuz gribinin Türkiye'ye ilk giriş yaptığı Atatürk Havalimanı'na termal kamera yerleştirerek güya önlem aldık. Dışarıdan gelen yolcuların ateşini ölçüp hasta olup olmadıklarını anlamaya çalıştık. Ateşi otuzsekizin üzerinde olanı karga tulumba hastaneye kaldırdık.Bu kişiler domuz gribi mi değil mi araştırmadan çarşaf çarşaf haber yaptık.
Geçtiğimiz hafta "domuz gribinden öldü" haberlerini sık sık işittik ve okuduk. Otobüslerde, metrolarda, tramvayda, metrobüste, denizotobüsünde, vapurda ağzı maskeleri insanları görmeye başladı. Hastanelerde hemşireler eskiden eldiven bile takmazlarken şimdi maskeli dolaşmaya başladı. Korkunç hastalık salgını var her tarafı koku ve korku salmış durumda. Atatürk Havalimanı domuz gribi ölümlerinin sıklaştığı bu günlerde termal kameralarla yaptığı kontrolleri gevşetmiş durumda. Hem dışhatlarda hem de VIP salonunda termal kameralarla kontrol cılız bir seviyeye indi.
Hatta geçen hafta VIP salonuna gittim. Termal kameranın başında kimsecikler yoktu. Buradan açıkça söylüyorum. Göstermelik önlemlerle halkı kandırmanın bir faydası yok. Önlem alıyorsanız tehlike tamamen bertaraf olana kadar devam etmelisiniz.
Termal kamerayla domuz gribi teşhisi sağlanabiliyorsa hergün binlerce kişinin giriş-çıkış yaptığı içhatlara da termal kamera koymak gerek. Tüm Türkiye'de sadece havalimanları değil diğer giriş kapıları da kontrol altına alınmalı. Meksika ürünü domuz gribinin yeni sahibi Türkiye'nin bir an önce bu illeti çözmesi gerektiğine inanıyorum.
Yorumlar