Okuduklarıma göre, bu günün ikiyüzlü, arsız ve onursuz yalakaları yanında Osmanlı saraylarında meslek icra eden dalkavukların çok temiz ve özellikle de dürüst kaldıkları ve onlar yanında zemzemle yıkanmış gibi durdukları kesin.
EVET, O DEVİRDE SOYTARILIK BİR MESLEKMİŞ: Biliyor muydunuz? Devri Osmani’ de Soytarılık bir meslekti. Başkalarını türlü yollardan eğlendirmeyi alenen iş ve meslek edinmişlerdi. Nizamnameleri vardı ve sundukları iş ve hizmet karşılığı alacakları ücretin tarifesi bile vardı. Birinci Sultan Mahmut döneminde Soytarılarca yazılmış olan bir dilekçe ve buna verilen cevap bu söylenenlerin belgesidir.
SOYTARILAR ÇOK YÖNLÜ İNSANLARMIŞ: Soytarının görevi bile bile yaptığı garipliklerle veya iğneli konuşmalarla padişahın öfkesini yatıştırmak, canı sıkıldığı zaman onu güldürmek, eğlendirmekti.
Yaşadığı çağın gerekliliklerinden. Dünyaya ve özellikle ülkesine değişik pencereden bakmayı bilen, sarayda meydana gelebilecek olumsuzlukları önceden düşünebilen, kendini geliştirmiş kimselermiş eski soytarılar.
SARAYDA HAŞMETLİYE GERÇEĞİ SÖYLEMEK SOYTARILARIN GÖREVİYDİ. VE DE BU GÖREVLERİNİ DOĞRU YAPMAKLA TEMAYÜZ ETMİŞLERDİ: Soytarının becerisi, krala, rahatsız edici gerçeği, mizahi bir tarzda kralı rencide etmeden, küçük düşürmeden söyleyebilmekti. Elbette ki soytarının kralı eğlendirmek, keyiflendirmek gibi bir görevi vardı. Ama yaptığı iş bununla sınırlı değildi. Soytarı, Kral’ın gittiği her yere giderdi. Asla yanından ayrılmazdı. Hatta yatak odasına bile girebildikleri söylenir. Aslında düzenle kaos arasındaki çok ince, kılıçtan keskince bir çizgide görev yapardı. Çünkü en önemli görevi, kimsenin yüzüne karşı gerçekleri konuşamayacağı kişiye (kral, padişah) vb. doğruları söylemekti.
BİLİYOR MUSUNUZ DEVRİ OSMANİDE HİÇBİR SOYTARI ÖLDÜRÜLMEMİŞ: Otuz altı Osmanlı padişahının yirmi yedisi çeşitli hastalıklardan ötürü vefat ederken, biri savaş meydanında şehit olmuş, beşi öldürülmüş ve biride zehir içerek intihar etmiş, İki padişahın ise ecelleriyle mi öldüğü, yoksa öldürüldükleri mi hâlâ tartışmalıdır diyor araştırmacılar. Bu kadar Padişaha suikast yapılırken Haşmetliye Sadrazamlardan bile yakın olan bu soytarılara neden mi kimse dokunmamış? Bunların hiç biri, izzet, ikbal gördükleri bu soytarılık sürecinde kendilerini “hükümdar yarısı” oldukları düşüncesine kaptırmamış, öyle hareket etmemiş ve hiçbir zaman kraldan daha çok kralcı da olmamışlar.
İşte soytarıların uzun ömürlerinin, ahrete ecelleri ile taşınmalarının nedeni bu denli basit diyor yazarlar. Daha kısa bir ifade ile “Soytarılar her zaman hadlerini bilmişler ve sonuçta bir soytarı olduklarını hiçbir zaman unutmamışlardır”
SOYTARININ GÖREVİ HİZMET VERDİĞİ PADİŞAH TAHTTAN AYRILINCA BİTERMİŞ: Bir padişahın tahttan ayrılmasından sonra onun dalkavuğu yeni gelen padişaha hiç bir zaman dalkavukluk yapmamış. Kayırlar da bu not net bir şekilde mevcut.
Evet, havayollarımızın saygıdeğer dalkavukları: Bu gün titizlikle icra ettiğiniz sanat Devri Osmanide ciddi bir meslekmiş. Sivil Havacılık mensubu olmak kolay değil. Onu beceremediğiniz yorumlarınızdan anlaşılıyor. Eskileri örnek alıp mesleği önemseyin ve öğrenin bari.
Menfaatler bitince dava adamlıkları da biter. Aramızda kalsın sözleri unutulur. Hatta daha karaktersiz olanlar bülbül kesilir.
Bu bir yaşanmış olup başlığın doğruluğunu vurgulayan bir anlatımdır. Çoğunluk hayatta değil. Bu nedenle isim vermeden yazacağım O dönemde sektör şirketlerinin birinde bir YK Başkanı vardı. Pervasız biriydi ve de siyaseten çok kuvvetliydi. Şirkette insanlar onu takip eder ve ağzına bakarlardı YK Başkanı ise sosyal bir insandı. Mesai bitince her gün şirketin kalburüstü isimleri onun odasına doluşurdu. O akşamda birlikte olabilmek, akşam yemeğini birlikte yiyebilmek için. Çark böyle dönüyordu ve herkes onun ağzına bakıyordu. Genel Müdür ise. Türkiye’nin önce gelen özel şirketlerinde çalışmış, isim yapmış bir yöneticiydi. Ve de görünümde YK Başkanı ile sıkı dostlukları vardı.
Bir süre sonra siyasi dengelerde bir değişiklik oldu. Çalışanlar acaba yönetimi etkiler mi, etkileme mi diye düşünürken bir gün öğleden sonra YK Başkanı görevden alındı. Bu operasyonda Genel Müdürün parmağının olduğu konuşuluyordu şirkette. YK Başkanını uğurlamaya gitmiş bir ağabeyimiz. Hayretle görmüş ki YK başkanı sadarette iken onunla birlikte olabilmek için odayı dolduranların hiç biri orada değil. Oysaki normal zamanda orada gidemeyen bir tek o ağabeyimiz vardı desem yalan olmaz. Pek istenmezdi. Sevilmezdi de.
Daha sonra bu ağabeyimiz çıkıp bu vefasızları YK Başkanının sekretarya odasından telefonla arayıp “ Nerelerdesiniz bu kadarı da ayıp olmuyor mu ” diye sorup mahcup edince zorunlu olarak çekinerek gelmişler YK Başkanının odasına.
Her ne ise YK Başkanının ayrılışı nedeni ile bir tören yapılmış. Bu törende üslubuna uygun bir konuşma yapan YK Başkanı söylevinin sonunda “ Genel Müdür dâhil herkesin gözünün içine baka baka bir gün gelir “ Keser döner, sap döner, gün gelir devran döner “o zaman görüşürüz deyivermiş. Bir süre geçmiş. Keserde, sap da hakikaten dönmüş ve YK Başkanı ayrılış konuşmasında söylediği şekilde göreve geri dönmüş. Evet, YK Başkanı görevden ani ayrılışını takiben “ Çaydaki şeker eriyince çay kaşığının fonksiyonu biter “ diye düşünen dostları başta olmak üzere şirket dışında başka bir üst göreve atanmış olan yakın arkadaşı (?) Genel Müdürü ve de etrafındakilerin hepsini tanımış oldu.
Evet, çalışma yaşamı, memuriyet işte böyle bir şey. Bir gün gelir, güçlü günlerin güzel dostları ortadan kaybolurlar. Evet, insanların gerçek yüzü seninle ilgili tüm menfaati bitince görülüyor. Ve de bülbüller şakımaya başlıyor. Uzayda iki farkı noktayı birleştiren şeye doğru parçası deniyor. Dünyada ise bu doğrunun değişmez adı menfaat.
Sektörümüzün Sn. Dalkavukları: bugün icra ettiğiniz sanat devri Osmanide ciddi bir meslekmiş. O mesleğin gereklerini öğrenin bari.
Bu tür insanlar yok mu işyerinizde? Sağınızda, solunuzda. Mutlak mevcuttur. Bu türü tarif ederken öne çıkan meziyetleri amiyane tabirle “ yağcılık ve dalkavukluk” değil mi? Menfaatçi insanların en belirgin özelliği her ne şartla olursa olsun daima güçlünün tarafında yer almaları değil mi? Hiç tersini gördünüz mü? Kaç karatlık insan olduklarını anlayabilmek zor değil. Sizce bu söylemde hata var mı?
Evet, menfaat ve çıkar, çoğu zaman haksızlığın kaynağıdır. Toplum içinde ‘bileşik kaplar prensibi’ gibi çalışan bu mekanizmada ‘menfaat’ denge halindeki ‘hak ve hukuk ’ kavramını her zaman bozan unsurdur. Çünkü bir toplumda birilerinin menfaatine olan bir olgu, çoğu zaman diğerlerinin hak kaybına yol açar. Bu tipler toplumumuzda her geçen gün maalesef hızla artıyor.
Ve de menfaatperest insanlar en güçlü ilişkileri hatta dostlukları bile tek kalemde silebilen ucuz bir karaktere sahip olduklarını çirkin örneklerle gösterirken ne yazık ki bu tür insanları halen yüreklendiren onlardan daha zavallı kişilikler de var. Ve de bu insanlar kuruluşlarımızın üst mevkilerinde. Ve de bu günün adi, İkiyüzlü, arsız ve onursuz yalakaları onların, bu aşağılıkların sayesinde halen vücut buluyor. Ve de yine onların sayesinde her yerde varlar. Esasen karakterler aynı, onları yaşatanlar da kendi üstlerine karşı aynı tutumdalar
Onları eskileri anlatsak bu günküleri etkiler mi? Hiç zannetmem. Ama yine de bilgi paylaşıldıkça artar derler ya. Kim bilir belki de arttıkça da daha etkili olur? İnşallah. Evet, Bu anlatımdan bizim kişisel menfaatlerinden başka hiçbir şey düşünmeyen İkiyüzlü, arsız ve onursuz günümüz dalkavuklarının çıkartacakları öğrenecekleri çok şey var. Araştırmaları dikkatle okumalılar. Eski soytarıların bile bir onurunun olduğunu göreceklerdir.
Yorumlar Tüm Yorumlar (14)