Yazıma başlamadan önce, dün 105. yıldönümünü idrak ettiğimiz “19 Mayıs 1919” vesilesiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum.
Bir süredir ülkemizin gündemini meşgul eden uçuk maaşlar, huzur hakları ve işe alındığı iddia edilen binlerce bankamatik personeli gibi THY konuları, geçtiğimiz hafta biraz geri plana düştü. Çünkü, yaklaşık 2 haftadır devam eden, THY de sebepsiz toplu işten çıkarmalara tanık oluyoruz.
Anladığımız kadarıyla, bu defaki işten çıkarmalarda öncekilerine kıyasla iki temel farklılık var. Birincisi, öncekilerde işten atılan personele usulen de olsa uyduruk bir gerekçe bildirilirdi. Verimsizlik, işletmesel sebep vb. Bu defa 1,5 satırlık bir cümle ile “İcra Komitesi’nce görülen lüzum üzerine” iş akitlerinin sonlandırılmış olduğu bildirildi, işten çıkarılan personele.
Şimdiye kadar hiç benimsenmeyen bu “aniden ve sebepsiz işten çıkarma yöntemi” İş kanununa göre işten çıkarılan açısından yüzde yüz haklılık sebebi olup; açılacak davalarda, hakimler bu hususu mutlaka gözetecektir. Türlü hokkabazlıklarla yıllardır binlerce personeli işten atanlar elbette bu gerçeğin farkındalar ve görünen o ki; şirket kesesinden ödenecek tazminatlar umurlarında bile değil.
İkincisi ise ortaya karışık yaptılar bu operasyonu. Daha önce, 2003 sonrası girişli, yani yandaş personeli, suçüstü yakalanmış olsa bile, diğer tazminatlarına ilave olarak, 6-8 maaş ikale tazminatı ve pass bilet hakkı vererek sessiz sedasız gönderirlerdi.
Bu defa kendi dönemlerinde işe alınmış olan bu personelden bazılarını da muhalif diye fişledikleri 2003 öncesi girişlilerle aynı kefeye koydular ve aynı yöntemle işten attılar. Bence THY yönetimindeki bazı etki uzmanları! bilinçli olarak böyle bir mağduriyet algısı oluşturdular.
Zira, bu operasyonda kovulan personel tercihlerine bakıldığında, aralarında, bir bakanın yeğeninin, yandaş ATV medya grubundan birinin eşinin, İlker Aycı’nın yeğeninin vb. olduğuna dair duyumlar var. Eğer bu haberler doğruysa, bence kesin olan bir şey var. Bu kişiler ve referansları bu günlerde, büyük ihtimalle, doğrudan en tepedekine, yani Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bolat’a hesap soruyordur. Başka hiç kimseye değil.
Operasyonu sinsi sinsi planlayıp genel kurul öncesine denk getirenler ise bu durumdan büyük memnuniyet duyup, ellerini ovuşturuyordur diye düşünüyorum. Bence, bu algıcılar, bir konuda oldukça kararlı ve sabırsızlar gibi. Hangi konu ve neden diye sorarsanız, açık ve net olarak cevap vereyim: THY üst yönetimindeki Kartal imamlarına, şirketteki bütün üst düzey kadrolarını ele geçirmiş olmaları yeterli gelmiyor artık. Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Genel Müdür koltuklarını da istiyorlar. Bir yıl daha beklemek istemiyorlar.
Biz bu mücadelede taraf değiliz elbette. Ama aniden sebepsiz olarak işten atılan emekçilerin yanındayız ve şirketin tepe yönetimindeki bu sinsi post kavgasını da kınamadan geçemiyoruz.
Şahsi çıkarları ve zavallı korkularının esiri olanlar, artık vicdan muhasebesi yapmalısınız.
TELE 1 de Namık Koçak’ın konuğu olduğum programın son bölümünde, büyük fizikçi ve filozof Einstein’e ithaf edilen “Dünya sadece kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden de tehlikeli bir yerdir.” Sözüne atfen yaptığım değerlendirmenin, doğru anlaşılamamış olduğunu gördüğümden, bu konuya açıklık getirmek istiyorum.
https://m.youtube.com/watch?si=hmrrRYJFRBhdvijw&v=qw6dgcZ-1h8&feature=youtu.be
Programda da belirttiğim üzere, ben bu özlü sözdeki fail sayısını ülkemiz açısından bir adet artırıyorum. Siyasal ve kültürel olarak kötülük ekibine dahil olmadıklarını söyledikleri halde, kişisel hırsları ve ikbal hevesleri uğruna, kötülerle arsızca iş birliği yapanları da ekliyorum bu listeye. Her dönemin adamıdır bunlar. Bugün iktidar değişsin anında pozisyon değiştirirler.
Bu benim “Müfettiş Gözüyle” yaptığım bir değerlendirmedir. THY’de çalışırken ve sonrasında, son 20-21 yılda tanık olduğum, usulsüzlük, savurganlık, istismar ve hatta yolsuzluk örnekleri var. Konunun içeriğine uygun örneklerden bazılarını sıralamadan önce, bu operasyonların asli faillerinin taktik anlayış ve yöntemini de izah etmek istiyorum.
Ülkemizde siyasi iktidarlar değiştiğinde, hep kullanılan bir taktik vardır. Bir yandan “enkaz devraldık” jargonuyla (ki bu çoğu zaman doğrudur.) ne denli kötü bir emanet devraldıklarını vatandaşa yüksek perdeden anlatırlar. Diğer yandan, kendilerinden öncekilerin yolsuzluk yaptıklarını, çalıp çırptıklarını iddia ederek, (daha doğrusu bazı somut bulguları abartarak) maksada matuf teftiş ve soruşturmalar yaptırıp; çıkardıkları toz bulutu içinde, yine maksada matuf raporlar düzenlettirirler. Şimdi THY de gözlemlediğim bazı örneklerden kısa kısa bahsedelim.
THY de 2003 yılında yönetimi devralanlar, bu örneklerin ilk pratiğini, SKYLIFE dergisinin ihale sürecinde uyguladılar. Mevcut siyasi erkin atadığı ilk yönetim kadrosunun eskiyi karalamak için yaptırdığı düzmece soruşturmalardan birine konu oldu SKYLIFE dergisi. Aslında amaç, yukarıda yazdığım üzere, şirket kaybını ortaya çıkarmak değil, toz kaldırmak ve o toz bulutunun içinde işi bitirmekti. Maalesef bu konuda çok başarılı oldular. Hatta daha ileri gittiler. SKYLIFE’ ı da bitirdiler.
İBB belediyesi yönetimindeyken edindikleri tecrübeyle, ilk uyguladıkları “hasılatı yandaşa transfer etme “pratiğiydi bu. Kurguladıkları operasyona derginin fonksiyonunu ve ticari değerini bilmeyenler alkış tutmuşlardı o tarihte. Çünkü görünüşte, SKYLIFE hem hiçbir masraf yapılmadan basılacaktı ve hem de THY üste para alacaktı. Bu müthiş buluşu! daha doğrusu rant transferini hala savunan cahiller var. Örnek mi istiyorsunuz? YİD modeliyle yapılan havalimanları vd.
Aynı taktiği ödedikleri fahiş ofis kiralarında da uyguladılar. Gelir gelmez Ankara satış ofisinin kirasını soruşturma konusu yaptılar. Ödenen kiranın dönemin ekonomik şartları nedeniyle yüksek oluşundan yola çıkarak, bu kiralama işleminde yolsuzluk olduğunu iddia edip; maksada matuf rapor yazdırdılar ve dönemin üst yönetimini mahkemeye verdiler. Doğal olarak dava reddedildi ve sonrasında yine aynı ofiste kaldılar ama olsun. Yeterince gürültü çıkarmışlardı.
Ankara şehir ofisi için bu kadar hassas terazi kuranlar, daha sonraki süreçte, İstanbul’daki Genel Müdürlük binasının ve müştemilatının konumlandığı binaların yetersiz kalması nedeniyle Halkalı, Yeni Bosna ve hatta Üsküdar Libadiye’de koca koca binalar kiraladılar.
Oysa, Genel Müdürlük binasının hemen yanı başında DHMİ’den kiralanıp, yıllardır kirası ödenen bir arsa vardı. Buraya ek bina yapılacaktı. Kiralamanın amacı buydu. Ama 34 yıl oldu bu binayı yapmayı hiç düşünmediler. Onun yerine yandaşlara fahiş ofis kiraları ödemeyi tercih ettiler. Her seferinde şirketin katlanmak zorunda kaldığı tadilat ve tefrişat maliyetleri de cabası. Yurt dışı müdürlerine ve bazı şeflerine yapılan kira yardımlarının nasıl istismar edildiği de ayrı konu.
Bu günlerde çok konuşulan kiralık araba saltanatının alası var THY de. Yıllardır yüzlerce kiralık araca, (bir kısmı satın alma) her yıl milyarlarca TL ödeniyor.
Halbuki gelir gelmez, israf var, yolsuzluk var! vaveylasıyla şirketin envanterindeki bütün Renault marka araçları haraç mezat satmışlardı. Sonrasında ise müdür ve üstüne mutlaka araba tahsis etmek gerektiğinden ve satın almak yerine kiralamanın daha ekonomik olduğundan dem vurup; yüzlerce arabadan oluşan filolar kiraladılar. Kiralama yöntemleri ve ihaleleri ayrı, bu arabaların kimlere tahsis edildiği nasıl kullanıldığı; daha doğrusu bu tahsisin nasıl istismar edildiği ayrı konu.
Artık Renault vb. yerli üretim arabalara, hatta medarı iftiharımız! TOGG a bile burun kıvırıyorlar. Skoda ve Wolkswagen in bazı modelleri ile AUDİ ve Mercedes in bazı modellerinden oluşan bir yelpazede yüzlerce kiralık araçtan oluşan bir filosu var THY’nin. Görünüşte hepsi hizmete mahsus. Ama operasyonlarda kullanılanlar hariç, hepsi makama kişiye tahsis ediliyor. Kendilerine araba tahsis edilenlerin istismarları ve vukuatları ise saymakla bitmez.
Cumhurbaşkanlığı için oluşturulan VIP uçak filosu yıllardır yazılıp, konuşuluyor. Ben bu konuyu yazmakla kalmadım. Küçük hissedar olarak, genel kurulda hesabını sordum. Bize neden soruyorsun? Biz emir kuluyuz dediler. Belki bu satırları okuyan sizler de THY ile ne alakası var diye düşünebilirsiniz. Bu konudaki THY gerçeğini öğrenmek istiyorsanız, yazımı okumanızı salık veririm.
O zaman da bir bardak suda fırtına koparılmış, soruşturmalar yapılmıştı. “THY Başbakana neden helikopter satın alıyor?” diye yeri göğü inletenler! Dönemin Başbakanı için, çok değil 1 yıl sonra, Berlusconi’nin 50 kişilik Airbus Corporate Jetliner model uçağını 35 milyon dolara satın almışlardı. Sonrası malum.
Yukarıda kısaca izah ettiklerim, bir çırpıda aklıma gelen örnekler. Zaten bu yazının esas konusu yapılan suistimalleri, istismarları, yolsuzlukları bir bir sayıp dökmek, değil. Einstein’a atfedilen cümledeki “seyirci kalanlara” hatta “iş birliği yapanlara” netice itibarıyla, topluma bir kangren gibi yayılan, egemen olan kötülere, kötülüklere, iki yüzlülüğe ve korkaklığa dikkat çekmek.
Son 20-21 yılda, kendisini farklı tanımladığı halde bu kötücül, art niyetli zihniyete hizmet edenleri gördük. Kişisel hırsları, korkuları, ikbal hevesleri uğruna bunlarla arsızca iş birliği yapan, alet olan, kaşarlanmış fırıldak tipleri gördük, not ettik.
Hadi daha net söyleyeyim. Bunlara hizmet eden, mesleğine ve oturduğu koltuğa da ihanet eden yöneticileri ve diğer elemanları gördük. Lafa gelince, Atatürkçü geçinen. Hepsi kendilerini kullandırdılar ve işe yaramadıkları anda da kapının önüne konuldular.
Ben şirkette çalışırken bu manzaranın teftiş tarafında olduğum için konuya bu pencereden bakma imkânım oldu ve yukarıdaki örnekleri de bu zaviyeden sundum sizlere.
Sonuç olarak, biz THY’yi yazıyoruz. Ama ülkenin geneli de böyle değil mi? Gerek idarede gerekse yargıda ve denetimde, bırakalım görmezden gelenleri; ister şahsi çıkarları isterse zavallı korkuları nedeniyle olsun, kötülükle iş birliği yapanlar yüzünden ülkemiz tehlikeli bir yer haline gelmedi mi?
Yorumlar Tüm Yorumlar (20)