Yazının önceki bölümünü, VIP hizmeti / uygulaması istismarının havalimanlarında nasıl normalleştirdiğini açıklarken bitirmiştik. Kaldığımız yerden devam.
İstismarın yaygınlaştırılmış olmasının bir diğer sebebi de necip halkımızın bu istismarları artık kanıksamış olması. Daha doğrusu, VIP leştirilmiş bazı kişileri, mevcut siyasal iktidarın sevgisine, ilgisine mazhar olmaları münasebetiyle, zımnen “makbul” zannetmesidir. Her ne kadar bazılarının sonradan vatan haini oldukları anlaşılmış olsa da bunun bir öneminin olmadığını herkes öğrendi artık.
Bu uygulamada istismarı yaygınlaştıran bir diğer yön ise tahmin edebileceğiniz üzere, VIP refakatçileri oluyor. Yürürlükteki uygulamada, VIP salonlarını kullananların refakatçiler, yani VIP yolcu beraberindekiler, iki kategoride değerlendiriliyor.
Birinci kategoride VIP yolcunun birinci derecedeki yakınları var. Eskiden, anne, baba, eş ve çocuklardan oluşan bu akrabalar, sadece yanlarında VIP olduğu zaman bu salonları kullanabiliyorlardı. Sonradan görülen lüzum üzerine bunlara, yanlarında orijinal VIP olmadan da salonu kullanma hakkı verildi. Bu düzenlemeden sonra, akrabanın da akrabası olduğu için, koca listedeki kişi sayısının kaça katlandığını varın, siz tahmin edin.
Bir de gerçekten refakat eden anlamında refakatçiler var. VIP salonlarını kullanma haklarına sahip olanlar ya da bu hakkı bir şekilde edinmiş olanlar, birinci derece yakını olmayan başka kişi veya kişileri de bu kapsamda VIP salonlarına alabiliyorlar. Bunların özellikle siyasetçi ve/veya tarikat, cemaat lideri (şeyh vb.) olanlarının kendilerine has özel biat ritüelleri eşliğinde, sürü halinde gezdiklerini, pardon refakat edildiklerini belirtmeme, bilmem gerek var mı?
Son bir kategori özel refakatçi grubunu da bu listeye ekleyelim. Hükümetin görevlendirdiği uluslararası heyette yer alanlardan oluşuyor bu çok önemli kişiler. Heyet başkanının başlarında olmaları koşuluyla devlet ricali listesinde bulunmayan bu kişiler de tabii sadece o görev için, VIP salonlarını kullanabiliyorlar. Esasen, gerçek refakatçi grubunu bunlar oluşturuyor.
Özetle, her yıl binlerce VIP ve refakatçisine hava limanlarındaki VIP salonlarında oldukça esnetilen kurallar gereği bedava hizmet veriliyor desek yanlış olmaz aslında. Buna rağmen, uygulamadaki istismar devam ediyor ve artık listelenmesinden vaz geçilen bu kalabalık, kartopu gibi yuvarlanarak büyüyor.
Diğer yandan, gelinen noktada, tersine bir mantıkla, toplum olarak rahatlamış durumdayız artık. Çünkü, eskisi kadar çok fesat gazeteci olmadığı için, biz bunları haberlerde göremiyoruz, duyamıyoruz, kısaca bilmiyoruz. Zaten bilgi rahatsız eder, gaz yapar. Bilmemek en iyisi.
Ancak, bu konunun somut haberlerine artık eskisi kadar rastlamıyor olmamız, meslek icabı rahatsız ve uyumsuz biri olarak, beni rahatlatmıyor. Bu yüzden rahatsızlığımı, kusura bakmazsanız size de yansıtmaya devam edeceğim ve konuyu irdelemeye devam edeceğim.
Mesela, mevcut VIP listesinin güncellenmesi halinde, yanlış inisiyatif kullanmaların engellenebileceğini düşünen, hadi saf demeyeyim ama çok iyi niyetli insanlar var ülkemizde. Tabi ben onlarla aynı görüşte değilim. Çünkü bu her şeyden önce bir zihniyet sorunu. Ben şahsen, bu salonlara vakti zamanında “şeref salonu” adını veren çağdışı, sınıflayıcı zihniyeti tümüyle reddetmediğimiz sürece, bu istismarın, savurganlık ve şatafatın önüne geçilemeyeceğine inanıyorum.
Yani, asıl vahamet bu uygulamanın bizatihi kendisinden kaynaklanıyor. Bu nedenle ve tam bu bağlamda, binlerce kişiye verilen bedava hizmetin bedelini vergi mükellefi olarak karşılamak zorunda olup olmadığımızı, artık sorgulamamız gerekiyor, diyorum ben.
Yazının ilk bölümünde bu arabesk uygulama için “dünyanın genelinden ayrışmış” tanımlamasını yapmıştım. Tam yerine denk geldi, bir anekdot anlatayım. Bir yurt dışı teftiş görevimde, havalimanında yolcu hizmetleri denetimi yaparken, VIP salonunun, amiyane tabirle ayak altında, CIP (Commercial Important Person) salonunun bitişiğinde olduğunu görünce, bu ülkenin VIP leri güvenlik endişesi taşımıyorlar galiba demiştim. Görevli personel, “Onu bilmem ama arada fark var Müfettiş Bey. CIP 20 dolar, VIP 50 dolar demişti!”
Aslında bize kıyasla çok geri kalmış olduklarını düşündüğüm o ülkenin bakış açısı, bu konuyu bence kökünden halletmiş, yazının sonunda önereceğim sistemi oturtmuştu. Muhtemelen uygar ülkelerin uygulamalarından da ilham alarak.
Şunu demeye çalışıyorum. Bizdeki uygulamada, eğer VIP hizmeti gerekliliği, başlangıçta belirttiğimiz üzere, VIP lerin sadece güvenlik ihtiyacından kaynaklanıyorsa, bu binlerce insanın havalimanlarında nasıl bir tehditle karşı karşıya olduklarını sorgulamamız ve önce bu riski ortadan kaldırmamız lazım.
Yok eğer, çok önemli kişilerimizin özellikle büyük havalimanlarındaki, avam kalabalıktan ve uzun sürelere tekabül eden sıkıcı ve yorucu yolcu hizmet süreçlerinden/işlemlerinden muaf tutulmaları isteniyorsa; yani VIP ler, normal vatandaşlarla aynı prosedüre tabi olmak istemiyorlarsa, bunun bedelinin de vergilerimizle karşılanmaması lazım.
Ekstra muamele (hizmet) isteyen bedelini ödemeli. Havalimanlarında CIP, uçaklarda BC ve first class uygulamalarının oluşturulmasının, geliştirilmesinin sebebi bu zaten. “Ee ama bizde de CIP vaar” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Tam bu noktada, döndün dolaştın konuyu yine THY ye getirdin demezseniz, bu konuyu da kısaca arz edeyim.
Hizmette sınır yok biliyorsunuz. Bedeli karşılığında tabi. Özel havayolu şirketleri bu bağlamda özel yolcu sadakat programları çerçevesinde bilet ücretlerini farklılaştırarak ya da ekstra ücret alarak CIP lounge hizmetleri de veriyorlar yolcularına. Aynı VIP salonlarında olduğu gibi, ama paralı.
THY de güya özel şirket ama, hem VIP salonlarında check-in (bilet kontrol) ve boarding (biniş kontrol) hizmetleri vermek zorunda ve hem de bu VIP lerin hepsinin değilse bile önemli bir kısmının ekonomi sınıf biletlerini, BC (Bussiness Class) koltuğa “upgrade” etmek (yükseltmek) zorunda. Yani bu çok önemli kişiler THY’den aldıkları ekonomi sınıf biletlerle fark ödemeksizin hem BC seyahat ediyorlar ve hem de istedikleri takdirde, havalimanlarındaki BC “lounge” lara tenezzül etmeyip, VIP salonlarında ağırlanma imtiyazını da kullanıyorlar.
Sonuç itibarıyla, CIP uygulamasının yerli ve milli VIP uygulamasını tamamlayıcı bir seyahat paketine dönüştürülmüş olduğu bu durumda, kim olsa bu ayrıcalıklı hizmetlerin bedelini ödemek istemez, değirmenin suyunun nereden geldiğini sormaz ve yetkiyi eline geçirdiğinde de köküne kadar istismar eder.
Laf aramızda, muhalefetteyken bu ayrıcalıklı uygulamaları kıyasıya eleştirenlerin, iktidarı ele geçirdikten sonraki süreçte, bu eleştirilerini yalayıp yutarak, her konuda olduğu gibi bu konuda da fırsatını bulmuşken, imtiyazın, torpilin, kayırmanın dibini sıyırdıklarını görmemiz hiç de şaşırtıcı olmadı. Değil mi?
Yine de fikrimi soracak olursanız, çalıştığı kurumu değil, sadece devleti temsil yetkisi ve görevi olan, gerçekten önemli kişilere tanınmalı bu imtiyaz. Bu kapsam dışındaki kişilere sağlanan mevcut arabesk VIP-CIP hizmetlerine son verilerek, her yıl binlerce, hatta on binlerce beleşçiye sunulan bu hizmetin bedeli vatandaşın ödediği vergilerle karşılanmamalı derim ben. Ekstra hizmet isteyen, bir zahmet bedelini ödesin.
Konuya “VIP de altın kaçakçılığı” haberi ile girmiştik. Onunla bitirelim. Buradaki sorun neydi? Kural değil ama, VIP’den seyahat edenler normal vatandaştan daha güvenilir ve makbul insan oldukları için bagajları kontrol edilmiyor. Daha doğrusu gümrük muhafaza memurunun kâğıt üstünde böyle bir görev ve sorumluluğu var ama haddi değil, bunu yapmak.
Çünkü, toplumumuzda böyle bir şartlanma ve zihniyet sorunu var. Hatta bu nedenle, bizim Çok Ünlü Kişilerimiz medeni ülkelerde bazen standart uygulamaya maruz kaldıklarında, bu muameleyi hazmedemiyorlar ve kendi şahıslarında, Türk milletinin aşağılandığını falan iddia ediyorlar. Geçmişte böyle çok örnek yaşandı. Gazetelerde haber oldu.
Ama güvenlik açığı olmaması bakımından, onların yaptığı doğru. Bizdeki istisnai uygulamalar/muameleler yanlış. Kaçakçılık yapılsın istemiyorsak, Gümrük Muhafaza Memuru nerede olursa, olsun görevini tam yapmalı.
Yorumlar Tüm Yorumlar (12)