Geçtiğimiz günlerde haber sitelerinde okuduğum iki haber dikkatimi çekmiş ve başlıkta belirttiğim üzere verilen cezaları ibretlik bulmuştum. Birinci haber Arjantin’den. Birgün Gazetesinin haberinin başlığı şöyle: Arjantin’de enflasyonu çarpıtma cezası: TÜİK ibret almalı!
Haberin içeriğini okuduğumuzda, Arjantin’in eski Ticaret Bakanının enflasyon verilerini tahrif edip, düşük göstermekten suçlu bulunarak, üç yıl hapis cezasına çarptırıldığını öğreniyoruz. Haberin devamında, ülkemizde yıllardır enflasyon verilerini çarpıtmakla suçlanan ve kesinleşmiş yargı kararını çiğnemekte ısrar eden TÜİK yönetiminin bu olaydan ibret alması gerektiği de vurgulanmış. Haberin yazımızı ilgilendiren yönü ise doğruluğa, dürüstlüğe ve şeffaflığa aykırı işlem yapan kamu yöneticilerinin günü geldiğinde, cezalandırılabilecekleri gerçeğini hatırlatmış olması.
Bu bağlamda sadece kamu yöneticileri değil, şirket yöneticileri de görevleri sırasında ve sonrasında hapis cezası olmasa bile, bazı rücu ve tazminat cezalarına maruz kalabiliyorlar. Çağdaş hukukun herkese eşit ve adil uygulandığı ülkelerde tabi.
Dikkatinize sunacağım İkinci ibretlik haber, tam olarak bu bağlamda bir örneğe işaret ediyor. Havayolu101.com sitesinden alıntıladığım haberin başlığı da şöyle: Qantas, Eski CEO’sunun Tazminatında Kesinti Yaptı.
Şirket tarafından yapılan açıklamaya göre, Qantas eski CEO’su Alan Joyce’un şirketten ayrılırken almaya hak kazandığı emeklilik tazminatında kesinti yapılacakmış. Buna gerekçe olarak, Alan Joyce ’un, Covid-19 krizi döneminde uyguladığı tedbirlerle, yolcuları, çalışanları ve hissedarları “yabancılaştırması” gösterilmiş.
Hazırlanan rapora göre Joyce, pandemi boyunca yapılan işten çıkarmalar ve iptal edildiği bilinen birçok uçuş için bilet satılması gibi kararlardan sorumlu tutulmuş. Qantas’ın saygınlığının zedelendiği bu gelişmelerin sonucunda, eski CEO’nun tazminatı 21,4 milyon dolardan (AUD), 12,1 milyon dolara (AUD) indirilmiş. Alan Joyce, 2008 – 2023 arasında 15 yıl gibi çok uzun sayılabilecek bir dönem boyunca Qantas’ın CEO’luğunu üstlenmişti.
Bu haberi detaylı naklettim. Çünkü yazımızın ibretlik konusu tam olarak bu haberde belirtilen yanlış ve haksız işlemler. Bu haberden ibret alması gerekenleri ise yazmama gerek yok herhalde.
Zaten, yıllardır yapılan haksız ve kanuna aykırı işlemlerini özetleyince, kim olduklarını anlayacaksınız. Kimler geldi kimler geçti demeden, daha doğrusu somut isimlere takılmadan, yaptıkları yanlışları, sadece Alan Joyce’ye yöneltilen suçlamalar kapsamında irdeleyelim.
Aslında o kadar çok ki; hangi birini yazayım bilemedim. Geldikleri gün, 10 yıl sonra bu şirkette 2002 öncesinde işe girmiş kimse kalmayacak sözünü en üst düzeyde ifade etmiş ötekileştirmeci bir zihniyetin mensuplarından, yani Alan Joyce’a yöneltilen “çalışanları yabancılaştırma” suçlamasını, tam anlamıyla hak edenlerden söz ediyoruz.
Bu kapsamdaki yanlışlarına bakınca, Alen Joyce bizdekilerin yanında masum kalır diye düşünüyorum. Zira belirledikleri bu düşmanca ve ötekileştirmeci hedefte, yüzde yüz başarı sağladılar. Yirmi iki yıllık İK (insan kaynakları) politikalarıyla ve uygulamalarıyla başardılar bunu.
Öncesinde, mobing uyguladıkları, işsiz bırakmakla tehdit ettikleri binlerce nitelikli personeli, peyder pey ve güya kitabına uydurarak, çeşitli bahanelerle işten attılar. Ülkemizdeki iş hukuku mevzuatı da dar manası ve yorumuyla buna izin verdiği için, hedefe giden yolda sıkıntı yaşamadılar. Bizdeki “Alan Joyce” ları atayan iradenin bu haksız ve hukuka aykırı uygulamalara zaten bir itirazı yoktu. Hatta tam tersine onları işten atın, bizim çocukları işe alın diyorlardı.
Zamanla bu maksatlı ve art niyetli toplu işten çıkarma uygulamasını hakkaniyete ve adalete uygun bir şekilde yorumlayıp, caydırıcı tedbirler uygulayacak yargı mekanizması ve kadrosu da önemli ölçüde tasfiye edilince, elleri iyice rahatladı. İK uygulamalarında başlangıçta özen göstermeye çalıştıkları şekil şartlarını bile dikkate almamaya başladılar. Çünkü hesap vermiyorlar.
Süreç içinde yapılan haksızlık ve usulsüzlüklerin yanı sıra, bu vahim tasfiye sürecinde şirkete verilen maddi-manevi zarar da çok önemli. Bahse konu zarar sadece ödenen tazminatlar ve yargılama masrafları nedeniyle şirket kasasından çıkan milyarlarca TL’den ibaret değil elbette. Ama söz konusu ödemeler somut bir zararı ortaya koyduğu için tartışmaya açık değil ve sadece bunu esas alsak bile, çok büyük zarara yol açtıkları kesin.
Yine Alan Joyce örneğinden devam edersek, pandemi uygulamalarında personele ücretleri ve çalışma koşulları yönünden yapılan dayatmacı uygulamalar da bugün bir bir dava konusu yapılmakta. Muhtemelen arabuluculuk ve dava süreçlerinde bu nedenle ödenecek tazminatlar söz konusu olacak. Bunlar da şirket kasasından çıkacağı için zarar hanesine yazılacak.
Qantas’da hissedarlar nasıl yabancılaştırıldı bilmiyoruz. Ülkemizdeki örneğin ise dünyada eşi benzeri olmadığı için, mevcut hisse yapılanması ve yönetim organizasyonunda, hissedarlara gerçek anlamda hesap vermeleri zaten söz konusu değil. Yıllardır, sahnelenen genel kurullarda sorulan sorulara lütfedip, gelişi güzel cevaplar veriyorlar. İşlerine gelmezse vermiyorlar. Arada çıkan akortsuz sesleri ise ya duymazdan geliyorlar ya da bastırmak, gözdağı verip susturmak için arkalarına almış oldukları siyasi ve kamusal gücü ve yetkilerini istismar ediyorlar.
Zaten tam bu noktada, ülke olarak Alan Joyce örneğinden ayrıştığımız gerçeği ile yüz yüze geliyoruz. Çünkü, bizdeki “Alan Joyce” lar şirkete, çalışanlara ve hissedarlara verdikleri zararlardan dolayı hesap vermek, rücu edilen zararı tazmin etmek zorunda kalmıyorlar ve böyle bir müeyyide ile karşılaşacaklarını hiç düşünmüyorlar.
Bu rahatlıklarında, şimdilik haksız da sayılmazlar aslında. Çünkü mevcut iktidar erki, atadığı “Alan Joyce” ların şirket ve hissedarların yararına çalışmalarını, bütün çalışanlara eşit davranmalarını değil; yanlış ve haksız bile olsa verdikleri talimatların yerine getirilmesini, şirket imkanlarının özellikle kendi yandaşları için kullanılmasını önceliyorlar.
Bu bağlamda, yaptığım benzetmede, Alan Joyce’a da haksızlık etmek istemem aslında. Önemli bir havayolu şirketini 15 yıl yönetmiş, her yıl hissedarlara gerçekten hesap vermiş, liyakatli bir yöneticiden bahsediyoruz sonuçta. Yaptığı hataların başarılı olma hırsından kaynaklanmış olması kuvvetle muhtemel. Yani siyasi iktidarın kullanışlı elemanı olarak, ötekileştirmecilik yapmış olduğunu hiç zannetmiyorum.
Bizim “Alan Joyce” lar kendilerini o postlara oturtanlara kusursuz hizmet edebildikleri ve alttan gelenlerin, daha doğrusu postlarında gözü olanların tazyikine dayanabildikleri sürece koltuklarını koruyabiliyorlar. Günü geldiğinde istifa ederek ayrılmak ise onlar için en kötü müeyyide oluyor. Ama en azından, ceketlerini alıp gidebiliyorlar. Alan Joyce gibi hesap vermiyorlar.
Ancak, yine de şu gerçeği gözden kaçırmamalarını tavsiye ederim. Ülkemizde, hiçbir zaman batılı ülkelerdeki gibi çağdaş hukuku esas alan ve her vatandaşa eşit mesafede olan bir idari yapılanma ve yargı sistemi olmadı. Hatta mevcut iktidar döneminde iyice bozulan yapı, mesnetsiz ve saçma sapan ideolojik ve rövanşist algılara göre şekillendiği için, çok vahim yanlışlar yapıldı. Özetle, hep dokunulmazlık şemsiyesi altında kalacaklarını düşünüyorlarsa, çok büyük yanılırlar derim.
Yorumlar