Yazıya başlamadan önce, tüm okurlarımın Ramazan Bayramı’nı tebrik eder, sağlık, huzur ve refah getirmesini dilerim.
Değerli okurlarım THY’ ye hâkim olan keyfi yönetim anlayışı, misyonuna tam gaz devam ediyor. Yapılan ikaz ve eleştirileri hiç dikkate almıyorlar, yanlış yapmaya ısrarla devam ediyorlar. Çünkü maksatlı olarak oluşturdukları özel şirket- kamu şirketi ikilemini yıllardır istismar ediyorlar.
Kâğıt üstünde, THY’nin özel şirket olduğunu söyleyen iç ve dış menfaat grupları kitlesel çıkarları neyi gerektiriyorsa, THY’yi o kalıba sokuveriyorlar. THY bazen özel sektör, bazen kamu sektörü şirketi olarak lanse ediliyor kamuoyuna. Devekuşu misali, bazen kuş, bazen deve oluveriyor.
Maalesef bir süredir ülkemizde otokratik bir yönetim yapılanması var ve bu oldu bitti durumuna uygun hareket eden yargı ve medya çoğunluğu da bu keyfi yönetim anlayışına itaatte kusur etmiyor
Yapılan haksız hukuksuz keyfi uygulamaları, halka anlatmak, açıklamak, hakkaniyetle yargılamak yerine, örtbas etmek, gözden kaçırmak yönünde bir duruş ve performans sergiliyorlar. Görevlerini adaletle ve layıkıyla yapmıyorlar. Belli ki hesap verme kaygısı da taşımıyorlar.
Bu nedenle biz, azınlıkta kalmış olsak bile, vatandaşlık görev ve sorumluluğumuzun bilincinde olarak, bu oldu-bitti durumunu ve yapılan yanlışları, haksızlıkları fırsat bulabildiğimiz kısıtlı platformlarda konuşarak, yazarak anlatmaya farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz.
Galiz küfürlerine bile maruz kaldığımız trollerin, tehditkâr ve hakaretamiz husumetlerini çekme pahasına, doğru bildiğimizi yazmaya devam edeceğiz. Hiçbir yanlışı haksızlığı unutmayacağız, unutturmayacağız. Ne pahasına olursa olsun tarihe kayıt düşmeye devam edeceğiz.
Belki biraz uzun olacak ama, gelinen nokta itibarıyla bu yazıda, 3 farklı somut konu özelinde gördüğüm haksız ve kurallara aykırı uygulamaları irdeleyerek, THY muktedirlerinin keyfi yönetim anlayışını izah etmek ve dikkatinize sunmak istiyorum.
Emeklilere THY hizmetlerinde yapılacak indirim ve kampanya vaadi. İlk olarak başlangıçta izah etmeye çalıştığım THY’nin duruma göre değişen statüsünden, daha doğrusu muktedirlerin bu konudaki “rüzgâr gülü” misali dönüşlerinden başlayalım.
Seçimden önce hatırlayacağınız üzere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan emeklilere indirim ve kampanya müjdesini verdi. Bakan Işıkhan, Tarım Kredi, THY, TCDD, GSM operatörleri, zincir marketler ve bazı giyim mağazalarında, sinema ve tiyatrolarda emeklilere özel ücret indirimleri ve kampanyalar başlatılacağını duyurdu.
Beklemedikleri seçim sonuçlarından sonra bu sözlerini yerine getirirler mi bilmem. Ancak, THY’nin yukarıdaki listede sayılması doğru değil. Çünkü, THY yüzde 51 hissesi binlerce küçük yatırımcıya satılmış bir şirket. Büyük hissesinin (%49) Varlık Fonuna ait olması THY’yi kamu şirketi yapmıyor.
Bu nedenle de sayın bakanın THY adına konuşması, indirim ve kampanya sözü vermesi yanlıştır, yasalara ve küçük hissedarların çıkarlarına aykırıdır. Kastettiği indirime, şirket Genel Kurulu ya da bu şekilde önceden yetkilendirmiş olması şartıyla yönetim kurulu, ancak ve ancak, şirketin ve hissedarların çıkarlarını gözeterek karar verebilir.
THY’nin azınlık hissesine sahip olan Varlık Fonu’nu yönetenler, böyle bir karar alamazlar. Sayın bakan da atanmış THY yönetimine talimat verir gibi emeklilere bu konuda vaatte bulunamaz. Bu somut olayda THY kamu şirketiymiş gibi davranılmıştır ve yapılan açıklama, siyasi istismardan başka bir şey değildir.
THY Uçuş Personelinin Pazar Mesaisi alacakları probleminde son durum. Sendika trollerinin hakaretamiz tehditlerine maruz kaldığım bu konuyu daha önce de detaylıca yazmıştım. Burada bir kez daha kısaca özetleyelim: THY uçuş personeline TİS (Toplu İş Sözleşmesi) ile yıllar önce verilmiş bir sendikal hak bu. Personelin “Hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücretini” düzenleyen TİS maddelerinde, ödenecek fazla mesai ücreti düzenlenmiş ve madde başlığında belirtilen hafta tatili ibaresiyle kastedilen günün, “pazar günü” olduğu açıkça belirlenmiş olup; yıllardır devam eden işyeri uygulamasına göre pazar günü çalışan personele 3 kat ücret ödenegelmiş.
Birbirini takip eden bütün TİS lerde bu hak korunmuş olmasına rağmen 2020 yılına gelindiğinde, THY Yönetim Kurulu tek taraflı olarak, yani TİS e aykırı ve sendikanın muvafakat vermediği düzenleme yaparak, personelin “Ulusal Bayram ve Genel Tatil Ücreti” alacaklarını eksik ödemeye başlamış olduğu için konu mahkemeye taşınmıştı.
Geçtiğimiz aylarda, dava istinafta sonuçlandı. THY yönetiminin Pazar yerine “hafta tatili” kavramı altında yapmış olduğu aleyhte düzenlemeye, İstinaf mahkemesi kararında kelime oyunu yapılarak cevaz verildi. Daha doğrusu, mahkeme TİS maddelerindeki PAZAR kelimesini görmezden gelerek, hüküm cümlesinde yer vermeyerek kararını açıkladı.
Bu muğlak karara bakarak, İki taraf da davayı kazandıklarını iddia ettiler ama THY keyfi ve haksız uygulamasını sürdürmeye devam etti. Linkini verdiğim yazıda, bir tahminde bulunarak göreceksiniz bu “pazar kuralını” yeni TİS de sulandıracaklar demiştim.
Maalesef haklı çıktım. Bay Bolat TİS görüşmeleri sırasında “Pazar mesailerini unutun” resti çekti Söz konusu uzlaşmazlık daha sonra kurulacak bir komisyona havale edildi ve böylece son TİS, devletlülerin himayesinde, seçim öncesinde imzalandı. Taksitli TİS yapma dönemi de başlatılmış oldu.
Sonuç olarak, sürecin sonunda biz neye tanık olduk? Maksada matuf hüküm açıklayan bir mahkeme kararı ve siyaseten atanmış THY üst yönetimiyle iş birliği yapan pasif sendikacılık anlayışına.
Daha vahim olanı ise sendikal hakkı gasp edilen personelin ciddi bir tepkisinin ortaya çıkmamasıydı. Oligarşik dayatmalarla yönetilen toplumlara özgü olarak tabi. Neden tepkisiz kaldılar diye sorarsanız, cevabı 3. yani bir sonraki somut olayda saklı.
Bay Bolat kârı görmeden personele kâr payı dağıtma sözü verdi yine. THY yöneticileri personelin yasal haklarını sendikanın pasif iş birliğinde birer birer gasp ederken, tek taraflı ve kurallara aykırı olarak kâr payı, ekstra ikramiye, bayram harçlığı vb. adlar altında, personele para dağıtmaya da devam ediyor. Yani personelin yasal hakkını vermek yerine, bir tür ulufe dağıtıyor ve bunu yaparken de hakkaniyetli davranmıyor. Bunu neden ve nasıl yaptıklarını izah edeceğim.
Önce bu uygulamanın yasal, daha doğrusu yasal olmayan çerçevesini ortaya koyalım. Küçük hissedar olarak katıldığım geçen yılki Genel Kurul’da gündeme getirdiğim ve soru sorduğum konulardan biriydi bu konu. O tarihten önce de böyle açıklamalar yapılmış, hatta bilanço yılı bitmeden bu kapsamda bazı ödemeler yapmışlardı.
Anonim şirketlerde kârın tespiti ve dağıtımı başlıklı Türk Ticaret Kanununun 408. maddesi ve THY Ana Statüsünün 36. maddesine göre yıllık kâr üzerinde tasarruf yetkisinin münhasıran Genel Kurula yani hissedarlara ait olduğunu belirterek, geçmiş yıl zararları nedeniyle hissedarlara kâr payı verilmezken; “muhtemel kâr” mülahazalarıyla, Genel Kurul onayı alınmadan, 2022 yılında personele yapılan performans primi ödemesinin ve 2023 yılı muhtemel kârına istinaden ödenen/ödeneceği açıklanan ikramiyelerin yasal dayanağını ve yapılan ödemelerin toplam tutarını sormuştum.
Cevaplarında lütfedip herhangi bir toplam tutar açıklamadılar. Sorunun diğer kısmına ise cevap olarak özetle, “Biz yıl sonunda kâr elde edip edemeyeceğimizi tahmin edebiliyoruz. Ortaklık çalışanlarını memnun edebilmek için çalışanlara prim/ikramiye/ enflasyon düzeltmesi ödenmesine de Yönetim Kurulumuz yetkilidir.” Açıklamasını yaptılar. Yetki konusundaki bu mesnetsiz açıklama bir yana, sadece personel memnuniyetini esas alan bu niyetleri iyiymiş! diyebilirsiniz. Ben aynı fikirde değilim. Çünkü, personelin yasal hakkını değil, ulufe vermeyi tercih ediyorlar. Bu yüzden TİS görüşmelerinde çatır çatır virgül sonrası rakam pazarlığı yaparken; ulufe dağıtmaya gelince, bonkörlükleri tutuveriyor.
Sebebi basit: TİS de verdikleri her hak bir pazarlık sonucu, bütün personele aynı oranda, hakkaniyetle yansır. Oysa uydurdukları kavramlar altındaki ödemeleri lütfederek, personel unvanına (yandaşlık derecesine) göre kendileri ayarlıyorlar.
Taban ücretle çalışan binlerce işçiye son iki yılda lütfettikleri ikramiye, kâr payı gibi ödemelerin, unvanına göre 5 -10 katını, belki daha fazlasını müdür ve üstü personele yıllardır gizleyerek veriyorlardı.
Zaten piyasa şartlarının çok çok üstünde maaş rantı elde eden bu yandaşlara, ilaveten performans primleri, ekstra maaşları gizli gizli verenler, son iki yıldır lütfedip “tüm personel” diyerek duyuru yapmaya başladılar. Artık, taban maaşı alan personele de baklava tepsisinin kenarlarında kalan kırıntıları verip, akılları sıra adaleti gözetiyorlar.
Bilmeyenler için bir fikir vermesi açısından bir örnekleme yapayım. Yanlışsa düzeltirler. Son %64 TİS zammıyla THY de bir müdür yılda, 16 adet 300.000 TL civarında brüt maaş alıyor. Gelir vergisi ve yasal kesintileri düşünce, müdürün net aylığı da aşağı yukarı 300.000 TL oluyor. Her biri maaşlarına ilave 3-4 yönetim kurulu üyeliği huzur hakkı ücreti da alan üst yönetimin aylık kazancını siz tahmin edin artık. (Bu arada müdür ve üstü yöneticilere yüzde 64 değil, yüzde 93 zam yapılmış olduğu haberini Airporthaber’den okuduk. Bu yazı yayınlanana kadar THY’den herhangi bir tekzip duymadık.)
Fukara emeklinin 10.000 TL maaş aldığı ülkemde, müdürlerde 30-35, daha üst düzeyde 60-70 kat emekli maaşına denk gelen bu fahiş ücretler yetmiyormuş gibi Bay Bolat, bu yıl da kendisini THY Genel Kurulu’nun yerine koyarak, bu üstün performanslı arkadaşlara, ayrıca kâr payı vereceğini açıkladı. Bunun anlamı, şirket kârlarının yandaşlar arasında, “Yağma Hasan’ın Böreği” gibi paylaşılmasıdır.
Ben bu yazıyı yazarken, THY 2023 yılı finansal sonuçlarını açıkladı. Yapılan açıklamada, 2023 yılında 162.998.000.000 TL net dönem kârı elde edildiği belirtildi. Ancak, Vergi Usul Kanunu (VUK) bazlı kayıtlarda enflasyon muhasebesi uygulandığı ve bu kapsamda bulunan 11.884.059.676 TL net dönem kârına karşın, 41.585.120.658 TL geçmiş yıllar zararlarının olduğu belirtilerek; hissedarlara bu yıl da kâr payı dağıtılmayacağı duyuruldu.
Belli ki; hissedarlara gelince, VUK a göre çıkarılan bilançodaki geçmiş yıl zararlarını öne sürüp kâr payı dağıtmayanlar; kendilerine gelince, UFRS bilançosunda gösterilen büyük kârı lanse ederek, önceden ceplerini doldurmakta ahlaken ve vicdanen hiçbir beis görmüyorlar.
Sorulduğu halde toplam tutarını açıklamadıkları ama personel gideri olarak yıllardır bilançoda muhasebeleştirdikleri bu büyük ULUFE tutarının, THY’nin geçmiş dönem zararından daha fazla olmadığı ne malum? Ben küçük hissedar sıfatıyla görevimi yaparak, bu işlemin haksız ve usulsüz olduğunu geçen sene kayıtlara geçirmiştim. Belli ki; aynı tiyatroyu bu sene de izleyeceğiz.
Sonuç olarak, bu ponzi sisteminde para akışı olduğu sürece, az alan da çok alan da memnun gibi duruyor. Bu yüzden THY emekçileri, sendikal haklarının süreç içinde bir bir ortadan kaldırılmasına ses çıkarmıyorlar. İşini kaybetme korkusu da var tabi.
Özetle, THY ye çöreklenen oligarşinin istismarı hiç bitmiyor. Aç gözleri de doymuyor.
Yorumlar Tüm Yorumlar (18)