Bu hafta için yazacağım yazıda THY Teftiş Kurulundaki vahim gelişmeleri değerlendirecektim. Ancak, THY ve HAVA-İŞ sendikası arasındaki TİS Görüşmeleri daha güncel olduğu ve beklendiği üzere sendikanın teslimiyeti ile sonuçlanmak üzere olduğu için, o yazıyı yayınlamayı gelecek haftaya erteledim.
Temel vefat etmiş. Önceden hazırlatıp mezarının başına konulmasını sağladığı mezar taşında şu cümle yazılıymış: “Öleceğum öleceğum dedum. inanmadinuz! Ne oldi?”
Kıssadan hisse, birkaç hafta önceki “Pazar mesailerini ödememek için çamura yatmaya devam ediyorlar” başlıklı yazımda, özetle:
THY’nin cin fikirli uzmanları ve onların ipiyle kuyuya inen yöneticileri, “pazar mesaisi” kavramını tartışmaya açana kadar abdestinden şüphe etmeyen HAVA-İŞ Sendikası yönetim kadrosunun, bu açık hak ihlalini doğru okuyup; alacak davası açmak yerine, bu işveren TİS (Toplu İş Sözleşmesi) deki pazar mesaisi kavramını çarpıtıyor, yok sayıyor, doğrusunu bir de siz söyleyin de anlasınlar davası açtığı, daha doğrusu bilinçli ya da bilinçsiz olarak, TİS deki pazar mesaisi kavramını tartışmaya açmış olduğu, tespitini yaparak bazı tavsiyelerde bulunmuştum.
Ocak 2020 de başlatmış oldukları bu sözde hukuk mücadelesinde geldikleri noktada, üyeleri adına hiçbir kazanım elde edemediklerini; o tarihte “dediğim dedik çaldığım düdük” diyen işverenin nobran bir tavırla karşılarında durduğunu, açılmış olan amacından sapmış dava ile TİS de sabit olan pazar kavramının da tartışmalı hale geldiğini, “karar bizim lehimize” geyiğini bir tarafa bırakarak, gasp edilen pazar mesaisi ücretlerini nasıl geri alacaklarını, üyelerine söylemeleri gerektiğini belirtmiştim.
Hatta sürecin, mahkeme kararından sonra nasıl işleyeceğine dönük öngörümü de açıklayarak; bu gidişle, daha doğrusu bu kafayla mevcut sendika yönetiminin, THY emekçilerinin Pazar mesaisi kazanımını, yeni TİS görüşmelerinde pazarlık konusu yapmasının kuvvetle muhtemel olduğunu yazmıştım.
Bu yazıdan birkaç hafta sonra geldiğimiz noktada Bay Bolat, devam eden TİS görüşmelerinde, “Pazar mesailerini unutun” restini çekiverdi ve THY deki TİS süreci HAVA-İŞ sendikasının önceki TİS pazarlıklarında olduğu gibi mutlak aczi ve başta belirttiğim üzere teslimiyetiyle sonuçlanmak üzere.
Şaşırdık mı? Hayır. Haklı çıkmış olmak da beni mutlu etmedi elbette.
İki hususta daha mutlu değilim. Birincisi ben o yazıyı yazdıktan sonra sendika adına yazan trollerin yazıda dile getirilen tespit ve değerlendirmeleri eleştirmek yerine, doğrudan şahsımı hedef alan dolaylı-dolaysız edepsiz saldırılarına, hatta tehditlerine maruz kaldım. Beni bilenler bilir. Böyle şeyler bana vız gelir tırıs gider. Ama bu tavır sendikacılığın geldiği seviye açısından üzüntü vericidir.
İkinci üzüldüğüm, daha doğrusu hayal kırıklığına uğradığım nokta ise başta uçuş ekipleri olmak üzere, Pazar mesaisi ücretleri gasp edilen THY personelinin edilgin, suskun tavrı oldu. Bırakın yorumlamayı, yazıyı okumak için tıklamaktan bile korkan bir grubun haklarını dile getirmek için yazmış olduğum, yani hak etmedikleri bir çaba içinde olduğum gerçeğini bir kez daha gördüm.
Bu noktada, tam yerine denk geldi, size “Nasrettin Hoca ve Timur’un Filleri“ fıkrasını anlatıp; konuya oradan devam edeyim.
Timur, ordusundaki fillerden birini, Nasreddin Hoca'nın yaşadığı köye gönderir. Fil o kadar büyük, o kadar oburdur ki; köyde ne kadar ot, saman varsa, hepsini silip süpürür. Bu duruma köylüler daha fazla dayanamazlar. Nasreddin Hoca'yı da önlerine katarak, Timur'a şikâyet için yola çıkarlar. Ancak, Timur’a birlikte gideceklerine dair söz vermiş olan köylüler, yolda birer ikişer sıvışırlar.
Tek başına kalan Nasreddin Hoca, huzura alınır ve Timur’un o gün çok sinirli olduğunu gören Hoca, şikâyeti bir tarafa bırakıp; Haşmetlu hünkarım, köyümüze gönderdiğin filden, bütün köylüler çok memnun kaldılar. Yalnız, zavallı hayvan tek başına yaşıyor ve bu nedenle çok mutsuz. Yanına bir de dişi fil gönderilmesini isterler. Demiş.
Bu sözlere çok sevinen Timur, hemen yanındakilerine, Nasreddin Hoca'nın köyüne bir de dişi fil gönderilmesi için ferman buyurur. Nasreddin Hoca, tek başına köye döner. Tüm köylüler sevinçli bir haber bekliyordur. Nasreddin Hoca'ya, Timur'un fili ne zaman geri alacağını sorarlar.
Nasreddin Hoca gülümser. Ne geri alması? der. Timur hazretleri hizmetinizden öyle memnun olmuş ki; yakında bu filin dişisini de göndermeyi uygun buyurdu cevabını verir.
Teşbihte hata olmaz ama, fıkrada olduğu gibi, o yazıyı yazdığım hafta, emekçiler adına THY’nin nobran yöneticilerine dert anlatmak için gönüllü sözcü olmuş, ama yalnız bırakılmış gibi hissettim kendimi.
Nitekim, haşmetli THY yöneticilerinin aynı nobran tavrı, ücretlere yapılacak TİS zammı müzakerelerinde de zuhur etti. Bay Bolat, “size yüzde elli yeter” dedi ve yine kestirip attı. Tek taraflı olarak dikte edilen bu zam oranını, TİS imzalanmadan maaşlara yansıttılar bile. Böylece sendikaya, “Sizin ne dediğinizin ne istediğinizin bir önemi yok. Sıkıyorsa, grev yapın” Mesajı verilmiş oldu.
Bu konuda da sendikaydı, enflasyondu vs. uzun uzun anlatmayacağım. Çünkü, içimden gelmiyor. Merak edenler, ilgili haberleri takip edip, yorum yazanları okusunlar.
Demin anlattığım fıkranın son sahnesindeki Nasrettin Hoca psikolojisiyle yazıyorum artık, son görüş ve değerlendirmemi. Milyonlarca, emeklinin 10.000 TL ücret almaya mahkûm edildiği, günde 10 saat, haftada 6 gün çalışan milyonlarca asgari ücretlinin de ha keza 17.000+2 TL net maaş aldığı ülkemizde: bazıları 5 sıfırlı olmak üzere, emeklinin, asgari ücretlinin 3 katı, 5 katı, hatta 25 katı, 50 katı maaş alanların ücretlerine yapılacak adil zam oranını değerlendirmek, gelmiyor içimden.
Haklarını savunma adına alenen görüş ifade etmekten bile korkan, çekinen çoğu THY çalışanı, belli ki; halinden memnun. Yönetim pozisyonunda olanların 5 sıfırlı maaşlarına ilave olarak, ekstra prim/ikramiye almalarını ve sendikalarının bu gerçeği göre göre yıllardır oynadığı tiyatroyu da seve seve içlerine sindiriyorlar.
Yani kazanılmış hakmış, hukukmuş, prensipmiş pek umurlarında değil gibi. Emeklerinin karşılığını değil de lütuf gibi verilen ekstra primi ikramiyeyi tercih edenler için, pazar ve bayram tatili ücretlerinden vaz geçmek zor olmasa gerek.
Aksi takdirde, Timur’a itiraz etmek gerekecek. Kim yapacak bunu?
Bu vesileyle bir parantez de HAVA-SEN’ e açayım. İlk kurulduğunda bayağı iddialıydı bu sendika. Bir anda dört binden fazla HAVA-İŞ üyesi pilot ve kabin memuru istifa ederek, HAVA-SEN’e üye olmuştu. Ancak, THY’nin bazı HAVA-SEN yöneticilerini işten atmasıyla bu ivme yavaşladı.
THY bu tavrıyla resmen, sendikalar arasında bir tercih yaparak, HAVA-İŞ e destek çıkmış, dokunmayın sendikama demişti. Son durum itibarıyla HAVA-SEN in kaç üyesi var bilmiyorum ama, TİS yapma yetkisi alamadıklarını biliyorum.
HAVA-SEN’in başta üyeleri olmak üzere kamuoyunu bilgilendirme/bilinçlendirme noktasında başarılı çalışmalar yaptıkları internet sitesini bu manada başarılı bulduğumu belirtmeliyim. Devam eden TİS sürecinde, geçtiğimiz hafta HAVA-İŞ Sendikasının aczini ifade eden çok somut değerlendirmelerini bu sayfada okumanız mümkün.
Faaliyetlerinin ulusal medyada (sivil havacılık medyasında) hak ettikleri kadar yer almıyor olmasının malum sebepleri var. Ama başta THY emekçileri olmak üzere, tüm sivil havacılık sektörü çalışanlarına, sendikanın internet ziyaret etmelerini öneririm. Böylece TİS sürecini başka bir pencereden görme, okuma fırsatı bulurlar.
Bu tavsiyem tıklamaktan korkmayanlar için tabi.
Yorumlar Tüm Yorumlar (45)