Geçen hafta yazdığım yazıya bir yorum geldi. Teknisyenlerle ilgili. İsim: Yargı Dağıtan ( 31 Mayıs 2021, Pazartesi 12:15:24) Belki kendisine o ismi layık görmüş ama dağıtımı adil ve dürüst bir şekilde yapmadığı açık. Satırlarında bunu ifade etmiş kendisini büyük gören ve çok bilen bu insan. Kendisine karşı yorumları görünce iyice dağıtmış ve de daha çirkinleşerek ikinci yorumunu gönderdi. Bu hastalığın bir adı var. Psikiyatriyi konu alan kitaplarda bulabilirsiniz. Allah şifa versin.
İlk Yorumu şöyle: “ Teknisyenler için uçakları havada tutan ifadesi biraz abartı olmuş, zira uçaklar zaten üretici firmalar tarafından mükemmele yakın üretiliyor, teknisyen basit bir tamirci misali, sök ve tak işlevini yerine getirir, pilot için ise haklısınız. Saygılarımla”
Ve de bu yorumu aşağıdaki şekilde cevapladım. CVP YARGI DAĞITAN 31 Mayıs 2021, Pazartesi 13:16:54 “Kusuruma bakmayın ben hiç abartı göremiyorum başlıkta. Basit bir tamirci misali sözünüzü ise kabul etmiyor ve de reddediyorum. Teknisyenin işini sök tak diye tarif eden zihniyet pilotun yaptığı işi metrobüs şoförlerinin de yaptığını söyleyen zihniyetten farklı değil. Çetin Özbey
Daha sonra aynı şahıstan başka bir yorum aldık Daha saldırgan ve de daha doğruluktan uzak. Ve de daha çirkin.
İsim: YARGISIZ YARGI DAĞITANA 03 Haziran 2021, Perşembe 22:26:48: Uçak teknisyenliğinin görev tanımını hangi okullardan mezun olunca olunacağını çok iyi biliyorum. Sivil havacılık sektöründe bu kadar gereksiz önem atfedilen başka bir meslek grubu yoktur, OEM tarafından hazırlanan bakım dokümanını uygulamakla yükümlüdür, klasik sök tak, ben burada yazarın ortaya koymuş olduğu fikre karşı olduğumu belirttim. Niyetim alttaki yorumlardaki insan kalitesini takdir edersiniz. Haklı olduğumu biliyordum. Test etmiş oldum. İddiam şu. Sanayiden iyi bir ustaya yoğun bir iş İngilizcesi verilse aynı iş yapılabilir. Saygılarımla
Bu çirkin yorumdan sonra ise herkes incilerini döktü. Ta ki aşağıda yer alan “Bir Mühendis Kardeşiniz” Başlıklı yorumu alana kadar. Umarım ve ümit ederim ki aşağıdaki yorum hepimize bir şeyler anlatır..
“ Bir Mühendis Kardeşiniz: Birçoğumuzun yaptığı gibi bir THY (Teknik) çalışanı olarak şirketimizle ilgili konuları bu mecra ( lar )da takip etmeye çalışıyorum. Mühendis olarak çalışmaya başladığımdan beri (2018) haklarımız her geçen gün eritiliyor. İnanın anlamakta çok zorlanıyorum bazı kararları. Ancak kısacık kariyerimde fark ettiğim en acı şey yöneticilerin bizler hakkında verdiği kötü kararlar değil de birbirimize olan nefretimiz oldu. Bu şirketteki teknisyen-pilot-mühendis-memur çatışmasının biteceğini sanmıyorum.
Bir teknisyen neden mühendisin ya da pilotun yaptığı işi küçümser hiç anlayamıyorum. Tam tersi bir mühendis ya da pilot neden teknisyeni küçük göstermeye çalışır anlayamıyorum. Bu uçakların pilot olmadan uçamayacağını, mühendis olmadan bakımının idame ettirilemeyeceğini ya da teknisyen olmadan uçuşa elverişli olmayacağının neyini anlayamadık? Teknisyen OEM dokümanının ya da otorite yayının uygulayıcısıdır tabi. Peki, pilot nedir? Ya da mühendis nedir? Bizler ya da pilotlar OEM ya da üretici dokümanı olmadan ne yapabiliriz ki? Pilot arkadaşlarımız belki bilmeyebilir ama Teknik, OEM dokümanı revize ettiren nice teknisyenleri mühendisleri içerisinde barındırır. Bizler ya da teknisyenler her gün bu dokümanları okuyup, anlayıp gerekirse revize ettiriyoruz. Anlayacağınız dokümanlar hiç de sandığınız gibi mükemmel değil.
Sevgili mesai arkadaşlarım, eğer bizler yan yana durup birbirimizin hakkını savunmazsak kimse bizim için bir şey yapmayacak. Eğer bir teknisyen pilot arkadaşının uçuş saati kesildiğinde itiraz etmeyip, kendi maaşı kesilince itiraz ediyorsa samimi değildir. Eğer bir pilot kendi için zam isterken mühendis ya da teknisyen arkadaşı için zam da istemiyorsa samimi değildir. Eğer bir mühendis kendi çalışma koşullarının iyileştirilmesini talep ederken ofislerimizi temizleyen arkadaşlarımızın çalıştığı şartları göz ardı ediyorsa samimi değildir. Yaşadığımız nefret ikliminden çabucak çıkmamız dileğiyle.”
Beyler. Sayın okurlarım, Türk Hava Yolları çalışanları arkadaşlarım. Bir havayolunun tam anlamı ile emniyetli uçuş yapması için, o uçağı uçuşa hazırlayan ve tüm görevlilerin el ele, birlikte hareket etmeleri gerek. Böylece daha güvenilir olacaksınız. Bu insanların birbirinin her şeyini kabul etmesi demek değil. Tabii ki anlaşılamayan hususlar olacaktır. Bunların münazarasının bir Sivil Havacılık mensubuna yakışır seviyede, birbirini küçümsemeden, yapılması daha şık olacaktır. Ben THY’ nın eski bir mensubu olarak bizi bu duruma düşürenlere beddua ediyorum. Allahtan dilerim ki, bedduam o ki “ Niyetleri, kaderleri olsun”
Dünyayı ve İnsanları Allah Yarattı. Biz Dünyayı bu hale getirdik. Allah’ da Artık Bizi Sevmiyor.
Altı yedi sene önce bu konuda bir yazı yazmıştım. Bu gün bakıyorum da aradan geçen bunca seneye rağmen değişen bir şey yok. Hatta bana sorarsanız Allah her gün bizden, insanlardan daha soğuyor ve de bizim tarafa sanki daha az bakıyor gibime geliyor.
Evet; dünyayı Allah yarattı. Dünyanın ve yaşamların başlangıç düzenini o ilahi kudret şekillendirdi. Ama bu günümüzün dünyasında birçok şey iyi gitmiyor. Neden?
Allah acaba insanların bu denli egoist, başkalarını hiç dikkate almayan ve yalnız kendilerini düşünen yaratıklara dönüşebileceklerini varoluşun ilk aşamasında öngörmedi mi? Bilmem ki?
İnsanlar kendilerinden mutlu değil, insanlar birbirinden mutlu değil, insanlar yaşamlarından mutlu değil, Devletler birbirine kuyu kazıyor, Devletleri yönetenlerden ise hiç kimse mutlu değil. Peki, bu mutsuzluğu
Kim hazırlıyor? Bu mutsuzluğu kim kime uygun görüyor?
Mutsuzluğun nedeni, hazırlayıcıları apaçık ortada değil mi?
Evet; genelleme yapmadan ifade etmek gerekirse, değişmeceli anlamı ile dünyayı şeytanlar, kötü düşünceli ve kötü niyetli kimseler yönetiyor demek yanlış bir yaklaşım değil.
Bu durumda; dünyayı kasıp kavuran, yönü ve kuvveti her an değişen rüzgârların, yaşamın iyilik tohumlarını taşıyıp bizlerin arazisine bırakması ne kadar zor değil mi? Zor, zira marifetli şeytanlar rüzgârları da kendilerine göre estiriyor.
Evet; kaptanı usta olmayan gemi için her rüzgâr kötü. Kaptan kim mi? Herkesin içinde bulunduğu geminin kaptanı başka değil mi? Rumuz veya unvan kaptan ama anıldıkları, çağırıldıkları isimler birbirinden farklı.
Evet; teknoloji her gün ilerliyor, Aya gittik yetmedi, Mars'a indik. Kuşlar gibi uçuyoruz artık. Denizlerin altında yüzüyoruz, balıklar gibi. Bu önemli yetileri kazanırken bir şeyleri unuttuk. Sevgi ve saygıyı. Ve de herkese insan gibi davranmayı. Kimsenin hakkını yememeyi ve de herkese hakkını vermeyi.
İnsanların ne kadar kötü olduğunu görmek beni hiç şaşırtmıyor, fakat bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce hayretler içinde kalıyorum demiş Goethe. Bu söz unuttuğumuz önemli bir şeyi daha hatırlatıyor bizlere. Başka insanlara yaptığımız kötülüklerden ötürü utanmadığımızı. Başka bir deyişle " utanmayı da unuttuğumuzu "
DAHA TEHLİKESİZ YAŞIYORUZ. BUNA RAĞMEN (?)
Gerçekten de birçok yönden daha tehlikesiz yaşar durumdayız. Yaşamımızdaki risk yüzdeleri azalıyor. Son yüzyılda araba kazasında can kaybı riski %96 daha az. Kaldırımda araba çarpması riski ise %88, uçak kazası can kaybı riski %99 ve de iş kazası can kaybı riski %95 daha az. Kuraklık, sel, yangın, fırtına, volkan, heyelan, deprem ve meteor çarpması gibi doğal felaket sebebiyle can kaybı riski de %89 daha azalmış eskilere göre. Evet, teknoloji ilerledikçe daha risklerin azaldığı başka bir deyişle güvende olduğumuz ortada. Evet, bizi bekleyen birçok tehlikenin yüzde olarak azaldığı görülüyor ama her gün daha kötüye gidiyoruz. Bu arada insanlığımızı iyiden iyiye mi yitirdik dersiniz? Yoksa bana mı öyle geliyor?
DÜNYA ÜLKELERİNİ BİR KENARA BIRAKIP KENDİMİZE BAKALIM.
Eskiden bir örnek. 2009 yılı Eylül ayında İstanbul İkitelli'de büyük bir sel olayı vuku bulmuştu. 35 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Gece yarısı başlayan şiddetli yağış nedeniyle kentin en işlek otoyollarından ikitelli Basın Ekspres yolu tamamen kapandı. Trafiğe kapatılan basın ekspres yolunda sel nedeniyle yol kenarlarında bulunan birçok fabrikanın camları kırıldı. Fabrikaların ve satış mağazalarının malları yol kenarlarına saçıldı. Sabah erken saatlerde ellerinde poşetler ve çuvallarla bekleyen bazı kişiler uyarılara aldırmayarak ne buldularsa yağmalamaya devam ettiler. Su basan mağazalardaki malzemeleri kapan aldı gitti. Mağazalardan dışarı taşanları da tabii ki.
Evet, büyük Türk Milletinin fertleri Elazığ depreminden sonra söz konusu ilimizdeki ev kiralarını üç katına artırdılar ve büyüklüklerini gösterdiler. Ne hükumetin ne de Valiliğin çağrıları fayda sağlamadı. Van depreminde felaketzedelere gönderilen yardım malzemeleri bazı kendini bilmezlerce talan edildi.
Dünya bir Pandemi yaşıyor. Bir buçuk sene olacak neredeyse. Diğer ülkeleri bir kenara koyup yine kendimize bakalım. Korunmanın en önemli faktörü Aşı ve Maske. Piyasa kalitesiz maske doldu. Pazarlarda bir kutu maske 15-20 TL'ye düştü. Televizyonlar ha babam kalitesiz maske kullanımına dikkat çekiyor. Maskelerin yapıldığı kumaşların koruyucu özelliği yok dikkat edin diyor. Kimin umurunda. Geçenlerde bir yerlerde boş aşı şişeleri bulunduğunu yazdı gazeteler. Yazdılar ama konu orada kaldı? Nedir? Sonucu ne oldu? Ailesi, çoluk çocuğu hastalanır diye düşünmeden kazandığı paraya bakıyor necip Türk Milletinin bu işi yapan üreticileri.
Serap Ezgü, Müge Anlı, Esra Erol'un TV programlarına bakıyor musunuz hiç. Cinayetler, kayıplar vb. Programa iştirak eden müştekilere bakınca halkımızın bir bölünün hem cehaleti hem de çaresizliği net bir şekilde ortaya çıkıyor. Gel de seneler önce bir laf etti diye başı belaya giren ve çözümü ülkeden ayrılmakta bulan Aysun Kayacı’ yı anma.
İçki, rakı hayli pahalı. Çözümü sahte rakı üretiminde bulduk. Daha geçen sene 55 kişiyi aşkın insan öldü sahte rakıdan. Üstelik bu ilk de değil.
Gazetelerin 3. sayfalarına bir bakın. Önlenemeyen kadın cinayetleri dolu. İnsanların / kadınların dövülmesi, taciz edilmeleri, hırsızlıklar ayrı bir konu. Trafik kazaları da tabii ki. Bunların hepsinin altında cehalet yok mu?
Hadi bunları bırakalım bir kenara, şu bizim kaleme aldığımız yazılara gönderilen yorumlara gelelim. Yorum adı verilen bu satırları daha düşmanca kaleme almanın başka bir yolu yok. Tabii kendini gizleyerek. Sözüm ona birbirleri için bunları yazanlar aynı ailenin fertleri gibi. Aynı şirketin çalışanları. Düşman kardeşler.
Şimdilik tek teselli; kötülüğe maruz kalanların acılarının ne kadar derine gömülürse gömülsün bir gün mutlak açığa çıkacağına olan inanç. Siz umursamadıklarına bakmayın. Kötüler bundan korkar.
Tabii ki şimdi yapacak bir şey kalıyor bizlere. Oturup sektörümüzün şeytanlarını belirlemek için çalışmak. Bunun için bedelsiz, karşılıksız ( ? ) bir fazla mesai çalışması yapmaya gerek yok herhalde. Nasıl olsa herkes kendi şeytanlarını ve bu keşmekeşin oluşmasını destekleyen yardımcılarını çok iyi tanıyor.
Bu örnekleri istediğiniz kadar çoğaltmak mümkün. Gerek var mı?
Evet, artık birbirimizi sevmek, saymak dinlemek yok. Hırs ve düşmanlık ise gani.
Büyük Milletiz Vesselam.
Bunların tümünü yaşamamıza / yaşanmasına rağmen Allah'ın bizi halen sevdiğine inanan var mı? Neden sevsin ki? Bizler sevilecek yaratıklar mıyız?
Yorumlar Tüm Yorumlar (32)