Kötü çalışan olmaz, kötü yönetici olur demişti THY’ nin Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Aycı. Doğruya çok yakın bir söz. Ancak kötü yöneticilerin çalışanları ve kurumları ne hale getirdiklerini görüyoruz. Evet, 2009 senesinde Bob Nelson ve Peter Economy’in “ Managing For Dummies ” isimli kitabını Ali Ümit Şensoy dilimize çevirmiş Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. Aş tarafından bastırılmıştı.
Kitabın İngilizce adındaki Dummıe kelimenin Türkçesine bakınca insan bir ara düşünüyor. Acaba mı? Acaba bunlar okurları aptal yerine mi koyuyor. Yazarların böyle düşünebilmesi için kesin aptal olmaları gerekir. Tabii ki ne onlar aptal nede bizi aptal yerine koyuyorlar. Kitabın isminde dummy kelimesinin kullanılması espri ile dikkat çekme amacına yönelik stratejik bir düşünce. Eğer okursanız göreceksiniz kitaplar eğlenceli ve öğretici.. Bizden bazı okurlar yorum yazmış. Vay Amerika bizi aptal yerine koyuyor. İyi de bu kitap Türkler için yazılmadı ve basılmadı ki? En fazla satış yaptığı yer ise kendi ülkeleri.
Tanıtımda kimi zaman başvurulan yöntemlerin tüketicinin tepkisini çektiğine ilişkin sayısız örnek var. Tıpkı beğeni gibi tepki de ürünle ilgili dikkat çekmenin, ilgi uyandırmanın bir yöntemi.
Bu kitabı 2009 yılında alarak bazı orta seviyedeki yöneticilerimizin değerlendirmelerine sunmuştuk. Daha yukarıdakilere ulaşmaya boyumuz yetmezdi tabii ki. Kitabı büyük bir dikkatle okudum. Çalışma yaşamım süresince de masamdan başucumdan eksik etmedim. Konunun, yöneticiliğin tüm detaylarını kapsayan bir kitap. Belki inanmayacaksınız ama halen gerektikçe, ihtiyaç duydukça bakıyorum.
PGS ve THY yöneticilerin dikkatini çekmek isterim, kitapta İŞTEN ÇIKARTMANIN İNSANCA YOLU başlıklı bir pencere açmışlar. Her iki şirket yöneticilerinin bu bilgiye ihtiyacının olduğu kesin. Bu konuda yaptıklarını yaşadık ve gördük. İnşallah üstleri onlara da aynı veya benzeri uygulamayı yapmazlar. Olmaz demeyin, geçmiş yaşanmışlar arasında bunun açık örneği mevcut. Başka bir vesile ile paylaşırız.
28-30 TL mukabilinde bu kitap temin edilebilir. Belki şirketler yöneticilerine / yönetici adaylarına ücretsiz vermek için daha ehven fiyatla da alabilirler.
Kitabın arka kapağında, Yirmi Birinci Yüzyılda yöneticilik başlığı altında şöyle diyor. “Bu kitapta günümüzün ışık hızındaki iş dünyasında uygulanan en son yenilikleri ve de doğruluğu kanıtlanmış yönetim tekniklerini bulacaksınız. Etik sorunlardan performans değerlendirmesine, ekip oluşturmaktan işbirliğine karşınıza çıkabilecek tüm sorunları geliştirilmiş yeni stratejilerle karşılamanın yollarını öğreneceksiniz.” Tabii meraklısına hitap ediyor. İnşallah patronlarda ve Tepedekilerde merak uyandırır, önce onlara hitap eder. Neden mi? Onlar okursa diğerleri de okur da ondan.
Ben de kime ne anlatıyorum. Türkiye’de her 100 kişiden sadece 4’ü kitap okuyor, evet ne kadar üzücü bir durum değil mi? Türkiye kitap okuma alışkanlığında 86. sırada yer alıyor. Ama 6 saat televizyon izlemeyi ve 3 saat internette takılmayı ihmal etmiyor ve kitap okumaya sadece 1 dakika ayırıyoruz.
Aslında bu rakamlar çok korkutucu, galiba bir rol model arıyoruz kendimize ya da bu bahaneye sığınıyoruz. İstatistikler ülke olarak kitap okuma konusunda bir değil çok kez düşünmeye sevk ediyor.
Türkiye %0.1 okuma oranıyla dünya ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyor ve kitap okumak ihtiyaç listesinde 235. sırada yer alıyor. Ve de ben şu kitabı okur musunuz diye soruyor ve anlatıyorum.
ER VEYA HATUN KİŞİ NİYETİNE
Eskiden bir yakınımız vefat ettiği zaman, cenazesi uzun zaman görmediğimiz insanları görebilmek ve hatıraları tazelemek için vesile olurdu. Hem yakınımızı son yolculuğuna uğurlar hem de geçmişte hep birlikte yaşadıklarımızı düşünür, konuşur ve rahmetli yakınımızı ve müşterek hatıralarımızı anmış olurduk.
Senelerce önce “ aman dikkat edin cenazeniz öğle namazında kaldırılmasın” diye şakalaşmaya başladık birbirimizle. Nedeni mi? Şirketten otobüsler kalkar ve öğle namazı takiben defin töreninden sonra tekrar iş yerine getirirdi cenazeye gidenleri. Bu en azından iki saate yakın daha mesai demekti bu. İkindi namazından sonra kaldırılacak olan cenazelerde ise mezarlığa gidenler dışındaki cemaat camiden sonra dağılırdı. Doğru eve veya başka bir yere. İşe dönüş olmazdı. Bu nedenle ikindi namazında cenazeleri kaldırılanların uğurlayıcısı çok daha fazla olurdu. Biz bu işi aramızda şakaya vururduk ama yaşanmışlar böyleydi
Bu gün Pandemi nedeni ile kimin ne zaman defnedileceği pek belli olmuyor. İkindi namazındaki cenazeye gidip, bir saat önce defnedildi sözü ile karşılaştığımız bile oluyor ki, daha geçtiğimiz ay bir benzerini yaşadım.
Bir ağabeyimizi kaybettik geçenlerde. İşim, şirket falan zikretmek istemiyorum. Maalesef vefatından haberim olmadı. Sağ olsun Çelebi mensupları 10 sene kendileri ile yaşamış bulunan Çetin Özbey’i yok farz ederek bilgi vermediler. Kendisini uğurlamaya gidemedim. Etrafındaki herkese dokunmuş olan, iyilik timsali bir büyüğümüzdü. Onun sofrasına misafir olmamış ve de ikramını almamış hiçbir yönetici yoktu şirkette. Gerek çalıştığı kuruma ve gerekse kurumun insanlarına yakınlığı ile dikkat çekerdi. Sanal medyaya bakınca, İşte budur rahmetli ne kadar sevilen bir adammış diye düşünmemek mümkün değil. Yüzlerce taziye mesajı. Rahmet ve başsağlığı dileyenlerin hesabı yok. Kim bilir rahmetliyi son yolculuğuna uğurlamaya gelenler ne kadar fazladır diye düşüneceksiniz? Pek öyle düşünmeyin. Adet olarak Klavye hatırnazlarının yarısından bile az sayıda bir cemaat kılmış rahmetlinin namazını. Meğer camiye gelenlerin bir kısmı kendini gösterip anında tebahhur eden cinstenmiş. Gittin mi? Gitmem mi? Tabii ki Oradaydım. Cenaze töreninin defin safhası ise yüreklere daha fazla üzüntü yükleyen bir görev ifası olmuş. Gerisini söylemek, anlatmak istemiyorum. Herkesin adına özür dilesem, af edersin desem duymaz ki? Yaşamında böyle bir şeye şahit olsa çok üzülürdü.
Yaşanmışlarımızın arasında en az bu kadar acı olan başka örneklerde var. Onları da sıralamanın bir anlamı yok. ir arkadaşımız aramıştı. Ağabey cenazeyi mezara indirmek için cenaze arabası sürücüsünden yardım isteme zorunda kaldım demişti. Ne kadar acı değil mi?
Evet, Akraba, dost ve arkadaşlara yapılması gereken bu son görevden nedense insanlar kaçıyor artık. Bu sanal Medya ya koyacakları iki satırın onu uğurlamaya yeterli olacağını düşünüyorlar.
Evet, Akraba, dost ve arkadaşlara yapılması gereken bu son görevden nedense insanlar kaçıyor artık. Sanal Medya ya koyacakları iki satırın onu uğurlamaya yeterli olacağını düşünüyorlar.
Bu yazıyı neden yazdığımı bilenler bilir, anlayanlar anlar. Yazarak, çizerek bunu ben sağlayabilir miyim? Hayır. Tabii ki hayır. Bazılarının insanlığından utanması gerek.
Evet, sıra hepimize gelecek. Belki benim, sizin için de biri aranacak. Cenazeyi mezara indirmek için. Arkada kalanların, eşinizin, çocuklarınızın hoşuna gider mi dersiniz? Tabii ki ben öldükten sonra ne yazar diyorsanız o başka.
Yorumlar Tüm Yorumlar (42)