Önceki hafta sonuncusunu yazdığım teftiş konulu yazı dizisinin 3. Bölümünde THY Teftiş Kurulu’nu da örnek olarak yazmış olduğumu konuyu takip eden okurlarımız hatırlayacaklardır.
Son günlerde THY Teftiş Kurulunda yeni olumsuz gelişmeler yaşandı. Gerek 3 hafta önce kurul dışından yapılan başkan ataması ve gerekse kurulun organizasyon ve personel yapısında devam eden bozulma, teftiş konusunu THY özelinde yazmaya, beni yeniden sevk etti.
THY teftişteki bu kötü gidişat, bugüne kadar kurulun tümden kapatılması ile sonuçlanmadı. Bence bunun iki temel sebebi var. Birincisi, sorulduğunda, “bizim de teftiş kurulumuz, müfettişlerimiz var ve gereken denetim fonksiyonunu icra ediyor” diyebiliyorlar.
İkincisi de THY Teftiş Kurulu tam bir arpalık oldu artık. Kurula atananların mesleğe dönük yetersizlikleri bir yana, neredeyse tamamının mevcut siyasi yapıdaki aktörlerle akrabalık ve yakınlık ilişkisi var.
Salt unvanın kendisinden kaynaklanan karizması ve ülkemizin mevcut ekonomik koşullarında bu kadroya intibak ettirilmiş birinin daha ilk günden çok yüksek aylık ücret alma imkânına kavuşması nedenlerinden ötürü bu kişiler, Teftiş Kuruluna tepeden, siyasi torpille “müfettiş/müfettiş yardımcısı” olarak atanmayı tercih ediyorlar ve bu geçim kapısı kapansın istemiyorlar.
Bir okurun gönderdiği yorumda sıraladığı mesleki kriterlere (mesleki formasyon ve yeterlilik, mesleki eğitim ve gelişime açık olmak, bağımsızlık, tarafsızlık, güvenilirlik, vb.) bu kişilerin sahip olup olmadıkları ise hiç dikkate alınmıyor.
Diğer yandan, doğru bir yaklaşım değil ama, THY Teftiş Kurulunun başına atanan kişinin meslekten müfettiş olmasını da umursamıyorlar artık. “Söz dinlesin, yönetimle uyumlu çalışsın yeter” anlayışında oldukları için, mevcut müfettiş kadrosunun başına, iki-üç hafta önce, gerekli vasıfları ve mesleki tecrübeyi taşımayan bir başkan atamakta hiçbir beis görmediler.
Mevcut kadrosunda, başkanlık yapabilecek vasıflarda kıdemli bir (Müfettiş) bulamamış olacaklar ki; şirketin avukatlarından, Yücel Demir’i teftiş kuruluna başkan yaptılar. THY yönetimi bu atamasıyla, THY Teftiş Kurulu’na doldurularak Müfettiş-Başmüfettiş unvanı verilen kişilerden, mesleki anlamda bir beklentisi olmadığını da böylece bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Bu atamadaki asıl vahim taraf ise, THY Teftiş Kurulu Başkanlığı koltuğunun, şirketin Hukuk Müşavirliğindeki koltuk kavgasını bertaraf için kullanılmış olduğu söylentisi. Zira Teftiş Kurulu Başkanlığına atanan avukat, güya ironi yaparak, “teftişin üstünlüğünden” dem vurup; “ben de o gruba geçtim” diyerek, sağda solda atar yapıyormuş!
Yine kulağımıza gelen duyumlara göre, Teftiş Kuruluna atanan avukat, aslında mevcut Hukuk Müşavirinin yerine oynuyormuş. Ama mevcut hukuk müşavirinden memnun olan Bay Bolat, bu arkadaşa, boş olan Teftiş Kurulu Başkanlığı koltuğunu vererek kavgayı bitirmiş.
Bu atamayla, kendi kurullarına başkan olmayı hayal edenler de elbette üzülmüşlerdir. Her şeyden önce, bir avukatın kendilerine tercih edilmiş olmasını dert etmeleri gereken bu kişilerin, başkan koltuğuna oturamamış olmanın hayal kırıklığını çabuk atlatacaklarını sanıyorum.
Yazının başında, kadro yapılanmasındaki çarpık zihniyet bir yana, kurulun kadro ve organizasyon yapısı da süreç içinde giderek bozuluyor demiştim. Zira, yakın geçmişte Teftiş Kuruluna iki müdürlük bağladılar.
Bu birimlerin müdürlük şeklinde organize edilerek Teftiş Kurulu’na bağlanmasının, yandaş elemanlara müdür kadrosu açma imkânı yaratmış olduğu gerçeğini bir kenara bırakacak olursak, bu zoraki eklentilerin kurulun taşıması gereken “denetimin idareden bağımsız olması” fonksiyonu ile bağdaşmadığını görüyoruz.
Teftiş Kurulu’na idari görev ve sorumluluk yükleyen bu organizasyonel değişikliğin, (aslında dejenerasyonun) Genel Müdür Mali Yardımcısının ısrarı ve yönlendirmesiyle gerçekleştirildiği ve mevcut Teftiş Kurulu kadrosunun, denetim asıl fonksiyonu ile bağdaşmayan bu emrivakiye direnç gösterememiş olduğu söyleniyor.
Kim bilir? Belki de bu dejenerasyonun Teftiş Kurulu’na vereceği zararı idrak edememişlerdir.
Yıllardır Yurt Dışı Muhasebe Müdürlüğüne bağlı bir şeflik olarak, kredi kartı “charge back” lerini takip edip sonuçlandırmakla görevli olan bu kadro (Hesap ve İşlem Güvenliği birimi) hangi gerekçe ile GM Mali Yardımcılığı bünyesinden koparılıp, Teftiş Kuruluna bağlandı bilmiyoruz.
Burada asil vahim yanlış, Teftiş Kuruluna bağlanan bu müdürlüğün görevini eksik yapması, ihmal etmesi ve böylece şirket zararına sebebiyet vermesi durumunda, inceleme ve soruşturmayı da aynı teftiş kurulu başkanı tarafından görevlendirilen müfettişlerin yapacak olmasıyla belirginleşecek.
Teftiş Kurulunun denetim fonksiyonunun özerkliğini ve bağımsızlığını ihlal ederek teftişe denetim fonksiyonu dışında idari görev ve sorumluluk yükleyen böyle bir dejenerasyon örneğini ben hiçbir kurumda ve şirkette görmedim, duymadım. Buna neden gerek görüldüğünü de anlayabilmiş değilim.
Elbette, bir tahminim var. Ama buna geçmeden önce Teftiş Kuruluna bağlanan diğer üniteyi de anlatayım. Halihazırda teftiş kurulu kadrosunda, “İç Kontrolör” ünvanlı 6 personel ve başlarında bir müdür varmış. Son aldığımız duyuma göre, bu kontrolörlerin bağlı olduğu müdürlük de Teftiş Kurulu Başkanlığına bağlanmış.
Bu organizasyon değişikliğinin gerekçesini de bilmiyoruz ama “Kontrolör” ünvanlı personelin yıllardır Genel Muhasebe ve Mali Kontrol Başkanlığı altında, görev yaptıklarını biliyoruz. Görevleri, kullanılan program ve muhasebe süreçlerini takip ve kontrol etmek; sorun çıktığında ya da yardım istendiğinde ofislere destek vermek olan bu kontrolörler, yıllardır Genel Muhasebe ve Mali Kontrol Başkanlığı personeli olarak görev yapıyorlardı.
Bu müdürlüğün teftiş kuruluna bağlanmış olması, elbette yukarıda açıkladığım gerekçelerle yanlış bir karar, yanlış bir işlem. Ama bu mahsurları ortaya koyması ve üst yönetimi ikna etmesi gerekenler de mevcut teftiş kadrosu. Bunu yapmamış, yapamamış olacaklar ki; bu müdürlüğü Teftiş Kuruluna bağlamışlar. Bakalım bundan sonra, hangi müdürlükleri bağlayacaklar?
Bir zamanlar, yanlış hatırlamıyorsam, Genel Müdür Tezcan Yaramancı’nın aklına benzeri bir saçma fikir gelmişti. Müşteri Şikayetleri Müdürlüğü’nü Teftiş Kuruluna bağlama fikrinden, Maliye Teftiş Kurulu Başkanlığından emekli Başkanımız merhum İlhan Özer’in kısa bir bilgilendirmesiyle vaz geçmişti.
Bu ihtimalleri laf olsun torba dolsun diye yazmıyorum. Beni bilenler bilir. Her yıl küçük hissedar sıfatıyla THY Genel Kurullarına katılır, şirket zararına ve elbette ve hissedarlar aleyhine olan bazı iş ve işlemleri yönetime sorar, hissedarların huzurunda yeterli ve ikna edici izahat yapılmasını talep ederim. Bu sorulardan biri, THY’nin azalmak bir yana, her yıl artarak yüz milyon doları geçen birikmiş şüpheli alacakları konusundadır.
Genel Müdür Mali Yardımcısı olarak katıldığı ilk genel kurulda, Murat Şeker, bu alacakların takip ve tahsili konusunda ne yapıldığı hakkındaki soruma verdiği cevapta: “Şeflik seviyesinde özel bir ekip kurarak, bu alacakları özellikle takip edip azaltacağına” dair söz vermişti.
Ancak, sonraki genel kurullarda bu sözünü unutarak, “öyle çok para kazanıyoruz ki; bu kadar kayıp kaçak normaldir” demeye başladı. Bahsedilen rakam, 2022 bilançosunda, 110 milyon dolardı. (Bu günkü kurla 3,5 milyar TL’den fazla) Her yılın bilançosunda kanunen çürük hale geldiği için silinen alacaklar bu rakama dahil değil tabi.
Murat Şeker’in, “Zannettiğiniz kadar çok değil, cironun “en fazla yüzde biri kadar” yollu lakayd cevaplarla geçiştirdiği bu şüpheli alacakların takip ve tahsili işini de ister misiniz Teftiş Kuruluna kitlesinler? Hem böylece bir yandaşa daha müdürlük kadrosu açılmış olur.
Bundan önceki meslekten müfettiş Genel Müdür Mali Yardımcısı Coşkun Selçuk, “yönetici mali sorumluluğu” diye bir sigorta yaptırıyordu şirketin bütün değerli yöneticilerine. Primlerini şirketin ödediği bu sigorta, yönetici personelin ihmalinden dolayı şahsi sorumluluk ve rücu söz konusu olduğunda, devreye girip, şirket zararını karşılayacaktı. Akıbeti ne oldu bilmiyorum. Aslında aynı Genel Kurulda bu konuyu da sormuştum ama, lütfedip net cevap vermemişlerdi.
Sarayın damatlarından biri olduğu söylenen mevcut cin fikirli Genel Müdür Mali Yardımcısı Murat Şeker’in icat ettiği gibi organizasyonlar yapmak muhtemelen o arkadaşın aklına gelmemişti. Ya da sorumluluktan kaçmak, sorumluluğunu başkasına yüklemek için böyle abuk sabuk organizasyonlara tevessül etmemişti. O dönemde kuvvetli itiraz geldiği için, becerememiş de olabilir. Kim bilir?
Yorumlar Tüm Yorumlar (41)