İnsanlar yaşamda eşitlik ve adalet bulunmamasından ben kendimi bildim bileli şikâyetçi. Beni bırakın babamın da aynı konudaki şikâyetlerini hatırlıyorum. Belki babamın babası hatta onun da dedesinin de aynı konuda serzenişleri vardır mutlak. Onları bir kenara koyalım.
Bilirsiniz Atasözlerini. Sahipleri, kimin söylediği belli değildir. Nesilden nesle aktarılarak günümüze kadar ulaşan, anonim nitelik taşıyan, kalıplaşmış özsözler biçiminde rastladığımız, önceki kuşakların gözlemlerini yol gösterici birer kural olarak sunan atasözlerinden faydalanmayan yok denecek kadar azdır.
Bir de “ Büyük Sözler “var. Bunları söyleyenler bellidir. Ve de anonim olanları dışında genelde tanınmış, bilinen ilim ve bilim adamları, düşünürler, filozoflar ve devlet adamları ile konularında temayüz etmiş, takdir edilen vb. şahsiyetler tarafından söylenen öğretici nitelikteki, öğüt verici sözlerdir. Onların da temeli yaşanmışlara dayanır.
Milattan Önce 3 Ocak 106, Arpino, İtalya Doğumlu Cicero bakın ne söylemiş. Sizce bu sözü durduğu yerde, aklına geldi de mi söyledi? Mutlak ülkesinde belki de komşu ülkelerden birinde bir şeyler yaşamış / yaşanmış veya yaşananları görmüş ve etkilenmiştir ki ibret veren bu sözü söylemiştir. Başka türlüsü mümkün mü? İleride belki bu tür şeyler olur diye düşünülüp, planlayıp söylenmiş olması pek mümkün değil gibi.. Atasözlerinin de, büyük sözlerinde çıkış noktası aynı. İnsan yaşamını etkileyen konular üzerine bina edilmiştir her ikisi de. “Toplumsal eşitlik ve uyum, sadece kamusal görev üstlenmiş kişilerin insanların çıkarları uğruna kendi çıkarlarından vazgeçmeleri ya da onları ertelemeleriyle mümkün olabilir.” Doğru veya yanlış bu söz o devirde söylenmiş.
Eşitliğin olmadığı yerde haksızlık başkaldırır diye bir söz var ( 1 ). Geçenlerde bir haber bülteninde Ankara Belediyesi eski Başkanı Melih Gökçek sırası gelmemesine rağmen aşı olduğu söylendi. İtirazlar yükseldi hemen, takip ettik. Özellikle muhalefetten ve kendilerine mikrofon uzatılan vatandaşlardan. Sunucu kısa bir süre sonra Melih beyin eşinin annesinin yaşını söyledi ve bu yaştaki insanlarla birlikte ikamet edenlerinde aşı olma haklarının bulunduğunu ifade etti. Demek ki Melih beyin aşı olması normaldi. Tabii ki sevindik. Artık normal yapılan şeyler de bizi sevindirebiliyor. Buraya kadar güzel. İki gün sonra aynı haber bültenin de başka bir konu dile getirildi. Bir vatandaşımız yazmış ve Melih Bey ile aynı durumda olmasına rağmen kendilerine aşı yapılmamış, taleplerine cevap bile verilmemiş. Tabii ki bunun Melih beyle bir ilgisi yok. Devletin verdiği hakkı kimin kullanıp kimin kullanamayacağını belirlemek bu kademelerin işi değil. Mehmet bu hakkı kullanır, Ahmet kullanamaz diyemezsiniz. Eşitlik kavramı toplumun tüm bireylerini kapsayan ayrıcalıksız bir bütünü ifade eder. Eşitlik toplumda birlik ve beraberliği amaçlayan dayanışma içerisinde birlikte var olmayı öngörür. Haksızlıkların giderilmesi için en temel düşüncedir eşitlik. Temenni ediyorum ki o beyefendi bulunup aşısı yapılmış olsun.
Evet; kaleme aldığım okuduğunuz bu yazı bitmişti. Bu paragrafı bu gün 29.Ocak günü ilave ediyorum. Bu akşam haberlerde bir doktor 86 yaşındaki bir insanla aynı evde kalan kişilerin aşı olmak haklarının olmadığını ancak sırası gelince olabileceğini ( kendi ailesini örnek vererek ) belirtti. Kime inanacağımızı iyi şaşırdık.
Rahmetli Altan Erbulak’ın Torpil Hikâyesi
Bu torpil müessesesi eskiden de vardı, şimdi de. Belki bu aralar şirazesinden iyice çıktı. Herhalde başka bir yöntem bulundu, o dönemlerde hamili kart ile başlayan tavsiyeler genelde tutulur ve istek yerine getirilirdi. Ne olur ne olmaz düşüncesi ile. Yeter ki kartın diğer yüzünde yazılı olan isim geçerli birinin adı olsun. .
Fenerbahçe-Galatasaray maçına giden Altan Erbulak, gazeteci kimliğiyle Basın ve Şeref Tribünü'nün kapısından içeri girerken, bir görevli tarafından durdurulur. Erbulak listede isminin olmasına rağmen kartını yanına almayı unutmuştur. Kapıdaki görevli “ sen Altan Erbulak’a hiç benzemiyorsun, 1.65 boyundaki bir adam mı Altan bey " der ve kapıyı açmaz. Neticeten basın kartı sahibi Altan Erbulak Fenerbahçe Galatasaray maçına giremez. Kapıdan döner.
Bir sonraki maçta, (...) kalabalığın arasından zar zor sıyrılan adam elindeki kartviziti kapıdaki görevliye uzatır: " bunu size vermemi istediler". O kapıdan hiç kimseyi içeri almayan görevli, göz attığı kartvizitte klasik bir istekle karşılaşır: "Kart hamili yakınımdır, maça alınmasını rica ederim". Karşısındaki adamı kovmadan önce ne olur, ne olmaz diyerek kartın arka yüzünü çevirir ve kartı verenin ismini okur. Belki de kartın sahibini tanımaz ama renkte vermez. Yine de "Beyefendi sizi Altan Erbulak mı gönderdi "diye sorar. Evet, bir arkadaşının eline kartvizitini vererek maça gönderen Altan Erbulak'tır. Görevli, "Siz lütfen içeri buyurun" diyerek ünlü sanatçının arkadaşını Basın ve Şeref Tribünü'nün kapısından içeri alır. Kapıdaki adam diğer bekleyenlere hesap verme zorunda olduğunu hisseder. "Duymadınız mı yahu, adam Altan Erbulak'ın yakını" Keramet kartvizittedir. Oysaki Altan Erbulak kartı ile kapıdan içeri giren adam Altan Erbulak'ın ta kendisidir?
Eşitliğin olmadığı yerde haksızlık başkaldırır diye bir söz var ( 2 ) Evet; Ülkemiz Sivil Havacılık sektöründe 2019 yılı verilerine göre tahmini 225.000 personel görev yapıyor. THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı geçenlerde THY’ de 46 bin civarında çalışan olduğunu ifade etti. ( Tabii yan kuruluşlar ile birlikte ). Ve yine bir haber okuduk. THY çalışanlarına aşı yapılacakmış. Yanlış okumadınız. Sivil Havacılık sektörü çalışanlarına değil. THY çalışanlarına. Haber böyle Birçok şeyde insanların ayrıştırılmasına alıştık. Çalışanların işe alınmasında, görevde yükselmelerinde, vb. vb. Ama bu iş başka. Sağlık konusunda, bu denli büyük bir tehlike yaşanırken insanların ayrıştırılması doğru değil. THY’ nin insanlarını kamuoyu nezdinde antipatik etmeyin. Bunu isteyen kendileri değil, aklınca onlara bir gösteri yapmak isteyen üstleridir. Bende o sektörün eski bir mensubuyum. Yapılan işin önemini müdrikim. Bir kısım personelin binlerce yolcu ile muhatap olduklarını da bilirim. Ama bu tür çalışanlar yalnız THY’ de değil. Temennim bu haber doğru değil densin veya sektörün yolcu ile muhatap olan tüm çalışanları kurum tefriki yapılmadan aşılansın. Bunu takiben de diğer çalışanlar sıraları geldiğinde aşılanabilirler tabii ki.
İşyerlerimizde adalet ve eşitlik: (Temel Aksoy ) İnsanların günlük hayatlarında adaleti en yakından deneyimledikleri ortamlar, zamanlarının büyük bölümünü geçirdikleri işyerleridir. Görevlerin, ücretlerin, terfilerin, ödül ve cezaların çalışanlar arasında nasıl dağıtıldığı, işyerindeki adaletin en temel göstergesidir. Bir işyerindeki adalet, hiç şüphesiz o işyerinin huzurunu ve başarısını belirleyen en temel unsurdur.
İşyerinde adalet, sadece insanların haklarını teslim etmekle sınırlı değildir. Gerçek anlamda adalet sağlamak için yönetimin çalışanlara hak dağıtımı sürecinde kendi seslerini duyurmalarına imkân tanıması ve onlara saygılı davranması gerekir. Adil işyerlerinde bu süreç, gecikmesiz ve nezaket kuralları çerçevesinde işler. İşyerindeki adalet duygusu insanların birbirlerine ve kuruma olan güveninin çimentosudur.
Evet, Sn. Aksoy’un iki paragrafı işyerlerimizde olması gerekeni özetliyor. Geçmiş yazılarımızda konu ettiğimiz eşitlik ve adalet olgularına tamamı ile ters düşen yaşanmışların bir bölümünü bir araya getirerek şekillendirmeyi düşünmüştüm bu yazımı. Düşündüm ki kötüleri, şu an için hatırlanması gerekli olmayan yaşanmışları yazıya dökerek tekrarlamanın bir faydası olmayacak. Konunun geneline bakmak daha faydalı gibi.
Evet; eşitsizliğin ve adaletsizliğin MÖ’ de mevcut olduğunu o dönemin atasözlerinden anlamıştık. Daha sonrasında da insanların ahlak anlayışından kaynaklanan bu oluşumlara her dönemde rastlanıldığı ayan beyan belli. Bu durumda iş yönetenlere düşüyor hali ile.
Sn. İlker Aycı’nın bir sözü var. “KÖTÜ ÇALIŞAN OLMAZ, KÖTÜ YÖNETİCİ OLUR “ mealindeydi yanılmıyorsam. Şirkette görev yeni başladığı zamanlarda söylemişti. Bir söz daha var, YÖNETİCİ ADİL VE DÜRÜST OLURSA KİMSE EĞRİ OLMAYA CESARET EDEMEZ. Evet, işyerindeki eğriliklerin nedenini fazla araştırmaya gerek yok. Başka bir söz var ki o da: “ El ayağın çalışmasından memnun değilse sorumlu baştır” diyor. Bu sözleri söyleyenler aynı insan değil. Ama sözler birbirini tamamlıyor ve doğruluyor.
Evet; biz insanları bu istenmeyen şekle sokanlar kim? Kimse değil. Hasletlerimiz, hırslarımız, egolarımız insani duygularımızı yitirmemiz ve de hayat şartları. Eşitsizliğin de, adaletsizliğin de altında bu var.
Bir dostum diyor ki: olmamız gerektiğine inandığımız gibi olup, olmadığımızı en iyi kendimiz biliriz. Bu yüzden kendimizi sahte riyakâr, dürüst olmayan biri gibi hisseder ve gizlenmeğe çalışır, olmadığımız biri olduğumuz imajını vermeğe, kendimizi öyleymişiz gibi göstermeğe çalışırız. Bu çabanın sonunda kendimizin suni olduğunu hisseder, başkalarının bunu görmesini engellemek için suni maskeler takarız yüzümüze. Nedendir bilinmez, başkalarının bizim göründüğümüz gibi olmadığımızı görüp anlamalarından da çok korkarız. İyi düşünün, aslında tüm hayatınız boyunca hiç kimse, bizlere kendimize verdiğimiz zararı vermedi. Hiç kimse bizi kendimiz kadar sömürmedi. Şikâyet ettiğimiz eşitsizlikte adaletsizlikte bizlerden, biz insanlardan kaynaklanıyor. Eşitliğin kaynağında biz varız, Körükleyen, talepkâr olan ve bundan şikâyet edenden bizleriz. Ama MÖ, ama MS veya günümüzde. Tablo hep aynı tablo. Hiç değişmiyor. Nedeni ortada. Bizler hiç değişmiyoruz. Hamurumuzda var bu tür işler.
Yorumlar Tüm Yorumlar (45)