YAŞAM VE HASTANE ARASINDA DAKİKALAR VE AMBULANS VAR. Bir toplantıdan dönüyordum.(2008 yılı Ekim 24) Saat 19.00 civarındaydı. E-5 ‘ den Topkapı – Bakırköy istikametine giderken, yolun Bakırköy- Topkapı tarafı tamamen kapalıydı. Biz neredeyse saatte 10 -15 km hızla, bir dur bir kalk yol almaya çalışırken yolun diğer tarafında adım adım denecek şekilde bile olsa ilerleme yoktu gördüğüm kadarı ile. Bu arada dikkatimi karşı istikamette sürekli siren çalarak ilerlemeğe çalışan ambulanslar çekti. İnanmayacaksınız ama Topkapı- İncirli arasında 4 adet ambulans sirenle insaf diliyor ve kendilerine yol açılmasını istiyordu. Yoldaki hareket ancak metrobüslere ayrılan orta yoldaydı. İnsanlar tabii ki ambulanslara yol vereceklerdi ama yerlerine çakılmış duruyorlardı. Bir kıpırdasalardı, bir kıpırdama imkânı bulabilselerdi, sağa sola bir yere kaçışıp sirenlerin can kurtarmasına yardımcı olacaklardı. Olamadılar. Temenni ediyorum ki o akşam ambulansların içindeki hastalar trafiğin kendilerine kötü davranışlarına rağmen hastaneye yetişebilmiş ve sağlıklarına kavuşmuş olsunlar. Bu gün 05 Haziran 2021 saat 16 civarında yani yukarıdaki anlatımdan 13 sene sonra. Küçükçekmece- Avcılar istikametine giden 3 ambulans durdukları yerde siren çalıp duruyor. Güncel tabirle yol lebalep dolu. Trafik kıpırdamıyor. Ambülanstaki hastalara şifa diledik Allahtan ama...
Bir gün sonra 25 Ekim 2008 günü TIM’ de yapılan Kurumsal Film festivali sonuçlarının açıklanacağı ön gösterim gecesine Çelebi ekibini alkışlamaya gidiyordum. Bu arada dikkatimi çeken şey aynı güzergâh boyunca gidiş ve geliş yolunun ortasında bu yolda tepesine mavi lamba yerleştirmiş olan ve lambasız seyreden sivil plakalı araçların yol almasıydı. ( İki araç için ihbarda bulunmak üzere plakalarını cep telefonuma kaydettimse de maalesef telefonumu kaybettim.) O mavi lambanın ne ifade ettiğini ise anlamam güç. Birileri aracının üzerine dönen bir mavi ışık koyuyor ve bununla kendisine bir takım ayrıcalıklar sağlıyor. Bunun en şaşırtıcı tarafı ise insanların bu uygulamayı yapanlara sessiz kalmaları ve de bir noktaya geldiklerinde normal yola geçmeleri esnasında bu yaratıklara yol vermeleri. Bu gün 05 Haziran 2021 Allah biliyor ya, 13 sene önce rastladığım Çakarlı lamba istismarı yok özel araçlarda. Genelde azalmış. En azından Metrobüs yoluna gireni görmedim. Tabii ki bu iyi bir gelişme.28 Ekim 2008’ de düşünmüş ve yazmıştım. Yazdığım şuydu” Arapsaçına dönmüş, tıkalı bir yolda düşünmek için çok vakit vardı. İster istemez bir gün öncesine gitti düşüncelerim. Acaba neden metrobüs yollarında ambulansların ilerlemesine müsaade edilmez de, falan kuruluşunun veya filan belediyenin bir yöneticisini eve götüren araç ile yasak tanımaz vatandaşların araçları ile metrobüs yolunda seyretmelerine ses çıkartılmaz. O tarihte durum böyleydi. Lütfen bana, o gece polis bunu gördü mü diye sormayınız. Size, üst üste iki gün gördüklerimi, yaşadıklarımı naklettim. Gündüz saatlerinde belirtilen yolun aynı şekilde kullanımının yapıldığına defalarca şahit oldum. Sizlerinde bunu gördüğünüze eminim. Görmedim diyorsanız, dikkatle bakın. Örneğine her gün, yolların tıkalı olduğu her saatte rastlamanızın mümkün olduğuna eminim. O ambulanstaki siz / ben veya bir yakınımız olabilirdi.
Aradan 13 sene geçti. Çakarlı araba kalmadı diyemiyorum ama kullanıcılar azaldı. Yine de kaçaklar var hafiften. Cankurtaranlar açısından ise değişen bir şey yok. Aynen beklemedeler. Evet diğer araçlar yol versin diyeceksiniz. Tıkanmış, yaprak kıpırdamayan hareketsiz bir trafikte nasıl yol verilebilir ki?
Siz ne yapabilirsiniz. Hiçbir şey yapmanız mümkün değil. Ancak benim yaptığımı yapabilirsiniz. Yanınızdan sirenleri açık bir ambulans geçerken sessizce tanımadığınız birisi için dua edenlerden misiniz bilemem. Eğer öyleyseniz Allahtan cankurtarandaki hastaya şifa dileyip dua edebilirsiniz.
Evet; basında yer alan bazı haberleri hatırlamamak mümkün değil. Uçağı kaçıracak olan insanların ambülânslara para ödeyip uçuşu yakalama gayretlerini bende okumuştum. Doğru mu, yalan mı bilemem. Ancak devletin bu tür durumlarda çok büyük, caydırıcı cezalar uygulayabileceğini ve de kamuoyunun bu büyük cezaları yadırgamayacağını biliyorum. Bu konuyu açtığım bir arkadaşım sanki büyük şehir belediyesinin sözcüsüymüş gibi ambülansların metrobüs yolundan çıkmalarının zor olduğunu vb. şeyler anlattı bana. Bu ne kadar zor onu bilmem ama hastaneye yetişemeyen hastaların yolda vefat etmeleri pek o kadar zor olmasa gerek. Ecel sözü yeterli kalıyor mu, her şeyi ifade ediyor mu bu durumda.
Yine gazetelerden okumuştuk. Metrobüs yolları yapılırken güzergâhların sonunda onların dönüş yapacakları noktaların, bu dönüşe müsait hale getirilmesi unutulmuştu. Bu da doğru mu, yanlış mı bilemiyorum. Bildiğim tek husus var ki, Türk dehası bunun da çözümünü güzergâhın sonunda döner askılı dönemeçler yapılarak bu sağlanmıştı. Ambulansların çıkış yapacakları yerlerin belirlenerek, ( Hastanelerin yerleri belli ) yoldan çıkış için uygun hale getirilmesi çak zor bir iş olmasa gerek.
Bu bir dilekçeydi tekrar ilgili makama sunuyorum. Zarfında ne pul ne de adres var. Kim üzerine alırsa ve de kim kendini veya görev yaptığı kurumu ilgili görürse, o İlgili şahsın / makamın başvuruyu dikkate alması dileği ve saygılarımla.
Şirket Dışından Göreve Torpille Atanan Yönetici Çalışan Grubunu Bir Takıma Dönüştürebilir mi?
İş yaşamında yöneticilerin başarıya ulaşmalarındaki en önemli faktörlerinden biri çalışan grubunu takım haline getirebilmektir.
“Zaman zaman lider ile yönetici arasındaki farkı yazılarıma konu olarak aldığımı hatırlıyorum. Gurubu takım yapabilmek için “ lider yöneticilere ” gereksinim olduğu açık. Ancak kuruma ve çalışanlara yön verebilen, çalışanların güvendiği ve arkasından gidilmeye değer bulduğu lider yöneticiler bir gurubu takım yapabilir. Önce iyi bir yönetici olacaksın, ancak bir süre sonra da liderliğe soyunacaksın. Bu iki aşamalı bir oluşum.
Yönetici olabilmek keman çalmak gibi bir olgu. Kabiliyet işi. Bu mantık içimizde doğuştan varsa sorun yok. Ders alarak yönetici olmak mümkün değil. Haydi, bu aşamayı geçtik diyelim. İkinci aşamayı da başarı ile geçebildiğimiz takdirde birlikte çalıştığımız gurubun yavaş yavaş takıma dönüştüğünü görecek, bunun keyfini ve konforunu yaşayarak gururlanabileceğiz.
Patronlar veya işveren vekilleri kuruluşun organizasyonunda mevcut kutuların hangi çalışan tarafından doldurulacağını tespit eder. Bu doğru. Ve de seçilen insanın ismi o kutunun içine yazılır. Seçilmişin maaşı ve kendisine tanınan sosyal imkânlar artar, sekreteri olur, emrinde bilmem kaç kişi çalışır. Vb Seçilen bu insan şimdi yönetici olmuş mudur? Bana göre hayır. Kesinlikle hayır. Bir kez daha hayır.
Peki, o seçilmiş insan nasıl ve ne zaman yönetici olacaktır? Ona bağlı olarak çalışan personelin onu benimsedikleri, ona ve bilgisine güvendikleri ve arkasından gidilmeye değer bir insan olduğunu anladıkları zaman.
Evet, süreç böyle gelişiyor. Neticeten bir anlamda o göreve üstlerce atanan insan çalışanlarca onaylanmadan yönetici olamıyor. Bu onayı almadan yöneticinin lider olması ise hiç ama hiç mümkün değil.
Eğer kutu kutudaki varlığı astlarınca onaylanmaz ise, o insan kendisi için belirlenen noktayı şeklen doldurmaya memur edilmiş bir müşavir olarak kalıyor.
Yöneticilik de hayal, liderlik de. Birkaç uydu menfaatperest dışında çalışanları onun değil liderliğini, yöneticiliğini bile kabul etmeyecektir.
Ne tuhaf değil mi? Kurumun sahibinin veya vekilinin görevlendirmesinin yeterli olmadığını ve Yönetici olabilmek için astların onayının gerekliliğini konuşuyoruz Gurubu takım yapmak kolay iş değil. Önce atanacaksınız. Sonra altınızda çalışan gurup sizde ışık görecek, doğrunun peşinde koşup onu yakalamak için çalışan ve kendisini sürekli geliştirerek yenileyen insanlarla çalışmayı tercih eden bir kişi olduğunuza inanacak.
İşte bu inancın oluşmasını takiben gurup takım zihniyeti ile çalışmaya başlayacak ve işte o zaman kendinizi takım kaptanı olarak görmeniz mümkün olacak.
Bir organizasyonda küçük küçük takımlar bulunabilir. En tepedeki de bu takımları birleştirme, kurumun hedefine kilitleme ve kurumu tek takım haline getirme becerisini gösterince kendisini genel kaptan hissedecektir.
Takım kaptanlığı, nasıl bir unvandır diye soracak olursanız. Ulaşılması hayli zor olan büyük bir unvandır. Bana göre; Yönetim Kurulu Başkanlığından da, Genel Müdürlükten de, diğerlerinden de büyük ve saygın bir unvan. Çalışanlarının takım ruhuna sahip olduğu bir kuruluşun başarısız olduğunu hiç gördünüz mü?
Bu yaklaşımın doğru olup olmadığını tespit için etrafınıza bir bakmanız yetecektir. Doğru açıdan bakabildiğiniz takdirde etrafınızdaki kutu doldurmaya memur müşavirlerle yöneticilerin ayırımını yapmanız hiç de zor olmayacaktır. Üzücü ama unvanı ne olursa olsun organizasyon kutuları içerisinde bu müşavirlerin varlığını hissetmeniz ve onları bu kutular içerisinde “ var gibi yok ” formatında sakin sakin otururken görmeniz mümkün.
Tepe yöneticilerin günlük işlerden arınıp kendilerini genel kaptan, gurubu ise takım yapma çalışmalarına eğilmesi sonucunda kuruluş başarıya, “ gökyüzünde parlayan yıldıza” mutlak, kesinlikle ulaşacaktır.
Yıldızlar göründüğü kadar uzak değil. Yeter ki onlara uzanma ve tutma azminde olun.
Hatta onlardan, yıldızlardan daha yükseğe uzanmayı hedefleyin.
Bu arada daha yukarıya yükselebilmek için bastığınız sandalye üzerinde elleriniz havadayken dengenizi kaybedip düşme tehlikesi geçirebilirsiniz. Ve belki de düşebilirsiniz. Bu sizi korkutmasın. Gençsiniz. Bir iki düşme ile bir yerleriniz kalıcı olarak incinmeyecektir.
Biraz riske girin.
Bu kaptan veya genel kaptan diye anılmaya, öyle hatırlanmaya değer. Öncülüğünü yaptığınız gurubun başarısını görmek için de değecektir.
Birkaç ezik, bir iki kırık Organizasyonda mevcut bir kutuyu doldurmaya memur edilmiş “ var gibi yok ” formatında bir müşavir olarak görünmekten ve sistem içerisinde öyle hatırlanmaktan iyidir.”
Yorumlar Tüm Yorumlar (27)