YÖNETİMDE BİŞR-İ HAFİ EKOLÜ VE KISSALAR
Merhaba,
Airporthaber’de yazmayalı başlayalı epey oldu ,az yazdık - çok yazdık derken bir baktım yıl sonu gelmiş ve hep havacılık yazıları yazmışım.
İlk yazımda da belirttiğim üzere havacılık dışı yazılarım da olacak,onlardan biri ve birincisi ile karşınızdayım.
Bu yazım, yönetimde objektiflik üzerine olacak…
Klasik filmler içinde unutulmaz bir yere sahip olan ‘’ Baba ‘’ serisinin 3. olan Baba 3 filminin müthiş repliğini hatırlatmak isterim , sahnede amca Corleone var,işlerini devredeceği yeğen Corleone ’ye nasihati : ‘’ Düşmanından nefret etme,kararını etkiler.’’
Objektif karar için müthiş bir örnek.
Meslek ve eğitim olarak bir yanım havacılık diğer yanım hukukçu olduğundan farklı disiplinler üzerine çalışmak bakış açınızı ve yazınızda ki örnekleri etkileyebiliyor.
Doğal olarak daha çok üzerine eğitim gördüğünüz ve çalıştığınız alanlar ile ilgili oluyor.
Hukuk’ta ,reddi hakim diye bir kavram vardır.Yargılamaya taraf olan insanlar hakimin “x” nedenle tarafsız olmadığı iddiasıyla hakimi red başvurusu hakkına sahiptir.
Aynı şekilde bir davaya bakan hakim, taraflardan biri ile olan akrabalığı vb. nedeniyle davadan çekilebilir.
Bu düzenlemelerin maksadı verilecek kararın subjektiflikten uzak olması ve adaletin tecellisidir.
Adalette ki reddi hakim gibi diğer alanlarda “ reddi yönetici “ hakkı yok.
Son mevzuat değişikleri ile hukuk sistemimizde yer alan “ ombudsmanlık” kurumu bu konuda faydalı olabilir,işleyişe bakıp göreceğiz.
Objektiflik sadece hukuk için değil tüm alanlar için geçerli olması gereken bir kavram,özellikle kamu adına hareket eden insanlar çok dikkatli olmalı ve hak yemekten yılandan - çıyandan korktukları gibi korkmalılar.
Özel firmaların sahiplerinin ve yöneticilerinin objektif olmaması kamu kadar ağır sonuçlar içermiyor ve bir nokta da patron : “ size ne kardeşim kendi param-kendi şirketim ister kar ederim ister zarar,istersem X ‘i genel md , Y’yi memur olarak görevlendiririm “ diyebilir fakat söz konusu kamu ise durum çok farklı olur.
Kamu adına vereceğiniz karar,atacağınız imza ; ister babanızın oğlu ister babanızın katili için olsun aynı olmalı, kişiye göre değişmemeli.
Aksi uygulamalarda tüm kamunun hakkını yemiş olursunuz bu kadar insanın hakkı nasıl ödenir … ?
Genel olarak İcraa’nın iki şekilde subjektifliği sözkonusu;
Birincisi, yapması gerekeni yapmayarak.( yapsa bile bihakkın yapamayarak)
İkincisi, yapmaması gerekeni yaparak.
Objektifliği bozan yaygın uygulamalardan biri :dinlemeden karar vermek…
Karar vermeden önce tarafların tamamı dinlenmeli hatta taraflar bir arada iken ve kendisi hakkında söylenenler için cevap ve belge sunma şansı verilerek dinlenmeli böyle olursa kurumlarda haksız uygulamaların en az % 51’i dedikodunun da % 90’ı engellenmiş olur.
Büyük kurumlar büyük gemilere benzer, gemilerin küçük deliklerden su alsa bile batmaması gibi yanlış kararlar da büyük kurumları hemen batırmaz.
Gemilerde ki küçük su kaçakları zaman içinde gövdede “gizli korozyona “neden olur.Bu çok tehlikeli bir durumdur.Siz her şey yolunda diye düşünüp okyanusta seyahat ederken rahatlıkla atlatabileceğiniz bir dalga sonunuz olabilir.
Subjektifliğin en kötü olanı doğru yapıyorum zannederek yapılan yanlışlardır hatta bu durum bazen kişinin kendi sağlığı ile ilgili bile olabilir ; Buna en güzel örnek , sigara içenlerin “ bakın ben sigara içiyorum fakat içmeyen çoğu insandan daha sağlıklıyım “ yaklaşımıdır. Burada ki hata : sigara içen kişi yaradılışından gelen çok saglam bir fizyolojiye sahip olabilir sigara bile içse “çok iyi “ den “iyi “ seviyesine düşer.
Karşılaştırma yaptığınız sigara içmeyen birisi de çok sağlıklı bir yapıya sahip olmayabilir böylece sigara içen birinin içmeyenden daha saglıklı olduğu örnekler olabilir. Oysa doğuştan çok iyi fizyolojiye sahip olan kişi sigara içmeseydi mevcut durumundan çok daha iyi olacaktı. (örnekleme açısından: bakımsız bir Mercedes bakımlı bir Şahin’den daha iyi olabilir,birde mercedes’in iyi bakımlı olduğunu düşünün…. )
Örnek, kurumlar içinde geçerlidir, dış şartlar nedeniyle çok iyi bir başlangıç seviyesine sahip olan kuruluş bu sermayesi ile ( Mercedes) “iyi” durumda olabilir. İyi durumda diye övünmek yerine çok daha iyi durumda olabilirdik diye bakmak gerekir.
Objektiflikten uzak her karar,her uygulama gemide bir küçük delik açar. Sıradan yöneticiler için mazur görülebilecek bu tip hatalar ; hassasiyetleri olan, hassasiyetleri olması gereken,kendilerini bu grupta -bu kalitede gören yöneticiler için mazur görülemez.
Yazımıza başlık da olan Bişr-i Hafi ekolü de bunu anlatmak içindi ,işte bu grubun örnek alması gereken yüksek standart ;
'' Ahmed Bin Hanbel’e birgün yaşlı bir kadın gelir ; Der ki:
- Ben, Bişr-i Hafi'nin kız kardeşiyim. Size bir konu soracağım; evimizin damında yünden ip eğiriyorum. Bunu bazen geceleri de yapıyorum. Bazı geceler devletin askerleri ellerinde meşale (veya mum) ile evimizin yanından geçiyorlar. Ben de ister istemez o meşalenin ışığından faydalanıyorum. Acaba bu faydalandığım ışık ile yaptığım ip bana haram mıdır ? (- haram - kavramından rahatsız olan okuyucularım ,soruyu; ışıktan faydalanmam etik olur mu ? şeklinde okuyabilir )
Soru karşısında, Ahmed bin Hanbel , ağlamaya başlar, cevabı çok nettir. Der ki:
“ Bunun hükmüne haram denmez ama Bişr-i Hafi gibi bir Allah dostunun evine şüphelinin bu kadarı bile girmemeli.''
Bir sonraki yazı da ( Uçuş Fobisi ) görüşmek üzere.
Saygılarımla.
Yorumlar