Ülkemizdeki teftiş sistemini işlevsizleştirenlerin zihniyet analizi:
Mevcut 21 yıllık iktidarın, teftiş-denetim sistemimizi yozlaştırarak işlevsiz hale getirmesinin subjektif sebeplerini, serinin ilk yazısında, yaptığı operasyonları da 2.ve 3. yazılarda açıklamıştık.
Bu iktidarın, ülkemizdeki teftiş sistemini işlevsizleştirme hedefinin ve projesinin arkasında yatan asıl sebep (niyet) ise, AKP zihniyetinin (kadrolarının) para ile olan ilişkisi ve bu çerçevede devlet imkanları ve mallarına hükmetme isteğinden zuhur etmiştir.
Bu nedenle, çözüm önerilerimize geçmeden önce 21 yıldır ülkeyi partizanca yöneten iktidarın uyguladığı yolsuzluk ekonomisinin zihni alt yapısını doğru ve net bir şekilde teşhis etmek gerektiğini düşünüyorum.
Yirmi bir yıldır hüküm süren AK Partizan hükümet etme zihniyetinin, kamunun ekonomik ve mali imkanlarına bakış açısını gayet net ve veciz bir şekilde ifade ettiği için, Yeniçağ Gazetesinden Özcan Yeniçeri’nin, bu konuyla ilgili geçmişte yazmış olduğu yazısının bir bölümünü aşağıya aynen alıntıladım.
"…2002 yılında iktidara geldiklerinde, doksan yıldır iktidar açlığı çeken ve kendilerini dışlanmış olarak gören AKP taraftarları, bunu fırsat olarak gördüler. İktidar, mülkiyet, meşruiyet ve itibar açlığı çeken kitleler, AKP ile devlette adeta iş başı yaptılar. Sonsuz bir iştahla makamların, ihalelerin ve kamu mülklerinin üzerine abandılar.
Bürokrasiye ve ülkenin doksan yıllık birikimlerine el koymak, AKP’nin ekonomi politiği olmuştur. Özelleştirme, AKP’nin lügatinde kamunun mallarını taraftarların üstüne geçirmek şeklinde anlaşılmıştır. AKP’nin yaptığı ihale, imar düzenlemeleri, kiralama, satın alma, satma olarak özetlenecek rant ekonomisi, öncelikle yandaşlara zenginlik ve mülk kazandırmak amacına hizmet etmiştir.
Doğrusunu söylemek gerekirse, AKP’nin yandaşlarına dayalı olarak uyguladığı ekonomi politik olağanüstü başarılı olmuştur. Bugün Türkiye’de bir AKP bürokrasisi, AKP burjuvası, AKP sosyetesi, AKP medyası, AKP TRT’si, AKP STK’sı, AKP TÜRGEV’i, hatta AKP mafyası varsa, bu iktidarca uygulanan ekonomi politiğin başarısıdır.
Gerçekten (bu iktidara oy veren) insanlar seçimlerde iradelerini ortaya koyarken, işin mal, mülk, rant ve ihale konusu üzerinde fazla durmamıştır. Bu tür yolsuzlukları süregelen rutin uygulamalar olarak görmüşlerdir..."
Nitekim, AKP' nin baş fetvacısı bir ilahiyat! Profesörü de yolsuzluğun her zaman hırsızlık olarak nitelendirilemeyeceğini söyleyerek hem yolsuzluk yapan partizanları ve hem de bunlara oy veren saf, mütedeyyin sempatizanları rahatlatmıştır.
Bir kısmı, polis operasyonlarıyla da deşifre olan yolsuzlukları, verdiği fetva! ile (ak) layan bu partizan ilahiyatçının mantığına göre; yolsuzluk her zaman hırsızlık olarak değerlendirilemezmiş. Elbette yolsuzluk da ayıpmış! Günahmış! Ama, ispat edilmemiş ithamlardan ibaret olan yolsuzluk iddiaları da iftiradan başka bir şey değilmiş!
Aslında, bir bakıma, yandaş fetvacı haklı! Çünkü, yolsuzlukların ispat edilmesi gerekiyor.
Ancak, ne var ki; yolsuzlukların ispat edilememesi için:
Yüz elli yıllık Maliye Teftiş Kurulu Müfettişlerini ve Hesap Uzmanlarını, "Vergi Denetmeni" ne dönüştürdüler.
Para kazanan ve harcayan KİT lerin önemli bir kısmını “özelleştirme” operasyonlarıyla yandaşlara peşkeş çektiler.
Kalanları da BYDK nu feshetmek suretiyle, meclis denetimi dahil, her türlü denetimden kaçırdılar.
Kadroları üzerindeki baskı ve yönlendirmeleriyle denetçilerinin yetki ve çalışma alanlarını daraltıp; yazılan raporları da işleme koymayarak, sadece Sayıştay’a verdikleri dış denetimi etkisiz hale getirdiler.
Böylece, TBMM’nin kamu kaynaklarını kullanan kurum ve kuruluşlar üzerindeki denetimini etkisizleştirdiler.
Yatırım ve harcama kapasitesi olan bakanlıkların Teftiş Kurullarını “Rehberlik" ve “Performans” oyalamalarıyla görev yapamaz hale getirdiler.
Yeni kurulan bazı bakanlıkların ve bağlı kuruluşlarının organizasyon şemalarında denetim görevi yapan hiçbir yapılanmaya yer vermediler.
Teftiş Kurullarının yerine ikame ettikleri İç Denetim Kurullarına ise inceleme ve soruşturma yetkisi vermeyerek, bu alanda bir denetim boşluğunu maksatlı olarak oluşturdular.
Yapılan ihbar ve şikayetleri ya görmezden gelerek işleme koymadılar ya da maksatlı ve üstünkörü yazılmış inceleme raporlarıyla örtbas ettiler.
Bütün baskı ve engellemelere rağmen kazara ortaya çıkan raporları da idari ve yargısal aşamalarda engelleyerek, sulandırarak işleme koymadılar.
Doğrudan savcılığa intikal ettirilen yolsuzluk iddia ve soruşturmalarını ise aynı şekilde emniyet ve yargı üzerinde kurdukları/yaptıkları baskı ve engellemelerle durdurup, ispatlanmamış iddialar olarak rafa kaldırdılar.
Yandaş fetvacının iftira olarak nitelediği yolsuzlukları burada sayıp dökmek bu yazının konusu olmadığı için bu konuya girmeyeceğim. Gerek de yok. Çünkü, orta yaş ve üzeri herkes bu vahim süreci, zaman zaman gündem olan etkisiz muhalif söylemler dışında, bizzat izleyerek yaşadı zaten.
Sonuç; İncelenip soruşturulamayan bu nedenle de ispatlanamayan yolsuzlukların çoğu, birer iddia olarak kaldı. Hasbelkader ortaya çıkan yolsuzluklarda ise failler, siyaseten dışlanarak ya da sadece görevden alınarak sistem dışına çıkarıldılar. Bu suretle, yolsuzluk yapanı cezalandırdık algısı yaratılırken, aslında yolsuzluğu örtbas ettiler. Hiçbirinden hesap sorulmadı. Devletin idari ve adli mekanizmaları bu somut vakalarda bile doğru dürüst işletilmedi. Böylece yandaş fetvacının bakış açısına göre; ispat edilmemiş ithamlardan ibaret yolsuzluk iddiaları, iftira oluverdi.
Bu olup bitenlere vatandaşlık bilinciyle değil de sadece sözüne itimat ettikleri din adamları ve siyasetçilerin açıklamaları ile anlam veren saf, mütedeyyin vatandaşlar ise gözleriyle gördükleri, kulaklarıyla duydukları bu somut yolsuzlukları bile oy verdikleri iktidara ya yakıştıramadılar (muhalefetin iftiraları olarak yaftaladılar) ya da yolsuzluklar eskiden de vardı diyerek, kendi vicdanlarında temize çektiler. Hatta daha ileri gidip, çalıyor ama çalışıyor aymazlığıyla destek vermeye devam ettiler.
Yandaş fetvacı haksız mı? Elbette haksız.
“Tilkiye kaç, tazıya tutma” diyenlerin fetvacısı olduğu için haksız. (Çok sevimli ve masum bir hayvan olduğu için tavşan diyemedim. Sinsi ve kurnaz tilkiyi seçtim.)
Evet, yandaş fetvacı haksız. Çünkü, ülkede uygulanan yolsuzluk ekonomisinin 21 yıllık performansı neticesinde geldiğimiz noktada, biz halk olarak (özellikle sabit ücretliler) giderek fakirleştik. Ranttan para kazananlar (özellikle yandaşlar) servetlerine servet kattılar.
Bu sürecin vahim sonuçlarından biri de son yıllarda giderek kara para cennetine dönüşen Türkiye’nin, 2021 yılında “FATF Gri Listesi ”ne alınması oldu. Bunun en önemli sebeplerinden biri de ciddi denetim konularının ele alınmaması idi.
Öyleyse, yolsuzlukları kim, nasıl ispat edecek?
Yolsuzluk yapanlar, daha doğrusu yolsuzluğa dayalı rant ekonomisi kuranlar elbette bu yolsuzlukların deşifre olmasını, ortaya çıkmasını, incelenip soruşturulmasını istemedikleri, istemeyecekleri için, sürecin en başında, Teftiş Kurullarına dönük bir proje ortaya koydular ve bugünkü durum itibarıyla maalesef bu konuda mutlak bir başarı sağladılar. Önceki üç yazımda bu vahim gerçeği ve süreci anlatabilmiş olduğumu umuyorum.
Gelinen noktada, yolsuzluklar, ancak ve ancak denetim sisteminin yeniden hiçbir baskı altında kalmadan özerk bir yapı içinde organize edilmesi, yapılandırılması ve çalıştırılması ile incelenip, soruşturulup ispatlanabilir.
Mevcut yolsuzluk iktidarı değiştikten ya da mutlak gücü kırıldıktan sonra tabi.
Bir sonraki ve bu serideki son yazımın konusu, sistemin ıslahına ilişkin değerlendirme ve önerilerim hakkında olacak.
Yorumlar Tüm Yorumlar (36)