Aşağıya alıntıladığım cümleleri kim söylemiş olabilir?
Bulunduğu makamın gücüne, imkanlarına güvenerek gönül kıran, insanları rencide eden, vatandaşa tepeden bakan kibir abidelerinin bu davada yeri olmaz. Yolsuzluğu, haksızlığı, çalıp çırpmayı hiç saymıyorum bile. Bu tür vasıflardaki insanların kapımızdan içeri girmesi dahi bizim için züldür."
Sayın Cumhurbaşkanı bir süre önce, böyle söyledi. Sözlerinin devamında da şu önemli mesajı vermişti:
"Unutmayın, milleti karşısına alanlar, bizi de karşısına alır. Unutmayın kibir en büyük isyandır."
Evet, gayet iyi anladığınız üzere, bu haftaki yazımızın konusu: kibir ve kibre kapılmış bazı kişiler. Ülkede makam, mevki verildiği için kibre kapılmış kişilerin sayısı çok artmış olmalı ki; sayın Cumhurbaşkanı bile bu konudaki rahatsızlığını, en açık bir şekilde, ifade etmek durumunda kaldı.
Bunlardan hangisi/hangileri bu yazının süjesidir? derseniz, cevabını hemen vereyim. Bulunduğu makamın gücünü ve imkanlarını kullanarak gönlümüzü kıran, bizi rencide eden; yazdığımız eleştirel ve son derece yapıcı yazılar nedeniyle, maddi-manevi varlığımızı, kişiliğimizi ve itibarımızı hedef alan, aile huzurumuzu bozan, insanlara tepeden bakan bir kibir abidesi ve şürekası var. İsmini vermeyeceğim. Bu yazıyı okuyunca, O da siz de kimden bahsettiğimi gayet net bir şekilde anlayacaksınız.
Bu kişi, mevcut duygu durumunu, olumsuz şekillerde muhataplarına yansıtmakla yetinmiyor artık. Doğrudan kendisine ve şürekasına yöneltilen eleştirileri, yönetici koltuğunu işgal ettiği şirkete yapılmış gibi gösteriyor. Bu eleştirileri yalan-yanlış olarak yaftalayıp; haksız ve mesnetsiz suç duyuruları yaptırıyor. Hatta bununla da yetinmiyor. Tamamen soyut, mesnetsiz ve tutarsız iddialarla, hukuki takipler başlatıyor. Ali Kıdık’ın iki hafta önceki yazısında belirttiği üzere, adeta hukukla oynuyor.
Böylece, aklı sıra, biz Airporthaber yazarlarına göz dağı veriyor. Yaptıkları yanlışların, usulsüzlüklerin, şirket imkanlarını istismar etmelerinin görmezden gelineceğini sanıyor. Yanlışlarını somut olarak önlerine koyup; eleştirenleri, soru soranları susturabileceğini sanıyor. Özetle, sayın Cumhurbaşkanının gayet isabetle, teşhis ve tespit ettiği üzere, kibirli bir isyan halinde olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Birkaç hafta önce beni arayan arabulucular, malum kibirlilerin, iki ayrı konuda, “Haksız Rekabetten Kaynaklı Ticari Dava Şartı” olarak, benden 1 er milyon TL manevi tazminat taleplerinin olduğunu söylediler. Seleflerinin yaklaşık 15 yıl önce Başmüfettişlik müktesep maaşımı yüzde 40 oranında eksilterek ödemiş olmaları yeterli gelmemiş olacak ki; bu kibirliler de emekli maaşıma göz koymuşlar.
Bununla da yetinmemişler. Aynı haksız taleplerle alakalı tamamen soyut, mesnetsiz ve tutarsız iddialara dayandırdıkları suç duyuruları da yapmışlar. Daha doğrusu yaptırmışlar. Şirketin kadrolu 55 avukatı dururken, nedense bu işleri dışarıdan bir avukata vermişler. Airporthaber sitesine hukuk dışı sebep ve gerekçelerle erişim yasağı koyduran meşhur avukata.
Bu meşhur avukat nasıl bir talimat almışsa, Airporthaber’de yayınlanan yazılarımıza, her hafta copy-paste dilekçelerle suç duyurusu yapıyor artık. Ben bu yazıyı yazarken, polis yine aradı. Airporthaber’de yayınlanan “THY Genel Kurulunda Sorduğum Sorular” başlıklı son yazınızla ilgili ifadenize başvurmamız gerekiyor dedi.
Kalkıp gittim. Sözde suç duyurusu dilekçesini tebliğ ettiler. Genel Kurulda sorduğum soruları, herhangi bir somut bilgiye, belgeye dayanmayan, tamamıyla hayal ürünü, mesnetsiz ve gerçek dışı ifadeler olarak yaftalayıp, suç olarak niteleyen ve bu suretle şirketin ticari itibarına ve marka değerine ağır saldırı gerçekleştirdiğimi iddia eden soyut, mesnetsiz ve tutarsız iddialarla dolu bir suç duyurusu dilekçesi okudum ve yazılı savunmamı verdim.
Bir ay içinde üçüncü oldu bu. Bu son yazıyla ilgili olarak henüz arabulucu aramadı. Onu da bekliyorum. Bu meşhur avukat, Ali Kıdık’ın geçen hafta yazdığı üzere, şirketin vekaletle iş verdiği bir avukat değil. Nedense, her seferinde şirket avukatlarından birinin imzaladığı “Yetki Belgesi” ile görevlendiriliyor. Dosyalara bu yetki belgesini koyuyor. Şirketin kadrolu 55 avukatı dururken, bu avukatın ve yanında çalışan diğer avukatların neden bu şekilde dışarıdan görevlendirildikleri, bu şekilde kaç iş paslandığı, hangi sözleşmeyle, şirket kasasından kaç para ödendiği merak konusu. Müfettiş merakı işte.
Bu süreçte asıl dikkatinizi çekmek istediğim nokta ise bu işlemlerin zamanlaması. Benim şirket Genel Kuruluna küçük hissedar sıfatıyla ve vatandaş sorumluluğu ile katılarak 11 yazılı soru sorup, divana takdim etmiş olmam, bu kibirlileri fena tetiklemiş olmalı ki; toplantı biter bitmez harekete geçmişler.
Belli ki; o 11 soruyu sorarak, kibirlilere çok rahatsızlık vermişiz. Sorulara dürüstçe cevap vermek yerine, böyle uydurma gerekçelerle gözdağı vermeyi tercih ettiler, ediyorlar. Önceki yazılarımdan birinde belirttiğim üzere Baş Kibirli, kendisine hissedarlar tarafından yöneltilen eleştiri ve soruları yıkıcı polemik olarak görüyor ve hatta başka şirketlerin “5. Kol ajanlığını yapmaya” benzetiyor artık.
Sayın Kibirliler, Genel Kurul’da sorduğum sorulardan rahatsız olmanızı anlıyorum. İçinizde yaşadığınız suçluluk duygusu ile yüzleşmektense, ben ve benim gibi gerçekleri söyleyenlere, mesnetsiz suçlamalar yönelterek, yansıtma yapmanızı da anlıyorum. Ancak, sorulmasından, açıklama talep edilmesinden rahatsız olduğunuz ve cevap veremediğiniz soruların tamamı somut bilgi ve belgelere dayanmaktadır. Bunu siz benden daha iyi biliyorsunuz. Belki de bu yüzden bu kadar hasmane bir tutum içindesiniz.
Ben bu soruları yıllarca sadakatle ve şerefle hizmet ettiğim şirkete zarar vermek için sormadım. Tam tersine ve size rağmen, şirketin menfaatlerini düşündüğüm, gözettiğim için sordum. Karşınıza geçip: mertçe, dürüstçe, bizzat yüzünüze karşı okudum bu soruları ve yazılı metnini Divan Başkanlığına sundum. Ama siz bu defa, yazılı imzalı soru belgesini toplantı tutanağı ekine koymadığınız gibi, bazı soruları sansürleyip, cevap vermemeyi tercih ettiniz.
Sonra da kalkıp, genel kurulda soru sorduğu için bir hissedarı savcıya şikâyet ediyorsunuz. Bunu hangi akla, mantığa, yasaya, inanca göre yapıyorsunuz? Eski Cumhurbaşkanlarımızdan rahmetli Süleyman Demirel’in deyimiyle tam bir “bühtan” içindesiniz, ama farkında değilsiniz. Kibir böyle bir şey zaten.
Zamanında sizin dokuz adet selefinize mobing davası açmıştım. Hâkim karar gerekçesinde, beni yüzde yüz haklı bulmuştu. Ancak, bana göre yanlış bir mülahazayla, daha doğrusu, “onların da benim gibi şirket çalışanı olduğu” iddiasına dayandırdığı yanlış bir gerekçeyle, 10.000 TL lik sembolik tazminatı şirkete ödetmişti.
Oysa bana mobing yapan, cansız şirket tüzel kişiliği değil; dönemin “iş veren vekili” olan, kanlı canlı, dokuz adet üst düzey yöneticisiydi. O beyefendiler bu kararla tazminat ödemekten kurtulmuşlardı. Ama tazminat şirket kasasından ödendiği için, sonuçta şirkete zarar vermişlerdi. Size bilmediğiniz ya da idrakinde olmadığınız bir şey söyleyeyim. Şirketin her zaman rücu hakkı vardır.
Belli ki; mahşeri planda hesap verme kaygısı taşımıyorsunuz. Ama makamlar, mevkiler gelip geçicidir. Görevdeyken bilerek ya da bilmeyerek şirkete, çalışanlarına vermiş olduğunuz zararların hesabı eninde sonunda sizden sorulur. Ne demişler keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner.
Bu yüzden size tavsiyem, dürüst olun. Kendinize şirketi kalkan yapmayın. Gayet iyi biliyorsunuz ki; ben asla şirkete zarar vermeyi düşünmem. Bunu aklımın ucumdan bile geçirmem. İddia ettiğiniz üzere şirkete değil, ama yalan yanlış yazarak size zarar verdiğimi düşünüyorsanız, beni bizzat kendi adınıza, kendi paranızla, kendi avukatınızla dava edin. Şirket imkanlarını istismar etmeyi, artık bırakın.
Yorumlar Tüm Yorumlar (35)