İnsan çalışarak üç kötüden uzak durur; can sıkıntısı, kötülük ve muhtaç olma.
“Il faut cultiver notre jardin.”-“Herkes kendi bahçesini işlemelidir.”
Bu cümle aynı zamanda, Fransız eğitim sisteminde sınavlarda, öğrencilere yorumlamaları için en çok yöneltilen cümledir.
Elbette, Voltaire'in bu sözünü hepimizin yorumlama şekli farklı olacaktır... Ancak, genel anlamda burada, zihni ve bedeni aktif tutmanın ve her an kendini geliştirmenin önemine işaret ettiğini söyleyebiliriz.
Zihnimiz bir bahçe, düşüncelerimiz ise o bahçeyi yeşertecek tohumlardır.
Dönüp dolaşıp yine “yaşama sanatı” konusuna geliyoruz.
Esas meselenin az çalışmak veya çok çalışmak değil; vaktimizi bir yaşama sanatına dönüştürüp dönüştürememek olduğunu fark ederiz, etmeliyiz de.
Latince “ars vivendi” yaşama sanatı anlamına gelir. Bilinç ve farkındalıkla sürdürülen bir yaşam demektir.
Kişisel ve toplumsal gelişim için tam olarak ihtiyacımız olan da bu değil midir?
“Çalışmak, daha iyi bir meşgalesi olmayanların sığınağıdır.” Oscar Wilde…
1955'te Ella Fitzgerald neredeyse 20 yıldır profesyonel olarak şarkı söylüyordu. Eleştirmenlerce beğenilen bir caz şarkıcısıydı, ancak ABD'de ırk ayrımcılığının hala yaygın olduğu bir dönemde siyah olduğu için halk tarafından pek tanınmıyordu.
Çoğunlukla beyaz izleyicilere hitap eden mekanlarda sahne almak Ella için zordu. Karşısındaki zorluklara rağmen, gözünü Los Angeles'ın en ünlü caz kulübü Mocambo'da performans sergilemeye dikti.
Kulüp yöneticisi Ella'yı defalarca reddetti. Siyah bir şarkıcıyla anlaşarak müşteri kaybetme riskini almak istemiyordu. Sadece gece için bilet satışlarını kaybetmekle kalmaz, aynı zamanda siyah bir şarkıcıya sahip olması da kulübün markasına zarar verebilirdi.
Ella yine de ısrarcıydı. Mocambo'da şarkı söylemenin ana akıma girmesine yardımcı olabileceğine inanıyordu. Hayal kırıklığı içinde bir gece, arkadaşı Marilyn Monroe'ya gitti. Marilyn, uluslararası alanda tanınan beyaz bir film yıldızıydı.
Duydukları Marilyn’i afallatmıştı. Telefonu aldı ve Mocambo'nun yöneticisini aradı. Ella'yı orada sahne alırken görmek istediğini söyledi. Yönetici reddetti. Marilyn pazarlığı arttırdı. Ella'yı bir hafta boyunca Mocambo'nun assolisti yaparsa, Ella oradayken her gece ön sırada oturacaktı.
Yönetici teklifi değerlendirdi. Marilyn'in her gece kulüpte olduğunu söyleyerek büyük ilgi toplardı. Marilyn, ‘Basın çılgına dönecek’, diye tekrar bastırdı. Sonunda ikna olmuştu ve Ella'yı Mocambo'nun assolisti yapmayı kabul etti.
Söz verdiği gibi Marilyn, Ella'nın oynadığı her gece ön sırada oturuyordu. Hala yaygın olan ırkçılığa rağmen, kulüp her gece maksimum kapasitede idi ve başlangıçta Marilyn'i görmeye gelen kalabalık, Ella’nın tutkulu caz sesine hızla aşık oldu.
O hafta Ella Fitzgerald gerçek bir yıldız olarak lanse edildi. Bir daha asla küçük bir salonda söylemedi ve sebat etmesi, inanılmaz yeteneği ve Marilyn Monroe adlı bir arkadaşının ikna edici yardımları sayesinde oldu.
Şu bir gerçek ki, her toplumsal yapının, biri mevcut olanı koruma amacında olan normlar ve toplumsal kontrol, diğeri ise toplumsal yapıda değişim isteğini yansıtan bireysel farklılıklar ve beklentiler olmak üzere iki farklı baskının etkisi altında olduğudur. Toplumsal yapıda sosyal değerler, belirleyici bir rol üstlenir.
İletişim, toplumsal düzenin kurulmasına, korunmasına ve genişletilmesine önemli katkılar sağlar. İletişim bir süreçtir. Kişiler bulunduğu her konuma göre bir iletişim yöntemi geliştirir. İletişimde mesajları doğru bir biçimde anlamlandırmak ve bu mesajlara uygun geri bildirimde bulunmak bir sanattır.
Konfüçyus'un ilerleyen yaşlarında, evine ziyaretçi bir genç gelir.
Genç, duvarın yerden tavana kadar kitaplık ve bu kitaplığın da tamamen dolu olduğunu görünce dayanamayıp;
“Bunca kitabı gerçekten okudunuz mu” diye sorar.
Konfüçyus; “evet" yanıtını verir. Genç tekrar sorar;
Bu kadar çok kitaptan kim bilir neler öğrendiniz ...
Konfüçyus yanıtlar;
Evet, ne kadar cahil olduğumu öğrendim ...
Kişinin bulunduğu ortamdaki rollerine göre etkili iletişimde bulunması beceri ister. Bu beceri ise, okumak, araştırmak ve bulunduğu ortamın dışına çıkıp, değişik kültürleri görmekle oluşabilir ancak. Burada kişinin artık kendine soracağı soru şudur;
‘Okuyor’ muyum? ‘Araştırıyor’ muyum ve ‘yurtdışına çıkıyor’ muyum?
Köyünden kasabaya gitmeden şehre göçenler için İstanbul’da “Denizle Buluşuyoruz” gezileri yapılmakta, duydunuz mu?
Daha hiç denizi görmemiş yaklaşık 300 bin öğrenci bulunmakta.
Okumak, araştırmak ve yurtdışına çıkmak birer görgü işidir.
Siz başlayın ki çocuklarınız da devam ettirsin.
Yorumlar