23 Eylül 2024, Pazartesi
Servet BAŞOL
Servet BAŞOL [email protected]

DYP GRUBU ADINA

Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; hepimizi saygı ile selamlıyorum.

Program üzerindeki görüşlerimize girerken bazı genel düşüncelerimizi orta ya koymak istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, hürriyetçi demokratik sistemin kalbidir. Türkiye Büyük Milet Meclisi, Türkiye'de hakların, hürriyetlerin bekçisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her şeyin açıkta, açıkça, herkesin gözü önünde olmasının teminatıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, mutlaka, üstün İradenin üstün kurumu olduğunu bilerek ve mutlaka, evvela kendi yerine ve kendi halklarına sahip çıkarak hareket etmek durumundadır. Türkiye Büyük Millet Meclisli bir kenara itilemez itilmemelidir de. Ne Türkiye Büyük Millet Meclisi ne hür basın ne hür ilim kurumları, iktidarların ayak bağı değildir; öyle varsayılmamalıdır da. İktidarlar Türkiye Büyük Millet Meclisinden, hür basından, hür ilim kurumlarından rahatsız oldukları sürece, hürriyetçi demokrasiyi yürütmek imkânı yoktur. İktidarlar her rejimde vardır. Rejimi demokratik yapan, hür muhalefettir, hür basındır, hür ilim kurumlarıdır. Bunlar tümüyle, beraberce bir uyum içerisinde olmak durumundadırlar.

Hürriyetçi demokrasi, bir ülkenin halkına sadece güvenlik veren; ama, güvenliğin dışında başka şey vermeyen rejimim adı değildir. Hürriyetçi demokrasi hem mal ve can güvenliğini hem hürriyeti hem ekmeği beraberce veren rejimin adıdır. «Hangisini yeğlersiniz? Bunlardan birisini yeğleyin» gibi bir seçme ile vatandaş karşı karşıya bırakıldığında rejim, rejim olmaktan çıkar; en azından, hürriyetçi demokrasi olmaktan çıkar.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukuk devleti olabilmesi, Milet iradesi üstünlüğünü ve hukukun üstünlüğünün mutlak anlamda korunmasına bağlıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir laik devlettir. Laik devlet olabilmesinin şartı, hiç kimsenin, inançlarından dolayı yargılanmamasına bağlıdır ve bu ülkede hiç kimsenin, inançlarından, düşüncelerinden dolayı ikinci sınıf vatandaş sayılmamasına bağlıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir sosyal devlettir. Sosyal devlet, fakirle zenginin arasındaki mesafenin çok büyük olmadığı; daha doğrusu, bu ülken vatandaşlarının, hepsinin ama tümünün insanca yaşama hakkına sahip olduğu ve bu hakkın gerçekleştirildiği devletin adıdır; «Kim ne yaparsa yapsın» denilen devletin adı değildir. Bu nedenle, bir ülkede insanca yaşamaya aykırı düşen dumanlar varsa devlet, sosyal devlet ilkesini gerçekleştirmiyor demektir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bu büyük müessesesi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukuk devleti olması, laik devlet olması ve sosyal devlet olması vasıflarını gözetecektir; mutlaka bunları gözetecektir.

Kanun kuvvetindeki kararnamelerle de meclisler, yasama yetkilerini kısmen yürütmeye devretmektedirler. Kanun kuvvetindeki kararnameler, daha çok, ekonomik faaliyetlerin daha çabuk görülmesi için düşünülmüştür; öyle de olmalıdır bana göre, ama bunu bir toplumun her evresinde uygularsanız, o takdirde işin içinden çıkma imkânı olmaz. Kanun kuvvetindeki kararnameleri 1982 Anayasası şöyle düzenlemiş; Kanun kuvvetinde kararname çıkar çıkmaz Meclise sevk olunacak, Meclis bunu öncelikle ve acile alarak konuşacak. Bakalım ne olmuş... 211 kanun kuvve tinde kararname çıkarılmış geçen dönem, bunlar Meclise sevk edilmiş; bunlardan 65 adedi çıkmış, 2 adedi reddolunmuş, 144 adedi duruyor. Bu nedenle, «Öncelikle ve ivedilikle» maddesi işlememiş. Uygulama yapılmış, uygulama yapılalı aylar olmuş; bu uygulama, aslında bunların içeri sinde pek çoğu Meclisin el koyması lazım gelen, karar vermesi gerekli konular olmasına rağmen, öyle olmamış; hükümet bunları çıkarmış, ama aradan yıllar geçmiş, aylar geçmiş, 144 adet kanun kuvvetinde kararname bu Meclisten geçmemiş; duruyor. Neye rağmen?... Anayasadaki «öncelik ve ivedilik» şartına rağmen. Bu nedenle, «Bu kurum yerini korumalıdır» derken bu kurum, içinden çıkardığı hükümete karşı da yerini korumalıdır. Bu kurum, sessiz milyonların dilidir, bu kurum, sessiz milyonların kulağıdır, bu kurum, sessiz milyonların gözüdür, elidir, ayağıdır; bu nedenle sessiz milyonların hukukunu korumak gerekir.

Sükûn ile barış, ayrı ayrı şeylerdir. Sükûn, sükûnetten gelir, Sükûnu sağlarsınız. Sükûnu çeşitli şekillerle sağlarsınız; sükûnu zorla sağlarsınız, sükûnu herkesi susturarak sağlarsınız veya sükûnu depolitizasyonla sağlarsınız. Bir ülkenin halkı nemelazımcılığa vurur; hiçbir şeye karışmaz, ne olursa olsun, olur. Sükûnun böyle sağlandığı bir toplum, dinamizmini yitirmiştir. Sükûn ve huzur, tartışılarak sağlanmalıdır. Hem tartışılmalıdır hem bir ülkede tartışma olmalıdır hem sükûn ve huzur olmalıdır. Bu, demokratik sükûn ve huzurdur. Bu nedenle, Türkiye'nin aradığı, demokratik sistem içinde demokratik sükûn ve huzurdur; demokratik sükûn ve huzuru bulacaktır Türkiye. Tartışmayı kavga haline getirirseniz veya tartışmayı kavga şeklinde tanımlarsanız, bu takdirde bu ülkede hakların aranması ve hakların savunulması imkânsız hale gelir çünkü, hakların aranması ve hakların savunulmasına geçtiğiniz zaman «Bu kavgadır» diyeceksiniz; o zaman demokratik sistemi işletmek imkânı olmaz. Türkiye'de hem tartışma olacak hem barış olacak. Kavga olmayacak. Bizim söylemek istediğimiz şey, - biz kavga savunması yapmıyoruz - medenî tartışmanın adına «kavga» derseniz, tartışma yapılamaz; bunu söylüyoruz. Ama, kim ne derse desin, Türkiye'de medeni tartışma olacaktır; Türkiye'de temel hak ve hürriyetler olacaktır ve bu ülkelerin in sanları onu aramaya da devam edecektir; olmadığı yerde onu aramaya devam edecektir.

Süleyman DEMİREL

1987 TBMM Bütçe Görüşmeleri.

https://www.youtube.com/watch?v=Gpa1qZ6M148

Bizler (’68 kuşağı) çok şey yaşadık, çok eşya (‘şey’ sözcüğünün çoğulu ‘eşya’ dır) gördük, çok sıkıntı çektik ama asla yılmadık. Bugün yaşanan eğitimsizlik ve cehalete övgü, kimseyi yıldırmasın. 56 sene önce bizler sokaklarda yürürken bizim için söylenmiş olan “Sokaklar yürümekle aşınmaz!” sözünün anlamını ancak bu yaşlarımızda anlayabildik. Sadece büyük şehirlerde olan ve ülke ortalaması üzerinde eğitim veren kurumlar sayesinde karşı koymayı, daha doğrusu “soru sormayı”, sorgulamayı öğrenmiş ve uygulayan bir nesiliz. Sadece soru sormakla kalmayıp, “tanım-kural-düzen” çerçevesinde dilini çeşitlendirip, anlamaya önem vererek anlamdan kurala erişip toplumsal düzeni kavrama ve oluşturma çabalarımızdır bizi bugünlere getiren. Bu gerçekten çok işe yaradı.

Bol bol okuyun, kendinizi yetiştirmek istiyorsanız konfor alanınızdan çıkıp, değişik kültürlerle tanışın. Köyden şehre göçmek, komşu kasabayı görmemişler için bir yıkımdır.

Bol bol gezin, her kültürü anlamaya çalışın yargılamak yerine. Onlar da aynını yaptıklarında barışın ne anlama geldiğini görecek ve değerini hissedeceksiniz.

Youtube’da sadece yurtiçinde gezdiğim 94 yerin fotoğraflarını video olarak sergiledim. Gidip gördüğüm yurtiçi yerler elbet bunlardan fazla. Yurt dışında ise 36’dan fazla ülke gezip birkaçında da yaşadığım için şunu çok rahat söyleyebilirim. Ülkemin, ülke halkının hem görsel hem de ruhsal zenginliğine siz de şaşıracaksınız. Hele boş bakan değil, gören gözlerle baktıkça bu hayranlığınız daha da artacak. Lütfen gitmeden önce araştırın, okuyun ve planlayın gezinizi.

Aslında, her konuda okuyun, araştırın, planlayın ve yapın.

https://servetbasol.com

 

DYP GRUBU ADINA

Yorumlar

Bu haber için henüz yorum gönderilmedi.

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000