Bundan yaklaşık 10 sene kadar önce hikaye diye anlatıyorduk öğrencilerimize. Gün gelecek, teknoloji sizleri geçecek diyorduk. Şimdi nerede olduğunuzu herkes biliyor. Ne konuştuğunuzu herkes duyuyor. Ne yiyip ne içtiğinizi, nelerden hoşlandığınızı, nelere ve kimlere ilgi duyduğunuzu, alışveriş alışkanlıklarınızı, gelirinizi, giderinizi, hayallerinizi dahi herkes biliyor. Bunları bilmesi mi ne işe yarıyor? Size ne satacağını, paranızı neye harcayacağınızı ve harcama oranınızı bilince, size göre teknoloji ve moda yaratıyor ve sorgusuz sualsiz paranızı alıyor, siz de seve seve ve hatta koşa koşa gidip veriyorsunuz.!
Pazarlama dersinde gördüler. Ürün özelliklerinden asla bahsedilmez. Önemli olan özendirmektir. Bunu giyersen şöyle olur, bunu içersen (zıkkım iç) herkes seni kıskanır, bunu alırsan sınıf atlarsın vs… Sonra alış veriş kasalarının yanında otomatik ödeme yerleri. Hiç yadırgamazsınız ve hatta eğlence gibi gelir size.
Bir dükkana ya da mağazaya girip ürün çeşidi ya da kalitesi hakkında konuşup, danışıp, size hizmet veren birinden alışveriş yaptığınızı unutmuşsunuzdur ama onlarca senedir size hizmet etmek yerine sizi kullandıklarını fark etmemiş olduğunuzu bu tür büyük alışveriş merkezlerinde anlamazsınız bile..! Ne zaman anlarsınız?
İşsiz kaldığınızda.!
O farkında olmadan beğendiğiniz teknoloji artık sizin işinizi ve yerinizi almıştır. Nereye baksanız yapay akıllı bir makine, siz kendinize hizmet verin diye sizi bekliyor.! Artık size bilet satmak için eğitilmiş, birkaç dil bilen bir satış elemanı yok. Gir internete, kendi kendine yap bilet satışını, seninle hiç uğraşamam..!
Bavulunla mı uçacaksın? Tamam, bak orada bir makine var görüyor musun? Koy bavulunu, gir kişisel bilgilerini ve aldığın biletin detaylarını, bas düğmeye, haydi güle güle..! Yok bir de fazla kilolu mu bu bavul, tamam, koy kredi kartını şuraya, yap ekranda sana ne söylendi ise, gir şifreni ve öde parayı. Haydi iyisin yine, sanal bir “iyi yolculuklar” dileği aldın sistemden..!
Peki 158 Havacılık eğitimi veren üniversitelerimizden onlarca öğrenci -iyi ya da kötü eğitim almış olsa bile- mezun oluyor ama onlar “akıllı makine” gibi sadece elektrik tüketerek çalışmıyorlar. Aylık maaş isterler, sağlık sigortası isterler, geçim endeksine uygun ücret isterler, taş çatlasa iki ya da üç lisan bilseler de akıllı makine gibi 56 dil bilemezler..!
Tercih açık ara ortada. Akıllı Robotlar..!
Uçakların teknik gelişmeleri de hep bu yönde oldu.
Önce uçmayı ve uçurmayı öğrendik. Sonra “yolcu”lu uçma dönemi başladı. Dünyanın ilk Çok Motorlu Uçağı, 1913-05-13 tarihinde Igor Sikorsky tarafından tasarlanıp ve RBVZ (Russko-Baltijskij Vagonnyj Zavod) Rus-Baltık Araba İşleri fabrikası tarafından yapılan “Russki Vityaz” Rus şövalyesi, 4 motorlu, çift kanatlı ve 8 yolcu taşıyabilen uçak idi. İlk defa yolcu kabininde “Tuvalet” bulunan uçaktır. Bu da yetmedi, 1916’da “Pilotsuz Uçak” yapıldı ve 75 km uzak kumanda ile uçuruldu.
İşte o günden bu güne “Pilotsuz Uçak” hedefine usanmadan varmaya çalışmaktayız. Nedeni ise çok basit. Basit derken maaş, sigorta falan değil kaygımız. Gelişmeyi söyle sıralarsak;
Eskiden pilot kabininde birsi “tekerlekler” koluna yanlışlıkla değip kol aşağı indiğinde, uçak tekerleri topluyor, böylece apronda deve gibi yere çökmüş bir uçak ile karşılaşıyordunuz. Elbet teknoloji imdada yetişti ve ağırlık algılayıcılar (sensör diyor bazılarımız!) artık buna müsaade etmiyorlar. Böylece pilota karşı ilk hamle kazanılmış oluyor. Bir satranç müsabakasında ilk hamle önemlidir. Başladınız mı gerisi gelecek demektir!
Gerisi ise çok çabuk geldi. 1988 senesindeki Airbus A320 olayı, bilgisayarın ön planda olduğu bir olaydır. Kaptan Asseline "The engines did not pick up correctly" demiştir. Türkçesinden “Motorlar düzgün güç vermediler” anlamı çıkmaktadır. Bu deyişten, kontrolün kaptanda olmadığı çok açıktır. Evet, ilk “Fly by wire” uçaktır. Boeing ise ilk “electronically controlled” uçakları olan B777’yi ancak 1996 senesinde yapabileceklerdir. Aslında bu Airbus A320 ormana düşme olayı olmasa, bilgisayarların uçak uçurduklarını çok daha sonraları duyacak ve öğrenecektik.
Rahmetli Nural Vural Kaptan teknolojinin önlenemeyen tehlikesini fark ederek “önce uçağı uçur” sloganıyla pilot yetiştiren değerli bir kaptandı. Şahvelet Kağan Kaptan’da geçen bir uçak kırım olayında aynı ifadede bulunmuş, “Önce uçağın uçmasını sağlamak gerekir” demişti. Pagasus eski Uçuş İşletme Müdürü Kaptan Koray Gökberk’de “pas geçmeyi bilmek lazım” diyerek teknolojiyi insanın kontrol etmesi gereğine vurgu yapmıştı.
Teknoloji karşısında insanın yenik düşmesi ile karşı karşıyayız. 1970-80’lerde karşımıza çıkan “chip”ler sonrası, 2000’lerde akıllı yapay zeka karşımıza çıkmıştı. Daha çoğumuz buna alışmamış ya da alışamazken şimdi teknolojinin üçüncü evresini yaşamaktayız. Birbirleri ile iletişimde bulunarak sonuca varan bilgisayar sistemleri.!
Olay çok basit. Hepsi hepsi bir bilgisayar programı. Çoğunlukla çok işe yarıyor ama uçağı uçuran bir bilgisayar. Peki pilotlar ne yapıyorlar? Bilgisayarı kontrol ediyorlar. Eski ve deneyimli pilotlar ne diyorlar? “Uçağı uçur!” Yani otopilotu devreden çıkar, kontrolü sen al ve uçur. Bu teknolojiye geçen pilotlara ne öğretiliyor? Bilgisayarı kullanması. Seneler boyunca eli levyede uçak uçuranlar, şimdi evde joystick ile alıştırma mı yapsınlar? Bilmem. Hiç de kolay değil. Ama gidişat şunu gösteriyor; 100 yıl önce başlamış bir özlem, çok yakında son bulacak. Sürücüsüz yol alan akıllı makineler. O makineleri kullananların ise onlardan daha akıllı olmaları lazım ki gerekli doğru komutları verebilsinler.
1923 senesinde Dr.Maximilian Schuler’in ortaya koyduğu teori ile teknolojideki üçüncü evreye (bilgisayarların birbirleri ile bilgi alışverişi) coğrafik bağımsızlık da eklendi (Seyrüsefer). Artık havada, karada ve denizde kimsenin dışarıdan bilgi alması gerekmiyor. Siz programlıyorsunuz ve bilgisayar sizi götürüyor.
Sürücünün dahil olmadığı/olamadığı sistemler zaten şu an kullanımda; Kendi karar verip fren yapan kara araçları, kendi karar verip yön/seviye değiştiren hava ve deniz araçları gibi. Bunlara şimdilerde, zeki algoritma (iyi tanımlanmış kuralların ve işlemlerin adım adım uygulanmasıyla bir sorunun giderilmesi veya sonuca en hızlı biçimde ulaşılması işlemi) deniyor. İlk defa 1926 senesinde bu Latin sözcenin (algorismus – Pers matematikci, Abu-Jaʽfar Mohammed ibn-Mūsa al-Khuwārizmi tarafından bulunan bir sistem olduğundan bu sözcük onun adından gelir) kullanıldığı hatırlanırsa, bizim gelişmişlik düzeyimizin çok gerilerde kaldığı yadsınılamaz. Sözcelerimizi bile doğru kullanamadığımız ve hatta genelde sözce dağarcığımızın 9000 ile sınırlı olduğu şu günlerde, “intelligent algorithms” için Türkçe sözce araştırmak bile ilgili üniversitelerimize zor geliyor. Yine de “akıllı işbaralar” (intelligent algorithms) bizi yönetiyorlar.!
Eskiden bu akıllı işbaralar kapalı alanlarda kullanılıyordu. Bir çeşit akıllı asistan gibi. Şimdilerde artık karşımızda ve bizler hiç yadırgamıyoruz.
Elbet bu savaşın yaratıcısı olan insan aklı, yarattığı bu teknolojinin esiri olmayacaktır. Sadece diğer insanları esir alacak ve parmağında şimdikinden daha çok oynatacaktır. Buna gelişmişlik demek çok zordur çünkü insan geri plana itilmektedir.
Ne yazıktır ki bu gidişatı fırsat bilen eğitim kurumları, daha az bilen ve üreten ama bünyesinde daha çok öğrenci bulundurduğu için daha çok kazandıran böyle bir sistemi onaylamaktadırlar.
1943 yılı civarı üretilip ticari kullanıma bizde ancak 2010’lu senelerde HGS diye yaşantımıza giren RFID gibi nice teknolojilerin henüz ticari yaşama sokulmamışları da var.
15 – ( 8-3 ) = ?
Üniversite sınavında 750,000 öğrencinin cevaplayamadığı böyle bir matematik sorusu mevcutken, üniversite bitirirken tüm eğitim süresince 9000 sözcük görmüş, duymuş, okumuş ve kullanmış olan birilerine gel de bu cümleyi anlat bakalım.
-İniş konfigürasyonunda otopilot devrede iken pas geçme düğmesine basıp fakat pas geçmeyip, otopilot devreden çıkarılarak inişe devam edilirse ama otogaz devreden çıkartılmadan inişten sonra sağ reverse inop olduğu için sol gaz kolu ile spoiler alındığında otogaz devrede olduğundan uçak kendini touch and go’da sanıp sağ motora tam gaz verdiğinde ne yaparsın?
Cevabı soruda gizli…
Yorumlar