Şöyle bir soru sorarsanız, aşağıdaki yanıtı alırsınız;
- Kaynaklar, ekonomi vs. açısından dünyanın en işe yaramaz ülkesi hangisidir?
- Pasifik okyanusunun ortasında bulunan Nauru adası.
Bu küçük ada ülkesinin nüfusu sadece 12.000 kişidir. Nauru bir zamanlar büyük bir zenginlik kaynağıydı ancak kötü seçimler, çökmesine neden oldu. Gübre olarak kullanılan ve patlayıcılarda önemli bir bileşen olan fosfat, 1900'lerin başında Nauru'da keşfedilmişti.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İngiliz, Avustralya ve Yeni Zelanda'nın kontrolü altına girdi. Üç ülke, fosfat madenciliğini denetlemek için İngiliz Fosfat Komisyonu'nu kurdu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avustralya'nın kontrolüne geçti ve 1968'de bağımsız oldu.
Tüm fosfat madenciliği sayesinde Naurulular oldukça zengindi, ancak bu sonsuza kadar süremezdi. Melbourne'de bir gökdelen, yabancı oteller, Filipinler ve Hindistan'da kısa ömürlü fosfat fabrikaları da dahil olmak üzere akılsızca yatırımlar yapmaya başladılar.
En büyük israf ise bir havayolu şirketi olan Air Nauru'ydu. Uçakları genellikle yarı boş uçuyor ve büyük kayıplara neden oluyordu.
Fosfat bittiğinde ve çevresel etkiler ortaya çıktığında, gelir kaynağı sağlayacak hiçbir şeyleri kalmamıştı. 2000 yılına gelindiğinde Nauru çöktü. Artık fosfat çıkmıyordu ve kötü yatırımlar devreye girmişti. Ülke neredeyse iflas etmişti.
Nauru’lular %71'lik bir obezite oranına sahip ve nüfusun %94,5'i en azından aşırı kilolu idiler. Madencilik ülkenin dörtte üçünü yaşanmaz çorak bir araziye dönüştü. Ülkenin yerli kültürü de yıllar süren özenti yaşam tarzı nedeniyle neredeyse yok olmuş durumda. Dahası, Nauru hükümeti, özellikle hukuk alanında, ülkenin işleyişini sürdürmek için Avustralyalılara ve Yeni Zelandalılara güveniyor. Evet, ülke işte bu kadar geriledi. Şimdi hükümet işlevlerine yardımcı olmaları için yabancılara ihtiyaçları var.
Bugün Nauru yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında ve halkın sadece dörtte biri kaçmak için bilet alabilecek durumda. Başkaca gidebilecekleri tek yerleri var; o da denizin altı.
Ada batıyor.!
-/-
Bu ülkedeki sorunları, kendi ülkemizde üç başlık altında irdeleyebiliriz;
- Öz Kaynak Yönetimi
Yabancı şirketlerin Anadolu topraklarında maden arama ve çıkarmaları için imkan tanıyan ilk düzenleme, 1861’de çıkarılan Maden Nizamnamesi idi. Hatta 20. yüzyılın başlarında Osmanlı’da madenlerin büyük kısmını yabancılar çıkarıyordu.
1923’te İzmir İktisat Kongresi’nde konuşulanlar da madencilik sektörü açısından önemli; çünkü kongrede yabancı sermayenin yerel yasalara uymak koşuluyla ülkede faaliyet gösterebileceği ilkesi benimsendi. Kongre delegelerinin oybirliğiyle kabul ettiği ilk 12 madde (Misak-ı İktisadi Esasları) arasında, "Türkiye halkı, madenlerini kendi milli istihsali için işletir ve servetlerini herkesten fazla tanımaya çalışır" ifadesinin bulunduğunu görüyoruz.
1926 yılında ise 1906 tarihli Maden Nizamnamesi’nde değişiklik yapılarak, madenler üzerindeki yabancı spekülasyonunu önlemek amacıyla, “Devlete ait bilinen madenlerin hükümetçe ya doğrudan doğruya veya Türk şirketleri ile idaresi veya kâra devletin katılması kaydıyla yüzde 51 sermayesi Türk vatandaşlarına ait şirketlere ihalesi” hükmü konmuş. Fakat madenciliğin devletçilik ilkesi doğrultusunda milli kaynaklar kullanılarak işletilmesi ve aranmasına dair yasal zeminin oluşması için, 1930'ların başındaki Birinci Beş Yıllık Sanayileşme Planı’nın kabul edilerek uygulanmasını beklemek gerekti. 30’lu yıllarda sırasıyla Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA) ve Etibank (1935) kuruldu. 1937’de ilk olarak daha önce Deutsche Bank’ın izinlerine sahip olduğu Engori bakır hisse senetleri satın alındı. Ereğli Kömür Havzası 1940’ta devletleştirildi.
Cumhuriyet kurulduktan sonra yabancıların maden arayabilmelerini öngören ilk yasa, 1954 yılında Demokrat Parti tarafından yapıldı. Yasa, arama ruhsatı alınmasında vatandaşlık ayrımı koymuyordu. Kanunun 145. maddesinde ise madenlerde çalışan mühendis, fen memuru, ustabaşı ve uzman işçilerin “yabancı” olabilecekleri belirtilmişti. Aynı dönemde çıkan 6326 sayılı Petrol Kanunu da yabancıların Türkiye’de petrol aramalarına olanak tanıyordu.
Doğal kaynaklarda devletin kontrolü, 1960 darbesinin ardından kaleme alınan 1961 anayasasına da girdi (md. 130). Madde özel sektörün madencilik alanındaki faaliyetlerinin özel kanunlarla düzenlenebilmesini öngörüyordu.
Yeraltı kaynaklarının devletin himayesinde olduğu ibaresi 1982 anayasasında da korundu.
Haziran 1983’te çıkan bir kanunla 1978’te devletleştirilen maden sahalarının özelleştirmelerinin önü açıldı ve yabancılardan alınan sahaların ruhsatlarının geri verilmesi emredildi. Bu tarihten sonra madencilik alanında Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerin bilgisine United States Geological Survey (Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırmaları Kurumu) üzerinde bulunan ülke raporlarından ulaşabiliyoruz. Buradaki ilk raporda 1985’te çıkan Maden Kanunu’nun ardından özelleştirmelerde artış beklendiği ifade ediliyordu.
1985’te Kanuna uygun çıkarılan Maden Yönetmeliği’nin son halinde ise madeni arayabilen tüzel ve gerçek kişilerde bulunması gereken şartlar sıralanmıştı. Buna göre gerçek kişiler için aranan Türkiye vatandaşlığı şartı, tüzel kişiler için “usulüne uyularak Türkiye’de kurulmuş bir şirket” olmaktan ibaretti. Nitekim United States Geological Survey’de yer alan daha ilk raporda Cominco Resources International, Eurogold Madencilik, ACM Gold Ltd. gibi şirketlerin fizibilite çalışması yaptıkları belirtiliyordu. Sonraki yılların raporlarında yabancı şirket isimleri görülüyor.
AKP döneminde Maden Kanunu’nda yapılan ilk değişiklik 2004’te gerçekleşti. 5 Haziran 2004’te Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren değişikliklerde, devletin farklı ruhsat türleriyle farklı madenlerin çıkarılmasından ve satışlarından alabileceği payların oranları belirlenmişti.
- Yatırım Planlaması
Şu an için Çevre ve Öz Kaynak planlamasını geniş ve kapsamlı bir şekilde ele almış olduğumuz söylenemez. Bu çerçevede Özkaynak Gelirlerinin nereye ve nasıl harcanacağı anlık karara bağlı.
“2025-2027 DÖNEMİ YATIRIM PROGRAMI HAZIRLAMA REHBERİ;
1) AMAÇ ve KAPSAM
3) YATIRIM PROGRAMI HAZIRLAMA SÜRECİ VE UYULACAK ESASLAR
3.1) Yatırım Programı Hazırlama Süreci
130. Sektör/Alt Sektör Öncelikleri:
• Madencilik sektörü: Enerji sektörü ve imalat sanayiine girdi temin eden üretime yönelik projelere; kömür, petrol, doğalgaz ve jeotermal kaynaklar ile rezervi tükenmekte olan ve arz güvenliğinin sağlanması açısından önem arz eden madenlerin aranmasına ve üretilmesine yönelik projelere; madenlerin işlenerek ürün haline getirilmesine yönelik projeler ile üretilen cevherlerin tüketici talepleri doğrultusunda kalitesinin iyileştirilmesine yönelik projelere öncelik verilecektir.”
GENELGE
Cumhurbaşkanlığından:
Konu: 2025-2027 Dönemi Yatırım Programı Hazırlıkları
TC Resmi Gazete Pazar, 15 Eyl 2024 Sayı:32663 Mükerrer
GENELGE 2024/12
Bu Genelgede "Maden" sözcüğü bulunmamaktadır.
- Hukuksal Düzenleme
Çevre ve Öz Kaynak planlaması geniş ve kapsamlı yapılmadıkça, yasal düzenlemenin altyapısını oluşturmak olası değil. Şimdilik oluruna bırakılmış bir durumda yasal bir yüzde alınarak yürütülmekte. Gelirleri yüzde olarak hesaplamış olsak bile, kime, nasıl, nerede, hangi şartlarda, ülke geleceği, ülke kaynakları, doğal örtü ve ayrıştırma sorunları üzerine daha adı konulmamış birçok hukuksal eksiğimizin olduğu açık bir gerçek. Evi bile kiraya verirken “aldığın gibi bırak” maddesini bizler bile koyarken, ülke toprakları için hangi şartları öne sürmekteyiz, bir düşünün.
Bilge Platon'a sormuşlar:
- Devlet nasıl yönetilir?
- Ya ilimle ya zulümle demiş…
Sahi, kim bu Platon?
Yorumlar