Malum adalet olan ülkede, insanlar arasında ayrımcılık olmaz. Evet, MÖ bile düşünürler bu konuda çok fazla söz sarfetmişler. Kim bilir neler yaşadılar ki bugüne kadar gelmiş söylemleri. Ve de bu deyişlere bakınca o dönemde de adalet ve insan ayırımı konusunda yoğun sorun yaşadıkları belli oluyor. Eh bu eskiden de varmış diyerek, şimdilerde binlerce yıl sonra kimsenin yaptığı çirkinlikleri mazur göstermesi mümkün değil. Evet, ben buna çirkinlik diyorum. Bu sanatı icra edenler ise yaptıklarının bir görev olduğunu ve vazifeyi sadakatle yerine getirdiklerini düşünüyorlar herhalde.
Ben neye inanıyorum. Bilmek istemeseniz de söyleyeceğim. İnsan (siyasi) ayırımı Irkçılığın bu günlere kadar uzanmış bir halidir. Irkçılığı nasıl tarif edebiliriz? Bu tarif uygun mu? Kendi ırkını öteki ırklardan üstün sayma ve siyasal tutumunu buna dayandırma eğilimi” Irkçılık tarifi ile aynı kalıbı uygulayıp bir iki kelime artı veya eksi ile görmeğe ve işyerinde yaşamaya alışkın olduğumuz siyasal insan ayrımcılığını tariflersek “Kendi siyasi inancını ötekilerden üstün sayma ve yönetimsel tutumunu buna dayandırma eğilimi” gibi bir tarif ortaya çıkıyor. Tabii ki uzmanların yaptığı ve konuya daha geniş bir perspektifle bakan başka, daha ciddi tariflerde mevcut. Örneğin, Ayrımcılık, kanunda yer alan dil, ırk, renk, cinsiyet, etnik köken, siyasal düşünce, din, felsefi inanç gibi nedenlerden birine dayanılarak, bir kişi ya da kişi grubuna, aynı ya da benzer konumda olduğu diğer kişilere göre keyfi olarak
eşit davranmayarak mağdur etmek anlamına gelir. Kitaplardaki hangi tariften hareket ederseniz edin sonuç aynı. Şunu da dikkate almamız gerekir ki eşit olmayan tüm davranışlar ayrımcılığın varlığını gerektirmez. Nesnel nedenler yoksa ayrımcılık ortaya çıkar. Aksi halde sübjektif farklılıklar ayrımcılığa, sonuç olarak da hukuka aykırılığa neden olur ki böyle bir yaklaşım biçimi benimsenemez
SİSTEMATİK OLARAK AYRIMCILIK YAPMAK BİR İNSANLIK SUÇUMUDUR? Ve de bu suçu işleyenlerinde insan sayılmayacağı ortada. Ayrımcılık ve ırkçılık bir insanlık suçu dur ‘Aslını inkâr eden haramzadedir’ diyor. Sn. Z. Aydoğdu Tarih boyunca özgürlüğü, eşitliği ve hoşgörüyü savunmuş Hollanda demokrasisi için ayrımcılığın bir türü olan yapısal ayrımcılık affedilmesi mümkün olmayan en büyük suçtur. Hollanda hükumetinin eski bakanlardan Mr. Asscher, bu haksızlığa işaret çekebilmek için Hükümetten istifa ettiği hatırlardadır. Evet, amacına ulaşmak için her yolu meşru sayan ve başkalarının duygularına karşı duyarsız, toplumda ayrımcılık yapan psikopatlardır. Ayrımcılık; ırkçılığın bir versiyonudur. Başka bir ifadeyle toplumda ayrımcılığı besleyen ve destekleyen bir anlamda ırkçılıktır. Keyiflerini kanun haline getirip hukuk diye dayatanlar, kendisinden/ kendilerinden başka kimseye yaşam hakkı tanımayan çirkin ayrımcı zihniyete karşı koymak insani bir gerekliliktir. Epeydir ayrımcılığı bir ideolojik düştür edinmiş, siyasal bir program olarak uygulayanlara hatırlatmak gerekir ki T.C. kanunları bir tarafa İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin aşağıdaki maddeleri konuya yeterince açıklık getirmektedir.
Madde 1: Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
Madde 2: Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, bu bildirgede belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahiptir
İşyerlerimizdeki uygulamalara ve uygulayıcılarının tutumuna bakarsak bu kısıtlamaların ve insani çağırımların bu zevat için pek bir şey ifade etmediği açıktır.
Ayrımcılık sosyal olarak özel bir kategoriyle ilişkilendirilmiş kişilerin olumsuz muameleye maruz kalması anlamına da geliyor. Özel kategorileri sıralarsak yukarıda ki satırlarda da belirtildiği üzere dil, ırk, renk, cinsiyet, etnik köken, siyasal düşünce, din, felsefi inanç gibi sıralayabiliriz.
Bu türlerden makam işgal edenlere saygı duymasanız bile, oturduğu makama saygılı olma mecburiyeti var. İçten gelen, samimi bir davranış değil ama yapacak başka bir şey yok. O insanları tanıyan hiçbir kimse sizi ayıplamayacaktır. Memuriyet Böyle.
BİZİM KANUNLAR NE DİYOR? TC. ANAYASASI Madde 10: Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet ve siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. (EK fıkra:7 / 5 /2004 – 5170 / 1 Md Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir.
TC. CEZA KANUNU. MADDE 122. İlgili madde de ırk, devlet, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefrete bağlı ayırımcılığı suç saymıştır.
İŞ KANUNU MADDE 5: Anayasanın 10 maddesinde hüküm altına alınmış eşitlik ilkesi 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5 maddesinde de özel olarak düzenlenmiştir. Eşit davranma ilkesi başlığını taşıyan madde bu konuyu kapsamaaktadır.
Yukarıda da değinildiği üzere hukuk dilinde ayrım / ayırımcılık yapmak ise, bir kişinin herhangi bir niteliğine dayanılarak keyfi ya da haksız bir davranışta bulunulması ve bu suretle mağdur edilmesi anlamını taşıyor. Evet bu bir suçtur. Kanun da şu madde var, bu madde var. Varda neden uygulanmıyor? Şikayetçi yokta ondan cevabı beni güldürür. Şayet birisi çıkıp konuyu hukuka intikal ettirse, bu kadar kanuna ilaveten onlarca uygulama örneği sıralasa ne olur? Ne olur sualimi yanlış anlamayın. Sonuç ne olur diye sormuyorum. Konuyu hukuka taşıyana ne olur? Geçen haftaki yazımda kullandığım bir alt başlık vardı. Korku mantıktan kuvvetli. Sessiz kalıyor, ancak şikâyet ediyoruz?
YOKSA BAZI KURUMLARDA EŞİTSİZLİK YERLEŞİK BİR HALE Mİ GELDİ: Siyasiler ve onları en üst seviyede temsil edenler, kendileri ile aynı görüşte olmayanlara öyle bir gözle baktılar ki sonuçta insanlar birbirine düşman oldu. Kim yaparsa yapsın, hangi görüş egemense o yapsın bu konuda işlenen suçların nefret odaklı olduğu da ortada. Evet literatürde yok ama ben buna nefretten kaynaklanan ayırımcılık diyorum. Evet, ayrımcılık kavramındaki haksızlık öğesi, eşit davranma ilkesinin ihlalinde görülmektedir. Bu ihlaller çoğaldıkça eşitsizlik yerleşik bir hale gelir, öyle değil mi? Devletin yaptığı sosyal desteklerin küçümsenmeyecek bölümünün hak edip edilmediğine bakılmaksızın bu amaca yönelik olarak dağıtıldığını insanlar konuşuyor.
Siyasi partilerin amaçları tüzüklerinde belirtilmiştir. Bu tüzüklerde parti üye veya sempatizanlarının kollanmasına / ayrıştırılmasına ilişkin bir madde mevcut mudur? CEVAP HAYIR. Buna rağmen, siyasi kuruluşların üye ve sempatizanlarının kollanmasını görev edindikleri ve bunun için caba sarfettikleri görülmüş müdür? CEVAP EVET Geçmişten bugüne kadar siyasal teşekküllerin kuruluşları açısından dengelerin bozulmamasını teminen üye ve sempatizanları için bir şeyler yapma ihtiyacı hissettikleri olduğu bilinmekte ve görülmektedir. Buda ancak normal yaşamda veya iş yaşamında üyelerini / sempatizanlarını toplumun veya kurumların diğer çalışanlarından ayrıştırarak yapacağı uygulamalar (maddi destek, işe kabul, tayin, görevde yükselme vb.) sürdürmekle mümkün olabileceği açık. Bu aynı zamanda yeni sempatizanlar kazanmak için bir anlamda yapılan bir çağrı ve davet yerine geçecek ve kurum bu şekilde eşitsizliği yerleşik bir hale getirerek de olsa mevcut gücünün de muhafazasını ve artırılmasını sağlamış olacaktır. Sizce bir siyasi kuruluş taraflarca benimsenmiş / alışılagelmiş bu tür uygulamalardan vazgeçer mi? CEVAP HAYIR Bu ayırımın sağladığı menfaatlere alışan ve bunu bekleyen insanların oluşturduğu baskı unsurunu da dikkate almak gerek Siyasal iktidarlar tarafından kuruluşlara atanmış olan tepe yöneticilerin, mensubu oldukları siyasi görüşün düşüncelerine ters düşen tarzda hareket etmeleri, hayır bu doğru değil diye düşünmeleri sizce mümkün mü? CEVAP HAYIR
Evet cevaplarınız bu şekilde ise size bu sualleri yönelten insanın ülkesinde ayrıştırmanın sonlanmayacağını düşünebiliriz. Peki aşağıdaki sualin cevabını bu ayırımcılığın sağladığı menfaatlerden istifade eden kişiler vermelidir demiyorum zira vermeyeceklerini biliyorum. Ama en azından düşünmelidirler.
Kim olursa olsun “elindeki nimeti kaybetmek” istemez; onun için bu kesimlerin yetkili ve etkili olan siyasi kuruluşa nasıl sarılacaklarını düşünmek zor olmasa gerek. Ama konu bununla da sınırlı değil. Yetkinin ve kuvvetin elden kaçırılması durumunu da düşünmek gerekmez mi? Bu durumda ne olur, bu insan ayrıştırma pisliğinden nasıl kurtuluruz? Mümkün mü? CEVAP ÇOK ZOR.
Bunun yöntemi var mı? Tabii ki var. Ama bunu sizlere benim anlatmamın mümkün olmadığını bunun ÇOK ZOR olduğunu da biliyorum. Yazıyı kaleme alırken bunu yapabileceğimi düşündüm. Yazdım. Ancak bu konuda yazdığım uzunca bir paragrafı da bilahare sildim. Paragrafın ara başlığının “BU YAZININ KALEME ALINMA NEDENİ” olmasını planlamıştım.
Her ne ise, Koşullarınız geçmişte yaşadıklarınız ne kadar ağır olursa olsun, sizler iyi insan olmaktan asla vazgeçmeyin. Çünkü kötülük ancak, bulunduğu makam ne kadar yüksek olursa olsun başkalarının arkasına sığınıp yaşamını ve varlığını sürdüren aciz ve karakter yoksunu insanları mutlu eder. Allahtan aramızda bu türden insanlar yok (?)
TEFTİŞ KURULU POLİTİZE OLURSA NE OLUR.
Bunu düşünemeyen var mıdır acaba. 06 Mart yazımda belirttiğim üzere bir çalışan suistimal yapar ve işten atılır. Onu tekrar işe alarak ne denli düzgün bir yönetici olduğunu gösteren Yönetim Kurulu Başkanı, kendisine bu suali yönelten iş akdi feshedilmiş bir eski çalışana “Medine’deki olayda ilk iddialar yeterince sağlam kanıtlarla desteklenmiyordu. Kendisine tekrar işe aldıktan sonra gönderdiğimiz Cidde de benzer bir olay yaşanınca lamına cimine bakmadan gönderdik. Konuşulan meblağ cüzi idi ve şahsın babası şirketin kaybını da ödemişti. Hiçbir kaybımız olmadı şeklinde konuşur.
1.Bu suçu işleyen eski çalışan mutlak kendilerine yakın “bizden “diye söz ettikleri insanlardan biridir.
2.Teftiş kurulunda bu konunun sorgulanmasının kime bırakıldığını bu görevin hangi müfettişe verildiğini bilmiyorum.
3.Ahmet Bolat’ın söylediği doğru ise konuyu denetlemekle görevlendirilen müfettişin de kendilerine yakın bu kişiyi mümkün olan en az şekilde yıpranmasını teminen kanıtların yeterinde sağlam görünmemesi için gereğini yaptığını düşünmem hatamı olur? Evet, meblağ küçükmüş, mağdurun babası şirketin zararını ödemiş ve şirketin hiçbir zararı yokmuş.
4.Evet bir önceki dönemde mahalli görevli olarak çalışan bu eski görevli tekrar işe alınmış ve muhtemelen tercihi üzerine bir önce görev yaptığı ülkenin başka bir istasyonuna gönderilmiştir. Bu personelin ödüllendirilerek merkez tayinli olarak atanıp atanmadığını bilemiyorum. Bolat bey bunu açıklamadı.
1.Bu suçu işleyen eski çalışan mutlak kendilerine yakın “bizden “diye söz ettikleri insanlardan biridir.
2.Teftiş kurulunda bu konunun sorgulanmasının kime bırakıldığını bu görevin hangi müfettişe verildiğini bilmiyorum.
3.Ahmet Bolat’ın söylediği doğru ise konuyu denetlemekle görevlendirilen müfettişin de kendilerine yakın bu kişiyi mümkün olan en az şekilde yıpranmasını teminen kanıtların yeterinde sağlam görünmemesi için gereğini yaptığını düşünmem hata mı olur?
4.Evet bir önceki dönemde mahalli görevli olarak çalışan bu eski görevli tekrar işe alınmış ve muhtemelen tercihi üzerine bir önce görev yaptığı ülkenin başka bir istasyonuna gönderilmiştir. Bu personelin ödüllendirilerek merkez tayinli olarak atanıp atanmadığını bilemiyorum. Bolat bey bunu açıklamadı. Bugüne kadar bu şirkette benzeri bir uygulama yapıldığını duyan varsa beri gelsin. Herhalde ilk ve tekdir.
KİM KİMİ ALDATIYOR BELLİ DEĞİL: Evet Türk Hava Yollarını aldatan, suistimal yapan bir çalışanın adli makamlara verilmesi esas olmasına rağmen bu da yapılmadı. Suudi Arabistan’ın mevzuatı da bunu öngörmekle birlikte (Suudi Arabistan kısmını anlayışla karşılıyoruz) Hukuka nasıl intikal ettirirler ki? Suçlama bu işlemin yapılabilmesi için yeterince sağlam kanıtlara dayanmıyordu ki.
Evet hiçbir konuda kimin elinin kimin cebinde olduğunu bilmediğimiz gibi kimin kimi aldattığı bu defa da belli değil. Müfettişler İlker Bey’ ı dolayısı ile Ahmet beyimi aldattı, yoksa Ahmet Bey bizleri mi aldatmaya çalışıyor. Aslında kimse aldatılmadı. Herkes ne yaptı ise bilerek yaptı.
Evet sağıyla, soluyla birlikte 60 binin üzerinde çalışanı olan bir şirkette Teftiş Kurulunu da politize ederseniz işte böyle olur Sn. Bolat.
Öne sürdüğünüz mazeret, komedi olur.
Yorumlar Tüm Yorumlar (35)