Sevgili Airporthaber Okurları,
Beni zaman zaman, değerli meslek büyüğümüz, Çetin Özbey’in köşesinde konuk olarak yazdığım yazılardan tanıyorsunuz diye düşünüyorum. Site sahibi ve yöneticisi Ali Kıdık beyin “madem yazmayı seviyorsunuz, yazılarınızı gönderin yayınlayalım.” teklifi üzerine bu haftadan başlayarak ben de “Airporthaber” sitemizde yazmaya başlıyorum. Böylece, uzun yıllardır haberlerini ve yazar yorumlarını sürekli takip ettiğim, sektörün lideri “Airporthaber”e sadece okur olarak değil, sivil havacılık tecrübe ve birikimimle yazar olarak da katkıda bulunacağım. Bana bu imkânı sağladıkları için kendilerine teşekkür ediyor, tüm müstakbel okurlarımı saygıyla selamlıyorum.
THY EMEKLİLERİNİN PAS BİLET HAKLARI VE EMEKLİ KİMLİK KARTLARI NEDEN VERİLMİYOR?
Bu husustaki son gelişmeleri “facebook”taki grup/dava arkadaşlarımla bu yılki THY Olağan Genel Kurulundan sonra paylaşmıştım. Ancak sonrasında, çeşitli kanallardan çok fazla soru geldiği ve binlerce mağdur emektar detaylı açıklama beklediği için, “Airporthaber”deki ilk yazımızı bu konuya ayırdım.
Bilindiği üzere bu yılın Temmuz ayı sonunda, THY’nin 2022 hesap döneminin Olağan Genel Kurul Toplantısı yapıldı. Küçük hissedar olarak ben yine katıldım ve emektar THY personelinin, yıllardır “gasp edilen pas bilet hakları” ve anlamsız bir ısrarla “verilmeyen emekli kimlik kartları” konusunu Genel Kurul Gündemine taşıdım. Sonuç maalesef yine olumsuz oldu. Artık alenileşen bu ötekileştirmeci zihniyet ile mücadele etmek zorunda kaldığımızı daha iyi anlayabilmeniz için, toplantıda yaşanan diyalogları başta mağdurlar olmak üzere, ilgili herkesin en ince detayına kadar bilmesi gerekiyor.
Geçen yılki Genel Kurul’da da, her yıl olduğu gibi konuyu gündeme getirmiş ve THY nin yeni Yönetim Kurulu /İcra Komitesi Başkanı Sn. Ahmet Bolat, öncekilerin tersine bizi dinleme ve anlamaya çalışma nezaketi gösterdiği için, kendisine teşekkür ederek, “Sizin gibi başkan buldum, bırakmam” demiştim.
Toplantıdan sonra, Başkan’ın iyi niyetli ve yapıcı yaklaşımından cesaret alarak, kendisine 3 sayfalık bir mektup (e-posta) yazmış; talebimizin /mücadelemizin haklılığı noktasındaki, bütün hukuki ve idari argümanlarımızı açıklamıştım.
Bana dönüşü yine olumlu olmuş ve daveti üzerine, makamında bir kez daha görüşerek kendisine, sorunumuzu daha detaylı olarak bizzat anlatma fırsatı bulmuş ve bana yönelttiği bütün sorularını aklında hiçbir şüphe kalmayacak şekilde cevaplamıştım.
Ayrıca, haklarımızın iadesi için, önceden hazırlamış olduğum “taslak İcra Komitesi Kararı" ve bu karar doğrultusunda yapılması gereken "taslak Prosedür Revizyonlarını" takdim etmiştim.
Buraya kadarki anlatımımda, konuya kendi penceremden baktığım için gereksiz bir iyimserlik içine girdiğimi düşünebilirsiniz. Ancak, görüşmemizde kendisi mağduriyetimizin giderilmesi gerektiği noktasında bana açık ve net olarak hak vermiş; ayrılırken, bu konuyu yönetime sunacağına ve ivedilikle halletmeye çalışacağına söz vermişti.
Ancak sonraki aylarda, THY üst yönetimi cephesinde hiçbir somut ve olumlu gelişme olmadı…
Bu yılki Genel Kurulda, bütün bu süreci Toplantının “Dilek ve Temenniler Bölümünde” söz alarak, Divan Başkanı Ahmet Bolat’ın yüzüne karşı, bütün hazirunun huzurunda tane tane anlattım.
Geçen yıl beni uğurlarken, “Bilal Bey, İcra Komitesi 5 kişi ben bir kişiyim. Ama elimden geleni yapacağım. Biraz zaman alacak.” Demiş olduğunu, özellikle yüzüne karşı söyledim ve kendisine şu soruyu sordum:
Ahmet bey ben sizin bu son sözünüzü, şahsen iyiye yormuştum Aradan aylar geçti. Bu konuda herhangi bir olumlu gelişme duymadık. Bu durumda, diğer dört değerli yönetici haklarımızı almamıza karşı mı? Siz de geldiğiniz noktada, artık onlar gibi mi düşünüyorsunuz?
Verdiği cevap: “Evet istemiyorlar, ben de onlar gibi düşünüyorum. Hukuken haklı olduğunuza dair bir mahkeme kararınız varsa görüşürüz.” Şeklinde oldu.
Tam bu noktada, Emekli Başmüfettiş Necmi Demir söz aldı ve kendi davasında verilen olumlu kararı hatırlattı. THY’nin, yıllardır Yargıtay Kararını uygulamadığını açıklayarak, bunun keyfi bir tavır olduğunu söyledi.
Bunun üzerine, Ahmet Bolat hemen yanındaki THY Hukuk Müşavirine söz verdi. Önceki yıl, “sizin kararınız sadece ayrıldığınız yıldaki haklarınızla ilgiliydi” diye tezvirat yapmış olan THY Hukuk Müşaviri, bu defa toplantıya, başka bir dezenformasyonla gelmişti. Güya o dava bir “tespit davasıymış.” THY’nin bu karara uyması için, ayrıca bir “eda davası” açılması gerekiyormuş! Nitekim, icra mahkemesinde dava açılmış. Bu dava devam ediyormuş, bunun sonucu beklenecekmiş vb. bir sürü mügalata yaptı.
Necmi bey bu açık yanıltmacaya (saptırmaya) karşı, Yargıtay Kararını yüzlerine karşı bir kez daha okuyup; “siz bu net ve kesin karardan, bu sonucu mu çıkardınız?” diye sorunca, Ahmet Bolat hemen devreye girdi ve “O halde siz avukatınızı getirin, bizim avukatlarımızla bu konuyu müzakere etsinler.” diyerek topu yine taca attı!
Avukatlar bir araya gelip Yargıtay kararını tartışacaklarmış! İş Mahkemesi Kararını THY uygulamak zorunda mı değil mi diye.
Sonuç itibarıyla,” benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.” durumunu yaşamaya devam ediyoruz. Ama bilgisizlikten değil, tamamen art niyet ve husumetten kaynaklanan bir tavır bu! Bundan öncekiler tenezzül buyurup cevap bile vermiyorlardı. Bunlar bizi dinleme nezaketi gösterdiler. Ancak sonrasında, bildiğimiz “takiyyeci” yüzleri çıktı ortaya.
Konuşmaların devamındaki anlamsız tartışmaya müdahil olmadım ve “bu ülkede hukukun bittiğini” söylemekle iktifa ettim. Çünkü, pas bilet hakkı davalarında bugüne kadar verilmiş haksız, hukuksuz kararlar bir yana, hasbelkader verilmiş olan doğru ve haklı Yargıtay Kararını bile saptıranları, kararı uygulamamak için bin dereden su getirenleri görmezden gelen, hatta koruyan bir hukuk yapılanması var bu ülkede. Bunu anladık.
Sonuç olarak gelinen noktada, sinsi ve gerçek niyetlerini ilk defa bu kadar açıklıkla ifade ettiler, hatta bir yönüyle “rest çektiler” diyebiliriz. Ötekiler diye sınıfladıkları THY emektarlarının pas bilet haklarını gasp ettiler ve geri vermiyorlar. Maalesef sonuç bu.
Emekli Kimlik Kartlarınızı bile maksatlı olarak vermiyorlar. Çünkü kartlarınızı alırsanız, diğer hava yolu şirketlerinden indirimli veya ücretsiz bilet talep edebilirdiniz. Bırakın bileti, Emekli kimlik kartlarınız gasp edilmeseydi, herhangi bir kuruma, şirkete başvurup; “THY emeklisiyim.” Dediğinizde, kimlik kartı görmek isteyen görevli personelin karşısında mahcup duruma düşmezdiniz.
Bu husumet başka nasıl izah edilir bilmiyorum.
THY ye 25-30-35 yıl, hatta daha fazla sadakatle hizmet etmiş olmanızın onların nezdinde hiçbir önemi yok. Yaşadıkları ve yaşattıkları husumet ikliminde, “Sizi biz bir bahaneyle işten attık. Kendiniz emekli olma niyetiyle THY’den ayrılmadınız. Bu nedenle, THY emeklisi olarak kabul etmiyoruz sizi” riyasını yaşamaya ve yaşatmaya devam ediyorlar.
Oysa, THY’ nin ötekileştirmeci ve mobingci yönetimlerinin son 21 yılda, “verimsizlik”, “işletmesel gereklilik” vb. mesnetsiz gerekçelerle işten attığı binlerce personel, bir iki istisna dışında işe iade davalarını kazanarak, söz konusu haksız “iş akdi fesih” işlemlerini de batıl hale getirdiler.
Böylece, “sizi biz işten attık, siz kendi isteğinizle ayrılmadınız.” Şeklinde özetleyebildiğimiz uydurma argümanın saçmalığı ve temelindeki maksatlı art niyet, kazanılan davalarla binlerce kez ispatlandı. Ama, bu yalın gerçeği görebilecek ne adli ne de idari bir merci var bu ülkede.
Kaldı ki; “Hiç kimse kendi kusurundan, haksız eyleminden/işleminden faydalanamaz.” İlkesi çağdaş hukukun temel ilkelerinden biri olup; binlerce Yargıtay kararında yer almıştır. Ama, THY’nin ötekileştirmeci ve mobingci yöneticileri, bu temel hukuk ve ahlak kuralını bile anlamaktan, idrak etmekten uzaklar.
Çünkü, ilgili prosedüre maksatlı olarak ekledikleri “Ortaklıktan emekli olmak suretiyle ayrılanlara pass bilet verilir.” Cümlesiyle, emektar personelin 25-30 yıllık hizmetini kaale almadıkları gibi, aynı prosedürdeki asgari 10 yıl hizmet şartını da görmezden geliyorlar.
Senin toplam 10 yıl değil, 30 yıl bile hizmetin olsa, benim istediğim zamanda dilekçe verip, şirketten ayrılacaksın. Eğer itaat etmezsen, seni ben bir bahaneyle işten atarım. Ne pas haklarını ne de emekli kimlik kartını veririm diyorlar.
Yıllardır inatla sürdürdükleri bu “ben yaptım oldu kafası” nı, şirketin İK politikası olarak savunmaları ise tam bir iki yüzlülük.
Bu vesileyle, HAVA-İŞ sendikasına da bu kapsamda bir parantez açmak istiyorum. Pas bilet hakları konusunda ilgili prosedüre sonradan eklenen (işçi aleyhine) maksatlı bir cümleciğe dayanarak, THY yönetimleri yıllardır, sendika üyesi çalışanlara şantaj yapıyorlar ve bunu gizlemeye dahi gerek duymuyorlar.
“Ya bizim istediğimiz şartlarda ve zamanda işten ayrılırsın ya da biz seni işten atarız, emekli kimlik kartını vermeyiz.” diyorlar. Nitekim, yıllar içinde bu şantaja boyun eğmeyen binlerce sendika üyesi THY emektarı işten atıldı. Pas bilet hakları ve emekli kimlik kartları gasp edilerek tabii ki. Sendikanın hiç değişmeyen nazik ve uzlaşmacı başkanı yıllardır sürdürülen bu “iş güvencesi hakkını” ihlal eden şirket düzenlemelerini ve uygulamalarını durdurma, engelleme konusunda ne yaptı? Diye sormak gerekiyor.
Kendilerine hatırlatmış gibi olmayalım ama bir sendikanın üyelerine karşı birinci sorumluluğu ve asli görevi, işçinin “iş güvencesi hakkını” korumaktır. Yıllardır sürdürülen bu ihlaller ve devam eden şantaj karşısında, kendisine müracaat eden üyelerini yalnız bıraktığını, ücretsiz hukuki destek vermediği haberleri basına bile yansıyan HAVA-İŞ sendikası, prosedürdeki bu bir cümlecik maksatlı düzenlemenin ortadan kaldırılması için neden mücadele etmez? Neden TİS Pazarlıklarında gündeme getirmez? Yoksa, sendika yöneticileri de mi bu büyük kıyıma, “bizimkiler ve onlar” penceresinden bakıyorlar? Sorularını sorup, şimdilik bu bahsi burada bitirelim.
Gelinen noktada durum maalesef bu. Ancak, bu durumdan kimse olumsuz, bir sonuç çıkarmasın ve ümitsizliğe kapılmasın. Güzel ülkemizde adaletin, hukukun ve toplumsal barışın yeniden tesis edileceği günler yakındır. Ben buna inanıyorum.
Bu vesileyle mobbingcilere ve takiyyecilere de anladıkları jargonla son mesajımızı verelim:
“Zulümle abad olanın, ahiri berbad olur.”
Yorumlar Tüm Yorumlar (66)