Okurken not almışım. Yanılmıyorsam Mümin Sekman beyin yazdığı bir kitaptı. Romanın Filozof İmparatoru Marcus Aurelius ’un hayat felsefesini anlatan bölüm diye de bir not koymuşum. Herhalde imparatorun felsefesinden çıkan sonuçları toparlamış Sn. Sekman. Yalnız 3 -5 satır. Başlığı “ İNSANLIĞIN FABRİKA AYARLARINA UYGUN YAŞA “altındaki metin ise şöyle “ Nedir İnsana yakışan şeyler? Kendi türünden olanlara nazik davranmak, duyulara güvenmemek, doğru düşünceleri yanlışlardan ayırt etmek, evrensel doğa ve onun kurallarına göre olup biten şeyler üzerinde düşünmek.” Bu notu tekrar okuyunca konuyu işlemeğe karar verdim. Nedeni basit. Hepimizin fabrika ayarlarına dönmeye ihtiyacımız var. Ve de tabii ki fayda da var. Az bir şey kaldı. Biraz daha gayret edersek sektörce hatta ülkece geri kalan bazı özelliklerimizi de yitirirsek insanlıktan tümü ile çıkacağız gibime geliyor. Belki de yalnız biz Türkler değil tüm insanlık aynı durumda.
Geçen haftaki yazım için kaleme alınan yorumları hatırlıyorsanız / veya tekrar göz atarsanız bu haftaki konumun seçim nedenini en açık şekilde görmüş ve anlamış olacaksınız.
Sektörümüz, yöneticilerimiz ve biz çalışanlar fabrika ayarlarına dönebilir miyiz? Döneriz ama daha zoru göze alıp önce sektörün tüm canlı unsurlarının bu ayarın özlemini çektiğinden emin olmamız gerek. Bir düğmeye basmakla olacak bir dönüşüm değil bu. İnsanı meydana getiren unsurlara biyolojik açıdan bakarsak bir döllenme olayından ibaret olduğu görülür ki, konumuz bu değil. Ancak İnsanı insan yapan hususlara manevi açıdan bakarsak ( ki asıl konumuz budur) hepimizin bildiği bir takım insancıl vasıflar tabii ki ön plana çıkıyor. Bu vasıfların sıralanması tabii ki her kişiye göre değişken.Klavye benim elimin altında olduğuna göre , benim sıralamam aşağıda.
Konuya bir bütün halinde yaklaşırsak, her buton ayrı bir insani vasfı i ifade etmesine rağmen bunların birbiri ile sıkı bağlantıda olduklarını görebilmek mümkün. Ahlak kavramına sahip olan insanın bir insanın, ayırımcılık yapması, adalet duygusuna sahip olmaması, kendine özgü vicdani denetimi yapmaması mümkün değil.
AHLAK KAVRAMI BUTONU
Her gelişmiş toplumun temelinde ahlaki değerler yatar. Dürüst olmayan davranışlar korku, güvensizlik ve sosyal çöküşe neden olur. Gerek iş ve gerekse normal yaşamımızda bu unsurlardan kaynaklanan çöküşü hissedebiliyoruz. Bu çorbada bizim de tuzumuz var mı diye sormamıza gerek yok herhalde. Bu butona basmadan kendimizi de gözden geçirmemizde mutlak fayda var. Ülkede ve İş yerinde dürüst olmayan davranışlarda bulunanlar herhalde yalnız bizi yönetenler değil. Her şeye rağmen yine de şanslıyız ki, sistemin fabrika ayarlarına bu butonu da eklemişler. Unutmamak gerekir ki, en kötü düşmanlarımız cahil ve basit insanlar değil, okumuş, kültürlü ve ahlâkları bozuk olanlardır.
ADALET DUYGUSU BUTONU:
Evet; fabrika ayarlarına dönüşün adalet butonuna basıldığı takdirde, sistem bu duyguyu herkes için eşit çalıştırmaya başlatacaktır. Ancak sistemin bu yüksek devire ulaşması için düşünebilen tüm canlıların bu butona hep birlikte basmaları gerekir. Kendin için istemediğin kötü olguları, başkaları hatta karşında olanlar için bile istememe seviyesi bu butonun kumanda ettiği belki ulvi duygunun en tepe, doruk noktasını teşkil eder. Evet; Bizler Adalet İsteriz. Zira Aristotales’in dediği gibi “ zayıflar daima adalet ve eşitlik ister. Oysa ki, bu hasletler kuvvetlinin umurunda bile değildir “
Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat Batıya doğru ilerlerken Moğol tehlikesine karşı ülkenin önemli merkezlerini savunmak için kaleler inşa ettiriyordu. Yapımı tamamlanan bu kalelerden birini dönemin din ve islam konularında büyük söz sahibi olan Sultan Veled’e gösterip fikrini sorar. Sultan fikrini şöyle dile getirir.
“Kale gerçekten çok sağlam ve düşman saldırısını göğüsleyecek güçte.inşa edilmiş. Ama yönetiminde olan mazlum ve mağdurların beddua okların karşı seni koruyacak bir kale yaptırmayı düşünmüyor musun? Bu kale taştan ve duvardan yapılmaz. Çünkü alınan beddualar onu deler ve geçer. O kalenin harcına adalet, inanç ve merhamet karıştırmak gerek.
GÜVEN DUYGUSU BUTONU:
Ben başta olmak üzere her fırsatta çoğumuz Patron ve Yöneticilerimizi güvenilir olmadıklarını söylüyoruz. Nedenlerini sıralıyoruz. Birçoğunda da haklılığımızı biliyoruz. İyi de bizlerin onlara ne kadar güven verdiğimizi hiç düşünmüyoruz. Birçok tutarsız davranış ve yaklaşım sergiledikten sonra güvenilir olmayı beklemek nasıl bir düşüncedir ki? Fabrika ayarlarının doğruluğuna hepimiz güveniriz. . Güveniriz ve cihazlarımızdaki “ Fabrika ayarlarına dön “ komutunu tıklarız. Hepimiz inanırız ki, kullandığımız cihaz her ne ise bu başa dönüşten sonra hatasız çalışacak ve bizi mutlu edecektir. Ta ki biz canlılar bir şeyleri yeniden bozana kadar.
AYIRIMCILIĞI ÖNLEME BUTONU
İnsan olmanın en önemli vasıfların biri olan eşitlik ilkesinin, etkili ve yetkili kişilerce Irk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi görüş birliği etnik köken vb bir takım tercih nedenlerinden ötürü belli bir zümrenin lehine kullanılmasıdır. Başka bir deyişle devletin, kurumların ve şirketlerin imkânlarının yalnız grup içinden ayrıştırılan insanlara kullandırılması olarak da ifade edilebilir. Ayırımcılığı önleme butonu belirli şartlardan kolaylıkla etkilenen bu çapraşık insani yapıya vicdani açıdan da kumanda edilmesini sağlar. Martın Luther King’ ne demiş? “ Kuşlar gibi uçmayı öğrendik Balıklar gibi de yüzüyoruz. Ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk. Kardeşçe yaşamayı. Evet hepimiz hasım olduk maalesef.
VİCDANLI DAVRANMA BUTONU
Vicdan bir bakıma insanın kendi kendini ve verdiği kararları denetleme ölçüsüdür. Ya da verilen kararlar bize sunulduğunda, “Doğru mu, yanlış mı?” ikilemi içinde kalındığında içimizdeki o ses kararımızın “Doğru” veya “Yanlış” olduğunu bize fısıldar. Başka bir deyişle; kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güçtür. Her ne kadar bu alışkanlığı yitirdiğimiz ortada ise de vicdanı insanla konuşur. Haksızlık yapmak, başkalarının hak ve hukukuna tecavüz etmekten, etmiş olmaktan rahatsızlık hissetmek vicdanın sesidir. Tarif tamam da etrafa bakında bu rahatsızlığı hissedenlerin ne kadar azaldığını görebiliyoruz. Vicdanlı davranma butonunun yumuşaklığı kişinin yapısına göre değişir. Eğer içimizde bir nebze insanlık kalmış ise yumuşak olan buton bu insani vasfı hemen devreye sokacaktır.
C. Brentana ne de doğru söylemiş. “ İyi bir vicdan en rahat yastıktır “
İNANÇ BUTONU:
İnanç insana, insan olma özelliğini kazandıran temel yapı taşlarından bir tanesi olup bu sadece insana özgü bir olgudur. Başka bir deyişle yeryüzünde inanca sahip tek canlı türü insandır İnanç, Allah’a (Tanrı'ya,) herhangi bir öğretiye, görüşe veya bir kişiye duyulan bağlılıktır. .Dini açıdan İnanç, bir düşünceye gönülden bağlı bulunmak demektir. Ayrıca inanılan şey, görüş, öğreticidir. Kişinin şüphelerden sıyrılıp emin olmasını sağlar. Aynı zamanda inanç bir sığınaktır insanlar için . Einstein’ın bir sözünü hatırladım. “Tanrıya inanan adam olmak kolay. Önemli olan
Tanrının inanacağı insan olmak” diyordu.
VEFA DUYGUSU BUTONU
Vefa, sevilen veya sevilmesi gereken kimselere verilen değerin bir nişanesi olup bir anlamda sevgi, saygı ve dostluk borcudur. Vefa aynı zamanda kişinin kendi sorumluluğunu hissetmektir. Bu duyguya sahip olanlarımız o kadar az ki. Bu güne kadar olan yaşamımızda çok değişik örneklerini gördük. Şüphe yok bundan sonrada göreceğiz.
Notlarıma baktım da, buton listesi hayli uzun. Genelde uzun yazan bir kişiyim ama bu liste hem bana hem de okurlara fazla uzun gelir. Yukarıda da belirttiğim gibi bu konular birbirine bağlı. Aslında bir kaçını iyi hazmetmek suretiyle sonuca ulaşmak mümkün gibi geliyor düşününce. Ne dersiniz hep birlikte Fabrika Ayarlarına dönebilir miyiz dersiniz. Ve ya sizde toplumumuz ve hepimiz adına buna ihtiyaç duyuyor musunuz?
Her ne kadar aşağıdaki anlatım beni karamsarlığa itiyorsa da yine de ümit olmadan yaşamak zor. Ümitleniyorum, ümidimi muhafaza ediyorum ama kendi adıma değil. Çocuğum ve torunum için buna mecburum.
“ Su, ateş ve ahlak dost olup birlikte zaman geçirmeye başlamışlar. Çevrede dolaşırken birbirlerini kaybetmeleri halinde nasıl buluşabileceklerini konuşmaya başlamışlar. Suya sormuşlar. “ Kaybolursan nasıl bululacağız seni” Su arkadaşlarını cevaplamış “ Nerede bir şırıltı duyarsanız beni orada bulabilirsiniz. Ateşe dönmüşler “ Ya seni kaybedersek nasıl buluruz ki? “ Suali “ Bir duman görürseniz işte orada ben varım “ diye cevaplamış ateş. Sıra ahlaka gelmiş. Onun yanıtı oldukça düşündürücüymüş. “ Beni kaybederseniz bir daha asla bulamazsınız.”
Okuduğunuz için teşekkürler. Lütfen bitince aşağıdaki linkş tıklayınız. Hepimizin yaşamımıza sığdırmaya çalıştığımız unsurların yaşam çerçevemizi yetersiz bırakmaması temennisi ile..
Yorumlar Tüm Yorumlar (13)