EN ZEKİ KAFADAN BACAKLI, AHTAPOT & İŞ YAŞAMININ BAZI İNSAN KAYNAKLARI SORUMLULARI VE ÜNİTELERİ: Bu yazıda kafadanbacaklı ahtapotlarla, iş hayatımızdaki İnsan Kaynakları sorumlularını ve ünitelerini yan yana koyup huylarını sularını bir karşılaştıralım istedik.
Sy. Montgomery Ahtapotun Ruhu isimli kitabına bu canlıyı nasıl anlatılıyor.” Ahtapotların düşünceleri, duyguları ve bir kişilikleri vardır. Onlar değişim üstatlarıdır. Bir ahtapot, içinde bulunduğu durum için gerekli görüntüyü seçmek, seçimine uygun şekilde değişmek, en sonunda sonuçları gözlemlemek ve gerekirse tekrar değişmek zorundadır. Kendinden farklı bir yaratığın zihninde neler olduğunu tahmin edebilen tüm yaratıkların en başarılısı, ahtapottur. Çünkü ahtapot, kendini korumak için yaptığı sayısız aldatmacayı bu yetenek olmadan yapamaz” diyor
AHTAPOT GÖRSELİ BİR SEMBOL: Ahtapot görseli genellikle olumsuz anlamda, güçlü ve manipülatif organizasyonlar ve kurumlar için bir sembol olarak kullanılırmış (134*). Bizim iş yaşamımızda yer alan IKK’ ların bazıları da öyle değil mi? Seneler geçse de kötü uygulamaları unutulmuyor. Ve de kurumlarda bu tarzın nadide bir sembolü olarak anılıyorlar.
AHTAPOTLARI TAKLİT ETMEK İÇİN ROBOTİK ARAŞTIRMALAR YAPILIYOR. Ahtapotların bazı özelliklerini taklit edebilmek için yapılan bazı robotik araştırmalar yapılmış. İtalya'da bir araştırma ekibi 2015 yılında minimum hesaplama gerektiren ve sürünerek yüzebilen yumuşak gövdeli robotlar geliştirmiş. 2017 senesinde de bir Alman firması bu konu ile ilgili ileri adımlar atmış.[159]. Bizim IKK’ lar ise bir robot değil ama, birilerinin aynadaki aksi ve de başka organizasyonların kontrolü altında. (Organizasyon sözünü yanlış yorumlamayın. Söz konusu organizasyon bir okulun mezunlar derneği olabileceği gibi, o kapasiteyi elinde tutan bir siyasi teşekkülün üye veya sempatizanları da olabilir)
AHTAPOTLARIN 3 KALBİ VAR: Ahtapotların üç adet kalbi var. Eh sekiz kola kan pompalamak kolay iş değil. Bir olmaz ise, diğeri o da olmaz ise öbürü var. Kimse ahtapota “kalpsiz” diyemez. Tabii bu latife. Hissizdirler ve duygusuzlardır. Gelelim bizim IKK ’ların kaç kolu var? Sayabilirsen say. IKK’ nın mensubu olduğu kurum, kuruluş örneğin bir havayolu ise bu da söz konusu canlının, kollarının şirketin uçtuğu tüm noktalara ulaşıyor demektir. Oralara atanacak liyakatli (?) insanlar dahil birçok şey onlardan soruluyor. Ahtapotun 3 kalbi kan pompalamak için 8 koluna ancak yetiyor. Sizce bu kadar geniş bir yelpazede icra-i sanat eyleyen IKK’ nın kaç kolu olmalı? Nasıl bir yaradılış ise anlaşılması zor ama yakın, uzak bakmadan her yere yetişiyorlar gördüğümüz kadarı ile.
AHTAPOTLARIN 8 BEYNİ VAR: Ahtapotların sekiz kolu olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Ama her bir kolun kendi” mini beynine” sahip olduğunu biliyor muydunuz? Daha da fazlası, her bir kol bağımsız olarak hareket etme yeteneğine sahipken – tat alma, dokunma ve yön olmadan hareket etme – merkezi beyin yukarıdan aşağıya bir kontrol sistemine sahip. Konu bizimkilere gelince Allah bize acımış diyorum. Tek beyinle çalışanları bu hale düşüren IKK’ ların ya 8 beyni olsaydı? Kim bilir daha neler neler çekerdi çalışanlar. Hele hele bizimkilerin fazla beyni olsaydı ve her beyni bağımsız kumanda etseydi, ortalık nasıl karışırdı dersiniz.
AHTAPOTLARIN YETENEKLERİ VE YARAMAZLIKLARI: “Bir laboratuvarda bulunan tüm balıkların bulundukları tanklarından kaybolmaları hakkında uzman görüşleri mevcut. “Çalışanlar küçük bir video kamera kurarak ahtapotlardan birinin kendi tankından çıktığını, diğer tanka giderek, tankı açtığını ve o tankta bulunan balığı yedikten sonra tankın kapağını kapattığını kendi tankına geri dönüp saklanarak kanıtı gizlediği ortaya çıktığını” gördüler. Bu konuda maalesef söyleyebilecek bir şeyimiz yok. Zira bizim dünyamızda IKK’ ların iştigal sahasına giren tüm konularda büyük bir gizlilik var. Gizlenen kanıtları görme imkanımızda yok. Bilmem anlatabildim mi? Sizi işten atsalar bile nedenini bilmeniz, öğrenmeniz mümkün olmayacaktır. Her şey sır. Her şey gizli.
AHTAPOTLARIN BEYNİNDEN KALPLERİNE TEPKİ SİNYALİ GELMİYOR. Kalbimizin beynimize gönderdiği sinyaller, beynimizin kalbimize gönderdiği sinyallerden daha fazladır. Sadece kalp beyin tarafından gönderilen sinyallere tepki vermiyor, beyin de kalp tarafından gönderilen sinyallere karşı tepki gösteriyor. Buna göre kalbin tıpkı beyin gibi kendine has çok kompleks bir sinir sistemi var. 40.000'den fazla olan bu nöronlar, kalbin kendisine ait 'küçük bir beyin' olarak tanımlanıyor. Kalbin çeşitli durumları, nöro taşıyıcılar tarafından beyne iletiliyor ve beyin sistemini ve insanın duygularını etkiliyor. Örnek olarak sevgi hormonunun da çıkış yeri kalp.
Evet bizim IKK’ cıların insanları bu denli ayrıştırmalarına, insanların haklarına tecavüz etmelerine ve de yaptıkları onca usulsüz tayin ve terfi uygulamalara ilaveten, insanları sebepsiz yere işlerinden etmelerine, yalnız çalışanı değil, tüm bir aileyi çoluk çocuk perişan ettikten sonra kalplerinden kaynaklanan hiçbir sıkıntı çekmediklerini ve bir rahatsızlık hissetmediklerini söyleyebilirim. Bu insanların kalplerinden beyinlerine iletilen hiçbir mesaj olduğunu zannetmiyorum ki bu sinyaller kalplerine duygu olarak geri dönsün ve de IKK’ cılar üzüntü, pişmanlık vb. duygular hissetsinler.
AHTAPOTLARIN 8 KOLU VAR: Evet ahtapotların 8 kolu var. Bu kollardan herhangi biri koptuğu zaman yerine bir başkası çıkıp uzayabiliyormuş. Ben şaşırmadım. Zira bizim IKK’ larda da durum pek farklı değil. Bir şekilde kurumdan onlardan birisi gider veya ayrılırsa güçlü organizasyonun bir başka ferdi hemen onun yerini alıp uzadıkça uzuyor. Buradaki uzamayı görevde yükselmek olarak kullandığımı söylemeliyim.
AHTAPOTLARIN ZEKASINDAN ŞÜPHE YOK: Bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre; dünya üzerindeki en zeki yaratıklar olarak bilinen memelilerden sonra kafadanbacaklı ahtapotların da zeki olduklarını söyleniyor. Yapılan birçok testte, labirentte yollarını bulmuşlar ve hafızalarına kaydedebildikleri görülmüş. Ayrıca, ahtapotlar çok yumuşak ve esnek bir vücuda sahiptirler. Bu özellikleri ile gözleri kadar büyük olmayan deliklerden dahi geçebilirler. Ahtapotlar bu esnek vücut yapıları yanında, kemikleri olmadığı için birçok yerden kolaylıkla kaçabilmektedir. Yakalanan ahtapotların konuldukları kafesten kaçtıkları, bazen rafta tırmanırken görüldüğü ya da bir masanın üzerine oradan oraya doğru hareket ettikleri görülmüştür. Ahtapotların en çarpıcı özelliklerinden biride; renk ve derilerini değiştirebilmeleridir. Şüphesiz renk değiştirmek; güvenlikleri açısından en iyi kamuflaj yöntemlerinden biridir. Bu renk değiştirme durumu, örneğin çizgili bir ahtapotken aniden benekli bir ahtapota dönüşebilirler. Ayrıca renk değiştirme aralıkları da oldukça sıktır. Zira bir bilim adamının ahtapotu gözlemlemesi sonucu, 7 saat boyunca 1000’e yakın görüntüsünü değiştirdiğini gözlemlemiştir. Doğrusunu isterseniz ben bizim IKK’ ların kaçtıklarını, korkudan renk değiştirdiklerini bugüne kadar hiç görmedim. Bu mutlak kendilerini hiçbir zaman güvensiz bir ortamda görmediklerindedir. Ortam onlar için çok güvenli. Şirket içi veya şirket dışı fark etmiyor. Görünümde herkes onlara saygılı. Tabii korkudan. Kimse işinden olmak veya en azından doğu Anadolu’ ya tenzili rütbe ile tayin edilmek istemez.
AHTAPOTLARIN KORKUTMA TAKTİĞİ KULLANIMI: Bu arada daha büyük sinsi bir Pasifik çizgili ahtapotu, akşam yemeği için avlanırken korkutma taktikleri kullanır. Bu bizim IKK’ ların yabancı oldukları bir davranış şekli değil. Her zaman her konuda aynı taktikle insanları sindirdikleri bilinmekte ve görülmekte. Ellerinde çalışanlara karşı kullanmakta tereddüt etmeyecekleri bir silah var. İş akitlerinin feshi.
AHTAPOTUN DUYGULARINI DIŞA VURMASI: Yakalanmış bir ahtapotun çalışanlardan birini sevmediğine dair bir bilgiyi aktaran uzmanlar var. Ahtapotun sevmediği çalışan tankın yanından her geçtiğinde, ahtapot ona doğru su fışkırtıyormuş. Bizim IKK’ larda benimsemedikleri çalışanlara karşı duygularını bir şekilde belli ediyorlar. Aynı görüşü paylaşmadıkları kimselere su fışkırmıyorlar ama onlara sevgisizliklerini istihdamla ilgili konularda (tayin, terfi vb.) aleyhlerinde verdikleri kararlar ile çok net bir şekilde ortaya koyuyorlar. Bu tutumları ile diğer çalışanlarda kendilerine karşı nefret duygusu oluşmasına yol açmasını yadırgamamak gerek.
İNSANLARI TANIYABİLME VE ONLARI SEÇEBİLME (AYRIŞTIRMA) YETENEĞİ Biyologlar, dev Pasifik ahtapotunun tanıma yeteneklerini test etmek için bir deney tasarladılar. İki haftalık deney süresi boyunca, bir grup ahtapotu düzenli olarak beslerken başka bir grup fırçalı bir sopayla ahtapota dokundu. Deneyin sonunda, ahtapotlar, kendilerine düzenli yemek veren “iyi” bakıcıya farklı düzenli fırçalı sopayla dokunan bakıcıya farklı davrandılar ki bu da ahtapotların aynı üniformaları giymelerine rağmen iki kişiyi ayırt edebildiklerini doğruladı. Evet bizim IKK’ larda farklı da olsa gelişmiş denir mi bilemem ama bir insan ayrımı kabiliyeti hat safhada mevcut. Ancak onlar yalnız kendileri ile aynı görüş ve fikirde olanları başka bir deyişle manevi açıdan kendilerini destekleyenleri ve moralman besleyenleri diğerlerinden ayırt edebiliyorlar.
BİR NEZAKET KAİDESİNİ SONDA DA OLSA YERİNE GETİRELİM.: Mutlak ki; bazı şirketlerin söz konusu üniteleri, insani ve vicdani prensiplere ve yönetim kıstaslarına uygun planlamaları ile çalışanların genelinin saygı ile kabul ettiği bir hizmet üretiyorlardır. Önce İnsanları seven, insanın bir değer olduğu noktasından hareketle, çalıştıkları şirkete, patronuna olduğu kadar çalışanlarına da yakın ve tüm faaliyetlerini konu ile ilgili mevzuat ve prensiplere uygun, insancıl bir tarzda yürüten İnsan Kaynakları ünitelerini yazıda yer alan anlatımın tümünden tenzih ediyorum. Şanssızlığım benin bu türe rastlamamış olmam
BİR ŞEFİMİZ VARDI:
Bir yorum geldi geçen haftaki yazıma. Bir okurum Müdür Rumuzlu bir not göndermiş ve de “Eskiden bir müdürümüz vardı diye başlayan hikayeler anlatırdınız yazılarınızda. Gülümsetirdi bizi o konular. Ne oldu Müdürünüze? Herhalde anlamışsınızdır ne demek istediğimi. Kendisi ile dalga geçebilen insanları severiz genelde. Olgundurlar. Hadi şu müdürünüzü getirin satırlarınıza” Yorumları cevaplamaktan vazgeçtiğim için kendilerine geri dönemedim. Müdürümüz iyi. Ama arkadaşımızı “Bir Şefimiz vardı” seslenişimle cevaplamayı düşündüm.
Seneyi tam hatırlayamıyorum. Galiba 1979 veya 1980 yıllarındaydı. THY Dış hatlarda çalışıyorduk. 40 kişilik bir Fransız grubu vardı Paris uçağında. Ve de sabah saatlerinde icra edilecek olan bu uçuş ancak akşam geç saatlerde yapılabilecekti. Bu nedenle bilet ve bagaj işlemlerine başlamamıştık. Defalarca gecikme anonsu yapmış ve yolcularımıza ikram sunu hazırlıkları yapıyorduk. Gruptan 5 kişilik bir temsilci ofise geldi. Kendilerine durumu anlattık. Bu gecikmenin genele anons edildiğini söyledi arkadaşlarımız. Duymamışlar. İçlerinden biri “Pis Türkler” diyerek hakarete başladı. Ofise çıkan merdivenlerin üstünde duruyordu bizim şef. Fransızca bilirdi. Duydu ve ofise geldi. Hakaret eden Fransız’la bağırıp çağrışmaya başladılar. Kim ne dedi anlamıyorduk ama, bizim şef adama okkalı bir tokat vurdu. Fransızlar saldırdı. Ve bir ofis kavgası başladı. Hiç unutmam S. E isimli bir çalışan hanım personelimiz kendisine saldıran Fransız bayanın kolunu ısırınca hava iyice kızıştı. Sonunda ofise gelenler kavgayı ayırdı. Fransızları ofisten dışarı çıkarttılar. Şef sanki hiçbir şey olmamış gibi “haydi arkadaşlar şu yolcuların bilet ve bagaj işlemini yapıp bagajlarından kurtaralım ve kendilerine de söyleyin pasaporttan geçmesinler dedi “ve de biz gereğini yaptık.
10-15 dakika ortalarda görünmeyen şefimiz kontuara geldi ve yolculara akşama kadar sizi burada bekletmeyeceğiz, otobüsümüz kapıda bekliyor size bir Boğaziçi turu yaptırdıktan sonra bir restoranda balık ikram edeceğiz ve akşamüzeri küçük bir Sultanahmet turundan sonra havalimanına getireceğiz dedi. Yanılmıyorsam o otobüse mihmandar olarak koyduğu iki personelden biri Fransız kadını kolundan ısıran S.E isimli arkadaşımızdı. Gezme, yemek ve turların sonunda yolcular havalimanına döndü. Kendilerine uçağa kadar refakat ettik tabii ki. O sırada VIP bölümünden iki Arkadaşımız ellerinde birer buket ile uçak başındaydı ve THY’ nin özürlerini iletti ve de grup lideri ve eşine çiçekleri takdim etti. O sıralarda şefimiz ortalarda yoktu. Tokatladığı Fransız ise onu arıyordu. Bize sordu. Cevaplayamadık. “Kendisine özürlerimi iletin, ben hata ettim, şimdi sizlerden utanıyorum” diyerek uçağa bindi. Ofise döndük. Akşam 22 civarındaydı. Şef odasında oturuyordu. Kavgaya karışanları çağırdı. Başmüdürün konunun başkanın talimatı ile Teftiş kuruluna intikal ettirileceğini söyledi. Ve de müfettişlere nasıl ifade vereceğimizi bize anlattı. “Yalana gerek yok yolcunun “Pis Türkler” ifadesini duyan şefimiz bu şekilde bağıran kişiyi tokatladı ve ofiste bulunan diğer yolcular bunun üzerine kavgaya karıştılar. Ayırmaya çalıştıksa da başaramadık.” vereceğimiz ifade buydu. Evet, Teftiş Kuruluna çağrıldık. Herkesin aynı şeyi söylemesi ve şefimizi korumaya kalkmaması müfettişlerin dikkatini çekmişti. Hatta güldüler ama bir şey söylemediler. Neticeten teftiş Kurulumuz şefimizi cezalandırdı. Nasıl bir ceza ise, o sene sonuna kadar başka bir hata yapmaması halinde verdikleri ceza şefin sicilinden silinecekti. Şefimiz müfettişlerin milli duygularına güvenmiş ve” Pis Türkler” sözünü içlerine sindiremeyeceklerini düşünmüştü belli ki. Düşüncesi doğru çıktı. İşin en güzel tarafı ise şefin “olaydan iki gün sonra tüm vardiyayı toplayıp “yolculara karşı benim gibi yanlış davranmayın, kibar ve nazik olun vb. şeklinde uzunca bir nasihat etmesiydi”. Hepimiz dinlemiştik. Evet, müdürümüz bir tarafa böyle bir şefimiz de vardı.
Yorumlar