“Bol keseden veriyor” diyor kamuoyu. Aslında sözünü tutuyor. İlker Aycı ve takımı gibi “ pandemide işten çıkartma olmayacak” deyip onlarca insanı sorgusuz, sualsiz atma gibi bir şey değil bu. Tam tamına sözünün karşılığını yerine getirmek denir buna.
Havacılık konusunda Cumhurbaşkanını birileri fena yanıltmış. Sayın Cumhurbaşkanının havacılık konusunda aldığı bilgileri bir başkasından doğrulatması gerekir. Zira bilenler “Yine kim kandırdı” sorusunu soruyor.
Geçen hafta Akdeniz çanağında turizm ve havacılık sektörü içinde önemli yerleri bulunan iş insanlarımızla bir dizi toplantılar yaptım. Turizmin geleceği, havacılık sektörünün içinde bulunduğu açmazları masaya yatırdık. Konu dönüp dolaşıp hep Türk Hava Yolları’na geldi. Haklı sebepleri vardı ve ben bunları aktarmaya söz verdim.
İki konuya temas edeceğim. Elbette Murat Demirbilek dostumun zamansız vedası ve DHMİ personeline ödenen Eurocontrol tazminatları. Yine gündemde olan bu konu tüm camiada farklı beklentilerin oluşmasına sebep oldu. Detayları paylaşacağım.
Ben bir kez daha utandım ve bir kez daha umutlarımı yitirdim. Bu kadar vizyon düşüklüğünü asla kabul etmiyorum ve değişmesi için elimden geleni yapacağım. Övündüğümüz havacılık yükselişinin, nasıl da aşağı çekildiğini görmekten hicap duyuyorum. Anlatacağım…
Türk Hava Yolları pandemi döneminin verdiği zararları tamir etme adına personele hem hatırı sayılır zam ve ardından da prim jestiyle yara sarmaya devam ediyor. Motivasyon adına iştirakleri ile birlikte önemli bir mesafe kaydetti. Peki ya öteki havacılar! Onların hakkı yok mu?
Bu hafta bütün okurlarımdan ve havacılık sektöründen özür dileyerek yazıma başlamak zorundayım. Zira Amerika’ya ağabeyimin kazası üzerine gelmek zorunda kalmamı fırsat bilerek, ağzından salya akan bir densizin yazdıkları artık kabul edilmez bir hal almıştır.
Okurlarımı hiç habersiz bırakmadığımı bilirsiniz. Ölüm olmadığı sürece de yazmaya köşe yazılarımı aksatmamaya gayret ederim. Bu yola çıktığımda da yani Airporthaber’i kurduğumda da tek düşündüğüm “bizim haberlerimizi tek kişi dahi beklese onu habersiz bırakmayacağım” demiştim. Aynı düşüncem devam ediyor.
Havacılık sektörüne verdiğimiz emek, bugün bu alanda mütevazı olunmayacak kadar çok, kitaplara sığmayacak kadar anılarla dolu, çatlayacak sır küpleri kadar doludur. Kimseye ne yaranmak mümkün ne de kimseyi memnun etmek.
Oyun içinde oyunu sezmemek imkansız. Birileri Ahmet Bolat’ı başarısız kılmanın derdinde ve kendi yoluna taş koyulmaması için puslu havanın nöbetçisi yolunda. Bu arada Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı DHMİ bürokratının 40 gündür ultra lüks bir otelde nasıl tatil yaptığının sırrına ışık tutacağım…
Ben bu Ahmet Bolat için iyi niyetli olduğuna dair önemle avanslar verdim. Halen “iyi niyetli” olduğuna kanaatkârım. O halde niye sert eleştirilerim var merak ediyorsunuzdur. Sizin için, sizin geleceğiniz için. Bu “niteliksiz” ifadesine de bi açıklık getireyim.
Havacılık sektöründe iştirakleri ile birlikte en çok personel çalıştıran şirket THY. O yüzden bu konuyu THY üzerinden yazmak daha doğru ve diğer şirketlere de örnek olur. Bankalar personel maaşlarını o banka üzerinden verilmesi karşılığında promosyon adı altında para ödüyor şirketlere. Peki, o paralar nereye gidiyor?
Aslına bu hafta bu köşeyi başka bir konuya ayırmıştım. Çok tartışılan ve fakat az gerçeği bilinen Zafer Havalimanı’nı konu edecektim. Lakin bizim sektörün en önemli değişimi anlık gelen bilgileri önemine göre değerlendirmektir. Zafer Havalimanı’ndan da bahsedeceğim ama THY pilotlarının söylemleri öncelik konumuz oldu.
Sabiha Gökçen Havalimanı yönetimin iş yapamadığını ve Malezyalıların Türkiye’deki bir havalimanın Malezya şartları ile yönettiğini, bu nedenle işlerin karınca hızı ile yürüdüğünü ifade etmiştik. Hatta CEO Berk Albayrak’ın tek başına karar alamadığını, bir nevi makam bekçisi olduğunu anlatmaya çalışmıştık.
“Yanılırsam çık karşıma” diye bir şarkı var. Ben yanıldım. Karşıma da çıkabilecek cesur da göremiyorum. Zira kendi maharetleri ile değil, verilenle yetinenlerin kendi yönetim anlayışları olmadıklarını bilmem gerekirdi. Geçmişten örnek alacaklarını düşünmem de yersizmiş.
Akıl alır gibi değil. Sunexpress Havayolları kokpit-kabin ve yolculara dağıtılan yemeklerin içinden yazıya başlığı veren mide bulandırıcı şeyler çıkıyor. Airporthaber’e ulaşan bu görüntüler haberleştirildikten kısa bir süre sonra bütün medyanın, sosyal ağların da gündemine bomba gibi düşüyor.
Çok direndim, çok düşündüm bu yazıyı yazıp-yazmama konusunda. Sonra da “O yazmayı severdi, O okumayı severdi, O insanlara bilgi aktarmayı severdi” diye yazmaya karar verdim. Tabi önce eşinden izin almam gerekirdi ve ben izni alıp öyle yazmaya karar verdim.
Öncelikle bütün havacılık camiamızın Kurban Bayramı’nı kutluyorum. Bayramlar, birlik ve beraberliğin, küskünlerin barışmasına sebep olan dini inançlarımızın gereğidir. Ama aynı şeyi THY’de de görmek isterdik. Mutlu azınlık yerine, huzurlu bir bütünlük aradık ama maalesef henüz olmadı ve olacak gibi de görünmüyor.
Benim kadar İstanbul Havalimanı üzerine olumsuz yazan olmasın, benim kadar yeri konusunda eleştiri yazısı yazan olmasın. Pistlerle ilgili konuyu gündeme getiren de benim. Gerçekleri dile getirmekle duyumlar üzerine yapılan algıya da yine benim doğrularla milleti bilgilendirme görevim olduğunu düşünürüm.
Rakibini kıskanıyorsan, genel kurullarda dahi onun adından bahsediyorsan, ticari başarısını kıskanıyorsan bile rekabetin de ahlak kuralları vardır. Zaman, zaman bize havlayanlar gibi yapılan transfer hamlesini zinhar doğru bulmuyorum. Ne bugün ne de yarın uygun görmeyeceğim.
Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu bakan olduğu günden beri DHMİ’nin kalibrasyon uçakları ile havada fink atıyor. Tarifeli uçakla çok fazla seyahat etmişliği yok. Hatta bir yurtdışı seyahatine tarifeli uçakla gidip sonra da özel uçağı çağırtarak geri geldiği yönünde bilgi var.
“Şirketleri korumak lazım” Bu söz Ahmet Bolat’a ait. Evet, ama önce senin ve ekibinin koruması lazım. Bir ölüm ilanını, bir taziye duyurusunu bile yazamayan, düşünemeyen ekiple bunu başaramazsınız. Birinci konumuz bu. İkinci konumuz DHMİ’deki toplu görevden almalar ve yer değişimleri.
THY Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bolat’a ait bu başlık. Beş ayı geçti göreve gelişi. “Günün adamı mı gönül adamı mı” bu sorunun cevabını aramaya devam ediyorum. Başlangıçta iyi niyetli davranışları, personel dokunuşlarını övgüyle alkışladık.
Siz meseleyi halen “Millet Bahçesi” mi sanıyorsunuz? Vallahi yanarım aklınıza, vallahi yanarım anlık düşüncelerinize ve vallahi yanarım “bu ülkeyi seviyorum” sözlerinize. Havacılara, sessiz kalanlara, tarihe saygı duymayanlara, oldubittiye getirenlere sitemim var.
Yıllar, yıllar önce gitmiştim TAI’ye. F16 test pilotu Şener Koltuk’un gösterisini haberleştirmiştik. Sevgili Ali Genç’in daveti üzerine tesislere gittim. Hem Temel Kotil ile uzun bir aradan sonra konuşma fırsatı bulacaktım hem de bakalım bahsedildiği gibi TAI bir atılım içinde mi onu gözlemleyecektim.