Yazıya girişi bir atasözüyle yaptım. Gelelim o atasözünün benim için ne ifade ettiği konusuna...
Şimdi sizlere üç ayrı açıklamayı arşivlerden çıkartıp aynen aktarmak istiyorum.
Açıklama 1:
“Atatürk Havalimanı'nın büyüme imkanı yok. Gelişim alanında yapılaşma var. Dolayısıyla, biz devlet büyüklerine verdiğimiz bilgide 'üçüncü bir havalimanının mutlaka ileriye dönük olarak yapılması gerekiyor' diyoruz. Yapılacak havalimanı da mutlaka entegre bir ulaşım projesi ile desteklenmelidir. Bu entegre proje raylı sistem, metro, demir yolu, deniz otobüsü veya deniz yolu ulaşımını içermelidir. Bu alanda kargo hizmeti verilecekse karayolu ulaşımının da dikkate alınması gerekir. Bu havalimanı, 15-20 yıl sonraki ihtiyaçlar dikkate alınarak yapılmalıdır.”
Açıklama 2:
"Atatürk Havalimanı, bütün rekorlarına rağmen artık kapasitesinin sonuna geldi. Havalimanında apron-terminal dışı çalışanlarıyla birlikte 60 bin personel görev yapıyor. Gelen-giden yolcu, karşılayıcı-uğurlayıcı ve çalışanları ile günlük insan sirkülasyonu 200 binden fazla. 2010 yılında yerli ve yabancı 300 havayolu ile 288 bin 248 uçak iniş-kalkış yaptı. Gelen ve giden yolcu sayısı da geçen yıl 32 milyon 165 bin 817 olarak gerçekleşti. Bu rakam dünya havaalanları yolcu sıralamasında 38, Avrupa`da ise 8. sırayı işaret ediyor. Havalimanı'nda 22'si kamu olmak üzere 750 dolayında kuruluş hizmet veriyor. Güvenlik ise polis, gümrük, jandarma ve özel güvenlik personeli olmak üzere toplamda yaklaşık 6 bin kişi ile sağlanıyor. İstanbul'un yıllık 100 milyon yolcu kapasiteli bir havalimanına ihtiyacı var."
Açıklama 3:
"Atatürk Havalimanı şu anda günlük bin uçak trafiğini aştı. Mevcut trafik kapasitesi 600. Burada yeni pist yapımı çözüm değil. Planlanan paralel pistin maliyeti 5 milyar TL. Biraz daha trafiğin iyileştirilmesi için hava ve park tarafından iyileştirme yapıyoruz. Gecikmelerin bir kısmı parkla ilgili. İnsanlar; "Bir saat, iki saat bekliyoruz" diyorlar. Doğru, park sorunumuz var. Park için, askeriyenin kullandığı alanı bitirmek üzereyiz. Orayı park alanı için kullanacağız ve bir rahatlama olacak. Hurda araçların da kaldırılmasıyla seyrü-seferde de iyileştirme yapacağız. Fakat bunlar kısmi iyileştirmeler. Bir de başka meydanlara göndereceğiz. Burada seçici davranacağız. Yük, charter ile ilgili onları ayıklayacağız. Tarifeli seferlere daha çok imkan tanıyacağız. Bunlar kısa ve orta vadede biraz rahatlatacak tedbirler. Ancak, trafik artışı o kadar acımasız ki buna yetişemiyoruz. Çözüm: yıllık 150 milyon kapasiteye ulaşacak 3'üncü havalimanı. Onda da bu yıl ihaleye çıkacağız."
Yukarıda üç farklı kişinin özünde aynı şeyleri işaret eden farklı zamanlarda yaptıkları açıklamalarını koydum. Şimdi bunlar da nereden çıktı, bu açıklamalar kime ait diyeceksiniz haklı olarak. Hemen izah edeyim.
Birinci açıklama olarak koyduğum ilk paragraf, 2007 yılında yapıldı ve sözler İstanbul Vali Yardımcısı Atatürk Havalimanı Mülki İdare Amiri Vedat Müftüoğlu'na ait. İkinci açıklama şu anki Atatürk Havalimanı Mülki İdare Amiri Ahmet Aydın'a, son açıklama ise Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın...
Son iki açıklama bir yıl içerisinde yapılmış, ilk açıklamanın üzerinden ise 5 yıl geçmiş. Eğer tarih vermesem ilk açıklamanın da yakın tarihli olduğunu düşünecektiniz. Çünkü o açıklama ile bugün Vali yardımcısı ve Binali Yıldırım'ın açıklamaları neredeyse birbirinin aynı...
Üç açıklamanın ortak noktası Atatürk Havalimanı'nın kapasitesinin yetmediği konusu. Burada Vali Vedat Müftüoğlu'nun öngörülü oluşunu takdir etmek gerekir. 5 yıl öncesinden bugünün çözümleri için ipucu sunması bir bürokrat için artı puandır. Çözüm noktasında elinden çok fazla bir şey gelmese de sorunun tespit edilmesi ve ortaya konulması bakımından hayli önemli bir durum. Ancak bugün 'Atatürk Havalimanı kapasitesi yetmiyor' diyen vali yardımcısı el üstünde tutulurken o günün vali yardımcısı ne oldu biliyor musunuz? Merkeze çekildi... Evet, Atatürk Havalimanı'nın sorununu ortaya koyduğu için o vali yardımcısı, apronda deve kesme olayı ve kayıp altınlar bahane edilerek 'haddini aştı' gerekçesiyle apar topar merkeze çekildi.
Yukarıda söyledim ya "vakitsiz öten horozun başını keserler" diye... Ne kadar doğru bir söz değil mi?
Şimdi herkesin konuştuğunu o gün konuştuğu için 'tü kaka' ilan edilen o vali yardımcısının günahı ne?
Ve son söz... THY'deki eylem öncesi 'THY yönetiminin tavrı sert olabilir, katılanların canı yanar' dediğim için de beni tefe koymuştunuz.
Ne acı ki vakitsiz konuştuk ama hem Vali yardımcısı hem de ben sonunda haklı çıktık!
Yorumlar