Ticari Havacılık işletmelerinde görev yapan uçuş işletmeden sorumlu yönetici personel ile eğitimden sorumlu Yönetici personelde aktif pilot olma şartı aranmayacak. Bu yönetmeliğin 6 Mart tarihli resmi gazetede yayımlandığını geçen hafta paylaşmıştık.
Aradan 10 gün geçti, eğer zorlarsam bu ortamda bile aklım çok şeyi alabiliyor ancak bir havayolunun uçuş eğitiminden sorumlu yöneticisinin ve havayolunun Uçuş İşletme Başkanının ki aynı zamanda baş pilotluk görevini de yürüten kişinin uçucu olmamasının nedenini halen kavrayamıyorum bir türlü. Bu uygulamayı kim teklif eder,kim düşünür.
Bu öneri herhalde Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünden gelmemiştir. Birileri onlara bu teklif götürmüş olsa gerek. Bunu fazla araştırmaya gerek yok. Kendiliğinden ortaya çıkacaktır ne de olsa. Aynı kararname kapsamında ekonomik açıdan zor durumda olan şirketlerine bir ayrıcalık tanınan Atlas Jet’in ilgilileri olabilir mi? Şirketin sahibini tanıyanlar olamaz diyor. Katılıyorum. Yoksa Hükumete yakınlığını kullanıp bunu SHGM’ ne dayatmışolan devasa havayolumuzun tepesinde oturan zat olabilir mi? Ben bilmiyorum kendilerini o kadar tanımam ama tanıyanlar mümkün olabilir diye fikir yürütüyor.
Önce haber için yapılan yorumlara bakıp bazı şeyleri daha kolaylıkla anlamama yardımcı olacak ve bana yol gösterecek bir şeyler bulabilir miyim diye diye baktım. Tabii ki her zamanki gibi sonuç sıfır. Bir yorum gördüm. Diğer bir yorumcuya sesleniyor ve. “ Ortalama entelektüel seviyede olmadığını anladım, çok kitap okumalı kendini geliştirmelisin” diyordu. İki yorum dışında yazanların ortalama entelektüel seviyesine sahip olmadıklarına olmadığına eminim.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bu tür uygulamaları kural haline getirmeden önce mutlak Sivil Havacılık şirketleri ile görüşmeler yapmıştır (?) Getirisini, götürüsünü tartmıştır. Uygulama kararname imzalanmadan önce duyulmadığına göre, bu görüş alış verişi mutlak şirketlerin tepesinde oturan şahıslardan biri ile yapılmıştır gibime geliyor. O da bu mevzuatı SHGM’ yeempoze eden şahıstan başkası değildir diye düşündüm. Bilmem doğru mu?
Eğer Havayolu yönetiminin kokpit personeli ile ilgili gerek mevzuatı zedeleyen ve gerekse çalışma şartlarını zorlaştıracak uygulama öngörüleri varsa, lisansı elinde olan ve ertesi ve daha sonraki günlerde kokpitte organizasyonel açıdan kendisine bağlı değişikpilotlarla uçacak ve en azından onların yüzüne bakacak bir uçuş işletme yöneticisininhavayollarının tepeleri tarafından öngörülen bu tür bir uygulamayı desteklemesi çok zordur.Ve de o makam hali ile yönetimin işini zorlaştıracaktır.
Uçuş lisansına sahip olmayan bir şahıs iseyönetim açısından çöpsüz üzümdür. Acaba aranan bu mudur?
Dünya havayollarında baş pilotu emekli bir kaptan olan bir havayolu var mıdır dersiniz? Herhalde yoktur. Bu konuda ne konuşmaya ne de yazmaya gerek var. Uçmayan / Uçamayan bir baş pilot pardon baş pilotluk görevini de yapan bir Uçuş İşletme Başkanı. Neye / kime hâkim olabilir dersiniz. Sahi örneğin Türk Hava Yollarında kaç pilot çalışıyor acaba? Bazı şirketlerde bu makamı işgal eden şahısların kısa sürede değiştirilmesinin başta gelen nedenlerinden biri de bu olmasın sakın. Herhalde talimatı hazırlayanlar, organizasyonda yer alacak olan yardımcıların bu konuda etkin olacağını hesap etmişlerdir. Kim bilir. Bu yönetmeliğin hangi akla hizmeten önerildiğini anlamanın tek çözümü, uygulamayı görmek galiba.
Evet; Yönetici personelin lisansa sahip olmaması durumunda atanacak olan yardımcının lisanslı olmasının gerektiği metinde yer almaktadır. Bu durumu yorumlamak gerekirse sistemin çalışması için lisansa sahip olunması gerektiğinin bir ifadesidir bu cümle. Anlayamadığım ise yönetimden birisinin bu lisansa sahip olması gerekli ise neden bu sorumlu yönetici olmuyor da yardımcısı oluyor? Bu Yardımcının emekli olmadan görevde yükselmesi de mümkün olmadığına göre ne düşünmek gerekir acaba?
Neden böyleyiz, neden her şeyi en olumsuz köşesinden yorumluyoruz. Bu bizim yaradılışımızdan değil. Başımızdakilerin bizleri bu yöne itmesinden. Aklımıza TÜBİTAK geliyor. Ve diğerleri. Tabii ki detaya gerek yok. İnsan acaba böyle bir durum mu ortaya çıkacak diye düşünüyor elinde olmadan. Bir helikopter şirketinden emekli bir pilotu büyük bir şirketin uçuş işletmeden sorumlu yöneticisi yapamazlar ya. Değil mi? Ama düşünüyorum da onunda bir tarihlerde lisansı vardı? Değil mi?
Evet, şimdi kimse bu yönetmeliğin altındaki imzadan ötürü Cumhurbaşkanınca hazırladığını söylemesin. Tıpkı THY’ den dışlanıp hukuki platformda haklı görülen 211 THY çalışanının işe iadelerini Cumhurbaşkanımız istemedi dendiği gibi. Resmi gazetelere bir bakın, bu denli büyük işlerle uğraşan devletin tepesi önemli konular dışında her gün tüm resmi gazetenin bütün muhteviyatını okuması mümkün mü? Konu ile ilgili olarak öneri makamın altındaki tüm sıralı yöneticilerin koordinasyon imzası ile çıkıyor Cumhurbaşkanlığına.Devlet kademeleri birbirine güvenmek zorunda. Biz de bu uygulamanın Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne kimin tarafından empoze edildiğini yapılacak olan ilk icraatları / atamaları takiben anlamış olacağız herhalde.
AHLAKİ DÜZEYİMİZİ BU KEZ DE BAŞARI İLE SERGİLEDİK.
2011 yılında İstanbul’un İkitelli yöresinde su baskını yaşamıştık. Canlar kaybedilmişti. Ertesi gün gazetelerde insanlarımızın suyun etkisi ile cadde ve sokaklara sürüklenen ev gereçlerini yağmaladıklarını okumuştuk. Resimler yayımlandı. Ve de 65 fırsatçı tutuklandı.
Üzerinden çok zaman geçmedi. Elazığ depreminin 3. cü gününde bölgede yıkılan evlerin fazla olması ve Elazığlıların yoğun kiralık mesken arayışları üzerine bahis konusu ilimizde ev kiralarının iki misli arttığını gazetelerde okumuş ve televizyonlarda dinlemiştik.Bunu insanlıktan ne denli uzak olduğumuzun bir göstergesiolarak yorumlamak yanlış mı? Bir Elazığlı olarak utandığımı söylemeliyim.
Türkiye’mizdeki ilk Korona virüs vakasının duyurulmasının ardından ise necip milletimizin bazı örneklerinin saldırırcasına market raflarını boşaltmalarına ilişkin haberler gazete ve televizyonlarda, boş rafların görüntüleri ile birlikte yer aldı. Ve bu arada başta korona virüsünü öldürdüğü söylenen kolonya olmak üzere un, makarna, bulgur, pirinç ve benzeri gıda maddeleri tükenmişti. Ertesi sabah kolonya almak üzere gittiğim Migros satış elemanı “ Evet; dünkü saldırı üzerine bu sabah yine kolonya geldi ama raflara yerleştiremeden o da tükendi derken elinde olmadan gülümsüyordu” İnternetten artan kolonya fiyatlarını takip ettim. Şaşırtıcıydı.Aynı akşam Bakanlığımız açıklama yaparak bu konuda fırsatçılara aman verilmeyeceğini ve haklarında kanuni işlem yapılacağını duyuruyordu.
Evet, fırsatçılar hemen harekete geçtiler. Şimdi de evlere Bakanlıktan geliyoruz, Corona Virüs araştırması yapıyoruz diye evlere girmeğe çalışıyorlar. Amaç evleri soymak. Kapıyı açmamak tek çare.
Evet; fırsatçılar insan türünün kötü yaradılışları. Ya Bizler neyiz?
Fırsatçılar kötü olmasına kötüydü ama ya marketleri basan ve başkalarını hiç düşünmeden normal ihtiyaçlarının üç, dört katı alışveriş yapan insanlara ne demek gerekir ki? İnsan türünün kötü örneği olan fırsatçılardan ne farkımız var ki?Onlar gibi bu tür hareket eden insanlarında ahlaki erozyona uğramış oldukları ortada. Evet, belediyenin Korona nedeniyle çeşitli yerlere koyduğu antiseptik dezenfektan pompalarının çalınması ahlaki düzeyimizin seviyesi açısından yeterli bilgiyi vermiyor mu?
Bu yetmiyormuş gibi piyasaya kötü haber pompalayan trollerin ( Her siyasi görüş içinde bu türün varlığını üzülerek görüyoruz ) Korona virüs konusunda da boy göstererek toplumu germe ve korkutma konusundaki gayretlerini nefretle karşılıyoruz. Devlet korona virüs salgını konusunu bu denli iyi yönetiyorken ( Sağlık Bakanımızın bu konudaki gayretini ve bilgilendirme konusunda kurduğu sistematiği takdir ve teşekkürle karşılıyoruz ) bizlere iletişim kanalları ile sundukları bilgilerin aksi rakamları yaymak bunlara ne kazandırır bilemiyorum. Amacını anlamak mümkün değil tabii ki. Butürler için söyleyecek bir şey bulamıyorum. Adinin bayağısı tipler oldukları mutlak.
Market Yöneticileri sınıfta kaldı.
Türkiye de Corona Virüsün varlığının ilk anonsunda tablonun böyle olacağını düşünmelilerdi. O sabah marketteki aşırı kalabalığı görünce kasaya gidip on dakikalık bir gözlem sonucunda basit bir önlem alabilirlerdi. O da örneğin herkese 1 şişe kolonya, 2 paket makarna vb.. mübrem ihtiyaç maddelerinin kısıtlı satışına geçebilir ve herkesin bu imkanlardan faydalanmasını sağlayabilirlerdi. Bunu düşünen ve uygulayan Metro’ ya teşekkür etmek gerek.
Japon Halkı: Ahlak düzeyi Yüksek Bir Topluluk.
Japonya’daki Sendai depreminin ardından orada bulunan birinden gelen bir mektup tercüme ettirilerek yayımlanmıştı.Bir bölümünü aşağıda sizlerle tekrar paylaşıyorum.
“Gün içinde evlerdeki dağınıklıkları toplayabilmek için yardım ediyoruz birbirimize. İnsanlar arabalarında oturuyor, ekranlarından haberleri izliyor, ya da bir kaynak açıldığında, içme suyu alabilmek için sıraya giriyorlar. Eğer birinin evinde musluktan su akarsa, hemen bir işaret koyuyor, diğerleri de kovalarını doldurabilsinler diye.
O kadar şaşırtıcı ki; benim bulunduğum yerde ne bir yağmalama oldu ne de market sıralarda itiş kakış. Alışverişlerinde herkes başkalarını da düşünerek ihtiyacı olan miktardan azını alıyor. İnsanlar evlerinin ön kapılarını açık bırakıyorlar, çünkü bir deprem durumunda daha güvenli. Hiç kimsenin aklına evinin soyulacağı gelmiyor. Ve de böyle bir olay meydana gelmiyor.
Ve Japonlar kendileri, harika insanlar. Her gün kulübeme geliyorum kontrol etmeye, şimdi de elektrik olduğundan bu e-maili yollamak için geldim, girişte benim için bırakılmış su ve yiyecek buldum. Kimin getirdiğiyle ilgili bir fikrim yok, ama orada duruyor. Yeşil şapkalı yaşlı adamlar kapı kapı dolaşıp, herkesin nasıl olduğunu kontrol ediyor. İnsanlar hiç tanımadıklarına yardıma ihtiyaçları olup olmadığını soruyor. “
Çözülme; kişiliği oluşturan bütündeki birliğin bozulması.
Toplumumuzda yaşanan kurumsal, bireysel, ekonomik ve siyasi çözülmelerin bu ahlaki çöküntünün alt yapısını hazırladığı mutlak. .Belki de yaşadığımız diğer bazı problemlerin temel nedeni de yukarıda sıraladığımız örneklerden de anlaşılacağı üzere bu türyıpranmış bir ahlaki çevrede yaşıyor olmamız.
Şimdi sizler düşünün ve kendi kendinizce cevaplayın. Şahıs veya kurumsal menfaatler toplum yararlarının önüne geçti desem yanlış mı olur dersiniz?
Siyasi, bireysel ve kurumsal çözülmelerin ekonomik çözülmeler ile birleşmesi sonucunda kimseyi umursamayan, adeta birbirinden nefret edercesine kamplaşmış, her konuda sadece kendisini düşünen fertlerden teşekkül eden egoist bir toplumsal yapı oluşmasına sebebiyet verdi desem hata mı yapmış olurum?
Acaba, dinimizin bazılarınca değişik yorumlanması, insanların manevi değerlerinden uzaklaşmalarına sebebiyet vermiş olabilir mi?Zedelenme ötesi, parçalanan bu faktörlerkişiliği oluşturan bütündeki birliğin bozulması durumunu yaratmaz mı?
Bizi bu karanlık kuyuya itenlerin niyetleri kaderleri olsun. Her kimseler.
(*) Selçuk Şirin
Yorumlar Tüm Yorumlar (23)