İnsanları, davranışlarına, düşünce tarzına uygun bir yakıştırma yapmak sureti ile yermek ta eskilerden, devri Osmanlıdan beri kullanılan bir taşlama yöntemi. Bu taşlama yakıştırması bazen toplum tarafından öyle benimsenir ki, kişinin asıl isminden fazla kullanılır seslenişlerde. Bu yakıştırmanın satirik şiirlere bile dönüştüğüne sıklıkla rastlanılır.
Ne acıdır ki, içinde yüzlerce kötülük bulunup kendini iyi biri zanneden karaktersizler var bu dünyada. Aslında, dünyada kötülüğün var olduğunu yaşıyor ve biliyoruz. Ancak bunu açıklamak için şeytanı ya da iblisleri aramaya, onları dinlemeğe gerek yok. Etrafımızdaki insan görünümlü iblisler kendi başlarına kötülük yapmayı mükemmel bir şekilde başarıyorlar
Bir toplulukta kimin hangi düşüncede olduğunu anlamak artık çok zor. Demokratik bir tarz ile yönetilen kurumlarda çalışanlar düşüncelerini korkmadan söyler ve bu durum yöneticiye avantaj sağlar. Tarzda hata varsa yöntemleri değiştirip, insanları tekrar kazanabilme imkanları vardır. Despot yönetimler için ise çözüm daha kolaydır. Ya bizdensin ya da yoksun.
Bu toplantılarda en büyük hisse kimdeyse onun dediği olur. THY’ de en büyük hisse devletin Varlık Fonunda. Bir tek onun el kaldırması yeter. Kaç hissedarın kabul etmediği önemli değil. Mevzuat işte böyle. Toplantı gündemine bakarsanız THY Yönetim Kurulu üyelerinin ücretlerinin belirlenmesini de genel kurul yapıyor (?) Hangi genel kurul(?). Anlayan beri gelsin
İyi insanlar sorumlu davranmalarını söylemek için yasalara ihtiyaç duymazken, kötü insanlar yasaların etrafında kendilerine bir yol bulmaya çalışırlar. Yaşanmışları iyi değerlendirirseniz göreceksiniz ki kötülüğü cezalandırmayan yönetici bunun yapılmasını emredendir. Bunu fazla araştırmaya da gerek yoktur. Kötülük kendiliğinden doğmaz. Yaratılır.
Devlet iş yerinde torpil ve çalışanların ayrıştırılmasını caydırıcı müeyyidesi olan bir suç haline neden getirmez? Bunu anlayabilmek mümkün değil. Bu kimlerin işine gelmiyor dersiniz? Siyasilerin mi yoksa atanmış olan siyasi görüşleri ağır basan yöneticilerin mi? Aynı şekilde düşünen çalışanlarında olabileceğini düşünemiyorum. Var mıdır dersiniz?
Eskiden dalkavukluk varmış. Bayağı bir meslekmiş Sonra soytarılar çıkmış ortaya. Epeyce sonra. İspiyonculuk doğmuş. Ve de soytarılar ile ispiyoncular kardeş olup birlikte bizim başımıza bela olmuşlar. Tabii ki insanların iş ahlakı iyiden iyiye çöktükten ve yöneticiler bu çirkinleri kucakladıktan, ispiyonculara kıymet verip onlara itibar ettikten sonra.
Bal Tutan Parmağını Yalarmış. Bu söz çoğunluk için bir hakmış gibi yorumlanmaya çalışılır. O görevi yapan bunu hak ediyor kanaati yaygın hâle gelmiş ve söz anlamının dışına çıkartılmıştır. İnsanlar haklarına razı olup, kendine veya yakınlarına her şeyden pay çıkarmaya çalışmamalıdır. İstismara açık bu konuyu parmağındaki balı yalayanlara anlatmak zordur.
Yaşamdaki olayların anlamı ve değeri, aslında kişinin bakış açısıyla şekillenir. Bir olayın iyi veya kötü, doğru veya yanlış olduğu; kişinin filtrelediği bakış açısı ile anlam bulur. Tıpkı aynı resme bakan birçok insanın gördüklerinden farklı anlamlar çıkarması gibi. Aynı gök kubbenin altında yaşıyoruz ama aynı yerden farklı şeyler görüyoruz. Çok şaşırtıcı
İyi insan ya da mutlu insan, iyiye uygun yaşayan, böyle yaşamayı alışkanlık haline getiren insandır. Eylemde bulunurken, başka bir amaçla değil; yalnız iyi bir insan olduğu için iyi olanı gerçekleştiren insandır. Ve de maalesef ki bu tür insanlar parmakla gösterilecek şekilde az. İyi insan olmak bir karakter meselesidir. İyi bir insana denk gelmek ise nasiptir.
Narsist kişilik bozukluğu, bir kişinin kendini düşünme, beğeni, değer ve başarı açısından aşırı biçimde önemsemesi ve başkalarını değersizleştirme eğiliminde olması durumudur. Narsistler genellikle kendilerini üstün, özel ve b u nedenle, narsistlerin söyledikleri sözler de genellikle kendilerini överek ve başkalarını gizliden küçümseyerek şekillenir
Grev çalışanların bağlı oldukları sendika ile uyguladığı bir hak arama yöntemi. Toplumun ve özellikle iş çevrelerinin bu arayışa saygılı olması ile bu süreçte her şeyin mantık çerçevesinde yürütülmesi şart. İşveren grev sürecinde lokavt ilan etmez ise aynı ekiple ile çalışacağını, ekip ise yaşamlarını aynı iş yeri için çalışarak sürdüreceğini unutmamalıdır.
Suçu başkalarının üzerine atmak bir düzen sorunu gibi. Durumu yaratanlar bu çirkin tarzın insanları, tutumlarının sistemi çözümden uzaklaştıracağını düşünmüyorlar. Şirketleri yönetenler zor anlarında topu başkasına atma, suçu diğerine yükleme modelleri geliştirerek onu yaşam biçiminin bir parçası haline getirdiler. Getirenlerin insanlığı tartışılır
İnsanı özetleyen bir formül yok, karakterleri bir kalıba dökmek mümkün değil. Bazen ne yaparsak yapalım aynı frekansı tutturamadığımız insanlarla karşılaşabiliyoruz. Onlara, mahallemizde, okulda, iş yerimizde daha da kötüsü evimizde rastlamak mümkün. Köşe bucak kaçtığımız, alttan alsak da kurtulamadığımız, bu insanlarla ilişki kurabilmek oldukça zor.
İTİRAF (?) Kimseye torpil yapmadım, ama referansları can kulağıyla dinlerim. Tecrübem gösterdi ki akraba, arkadaş, yakınlarla iş yapmanın çoğu zaman hüsranla sonuçlanır. Torpilin sonunda torpillenenin ben olacağıma inanırım (?). Ama bazılarının görüşlerini dinlerim. Referans almaktan çekinmem. Referansları hep aynı zümreden almam ise tam bir tesadüf (?)
İstismarcı ve insanları ayrıştıran yöneticiler, çalışanların örgütsel özdeşleşme seviyelerini azalttığı için çalışanların tüm duygularını menfi yönde etkiliyor ve onların kuruma bağlılıklarını azaltıyor. Ama bu kimsenin umurunda değil. Muhatap olan çaresiz çalışanlar yöneticilerin istismarı sürdükçe haliyle hırçınlaşıyorlar. Sahnedeki oyun budur.
Sabah evden çıktınız. Gökyüzü gri. İnsanlar işe gidiyor. Çoğunluğun yüzü asık. Yaşam zor. İnsanlar buruk. Asık yüzler bunun göstergesi. Karşıdan bir bey geliyor. Yaklaştıkça yüzündeki dost gülümseme daha net seçiliyor. Günaydın diyor size, iyi günler diliyor. Mukabele ediyor ve de o anda gününüzün iyi geçeceğini düşünmeğe başlıyorsunuz. Neden ki?
Yüksek hedefler vermek genelde performansı artırsa da hatalı davranışları tetiklediği de görülüyor. Zor matematik problemleri çözmesi istenen öğrencilerin ortalama %84’ünün kopya çekmeye daha meyilli olduğu bir araştırma sonucunda belirlenmiş. Zorlu görevler, insanların özdenetim kaynaklarını zamanla tüketerek negatif sonuçlar ortaya koyabiliyor.
Aşağıdaki görselde belirtilen beklentilerimiz mantıklı ise, bunlar robotların yönetimine neden imreniyorum’ un cevabıdır. Uzmanlar başka türlü düşünebilirler. Ancak robot yöneticileri bir umut haline getiren mevcut insan yöneticilerin yan tutucu davranışları olup çalışanları sizden, bizden şeklinde ayrıştırmakla başlayan istihdam uygulamalarıdır.
İspiyoncu içinin kötülüğünün gereğini yapar. Bir konu yakalasam da bildirsem diye ellerini ovuşturarak faaliyet gösterir. Bu onun için bir iş değil, bağımlılıktır. Madde bağımlılığının tedavisi varsa da bu huyun tedavisi yoktur. En tehlikeli olan, ispiyonculuk' la müfteriliği zihinlerinde birleştiren insanî değerlerden sıyrılmış bu tiplerdir. (S. Avcı)
İş yaşamında yöneticilerin yanlışları doğrularını direkt silip götürmüyor. Her olgu ayrı ayrı değerlendiriliyor. Sözüm ona teraziye ayrı ayrı konulup tartılıyor. Ölçüm aletinin hataların konduğu kefesi arızalı sanki. Yöneticiler için doğruların silinme korkusu yok. Yanlışların sorgulanma korkusu olmadığı gibi. Unutmamak gerekir ki testi taştan korkar.
Hepimiz yeni yılda, dostlarımızın iyi niyet mesajlarını memnuniyetle alır ve sağlık ve mutluluk dileklerimizle bu temennileri aynı şekilde cevaplarız. Aslında bu karşılıklı iyi dileklerin tümünün yol gösterici ve o güzelliklere ulaşmak için ne yapılması gerektiğini hatırlatıcı temenniler olduğunu düşünerek onları gerçekleştirmek için + uğraş vermeliyiz
Ahtapotların tarih boyunca anlatılan efsanevi hikayeleri var. Antik Yunan mitolojisinde, ahtapotlar Tanrıça Athena'nın sembolü olarak kabul edilirdi ve de efsanelere göre, Athena, bir ahtapotla yarışmaya girmiş ve mağlup olmuş. Bu nedenle, Athena onları denizin koruyucu tanrısı olarak seçmiş ve onlara derin denizlerde yaşamaları için kendi gücünü vermiş.
Aslında sınır kavramını bir çerçevedir. Bu çerçeve davranışlarımız ve sorumluluklarımız noktasında bizi şekillendirir ve bize bir hareket alanı sağlarsa da bu sınırın başkaları tarafından çizilmesi ona uymamız kaçınılmaz hale gelmişse nedeni korkularımızdır. Evet, Yaşamımızda mevcut sınırları yüzleşmeye cesaret edemediğimiz korkularımız belirliyor.
Hayatımız çepe çevre kötülük çemberiyle çevrili. Ne güzel değil mi? Eğer bunlar olağan diyorsanız, huzurlusunuz demektir. Bazen keşke ben de onlar gibi olsam da hayatım daha kolay geçse demeye başladım. Yorumsuz, sorgusuz, fikirsiz, koyun gibi güdülen ve yönetilen, hakkını aramayan, hakka saygı göstermeyen, nezaketsiz, saygısız, kaba ve hatta terbiyesiz