Türkiye'nin dört bir yanını sallayan bir mesele: "Mustafa Kemal'in askerleriyiz!" dedikleri için ordudan atılan beş teğmen ve onları yalnız bırakmayan halk. Söz konusu Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, eşsiz lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk olduğunda, kimse durumu basitçe geçiştiremez, geçiştirememeli. Bu konuda hiçbir kural, hiçbir norm, hiçbir vicdan yok sayılmamalı.
Milli Savunma Üniversitesi'ne bağlı Kara Harp Okulu’ndan mezun olan beş teğmen, mezuniyet töreninde, yemin ettikten sonra kılıçlarını havaya kaldırıp, “Mustafa Kemal'in askerleriyiz!” diye bağırmışlardı. Ama o kılıçlar sadece havada değildi; ülke tarihinin en derin, en acımasız kırılma noktalarına kadar uzanıyordu. Ve işte, bu an, Türkiye'de yeni bir tartışma başlatıyordu.
Tartışma ne mi? İhraç edilen teğmenlerin, alt kademe komutanlarının ve ordunun gözden düşen "subaylarının" geleceği… Ve bir o kadar da, onları savunan halkın, 'Mustafa Kemal'in askerleri' olmanın gururu…
"Mustafa Kemal'in askerleriyiz!" demek, Cumhuriyet’e sahip çıkmak demektir, bu toprakların geleceği için mücadele etmek demektir. Ve bu söylem, şüphesiz ki Türk Silahlı Kuvvetleri'nin asli değerleriyle örtüşen, onuru simgeleyen bir ifadedir. Aklı selim hiç kimse bunu siyasal bir söylem olarak düşünemez! Atatürk’ün adını ve ilkelerini anmak, bugünün Türkiye’sinde bu kadar büyük bir suç sayılabilir mi? Yapmayın Allah aşkına…
Bu olay, bize bir şeyi daha gösteriyor: Türkiye'de Atatürk'ün isminin anılması, özellikle de askeri çevrelerde, giderek daha tehlikeli bir durum haline geliyor. Bu bir simge, bir tepkiden öte bir varoluş biçimi. Eğer bugün "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" demek bir suçsa, bu aslında Cumhuriyet’in ve Atatürk’ün düşüncelerine sahip çıkmanın, bu ülkenin ilkelerini savunmanın ne kadar tehlikeli bir hal aldığının göstergesidir.
Şunu unutmamak gerek: Eğer bu ülkenin toprakları üzerinde bir gün, Mustafa Kemal’in askerleri yok olursa, o zaman gerçekten yok oluruz!
Zira Atatürk’ün askerleri, yalnızca silah kuşanmış askerlerden ibaret değildir! O, her birimizin yüreğinde, her birimizin vicdanında, özgürlük ve bağımsızlık uğruna mücadele edenlerin simgesidir. Eğer bir millet, kendini Ata’sına adadıysa, kimse buna zincir vuramaz. Mustafa Kemal’in askerleri sonsuza dek var olacaktır. Emin olun!
Pasaport Skandalı
Devletin matbaasında basılan gri pasaportların, devlet memurları tarafından hak etmeyen kişilere 8000 Euro’ya satıldı. Ülkemizin bir kez daha karanlık yüzü gözler önüne serildi. Hani derler ya, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz!” İşte tam da bu misal, bir grup memurun aklını yitirdiği, yolsuzlukla dolu bir deniz var karşımızda. Ve bu denizde, Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan bir memurun da tutuklanması, olayın ciddiyetini bir kat daha artırıyor.
Soruşturmanın nasıl sonuçlanacağı merak konusu. Kim bilir, belki de bu pasaportları alanların listesi, bir gün ifşa olacak ve bizler, bu skandalın ne denli derinlere uzandığını göreceğiz. Kütahya dışında başka illerde de benzer yolsuzlukların yaşanıp yaşanmadığı ise ayrı bir muamma. Devletin kapısında bekleyen hak eden insanların hakkı gasp edilirken, bu tür skandalların ortaya çıkması, adaletin ne denli yerlerde süründüğünü gösteriyor.
Pilotlarımıza ve kabin memurlarımıza neden yeşil pasaportun önü açılmıyor? Onlar, bu ülkenin gökyüzünde bayrağını dalgalandıran, uluslararası alanda ülkemizi temsil eden yegâne kişiler değil mi?
Bu durum, sadece bir pasaport meselesi değil. Aynı zamanda devletin itibarını, güvenilirliğini ve adalet anlayışını sorgulatan bir durum aslında.
Devletin matbaasında basılan bir pasaport, nasıl olur da bu şekilde pazarlanabilir? Bu tür yolsuzluklar, toplumun her kesiminde derin yaralar açıyor. Ama yine kimse görmüyor!
ÖNEMLİ BİR NOT
Malumunuz hava trafik kontrolörleri hakkında haftalarca yazı yazdım. Kontrolörlerin sorunlarının çözülmesi gerektiğini aksi halde bir felaketle karşılaşabileceğimizi söyleyip durdum. Alın size bir başka örnek. ABD’deki olaylar…
Havacılık emniyetten asla ödün verilmeyen bir sektördür. Ama bakıyoruz ICAO tarafından açıklanan raporlara, durum hiç de iç açıcı değil. Sivil havacılık sektörümüz alarm veriyor ama kimse umursamıyor. SHGM’den halen bir açıklama yok.
ATC’lerin üzerindeki baskı ve yaşadıkları stres, sadece iş kaygılarıyla değil üstüne bir de geleceğe dair belirsizliklerle de perçinleniyor. Kısa ve cezalandırıcı çözümler aramak yerine, köklü ve bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi elzem. Eğer yeni bir fikir üretilemiyorsa diğer EUROCONTROL ülkelerindeki izlenen yollar kopyalanabilir.
Havacılığımızın emniyetini sağlamak için sadece kontrolörlerimizin de değil, tüm sektörün üzerindeki baskıyı azaltacak adımlar atılmalı. Tabi bu sorunları görecek göz, çözüm için de akıl varsa…
Mustafa Kemal'in askerleriyiz!
"Ant içeriz ki laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller, karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır. Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız. Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacağız. Ne mutlu Türküm diyene!"
Bu ant kime neye dokundu arkadaşlar?
Hepinize emniyetli ve adaletli bir hafta dilerim.
Serdar BAŞAĞAOĞLU
Yorumlar