Bu hafta Sayfama bir misafir aldım. Türk Hava Yolları Teftiş Kurulu eski Başmüfettişlerinden Bilal Yıldız Bey’in sportif faaliyet olarak kaleme aldıkları yazıyı okuyunca kendilerinden yayınlamak için müsaade istedim. Bu arada da Türk Hava Yollarının adı geçen Sayın Yöneticileri bu kadar girdili çıktılı işle uğraşırken şirket çalışanlarını düşünecek vakit bulabilirler mi? Bana göre zor. Hatta bir adım öte mümkün değil. Anlatımın başladığı tarihten bu yana yaşananlar da bunu gösteriyor ve beni teyit ediyor. Evet; bu yazı sanki benim geçen haftaki yazımın bir devamı veya sualimin cevabı gibi. THY Neden bu durumda? Diye sormuştum. Laf aramızda ben ülkenin koalisyonla yönetildiği dönemde de Türk Hava Yollarında çalışıyordum. İnanmanız zor ama o dönemde bile Türk Hava Yollarının tepeleri bu denli karmakarışık olmamıştı. Şimdi istikrarlı bir tek parti dönemi ama aynı görüşü paylaşan İnsanlar birbirinin ayağını kaydırmak için bin bir şekle girmişler. Kimin kazandığı ve kimin kimin ayağını kaydırdığı önemli değil bana göre. Bu düzen içerisinde Türk Hava Yolları çalışanlarının çok şey kaybettiği açık. 2003’ den sonra Türk Hava Yollarına giren çalışanlar bunun farkında değiller. İsmi geçenlerin hangisi o an için etkili ve yetkili ise onu alkışlıyorlar. A. Gündoğdu gitti, yaşasın C.Karlıtekin, Candan gitti yaşasın Hamdi Topçu, Hamdi de gitti şimdi de yaşasın T.Kotil.
Biz de, şimdikilerin tabiri ile biz dinazorlar “ Ha havayolu ha metro, birbirine benziyor, yolcu bir yerden biniyor, bir yerde iniyor “ ve “ Ben çok okurum Sivil Havacılığı altı ayda internetten öğrendim” diyen eşsiz beyinleri alkışlıyoruz.
Toplumlar, layık oldukları insanlar tarafından yönetilir sözü ne kadar da doğruymuş meğer.
THY DE İKTİDAR OYUNLARI
"...Seçimler yapılmış, Kasım 2003 de AKP tek başına iktidara gelmişti. THY de, Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak Abdurrahman Gündoğdu, Genel Müdür Teknik Yardımcılığına da Temel Kotil tayin edilmişti.
Bir sabah, 4 yıl önce Air Alfa' da tanışmış olduğum Candan Karlıtekin beni telefonla arayıp görüşmek istediğini söyledi. Öğleden sonra Ataköy/Atrium'daki Divan Pastanesi'nde yaklaşık bir saat süren bir görüşme yaptık. Bana, özel işlerinin yoğunluğu nedeniyle, THY de fiilen görev almak istemediğini, Abdurrahman Göndoğdu'yu Başbakana kendisinin önerdiğini, Yönetim Kurulu üyesi olarak kendisine yardımcı olmak istediğini, YK üyelerine aylık 500 TL gibi cüzi huzur hakkı ödenmekte olduğunu öğrendiğini, bu açıdan da vicdanen rahat olduğunu açıklayarak; bana THY yi, mevcut sorunlarını, ve yöneticilerin bu sorunlara nasıl yaklaştıklarını sordu. Kendisine denetimlerden çıkarttığımız sonuçları dikkate alarak, genel açıklamalar yaptım.
Dönemin Başbakanı Abdullah Gül'e yakın olan Candan Karlıtekin'in adı, o tarihlerde Hazine Müsteşarlığı için geçiyordu. Fakat kısa süre sonra R. Tayyip Erdoğan Başbakan olunca, bu proje yattı ve Candan Karlıtekin THY na Yönetim Kurulu üyesi olarak geldi.
Daha sonra, Yönetim Kurulu içinden oluşturulup şirketi fiilen yönetecek olan, ilk İcra Komitesinin 3 üyesinin en yetkin ve tecrübelisi Candan Karlıtekindi. THY den önce, devlette ve özel sektörde üst yöneticilik görevleri yapmıştı. İstanbul Belediyesi'ne bağlı iştiraklerin başkanı olarak, THY deki İBB kökenli Abdurrahman Gündoğdu, Temel Kotil ve diğerlerinin yöneticiliğini yapmıştı. Nitekim, gelir gelmez bağlı olduğu bakanlık ve THY Yönetim Kurulu nezdinde oluşturduğu etkinlik sonucunda, yaklaşık bir yıl sonra Genel Müdürlük ve Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerinin ayrılmasını sağlayıp, THY AO Yönetim Kurulu Başkanlığı koltuğuna oturdu.
Yönetim Kurulu Başkanı olduktan sonra, THY yönetiminde oluşturduğu fiili durumu ve Yönetim Kurulunda arkasına aldığı çoğunluk oyunu kullanarak, Abdurrahman Gündoğdu'yu tamamen pasif hale getirdi ve önemli konulardaki karar ve uygulama yetkisini elinden aldı.
İki yılın sonunda ortaya çıkan, son derece etkisiz ve yetkisiz bir Genel Müdür ve buna mukabil Genel Müdürün de yetkilerini kullanan bir Yönetim Kurulu kompozisyonu, Abdurrahman Gündoğdu' yu rahatsız etti. Dönemin başbakanına, Candan Karlıtekin' i şikayet ederek "ya ben ya o" dedi ve böylece kendi kalemini kendisi kırdı. Bu restleşme daha sonra aktörleri değişerek tekrar edilecekti. Aslında Gündoğdu bu kaçınılmaz sonunu kendisi hazırlamıştı. Şirkete gelir gelmez bir yandan akraba yandaş kadrolaşmasına girişmiş bir yandan da kendisine en önemli görev olarak, önceki yönetimden hesap sorma misyonunu biçmişti. Şirketi yönetme ve büyütme görevini de başta Candan Karlıtekin olmak üzere yönetim kurulu üyelerine bırakmıştı.
Akraba yandaş kayırmacılığındaki en dikkat çeken uygulaması, 3 bacanağını önemli makamlara getirmesi olmuştu: Dönemin ikram Başkanını, Satış ve Pazarlama Başkanını ve de Türk Hava Yolları organizasyonunda o güne kadar bulunmayan ve gerekliliği sürekli tartışma konusu olan New York Teknik ( ? ) Müdürlüğü kadrosunu ihdas ederek akrabalarını bu kadrolara yerleştirdi.
Genel Müdürlüğünün birinci yılının sonunda, Teftiş Kurulu Başkanlığı görevini vekaleten bana veren Abdurrahman Gündoğdu ile yaklaşık 4 aylık çalışmamızda, yaptığı acemilikleri ve stratejik hataları yakından görme fırsatım oldu. Başkanlar seviyesinde yapılan bir koordinasyon toplantısında, mevcut Yönetim Kurulunun, önceki Yönetim Kurullarından farklı olduğundan bahisle, karşılık beklemeden çalıştığını, mesailerini şirkete hasrettiklerini ifade ederek; isim isim bütün
Başkanlıkları bütün Yönetim Kurulu üyelerine paylaştırdı ve şu talimatı verdi: "Siz hem bana ve hem de ilgili Yönetim Kurulu üyesine bağlı olarak çalışacaksınız. Sizi her zaman çağırıp bilgi alabilir, talimat verebilirler, bana bilgi vermeniz yeterli" dedi. Böylece yetki ve sorumluluklarını, dolayısıyla da gücünü diğer üyelerle paylaşmış oldu.
Teftiş Kurulunu, informel olarak Hamdi Topçu'ya bağlamıştı. Gerek bu ikili yapı ve gerekse mevcut yönetimin kanun ve kuralları hiçe sayarak tamamen hedefe yönelik sonuç alma ve hesap sorma odaklı teftiş ve soruşturma yapmayı isteme anlayışı nedeniyle, Abdurrahman Gündoğdu' nun beklentisine uygun çalışamadım ve ısmarlanan raporları çıkaramadığım için vekalet görevinden alındım.
Yerime Başmüfettiş Rehber Esendağ'ı getirdiler. Canla başla çalıştı. Bir sürü ısmarlama rapor çıkarttı. Bu raporlara istinaden, sonradan kaybedilecek olan bir sürü haksız ve mesnetsiz davalar açtılar. Başta eski Genel müdür Yusuf Bolayırlı olmak üzere, bir çok personeli mahkemelerde süründürdüler. Bazı raporlar da sumen altı edildi. ( Toplam 1000 sayfayı bulan ikram raporları, 10 milyon dolar sözde zarar tespiti yapılan Sky Life Raporu gibi.) Zira bu raporlar önemli değildi. Önemli olan olabildiğince toz kaldırıp, basına servis edilen iftiralarla, ortalığı karıştırmak ve bu arada iş kotarmaktı. Maksat hasıl olup, 3-4 yıl sonra artık hınç alacak, hesap soracak kimse kalmayınca, teşekkür edip, Rehber Esendağ' ı işten attılar.
2006 yılında gerçekleştirilen sözde özelleştirme operasyonundan sonra da yürürlükteki Teftiş Kurulu Yönetmeliğini iptal ederek, mevcut müfettiş ve başmüfettişleri zaman içinde tasfiye edip yerlerine, torpil ve tavassutla seçtikleri deneyimsiz ve müfettişlik mesleğinin gerektirdiği özellikleri haiz olmayan kişileri Müfettiş yaptılar.
Bu arada, informel olarak Teftiş Kurulundan ve Mali İşlerden sorumlu olan Hamdi Topçu, bu imkanı çok iyi değerlendirdi. Şirketin en önemli konularına doğrudan müdahil olma şansı buldu. Teftiş Kurulu Başkanlığı vekili olarak kendisiyle odasında yaptığımız ilk görüşmede, benim eski yönetim döneminde yazmış olduğum bir soruşturma raporunu okuduğunu ve çok beğendiğini söyleyerek iltifat etmiş; hatta toplantıda hazır bulunan Yönetim Kurulu üyesi Cemal Hocaya da okumasını salık vererek, birlikte güzel çalışmalar yapacağımızı söylemişti.
Ancak, objektif ve profesyonel duruşum onu da mutlu etmedi ! Daha sonra tüm Teftiş Kurulu üyeleriyle yaptığı toplantılardan birinde, müfettişin muhbirlerle çalışması gerektiğini söylemiş, bunu hepimize tavsiye etmiş ve kendisinin de birçok istasyonda muhbirinin olduğunu açıklamıştı. Bu muhbirler aslında, Hamdi Topçu' nun tavassutuyla makam mevki elde eden ve bunun diyetini Hamdi Topçu'ya sadakatle, muhbirlikle ödeyen yalaka kifayetsizlerdi. Bu anlayışa doğrultusunda, Temel Kotil de "paralel" yöntemleri benimseyerek kendisine bağlı bir kadro oluşturma yolunu seçecekti.
Başbakan R.Tayyip Erdoğan'ın köylüsü ve muhasebecisi olmaktan başka hiç bir özelliği olmayan, İngilizce bilmeyen Hamdi Topçu, hemen hemen her hafta bir yurtdışı istasyona gidiyor, Rizeli hemşerileri başta olmak üzere kendine bağlı bir ekip kuruyor, bir yandan da asıl aktörlerin (Candan Karlıtekin ve Temel Kotil) yanında, duruma göre pozisyon belirleyerek yerini sağlamlaştırıyordu.
Etkisiz ve yetkisiz Genel Müdür rolünü seve seve kabul ederek, Genel Müdür Koltuğuna oturan Temel Kotil ise, tam bir pasif direnişçiydi. Aynı zamanda Hamdi Topçu gibi kadrocuydu. Böylece, tavassut peşinde koşan, makam mevki için yalakalık yapmaktan çekinmeyen mümtaz THY kadroları iki Rizeli arasında saf tutmaya başlamışlardı.
Temel Kotil, pasif direniş işini çok abartınca, Yönetim Kurulu içinden bir İcra Komitesi oluşturuldu. Genel Müdür Temel Kotil bu komitenin üyesi olduğu için 3 kişiden oluşan komitenin oy çokluğu ile karar alabilmesi kuralı benimsendi. Ayrıca, Genel Müdürün yetkileri budanarak, İcra Komitesine verildi. Parasal konularda imza atmak istemeyen Temel Kotil' in satın alma yetkisi 30.000 TL olarak belirlendi. Bu nedenle adı "30.000 liralık Genel Müdür" olmuştu.
Böylece, Abdurrahman Gündoğdu zamanındaki informel işleyiş, formel bir yapıya oturtulurken Temel Kotil faktörü de elimine edilmiş oldu. Kararlar Temel Kotil'in aleyhte oyuna karşılık 2-1 olarak alınmaya başladı. Daha sonra bu itiş kakış Ankara'nın dikkatini çekecek ve kararların oybirliği ile alınması konusunda talimat gelecekti. Temel Kotil' in pasif direnişi bu noktada bitecekti. Ancak, Temel Kotil' in bu tarzı, Candan Karlıtekin'i oldukça rahatsız etmeye başlamıştı.
Diğer yandan, iki Rizeli kendilerine bağlı yalaka-muhbir kadroları vasıtasıyla rakiplerini elimine etme yolunda, Candan Karlıtekin ve ekibi hakkında dosyalar tutmaya başlamışlardı. Teftiş Kurulu doğrudan kendisine bağlı olduğu için Temel Kotil bu işi daha kolay ve rahatsız edici şekilde yapabiliyordu. Bir yandan da Candan Karlıtekin'in şahsına yönelik dedikoduları "Tek Seçici" ye taşıyorlardı. Hoca diye hitap ettiği Temel Kotil den iyiden iyiye irrite olan Candan Karlıtekin de en sonunda , "ya ben ya o " restini çekti ve kaçınılmaz "güle güle" cevabını, O da aldı.
Hamdi Topçu, bu defa hemşerisinin yanında saf tutarak, Candan Karlıtekin'i sattı. Çünkü Candan Karlıtekin bertaraf edilince, Yönetim Kurulu Başkanlığı koltuğuna O oturdu ve İcra Komitesine, iş ortağı İsmail Gerçek'i alarak yeni karar mekanizmasını oluşturdu.
Bu arada, Temel Kotil in cemaatci kadrolaşmasından hep bahsedildi ama, cemaat bağlantısından dolayı veto yiyen de Hamdi Topçu oldu. Zira 17-25 Aralık soruşturmalarının cemaatci savcısı Zekeriya Öz ile yakın dostluğu vardı. Aslında, Hamdi Topçu nun iş görme yöntemlerinden biri de buydu. Adalet mekanizmasındaki etkili kişilerle dostluklar kurarak, onlara meşru olmayan şirket avantajları kullandırarak, çocuklarını işe alarak THY ile ilgili yargı karalarını etkilediği iddiaları basında hep dile getirildi. İleri sürülen somut iddialar ciddiyetle soruşturulmadı ama basına yansıyan Zekeriya Öz ilişkisi nedeniyle, Ankara' daki iradenin hışmından kurtulamadı ve başlatılan paralel temizliğinin ilk kurbanlarından biri oldu.
Bu arada, Candan Karlıtekin’in zamanında önemsiz bir rakam dediği 500 TL huzur hakkı, özellikle 2006 daki sözde özelleştirme operasyonundan sonra hızla artarak yaklaşık 10.500 TL oldu. THY şemsiyesi altındaki şirketlerin bazılarının da ayrıca yönetim ve denetim kurullarının olması ve bu kurullarda aynı kişilerin ulufe paylaşır gibi görev almaları nedeniyle, ayda birkaç tane huzur hakkı alma imkanları ortaya çıktı. Bu rakamlar Pas bilet hakları başta olmak üzere şirketin diğer imkânları (?) ile birlikte düşünülünce, THY Yönetim ve Denetim kurulu üyeliklerinin ne denli cazip olduğu ve yukarıda sadece belli bir döneme münhasır olarak açıklanan iktidar oyunlarına nasıl yol açtığı daha iyi anlaşılacaktır. Bu üyeliklerin en ( dikkat çekici ) örnekleri, THY nin sözde özelleşmesini onaylayan dönemin SPK Başkanı Turhan Erol ile THY’nı denetlemekten sorumlu olan (?) Dönemin DHMİ Genel Müdürü Orhan Birdal'ın Yönetim Kurulu üyelikleridir.
Başmüfettişin yazısı burada bitiyor. Çünkü Başmüfettiş Bilal YILDIZ, şirketteki yeni durumu kavrayamamış, işini dümdüz yapmaya devam etmiş; bu defa da raporları hasır altı edilmiş. Bunu da anlayamamış ve en sonunda Teftiş Kurulundan çıkarılmış. Müktesep Başmüfettişlik ücreti gasp edilerek, tenzili rütbeye uğratılıp uzman yapılmış. Eziyet dolu bu 4 yılın sonunda 2013 yılı Temmuz ayında, "verimsizlik" iftirasıyla işten atılmış. Şimdilerde mahkeme koridorlarında adalet arıyor...
Sayın Cem M. Kozlu ve Sayın Yusuf Bolayırlı.
Ben 2002 yılı başında çok sevdiğim Türk Hava Yollarından kovmuş olmanızdan ötürü size teşekkürlerimi sunuyorum. Atılmamı biraz daha geciktirseydiniz, bu keşmekeşin içine girmiş olacak ve şüphesiz ki yuvadan bu insanlar tarafından dışlanacaktım. Bunu da hazmetmek çok daha zor olurdu. Her İşte bir hayır vardır derler ya...
Sağlık dileklerimle saygılar sunuyorum.
Yorumlar Tüm Yorumlar (156)