Kimse bu yazıyı tek bir noktaya çekip yorumlamasın. Yazı tüm yaşamın motiflerinden bahsediyor. Yazı yaşamın değişik kesitlerinde diğer canlıları örseleyen, yıpratan insani ve belki de vicdani duygulardan arınmış “ Tüm sistem adamlarını” konu alıyor. Biz insanlar bu oyunun sergilendiği tiyatro eserindeki rolümüzün önemli olduğunu zannederiz. Bu bizim hüsnü kuruntumuz. Oysaki kimsenin size, bize baktığı yok. Çok basit bir görevimiz var. O da sahnedekileri düşünmeden alkışlamak.
İş Güvenliği Yasasına ters bir uygulamaya karşı çıkarsak, işten atılırız düşüncesi pire kavanozunun üzerinde olduğunu düşündüğümüz sanal bir kapak gibi. Gerekli tüm önlemleri alıp bunu takiben zıplarsak kafamızın hiç bir yere çarpmadığını görürüz. Eğer genç olsaydım böyle bir hareketin başını çekmekten kesinlikle kaçınmaz ve de bunu sektör çalışanlarına bir katkı olarak görürdüm. Sonuç alırmıydım? Evet veya hayır diyebilmek için de bunu bir kez denemek gerek.
Yöneticilerimizin çoğundan şikâyetimizin, adil olmamalarından ve çalışanlar arasında ayırım yapmalarından kaynaklandığı malum. Çalışma esnasında hata yapan personeli doğruya götürmek için caba sarf etmek yerine hemen cezalandırma yoluna gitmeleri ve ceza takdirinde bile ayırım yapmaları çalışanı yöneticilerden uzaklaştıran nedenlerin başında geliyor. Yardımlaşma ve destek olma konusundaki eksiklikleri ise tuzu biberi. Gel de sev ve gel de anla onları.
Hani bazı konular sizi sıkar. İç çeker durursunuz. Bir de bakarsınız ki, etrafınızda aynı sıkıntıyı çeken başkaları da var. İçinizdeki huzursuzluk az da olsa hafifler sanki. Sektörümüzdeki, hatta ülkemizdeki çalışma saatleri uygulaması işte böyle bir şey. Düzeltilmesi zor. Nedeni de ortada. Hizmet sektöründe en büyük tasarruf istihdam kısıtlaması ile sağlanır. Tensikattan doğan personel açığı ise mevcudun daha fazla çalıştırılması ile kapatılır. Sistem böyle çalışıyor.
Kitapta İnsan Kaynakları ünitelerini bu konudaki üstün başarıları ve emsalsiz katkıları nedeni ile ayrı tutmuşlar. Bir de İnsan Kaynaklarının başı, şirketin tepelerinde yer bulmuş bir de söz sahibi olmuş ise, diğer ünitelerin yöneticilerine yalnız yol göstermekle de kalmaz, talimatla da yaptırabilir bu özel uygulamaları Nedenini bilmem Sn. Çanacık’ın dile getirdiği bu uygulamalar bana hiç yabancı gelmedi. Bir de siz bakın. Size neyi, kimi, kimleri hatırlatacak.
Evet, şimdi şirketinizde yönetici seviyesinin görevde ortalama kalış süresini düşünün. Ne kadar uzun değil mi? Bunun nedenlerini sizler daha iyi bilirsiniz. Bu gün kaç yaşındasınız? Şimdi, şirketinizde terfi ve yöneticiliğe yükselme süreci ile oranına bakın. Ve de şirketinizde yönetici seçimlerinde bizden veya sizden ayırımının ve torpilin kıstas olmadığını hayal edin. Bu güzel bir rüya değil mi? Eh bu durumda sıranın ne zaman size geleceğini hesaplayabilirsiniz?
Reorganizasyonlar işin daha iyi ve sistemli ve rantabl bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacı ile yapılır. Tabii ki bu arada kurumun tasarruf etmesi de hedeflenir. En iyi tasarruf ise istihdamın azaltılması ile sağlanır. Çalışma sonucunda yöneticilerin sayısı, yeni unvana bağlı gelirleri artarken tensikata uğrayan üst yöneticilerin yanında çok düşük maaş alan alt zümre olur. Şirketin genel personel gideri ise fazlalaşır. Varsın olsun. Reorganizasyon yapılmıştır ya.
Evet; hani bazı insanlar vardır. Kendilerini sürekli Kaf dağında görürler. İşyerlerimizde de bu türler mevcut. Kimi patronun kimileri ise şirketteki diğer çok önemli kişilerin ( ? ) yakınlarıdır. Derler ya, bazı horozlar öttükleri için güneşin doğduğunu ve havanın karanlıktan sıyrıldığını zannederlermiş, işte o hesap. Onların ne zannettikleri, kendileri için nasıl düşündükleri bir tarafa, işyerlerimizde bu türler yüzünden güneşin doğmadığını hepimiz biliyoruz.
İş yerlerinde merdivenin hep yukarı çıkış basamaklarında duran mutlu azınlığın yanında yer alan ve yalnız kuvvetli olanların hareket tarzını benimseyip onların yükselişlerine özenen birçok insan var.Bu mutlu azınlığı takip ederek aynı yoldan kazanılan sanal bir başarı sonrası zorunlu olarak merdivenden yalnız başına inerken, basamaklarda bulunan ve çıkışta fark edilmeyen irili ufaklı çakıl taşları bu kişilerin ayağını kaydıracak ve onları tökezletecektir.
Yaşamın her kesitinde özellikle çalışma hayatında, işin devamlılığının birilerinin iki dudağı arasında olduğu işyerlerinde şeyhi / şeyhleri uçurmaya çalışan birçok mürit görmüşüzdür. Çoğu zaman bu insanlara gülmüş isek de genelde şeyhin bu müritleri ve benimsemesi ve onlara inanması nedeni ile büyük sıkıntılar yaşandığı da bir gerçek. Evet, bazı iş yerlerinde insanlar bu müritlerin dedikoduları ve geri zekâ ürünü espiyonlarıyla değerlendiriliyor. Yazık ki ne yazık.
Hayal kurmanın sağlığa bir zararı yok. Bizde kuralım bari. Ak Parti seçimi kaybetti diyelim. İktidara gelenlerin bu karmakarışık istihdam labirentinden nasıl çıkabileceğini kurgulamak bile zor. Türkçesi, gelecek iktidarın iş yerlerinde mevcut bölünmüşlüğü artıracak uygulamalardan kaçınıp kaçınmayacağını ve şimdi top bizde diyerek insanları birbirine daha fazla kin ve kötü duygular besler hale getirip getirmeyeceğini merak ediyorum. Ya sizler, bunu hiç düşündünüz mü?
Dünyevi isteklerde sınır tanımaz bir hevesle gücüne güç katanların masum ve gariban işçilerin alın terlerini dikkate almayan bir çarkın parçası (……) Anlayıştan uzağız. Bir tarafta konforun alabildiğine sonsuz bir şekilde icra edildiği bir yaşam tarzı, diğer tarafta adeta çağdaş köle statüsünde (……) Dünyevi isteklerde sınır tanımaz bir hevesle gücüne güç katanların (……) İhtilaf varsa birbirimizin hukukunu ihlal ettiğimizdendir.
Evet, bir gün gelecek, tüm ilerlemiş ülkelerde olduğu üzere, Türkiye’mizde de bu gün çağın peşinde tıknefes koşan iş yaşamının tüm kesitleri, sistemi salt işverenin menfaatlerine uygun çalıştırmanın bu noktadan sonra mümkün olmayacağını anlayacaklardır. Zamanı geriye götürmek imkânsız olduğuna göre, iş yerlerindeki tüm motifler bu tarzı anlamak zorunda kalacak ve çalışanların hak ve hukukuna saygı göstereceklerdir. Tabii ki patronlar da dâhil.
Çelebi, Havaş ve TGS’ de yükleme, boşaltma işlerini yapanların bir nöbette omuzlarından kaç kg yük geçtiğine bir bakın. Haldeki taşıyıcılar bunun yarısı kadar yük atmıyorlar bir günde. Evet, bu işte kaza ihtimali az, ama sakatlık ve bu ihtimalini arttıran risk faktörleri çok fazla. Çalışanlar ya belinden sakat veya iskelet ve kas sistemleri kalıcı şekilde arızalı. Ülkemizde İnsanların çalışma şartlarının düzeltilmesi için bir facia sonucu grup halinde ölmeleri şart mı?
Soma madeni patronunun beyanı“ kömürde ton maliyeti 140 USD olan kömürün maliyetini 24 USD’ ye düşürdük, dünya bize şaşırıyor.“ şeklindeydi. Evet; bu söz aklıma, sektörümüzün bir şirketinin patronunun yaptığı görüşmede kendisine maliyetlerinin pahalı olduğunu ifade eden bir Havayolunun Yönetim Kurulu Başkanına “Siz hizmeti bizim kadar ucuza mal edemezsiniz, size iki kişi göndereyim de maliyetlerinizi düşürme çalışması yapsınlar.”deyişini getirdi.
Evet; arkadaşım naklettiği gibi davranarak çok doğru yapmıştı ve bu olay müşteriye haklıymış gibi davranırken, gerek şikâyetin tepeden aşağı inmesinden ve gerekse mektubun altında yer alan imza ve unvandan ötürü telaşa kapılıp çalışan insanları kırıp dökmemek ve onları üzmemek gerektiğini bir kez daha hatırlatmıştı bana. Müşteri, o andaki hükümetin ortağı olan bir partinin saygın bir mensubu olsa bile. Ve de müşteri şikâyeti direk patrondan aşağı inse bile.
Bazı şirketlerimizde eğitim faaliyetleri göstermelik. Oysaki çalışanların bilgi seviyesinin yükseltilmesi şirketlerin de görevi. Uçucu personel ve teknisyenler dışındakilerin eksiksiz bir şekilde eğitildiklerini söyleyebilir miyiz? Şirketlerce verilen eğitimin denetimi uluslararası kuruluşlarca yapılan iş grupları için bu konuda aksaklık herhalde yoktur. Hayati fonksiyonlarını dikkate alırsak teknisyenler için de durumun aynı olmasının gerektiği açık.
Sivil Havacılık Sektörü çok düzenli ve sistemli bir şekilde yönetilmesi şart olan bir sistem. Gerek pilotun gerekse teknisyenin ve uçağa hizmet götüren tüm diğer çalışanların kendilerini yalnız işine verebilmelerinin gerekli olduğu bir çalışma düzeni. Düşününce insanın aklına saat gibi tıkır tıkır işleyen bir yapı geliyor değil mi? İyi de ( Y ) kuşağının gençleri neden sektörümüzde çalışmak istemiyor? Bilen var mı? Bloomberg Businessweek anketinin sonucu yazıda.
Dönemin gençlerinin CV’ lerine bakınca kâğıt üzerinde gördüğüm o dur ki bu günün gençleri bizde bulunmayan birçok özelliğe sahip. Bizim çalışmaya başladığımız dönemlerde gençlik gerek kültür ve gerekse iş yaşamının gerektirdiği tamamlayıcı unsurlar açısından bu denli güzel giyinmiş değildi. Haliyle çıtada o günün şartlarına uygun bir yüksekliğe konulmuştu ki, 1970’li yıllarda merdivenlerden olabildiğince rahat tırmanmıştık. Eh buda bizim şansımızmış diyelim.
Bu öykü HERKES, BİRİSİ, HERHANGİ BİRİ VE HİÇ KİMSE adlarında dört kişi ile ilgilidir. Yapılması gereken çok önemli bir iş vardı ülkede ve HERKES bu işi BİRİSİ’ nin yapacağından emindi. BİRİSİ bu işe sinirlenmişti, bu HERKES’ in işidir diye düşünüyordu. HERKES ise bu işi HERHANGİ BİRİ’ sinin yapacağını düşünüyordu. Fakat HERKESİN o işi yapamayacağını HİÇ KİMSE anlamamıştı. Sonuçta HERHANGİ BİRİ’ nin yapabileceği bu işi HİÇ KİMSE yapmadığından HERKES, BİRİSİNİ suçladı.
Anket çalışanlarla yapılmış ve de deneklerin % 67’si Yöneticilerine % 59’u da çalıştığı şirkete güvenmiyor. Çalışanların % 69.4’ü şirketlerinin iyi yönetilmediğini, % 47.2’sinin uzun vadede şirkette bir gelecek göremediğini, % 7.8’ i yarın kendisine güle güle denilebileceğini, % 41,5 oranında personelin ise bir kriz vukuunda yönetimin kendisini gözünün yaşına bakmadan işten çıkartacağına inandığını söylüyor. İşte çalışanların yabancı olmadıkları yüzdeler.
THY Teknik ve Habom. İkisi de cehennem gibi değil ama yakında bir gün, her iki şirketin çalışanlarının da zorunlu olarak tek bir havuzun içine konulacağı da bir hakikat. Bir şeyleri düzeltelim derken birilerinin istemeden de olsa kazanın altına kibrit çakması kaçınılmaz. Evet, su şimdilik ılık, ancak yakın bir gelecekte kaynamaya başlayacaktır. Aranırsa çok zebani bulunur sistem içinde. Gelin gönüllü bir zebani içinizden çıkmasın.
İlhan Tufan yaşamımda gördüğüm ender yöneticilerdendi. “BAŞARILI İŞ GÜCÜ MUTLU İŞGÜCÜDÜR” sözünü ilk ondan duymuştum. Bize, UÇAK TEKNİSYENLİĞİ, PİLOTLUK vb. meslek gruplarının çalışmalarında kendilerini tüm dikkatleri ile işlerine vermelerinin gerektiğini ve iş yerinde mevcut yönetimsel ve akçeli uygulamalar paralelinde oluşması muhtemel, geçim sıkıntısı başta olmak üzere her türlü gerginlik ve de stresten uzak tutulmalarının şart olduğunu anlatırdı.
Bu mantığı isterseniz geçmişin bir kesiti ile arzu ederseniz ülkede yaşamakta olduğumuz olaylar ile üst üste koyun. Göreceksiniz ki örtüşeceklerdir. Hırsa gem vurulmaz, insanlar ağzından çıkanı duymaz ve gerilim tavan yaparsa Türkiye’nin kaybı üç puanla da sınırlı olmayacaktır. Prestij kaybımızın telafisi için ise uzun seneler ister. Çok yazık.
Osmanlıların ilk mizah dergisine adını vermiş olan Sinoplu Filozof Diyojen’e bir adamı akıllı olduğunun nasıl anlaşılacağını sorarlar. cevabı net ve tek kelimedir. 'Konuşmasından' .Yöneltilen ikinci soru ise ‘ Ya hiç konuşmaz ise?’ olur. Diyojen’in cevabından kim kendine nasıl bir ders çıkartır bilemem. 'O kadar akıllı olanı henüz dünyada yok'.