Yapılan güvenilir bir ulaşım araştırmasına göre en güvenli seyahat aracı uçak. Bir yıl içinde ticari uçuşlarda taşınan toplam 2,84 milyar yolcunun sadece 373'ü bir kazada hayatını kaybetmiş. Buna göre uçakla seyahatte ölme riski 7,6 milyonda bir olarak hesaplanmış.
Yazıma başlamadan önce, dün 105. yıldönümünü idrak ettiğimiz “19 Mayıs 1919” vesilesiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum.
THY’nin istismar edilen imkanları, iki haftadır yazdığımız üst yönetim maaşlarından ve huzur haklarından ibaret değil elbette. Siyasi iktidarın emir ve direktifleri doğrultusunda yıllardır sürdürülen ve zaman zaman kamuoyunun tepkisine yol açan adam kayırmacılık eksenli siyasi kadrolaşma bunlardan çok daha büyük ve önemli bir sorun.
Konuya THY’nin yıllardır tartışılan ilginç statüsünü açıklayarak başlayalım. Böylece THY’yi Lufthansa vb. yabancı özel şirketlerle karşılaştıranlar da aradaki farkı, belki idrak ederler.
Bayramdan önceki yazımda, THY’deki keyfi yönetim anlayışını 3 somut konuda irdelemiş ve o yazıda, TİS görüşmelerinde çatır çatır virgül sonrası rakam pazarlığı yapan THY yönetiminin, ulufe dağıtmaya gelince, bonkörlüğünün tuttuğunu belirtmiştim.
THY de partizanlık konusunda çok şey yazıldı, konuşuldu. Amacım size THY de işe alımlarda ve terfilerdeki siyasi torpilleri bir kez daha tekrarlamak değil. Bu yazının konusu, THY yönetimlerinin yıllardır sürdürdükleri “artık bu kadarı da olmaz!” dedirten istihdam politikalarını, iktidar partisinin aynı zamanda İstanbul il yöneticisi de olan 2 THY personeli özelinde ortaya koymak.
Değerli okurlarım THY’ ye hâkim olan keyfi yönetim anlayışı, misyonuna tam gaz devam ediyor. Yapılan ikaz ve eleştirileri hiç dikkate almıyorlar, yanlış yapmaya ısrarla devam ediyorlar. Çünkü maksatlı olarak oluşturdukları özel şirket- kamu şirketi ikilemini yıllardır istismar ediyorlar.
Geçenlerde, Melbourne hat açılışı ile ilgili uzun paylaşımı dikkatimi çekti. Baştan sona okudum. “Bu hat açılışında eşim bana eşlik etti. Her zaman olduğu gibi pas biletini kullandı. Avustralya vizesi dahil tüm masrafları da cebimizden ödedik. Gerçi 4 günlük organizasyonun harcamalarının çoğunu Eyaletin resmî kurumu Viktorya Seyahat” yaptı. Cümlelerine takıldım, doğal olarak.
Önceki hafta sonuncusunu yazdığım teftiş konulu yazı dizisinin 3. Bölümünde THY Teftiş Kurulu’nu da örnek olarak yazmış olduğumu konuyu takip eden okurlarımız hatırlayacaklardır.
Bu hafta için yazacağım yazıda THY Teftiş Kurulundaki vahim gelişmeleri değerlendirecektim. Ancak, THY ve HAVA-İŞ sendikası arasındaki TİS Görüşmeleri daha güncel olduğu ve beklendiği üzere sendikanın teslimiyeti ile sonuçlanmak üzere olduğu için, o yazıyı yayınlamayı gelecek haftaya erteledim.
Teftiş konulu yazı serimizin sonuncusunda, bozulan teftiş-denetim sisteminin yeniden yapılandırılması gerektiğini ve bunun mevcut iktidar değiştikten ya da mutlak gücü kırıldıktan sonra mümkün olabileceğini belirtmiştik.
Bay Bolat’ın sitayişle bahsettiği THY Geri Bildirim Sistemini yazmayı planladığımı belirttiğim ve okurlarımdan da bu konudaki bilgi ve deneyimlerini paylaşmalarını istediğim geçen haftaki yazıma gelen yorumlarla başlamak istiyorum bu konuya.
Değerli okurlar bu haftaki yazımda sizlere THY’nin 2 başarısız uygulamasından bahsedeceğim. Bunlardan birinde sanki yasak savıyorlarmış gibi bir durum var. Diğerinde ise güya iyi bir şey yapıyorlar ama sebebiyet verdikleri sonuçlar itibarıyla, yapılan iş tam bir saçmalık dedirttiriyor ve her ikisi de sonuçları itibarıyla yolcu memnuniyetsizliğine ve yoğun şikayetlerine yol açıyor.
Başlıktaki “Bay Bolat” jargonunu Çetin Özbey üstadımızın yazılarından bilirsiniz. Yazımda Çetin Beyin bu jargonunu kullandım ve kendisinden izin talep etmedim. Çünkü telif hakkı istemeyeceğini biliyorum.
Başlıkta gördüğünüz cümleyi (mottoyu) yıllar önce büyük bir holdinge bağlı bir iş yerinin girişinde, karşı duvara asılmış tabelaya büyük harflerle yazılmış olarak görmüştüm.
Haziran 2023 verilerine göre, ülkemizde 7.380.482 işçi, 1.732.055 esnaf, 1.618.855 adet memur emeklisi varmış. Toplam 10.731.392 adet ediyor. Ayrıca 4.476.395 dul, yetim, malul, sürekli iş göremezlik geliri elde edenleri de bu rakama ekleyince, Türkiye'de SGK'dan maaş alan kişilerin toplamı 15 milyon 207 bin kişi olarak ortaya çıkıyordu. Yıl sonuna kadar toplam rakam 16 milyona yuvarlandı.
Haberi ilk duyduğumuzda hayırdır inşallah demiştik! Mevcut imtiyazlı pozisyonlarını sürdürmekten başka siyasetleri kalmayanlar, toplumsal algı oluşturmaya yönelik yeni bir toplumsal manipülasyon peşinde olabilirler mi? diye de sormuştuk kendi kendimize, ister istemez.
Değerli okurlarım, geçen haftaki yazıma gelen daha fazla sayıda olumlu tepkinin yanı sıra, şahsıma dönük menfi yorumlar içeren tepkiler de aldım. Bunlardan bir tanesi 20 yıl önceki (2003) somut bir olaya atıf yaparak, doğrudan bana yöneltilmiş haksız ve mesnetsiz bir eleştiri içeriyordu. “Dik durmakmış” rumuzlu bu yorumda:
Bir okuyucumun yorumundan esinlenerek yazdığım başlıktan anlaşılacağı üzere, konumuz: THY’deki uçuş personelinin 4 yıldır gasp edilen pazar mesaisi ücret alacakları.
Bu hafta “teftiş” konulu serinin son yazısını yayınlayacaktım. Ancak, çok çabuk değişen ülke gündemine geçtiğimiz hafta damgasını vuran vahim bir açıklama, daha sonra yazmayı planladığım ikram biletleri konusunu bu haftaya çekmeme yol açtı.
Mevcut 21 yıllık iktidarın, teftiş-denetim sistemimizi yozlaştırarak işlevsiz hale getirmesinin subjektif sebeplerini, serinin ilk yazısında, yaptığı operasyonları da 2.ve 3. yazılarda açıklamıştık.
Değerli okurlarım THY’de yaşanmış binlerce, “yandaşı kayırma, olmayanı ayırma” hikayesi var. Bazen bu hikayelerde, yozlaşmış Teftiş Kurulu da verilen görevi layıkıyla yerine getiriyor.
Kamu Teftiş Kurullarında yaşanan yozlaşmanın daha beteri, özellikle memur kadrosunda olmadıkları için, "Memur ve Müfettişlik Güvencesi" nden yoksun olan bazı KİT ve benzeri kuruluşlardaki Müfettişlerin adeta infaz edilmeleriyle sonuçlanmıştır.
Okurların ilgisi ve önerileri doğrultusunda, konu bütünlüğünü de dikkate alarak, geçen hafta başladığım teftiş konusuna, bu hafta devam ediyorum. Serinin bu bölümünde, kamudaki denetim örgütlenmesinde son 20 yılda yapılan operasyonu ve vahim sonuçlarını anlatacağım. İlk taslakta 2 bölüm olarak kurgulamıştım bu konuyu. Ancak, bütünlüğü bozmamak için iki yazıyı birleştirdim. Bu nedenle yazı biraz uzun oldu.
Bu haftadan itibaren bazılarınızın uzun zamandır ısrarla yazmamı talep ettiği teftiş konusunu yazmaya başlıyorum. Toplam 6 bölümde yazmayı planladığım bu dizinin bu haftaki ilk bölümünde, ülkemizdeki teftiş sisteminin hangi zihniyetle ve ne maksatla bozulduğunu ve işlevsizleştirildiğini anlatacağım.