Bazı şirketlerimizde eğitim faaliyetleri göstermelik. Oysaki çalışanların bilgi seviyesinin yükseltilmesi şirketlerin de görevi. Uçucu personel ve teknisyenler dışındakilerin eksiksiz bir şekilde eğitildiklerini söyleyebilir miyiz? Şirketlerce verilen eğitimin denetimi uluslararası kuruluşlarca yapılan iş grupları için bu konuda aksaklık herhalde yoktur. Hayati fonksiyonlarını dikkate alırsak teknisyenler için de durumun aynı olmasının gerektiği açık.
Sivil Havacılık Sektörü çok düzenli ve sistemli bir şekilde yönetilmesi şart olan bir sistem. Gerek pilotun gerekse teknisyenin ve uçağa hizmet götüren tüm diğer çalışanların kendilerini yalnız işine verebilmelerinin gerekli olduğu bir çalışma düzeni. Düşününce insanın aklına saat gibi tıkır tıkır işleyen bir yapı geliyor değil mi? İyi de ( Y ) kuşağının gençleri neden sektörümüzde çalışmak istemiyor? Bilen var mı? Bloomberg Businessweek anketinin sonucu yazıda.
Dönemin gençlerinin CV’ lerine bakınca kâğıt üzerinde gördüğüm o dur ki bu günün gençleri bizde bulunmayan birçok özelliğe sahip. Bizim çalışmaya başladığımız dönemlerde gençlik gerek kültür ve gerekse iş yaşamının gerektirdiği tamamlayıcı unsurlar açısından bu denli güzel giyinmiş değildi. Haliyle çıtada o günün şartlarına uygun bir yüksekliğe konulmuştu ki, 1970’li yıllarda merdivenlerden olabildiğince rahat tırmanmıştık. Eh buda bizim şansımızmış diyelim.
Bu öykü HERKES, BİRİSİ, HERHANGİ BİRİ VE HİÇ KİMSE adlarında dört kişi ile ilgilidir. Yapılması gereken çok önemli bir iş vardı ülkede ve HERKES bu işi BİRİSİ’ nin yapacağından emindi. BİRİSİ bu işe sinirlenmişti, bu HERKES’ in işidir diye düşünüyordu. HERKES ise bu işi HERHANGİ BİRİ’ sinin yapacağını düşünüyordu. Fakat HERKESİN o işi yapamayacağını HİÇ KİMSE anlamamıştı. Sonuçta HERHANGİ BİRİ’ nin yapabileceği bu işi HİÇ KİMSE yapmadığından HERKES, BİRİSİNİ suçladı.
Anket çalışanlarla yapılmış ve de deneklerin % 67’si Yöneticilerine % 59’u da çalıştığı şirkete güvenmiyor. Çalışanların % 69.4’ü şirketlerinin iyi yönetilmediğini, % 47.2’sinin uzun vadede şirkette bir gelecek göremediğini, % 7.8’ i yarın kendisine güle güle denilebileceğini, % 41,5 oranında personelin ise bir kriz vukuunda yönetimin kendisini gözünün yaşına bakmadan işten çıkartacağına inandığını söylüyor. İşte çalışanların yabancı olmadıkları yüzdeler.
THY Teknik ve Habom. İkisi de cehennem gibi değil ama yakında bir gün, her iki şirketin çalışanlarının da zorunlu olarak tek bir havuzun içine konulacağı da bir hakikat. Bir şeyleri düzeltelim derken birilerinin istemeden de olsa kazanın altına kibrit çakması kaçınılmaz. Evet, su şimdilik ılık, ancak yakın bir gelecekte kaynamaya başlayacaktır. Aranırsa çok zebani bulunur sistem içinde. Gelin gönüllü bir zebani içinizden çıkmasın.
İlhan Tufan yaşamımda gördüğüm ender yöneticilerdendi. “BAŞARILI İŞ GÜCÜ MUTLU İŞGÜCÜDÜR” sözünü ilk ondan duymuştum. Bize, UÇAK TEKNİSYENLİĞİ, PİLOTLUK vb. meslek gruplarının çalışmalarında kendilerini tüm dikkatleri ile işlerine vermelerinin gerektiğini ve iş yerinde mevcut yönetimsel ve akçeli uygulamalar paralelinde oluşması muhtemel, geçim sıkıntısı başta olmak üzere her türlü gerginlik ve de stresten uzak tutulmalarının şart olduğunu anlatırdı.
Bu mantığı isterseniz geçmişin bir kesiti ile arzu ederseniz ülkede yaşamakta olduğumuz olaylar ile üst üste koyun. Göreceksiniz ki örtüşeceklerdir. Hırsa gem vurulmaz, insanlar ağzından çıkanı duymaz ve gerilim tavan yaparsa Türkiye’nin kaybı üç puanla da sınırlı olmayacaktır. Prestij kaybımızın telafisi için ise uzun seneler ister. Çok yazık.
Osmanlıların ilk mizah dergisine adını vermiş olan Sinoplu Filozof Diyojen’e bir adamı akıllı olduğunun nasıl anlaşılacağını sorarlar. cevabı net ve tek kelimedir. 'Konuşmasından' .Yöneltilen ikinci soru ise ‘ Ya hiç konuşmaz ise?’ olur. Diyojen’in cevabından kim kendine nasıl bir ders çıkartır bilemem. 'O kadar akıllı olanı henüz dünyada yok'.
Bu işi 1000 TL’ ye yapacak birini sahiden bulabilir misiniz? İsterseniz, önce havayollarının bu görev için istihdam edeceği personelde aradıkları vasıflara bir bakın. Şayet siz bu niteliklere sahipseniz işe talip olun. 1000 TL’yi siz kapın. Sizden iyisini bulacak değiller ya. Daha sonra da başka adayları aramaya çıkın. Allah sizlere kolaylık versin. Az bir şey, insafla birlikte.
Büyük olmanın gereğini yapabilenler hayata veda ettikten sonra da hatırlanırlar ve de alkışlanırlar.İşte bizden büyük bir örnek “ “MUSTAFA KEMAL ATATÜRK “ Geride kalanlar halen sahnededirler. Ve de büyük olmanın gereğini yapmanın insanı nasıl yücelttiğini anlarlar. Ne zaman mı? Tabii ki sahne ışıkları sönünce ve alkışlar susunca. Aşağıdaki anlatım, sahne performansları ile milyonları büyüleyen Carreras ve Domingonun, yaşantılarının ibret verici bir bölümü. Tabii ibret almayı istiyorsak.
Görevde yükselmeye sevinilmez mi? İş gururunun bir gereği de bu değil mi? Size teklif edilen belirli bir çizginin üzerindeki bir üst görevi kabul etmenin bir süre sonra sizi ne denli zedeleyeceğini düşünmek nasıl bir duygu dersiniz? Şirketinizde bu seviyenin görevde ortalama kalış süresini göz önüne alın. Şimdi kaç yaşında olduğunuzu düşünün. Ve de şirketin yöneticilerinin terfien üst yöneticiliğe yükselme oranına ve sürecine bakın. Kabul etmeniz halinde bu görevin sonunda başınıza gelecekleri düşünün. Ve de bu yazıyı okuyun.
2003’ de atanan Genel Müdür gitti ve yeni bir Genel Müdür geldi, teknik cenahtan. Bu insan “ Bir süre sonra THY’ de işe giriş tarihi 2003 yılından önce olan hiç kimse kalmayacak şirkette” diye ferman buyurdu. Öyle ya, eskilerin tümü düşmandı. Bir gün, THY’ de herkes öğle tatili nedeni ile açık havadayken kuvvetli bir yağmur yağdı. Rahmettir dediler ama bu rahmetten üstü başı ıslanmış olanların tümünü de işten çıkardılar. Kusuruma bakmayın lütfen. Yapılan bu işlem için daha ciddi bir neden o zamanda bulamamıştım. Belli ki, bu yağmurdan daha önce birileri “Yanlarına şemsiye almaları” için şirketteki bazılarını uyarmıştı. Gidişat bu varsayımın doğruluğunu gösterdi. Genel Müdür sözünün arkasında durmuştu.Yönetici mi aradınız. İşte budur. ( ? )
Birkaç gün görüşemedik. Geçmiyordu kızgınlığı. Unuttu mu? Unutmuş göründü mü bilemiyorum, bir süre sonra yine “ Yaramaz kardeşini düşünen ağabey ” formatına geri döndü. Yine aynı, eski Cemil Ağabeydi. Onun tabiri ile “ Artık ok yaydan çıkmıştı, hem de bana yönlenmişti ve de onu geri döndürmek artık mümkün değildi”. Bu süreci takip eden konuşmalarımızdaki nasihat ve öğütleri ile THY gelişmeleri yerini genel sohbet konularına bırakmıştı artık. Memleketin gidişatı vb. Buda bana bir şeyler anlatıyordu tabii ki. Cemil ağabey başka konulardan bahsederken hiç bir şey söylemeden çok şey söylüyordu bana.
Hani bazı kuruluşlar vardır. Patrona sorulmadan, kendilerine çok yakın bir veya iki yönetici dışında hiçbir kimsenin konu ne olursa olsun karar vermeğe yetkili olmadığı şirketler. Ben yönetim kabiliyetine sahip olan çalışanların bu tür bir çalışma sistemi içinde kendilerini yıprattıklarına ve yöneticilik vasıfları ile birlikte o güne kadar kazandıkları bütün deneyimlerini de körelttiklerine inanırım.
Yönetici, performans değerlendirmelerini kişisel ön yargılardan ve duygularından arınmış olarak yapar. İnsan hakkının yalnız maddi unsurların gaspı ile yenmeyeceğinin bilincinde olup bu çalışmada “ inancı “ doğrultusunda hareket eder. Bu noktadan hareketle yönetici, inancın bu çalışmada en ön sırada yer alan öneminin ve de yalnız iş yaşamının değil tüm hayatın bir ölçüm ve değerleme süreci olduğunun bilincindedir. Bu noktadan hareketle birilerinde kendisini değerlendireceğine inanır. Bu dünyada ve ya hazurun “kişi’ yi iyi biliriz “ dedikten sonra.
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var derler ya. Her yöneticinin de bir tarzı var. Kimine doğru, kimine ise yanlış gelen bu tarz kişiye, yöneticiye özel bir davranış şekli. Tabii ki tarzın tepe yönetimin prensiplerine uygun olması tercih edilmeli. Bu uyum yönetici açısından faydalı olacağı gibi, personele yansımasının da müspet şekilleneceğini de kabul etmek gerek. Ancak bazen, bazı konularda bu fayda hesabının yapılması mümkün olmuyor. O anda hem yazıp hem de oynama durumunda kalıyor yönetici. Sonuç iyi olursa sorun yok. Kötü olursa da dövünmenin faydası yok. Bazen bir şeyleri göze almak şart oluyor. İşte personel lokantası ile ilgili bu tarz bir yaşanmış.
Kriz esnasında size ulaşan her bilgiye inanmak çok yanlış olacak ve sizi gereksiz yere sıkıntıya sokacaktır. Bilgi mutlak şirketiniz Kriz Yönetim Merkezince doğrulanmalıdır. Özellikle bu dönemlerde çalışanlar arasında en çok konuşulan konu şirkette tensikat yapılacağı hususudur. Ve de çalışanlar sanki bu konuda söylenenlere inanmaya hazırdır. Özellikle bu tür konuşmalardan kesinlikle uzak durmalısınız. Son çalıştığım iş yerinde varlığı açık olan hayli yıpratıcı ve ağır krize rağmen patronların, kriz nedeni ile “ tekrar ediyorum kriz nedeniyle” çalışanların iş akitlerinin feshedilmeyeceğini yazılı olarak duyurduklarını ve de bu vaade uyduklarını hatırlamaktayım.
Tüm dünyada olduğu üzere ülkemizde de sık sık kriz yaşanıyor. Dünyanın diğer bir ucundaki ekonomik gelişmelerin diğer ülkeler gibi bizi de etkilediği bir gerçek. Kaldı ki, bu konuda öyle mahir bir milletiz ki, ortada kriz falan yoksa bile örneği senelerce önce görülmüş olduğu üzere kendi krizimizi bizzat yaratmış ve de tabii ki sonuçlarından da şikâyet ederken bedelini de hepimiz ödemiştik. Sonuçta bonkör bir milletiz vesselam...
Her şey bir tarafa, iyi bir yönetici olabilmek için öncelikle iyi bir insan olmak gerekir. İşin başı budur. Çalışanlarını kinden ve nefretten özellikle birbirine karşı düşmanca duygular beslemekten uzak tutmayı bilmelidir. Vicdanlı ve tüm çalışanlarına eşit uzaklıkta durabilme meziyetine mutlak sahip olmalı, çalışanlarına güvenmeli ve kendisine güvenilir bir kişilik davranışları sergilemelidir.
Organizasyonda yer alan kutu kutuların bir üsttekine tırmanmak sizce insana yalnız paramı kazandırır Hakim bey? Mahalleye bekçi girip, on beş sene sonra halen bekçi kalana mahalleli ne der? Bilirsiniz eskiden bu türlere kız bile vermezlerdi. Bir noktadan sonra insan kendi kendinden utanır olmaz mı? Bu duyguya katlanmak, onunla yaşamak kolay mı? İnsanı kendinden utanır hale getirene kadar mağdur edenlere yönetici demek ve onlara saygı duymak sizce mümkün mü? Size güvenir ve inanırız. Siz adaletin temsilcisisiniz, hele bir yol bunu cevaplayın da. Biz de öğrenelim, bir yanlış yapmayalım Hâkim Beyim. Sonra utanırız.
"Çalışanlara bekledikleri iş güvencesinin sağlanması, işletmelerin topluma karşı yerine getirmeleri gereken bir sorumluluk olup, bu genelin kabullendiği bir görüştür."
Siz buna inanıyor musunuz bilemem Hakim bey? Bu genel kabul dedikleri şey nedir ki? Bunu 133 sene önce mi kabul etmişler? Herhalde kimse bizimkilere bunu anlatmamış o zamanlarda. Belki de başkalarına karşı sorumluluk nasıl duyulur onu bilmiyorlardır.Kim bilir? Ben güvende olursam, şirketim topluma karşı görevini getirmiş olacak. Kulağa hoş geliyor ama bize boş geldiğini söylesem kızmazsınız bana değil mi Hakim Bey. Eğer bu doğru ise neden toplum bize karşı sorumluluklarını yerine getirmiyorlar diye bunları sizin önünüze getirmez ki?
Evet, bir kümese yeni bir tavuk konulduğu zaman kümesin eski sahipleri onu öncelikle bir güzel didiklerler. Ta ki tepesinde tüy kalmayıp çıkan kan görülene kadar. Bu süre de şayet tavuk ses çıkartmayıp hayatta kalmayı başarabilirse onu aralarına kabul ederler. Bizim iş yeri de bir kümestir demiş bir kamu kuruluşu çalışanı. Bu anlatım sanki daha mantıklı geliyor. Şirkette eski olan çalışanların yeni geleni istememeleri ve onu bir anlamda rakip görmeleri insanoğlunun egoist yapısına daha uygun gibi. Gel gelelim sistem her zaman böyle işlemiyor. Beni şaşırtan iş yerine yeni gelenlerin eskileri istememesi. İşte bundan ötürü tepeler bu konuda masum değil. Zira onların bilgi ve yönlendirmesi olmaksızın yeni bir personelin eskilere mobbing uygulamaya cesaret edebileceğini düşünemiyorum.
" Genelde yazdıklarımı beğenmeyenler, belki de bu konuda nasıl saçmalayacağımı merak ettiklerinden sürekli olarak “ Neden Sendikal konuda yazmaktan çekindiğimi “ soruyorlar. Konuya yaklaşmaktan çekindiğim falan yok. Tüm Air Port yazarları baştan beri bu konuyu izliyor ve kaleme alıyorlar. Onların söylediklerinin tekrarı anlamındaki görüşlerimi ifade etmemin bir faydasının olmayacağını ve hiçbir şeye yaramayacağını düşündüğüm için bu konudan uzak durdum. Kaldı ki, arkadaşlarım benden çok konunun içindeler ve de güncel bilgilere sahipler. Uzak durmamın nedeni budur. "
İnsanların ne kadar kötü olduğunu görmek beni hiç şaşırtmıyor, fakat bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce hayretler içinde kalıyorum demiş Goethe. Bu söz unuttuğumuz önemli bir şeyi daha hatırlatıyor bizlere. Başka insanlara yaptığımız kötülüklerden ötürü utanmadığımızı. Başka bir deyişle “utanmayı da unuttuğumuzu"...